At Sözlüğü

​At Sözlüğü
​At Sözlüğü

Tarihte, bozkır medeniyetinin belki de en büyük temsilcisi olan Türkler için at, hayati derecede öneme sahipti desek abartmış olmayız. 11. yüzyılda yaşamış ve Türkçenin bilinen ilk sözlüğünü yazmış olan Kâşgarlı Mahmut “Dîvânu Lugâti’t-Türk” adlı eşsiz eserinde at ile ilgili olarak “Kuş kanatın, er atın...” atasözünü nakleder. Günümüz Türkçesine “Kuş kanadı ile, er atı ile amacına ulaşır.” şeklinde aktarabileceğimiz bu söz, Türk’ün bu hayvanı telakki biçimini veciz bir şekilde yansıtır. Tabiidir ki yaşam biçiminin merkezinde at bulunan bir milletin atla ilgili kelime dağarcığı da zengin olacaktır. Türkçede atın cinslerini, renklerini, yürüyüş biçimlerini, koşum takımlarını, terbiye ve tımar malzemelerini ve konuyla ilgili daha pek çok unsuru ihtiva eden, sözlük oluşturacak ölçüde kelime var.

Atlar

  • At
  • Türü ifade eden en temel kelimemiz. Tabiidir ki Türkçenin en eski kelimelerden biri. Eski Türkçeden beri hiçbir değişime uğramadan günümüze kadar varlığını sürdüren kelime, söz gelimi “atlamak” fiilinin de kökü durumunda. Esasen “at sürmek, süratli gitmek” anlamına gelen bu fiil günümüzdeki anlamına sonradan kavuşmuş.
  • Yund
  • Genel olarak at cinsini ifade eden bu kelime Anadolu ağızlarında hâlâ kullanılmakta. Hem tekil hem çoğul manada kullanılmakla birlikte daha ziyade, atın sürüsünü ifade eder. Eski Türklerin 12 hayvanlı takvimindeki “at yılı”na da yund denir. (Söz arasında, atın gübresine de Türkler “yundak” derler.)
  • Kısrak
  • Türkçede atın dişisini ifade eden bu kelimenin, bugün hâlâ kullandığımız “kısır” kelimesine “-ak” eki getirilmek suretiyle oluşturulduğu açık. Eskiden, günümüze nazaran daha geniş bir anlam alanına sahip olan “kısır” kelimesi ise “kısmak” fiili ile ilişkilendiriliyor. Bu fiili, “henüz yavru verme yeteneği olmayan dişi” anlamıyla birlikte düşündüğümüzde anlam açılımı ve türeme gayet makul.
  • Aygır
  • Atın erkeğini ve damızlık olanını ifade eden bu kelimenin arkaik biçimi “adgır” şeklinde. Kelimedeki d>y dönüşümü Batı Türkçesi için tipiktir. Kökeni konusunda Türkologlar arasında görüş ayrılığı bulunan bu kelimenin etimolojisi hayli tartışmalı.

  • Tay
  • “Atın üç yaşına kadar olan yavrusu” anlamına gelen tay -tıpkı at gibi- Eski Türkçeden bu yana hiçbir ses değişimine uğramadan günümüze ulaşmış. Ayrıca atın altı aylığa kadar olan yavrusuna “kulun”, üç yaşını bitirip dört yaşına basan yavrusuna ise “dönen” denir.
  • Yılkı
  • “At sürüsü” veya “doğaya terk edilmiş, başıboş bırakılmış at” anlamına gelir. Kışın faydasız olan hayvanı besleme gücünden mahrum olan köylünün atı kışın doğaya salıp baharda işe koşmak için tekrar yakalaması her yıl tekrarlanan bir işlem olduğu için Türkologların büyük bir kısmı kelimeyi “yıl” köküyle ilişkilendirmekte. Abbas Sayar’ın “Yılkı Atı” adlı romanı, kelimeyi silinmemek üzere hafızalarımıza kazımıştır.

Atın yürüş biçimleri

  • Tırıs
  • Atın, koşmadan ama nispeten hızlı yürümesine “tırıs” denir ve “âdeta”dan hızlı, “eşkin”den yavaş yürüyüşü ifade eder. Kelimenin kökeni konusunda ihtilaflar var. 19. yy.da Osmanlı ordusunu Batılı tekniklerle yenileme faaliyetleri sırasında Fransızcadan alınan “trot” (aynı anlamda) kelimesinden geldiğini söyleyen de var, kökeninin belirsiz olduğunu söyleyen de... Prof. Tuncer Gülensoy, farazi “tı” yansıma kelimesinden türediğini söylüyor. Fakat, Anadolu ağızlarında ve Türk lehçelerinde benzer bir kelimeyi örnek vermediği için bu fikre ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
  • Rahvan
  • Tırıstan bir miktar daha hızlı yürüyüşü ifade etmekle birlikte atın, ayaklarını yere basma sırası bakımından farklılık arz eder. Tırısta çapraz ayaklar aynı anda yere basarken rahvan yürüyüşte sağ veya sol yandaki iki ayak aynı anda yere basar.
  • Dilimize Farsçadan geçen bu kelime, Farsçada “râh” (yol) ile sahiplik anlamı katan “vâr” morfeminin birleşmesiyle oluşmuş ve aslı “râhvâr” olduğu hâlde Türkçede “rahvan” biçimini almış. Bu yürüyüş tarzı için Türkçede “yorga” kelimesi de kullanılır.

  • Eşkin
  • “Tırıs”tan hızlı, “dörtnal”dan yavaş yürüyüşü ifade eden “eşkin” kelimesi Eski Türkçe döneminden beri kullanılmakta. Atın koşması anlamına gelen “eşmek” fiilinden türemiş. (Ayrıca, Kâşgarlı Mahmut’un aktardığına göre, hızlı posta götüren atlıya Türkler “eşkinci” derler. Osmanlı’da ise sefere giden atlı bir asker türü için “eşkinci” kelimesi kullanılmış.) Atın eşkin yürüyüşü için Türkçede “kenter” kelimesi de kullanılır. Dilimize İngilizceden (canter) geçen bu kelime, İngiltere’deki Canterbury şehrinin adıyla ilgili.

  • Dörtnal
  • Atın en hızlı koşma biçimini ifade eden bu kelime mecazlaşarak deyimlerimize de yerleşmiş. Birleşik kelimedeki “dört” Eski Türkçe “tört”ten, “nal” ise Arapçadan gelmektedir. Arapçada aslında “ayağa giyilen bir tür kayışlı ayakkabı” anlamına gelen nal, Türkçede sonradan “hayvanların ayağına çakılan demir parçası” anlamını kazanmış. (bk. nalın, naleyn)

Koşum Takımı

  • Eyer
  • Binicinin oturması için atın sırtına konulan nesne. Eski Türkçe biçimi “eder” şeklinde. Tıpkı “adgır>aygır” kelimesinde olduğu gibi “eyer” kelimesinde de d>y dönüşümü var. Türk lehçelerinin tamamında görülen bu kelimenin kökeni “takip etmek, iz sürmek, ava çıkmak” anlamındaki “edermek” fiiliyle ilişkili olabilir.
  • Gem
  • Atı yönlendirmek veya zapt etmek amacıyla ağzına takılan demir parça. Bazı kaynaklar “gem”in, Yunanca “kêmós” kelimesinden alındığını söylerken bazıları da kökünün belirsiz olduğu iddiasında. Prof. Tuncer Gülensoy, genellikle yaptığı gibi, ihtilaflı kelimeyi Türkçe kökenli kabul ederek farazi “kem” köküne bağlamış. Fakat, Orta Asya lehçelerinde “gem” için genellikle “avızlık, avızdık, ağızdırık” veya bunun türevleri kullanılıyor. Azerbaycan’da ise “gäm” kullanılmakta. Anadolu ağızlarında gem için “kantarma” sözcüğü de kullanılır.
  • Dizgin
  • Atı sağa veya sola yönlendirmek için kullanılan, ucu geme bağlı kayış. Kelimemiz Eski Türkçeden beri kullanımda. Eski biçimi “tizgin” şeklinde. (Kelime başında t>d dönüşümü Batı Türkçesinde tipiktir.) Sıralamak anlamındaki “dizmek” fiilinden türemiş ve Türkçeden Balkan dillerine ve Arap lehçelerine de geçmiş.
  • Üzengi
  • Bir kayış yardımıyla eyerin iki yanına asılı bulunan ve ata binebilmek için üzerine basılan, halka biçiminde, altı düz, demir parça. Üzenginin eski zamanlarda Orta Asya’da icat edildiği herkesin malumudur. Bozkır süvarilerine at üzerinde rahat hareket edebilme ve her yöne kolaylıkla ok atabilme imkânı verdiği için savaşlarda taktik üstünlük sağlamıştır. Şemsettin Sami Kâmûs-i Türkî’de bu kelimeyi “uzanıp kısalmak” anlamındaki “üzemek” fiiline bağlamış. Şinasi Tekin ise İştikakçının Köşesi adlı eserinde kelimenin “iz” kökünden geldiğini belirtip evvela “izengi” biçiminin ortaya çıktığını ve bunun “iz bırakan, ayak tabanı” demek olduğunu, sonra “üzengi” biçimini alarak “binicinin ayak tabanının oturduğu demir parça” anlamını “mecaz-i mürsel” yoluyla kazandığını ileri sürer. Kelime, Türkçeden komşu dillere de geçmiş.


  • Kuskun
  • Atın kuyruğunun altından geçirilerek eyere bağlanan kayış. Bu parça, at yokuş inerken eyerin öne kaymasına mâni olur. Kâşgarlı Mahmut’un bildirdiğine göre kelimenin eski biçimi “kuduzgun”. Bu kelimenin, nokta farkıyla “kudurgun” şeklinde okunması gerektiğini iddia edenler de var. Batı Türkçesindeki d>y dönüşümü kaidesinden de tahmin edileceği gibi kelime Türkçedeki “kudruk>kuyruk” kelimesiyle ilişkili.
  • Sülebent
  • Atın karnının altından gelerek göğsünün tam önünde ikiye ayrılan ve omuzların üzerinden geçerek eyere sabitlenen kayış. Kuskunun tersi bir işlev görerek at yokuş çıkarken eyerin arkaya kaymasını önleyen bu parçaya Türkçede “göğüslük” de denir.

Atın terbiye ve tımarı

  • Seyis
  • Atın bakımını yapan, at tımar eden görevli. Dilimize Arapçadan geçen kelimenin orijinali “sâis” biçiminde. (Garip ama “siyaset” kelimesi de seyis ile aynı kökten geliyor.)
  • Hara
  • Atların bakımının yapıldığı, aynı zamanda üretme çiftliği olarak da kullanılan tesis. Bize Fransızcadan (haras) geçen kelime, Fransızcaya da Eski Nors dilinden (harra) geçmiş.

  • Tavla
  • At ahırı. Türkçeye Arapçadan (tavîle) geçen kelime, Arapçaya da Yunancadan (stavla) geçmiş. Nihai köken Latince “stabulum”.
  • Kaşağı
  • Atı tımar ederken kullanılan, metal dişlere sahip, fırçaya benzer alet. Kelime “kaşımak” fiilinden türemiş. (Aslında “kazımak” da aynı fiilin başka bir varyantı.) Birçok çocuk “kaşağı” kelimesini Ömer Seyfettin’in aynı adlı meşhur hikâyesinden öğrenmiştir belki de.
  • Tımar
  • Kaşağı vasıtasıyla atın derisini, kıllarını temizleme işi. Farsçadan alıntı olan bu kelime “bakım, tedavi” anlamına geliyor. Artık unutulmaya yüz tutmuş olmakla birlikte hasta ve yaralıların bakımını da ifade eden tımar, bu anlamıyla “tımarhane” kelimesinde yaşamaktadır.
  • Manej
  • At terbiye etme işi, atın terbiye ve talimlerinin yapıldığı yer. Fransızca “manège” kelimesinden geliyor. Nihai köken İtalyanca “maneggio” kelimesi.

  • Padok
  • “Hipodromda yarış atlarının yedekte gezdirildiği yer” veya “atların tutulduğu, etrafı çitle çevrili otlak alan”. İngilizcedeki “paddock” kelimesinden geliyor, eski biçimi “parrock”.
  • Lonj
  • Atın, uzun bir yular vasıtasıyla ve genişçe bir daire çizecek biçimde hareket ettirilmesiyle uygulan eğitim. İngilizce “lunge” kelimesinden gelir. Türkçede “çılbır” da denilmektedir.

  • Ferâset
  • At yetiştirme, binicilik. Arapçadan alıntıdır ve “feres” (at) kelimesinden gelir. “Fürûset” şeklinde de kullanılır. Yine aynı kökten türeyen “fürûsi” ata iyi binen, iyi binici anlamındayken “fâris” ise atlı anlamına gelir.