Bekâr annelerin artan yükü modern aile yapısındaki dönüşümü görünür kılıyor

Kadınsız İnklap, Cumhuriyet dönemi feminist algının bugünkü annelik algısından farklılığını gösteriyor. Dönemin feminist ismi Celal Sahir, yazarlar Nezihe Muhiddin, Halide Edipvar’ın dilinde bugünün aksine anneliğe yücelik atfetmelerini okuyoruz. Celal Sahir kadınlara verdiği konferanslarda “Her şeyden önce anne” diyor, Halide Edip yayınlanan ilk çevirisinde annelik vazifesinin önemini aktarıyor, Nezihe Muhiddin, “ana kucağı ve mektep bucağı” diye kadınlığın temel vazifesi olarak anneliği aktarıyordu. Kadınlık Yolu’nun ilk sayısında Nezihe Muhiddin “Analık Vazifeleri” makalesiyle yer alıyordu.

Ortada bir ayrılık varsa başlangıçta tutkulu bir birliktelik vardır. Artık aile kurulurken altı çizilen en önemli şey aşk. Çiftler aşkı karşılayarak aile kuruyor, sorumluluklar karşısında modern hayatın beklentileriyle ve aşkın şiddetiyle azalan tutku normale dönüştükten sonra, çatlaklar başlıyor. Görev ve sorumlulukların, beklentinin karşılaşmadığı ilişkiler doğal olarak son buluyor. Kimse ayrılık için bir araya gelmiyor elbette ama bazıları ayrılığı deneyimlemek zorunda kalıyor. Eva Illouz; “Aşk şekil değiştirmiştir; çünkü bireyi acıtma ve incitme yolları değişmiştir” diyor. Günümüzde ayrılıkların artmasıyla modern birey terk edilme ve ayrılığın üstesinden gelebilmek için hedonizm, kayıtsızlık, özerk alan, narsist eğilim ve sinizmle kendi kimliğini inşa sürecinde. Aşk Neden Acıtır kitabında Eva Illouz: “Çağdaş kültür birçok açıdan bireyi hem tutkuyla sonuna kadar yaşama ve birine aşık olma kapasitesinden hem de bağlanma sürecine eşlik eden kuşkulara ve belirsizliklere direnme yeteneğinden yoksun bırakır… Olağan duygusal acı deneyimleri -sevilmediğini ya da terk edildiğini hissetmek- başkalarının kayıtsızlıklarıyla mücadele etmek modernitenin temel kurumları ve değerleri tarafından oluşturulmuştur.” diyor. Aile içi rol model karmaşasını, annelik ve babalık görev ve algısını henüz ilişkide dahi tanımlayamayan bireylerde ayrılık sonrası yaşamı kurmada roller hiç kolay değil.
Evlilik hayatında klasik anne kimliğinin dışında günümüzde annelik profesyonel nitelikle tüketim nesnesi hâline gelirken uzmanlaştı ve sınırların genişlemesiyle annelik özel alandan kamusal alana taşındı. Bunun birçok handikabı var elbette çünkü kamusal alandaki her yeni kimlik kendi tanım ve iktidar alanını dayatıyor. Evlilik hayatında eğitimli kadınlar “ideal anne” kimliğine sahip olmak için eğitimler, uygulamalar ve aktiviteleri hayat tarzı hâline getiriyor. Gösterge ve imajlar yoluyla anne kimliği yeniden inşa edilerek çocuğu hayatın merkezine alan, anneliğin tek tipleşmesine neden olan annelik anlayışı tüketim nesnesine dönüşen bir anne kimliğinin popüler dil inşasını mümkün kıldı sadece.

Tüm bu tortuların ışığında boşanmayı tecrübe eden bekâr annelerin yaşadığı karmaşa katmerleşiyor. Jacqualine Rose’un, Batı toplumlarında anneliği irdelediği eseri Anneler’de, “Kemer sıkma politikaları ve eşitsizlik dünyanın dört bir yanında artış gösterip günbegün daha fazla çocuk yoksulluğa mahkûm olurken, çocuklarını kaçınılmaz toplumsal çöküşten korumak için debelenen ailelerin sayısı da yükselmektedir… Bu bağlamda annelere odaklanmak, pek çok kriz anında olduğu gibi, yüzde yüz garantili bir oyalama taktiğidir; anneleri eleştirmek tam da toplumsal eleştirinin ezber bozan biçimlerini etkin bir biçimde savuşturduğu için.” Bekâr annelerin bilhassa kindar muameleye maruz kaldığını örneklerle belirten Rose, Blair hükümetinin 97’de önerdiği ilk teklifin bekâr annelere sağlanan sosyal yardımların kesintiye uğratılmasını, Britanya’daki en yoksul grupları bekâr annelerin oluşturduğunu, Birleşik Krallık’ta ancak 1973’te boşanma sonra kadınların ortak velayet almaya başladığını hatırlatıyor. Batılı dünyada annelerin taşıdığı yük ve uğradığı haksızlıkları ele alan Rose’u okuyunca dünya annelerinin koşullarının benzerliğini görüyoruz.
Günümüzde kentleşme, bireyselleşme, tüketim çağı, ilişkilerdeki yorgunluk, sınırsız talepler ve kırılganlık gibi unsurlar boşanma oranlarının artışında etkili ama bana kalırsa Türkiye’nin üzerinden sosyolojik olarak bir dozer geçiyor. İnanç, duyuş, düşünüş tarzlarında meydana gelen değişimin bireylerden çıkan yankısını şimdilik toplumsal düzlemde aile tipinde ortaya çıkan değişimlerle görmeye başladık. Kültürel olarak annelerin çocuklarını büyütmesi için muazzam derecede zaman, enerji ve para harcamasını talep ederek anneye her türlü fedakârlığı zorunlu kılan anlayışı Sharon Hays, yeni annelik mitini geç yirminci yüzyılla tarihlendirerek yoğun annelik olarak tarif ediyor. Bu anlayış anneleri sıradan, doğal ve tarihselliğin uzağında konumlandırırken yoğun annelik modeli bir yandan yeni pedagojik argümanlar inşa ederken diğer yandan talep görmeye devam ediyor. Annelik geçmişten bugüne doğal olarak bir sürecin özgüllüğünde değil modern zamanda görevlerin ışığında yeniden icat ediliyor. Bu anlayış evlilik içi ya da evlilik sonrası annelerde yetersizlik ve yorgunluk duygusu oluşturuyor. Türkiye’de bekâr annelerin sayısı bekâr babaların sayısının 3,5 katı.1 Bekar anneliği deneyimleyen ve çocuklarının sorumluluğuyla iyice yalnızlaşan annelerin varlığı hepimizin karşılaştığı bir durum artık.
Çocuk sorumluluğunda tek yetkili merci: anne

Aile yapısında toplumsal birikimi ele alırken edebiyat tekil deneyimleri toplumsallaştırdığı dinamik bir alana sahip. Bu nedenle Türk romanında çok yönlü aile konusuna kısaca bakalım. Kadınsız İnkılap yazarı Yaprak Zihnioğlu’na göre, Osmanlı toplumunda iktisadi düşüncenin gelişimine katkıda bulunan reformcu erkek aydınlar kadınların toplumsal vazifesini annelik ve eşlik görevini yerine getirmek, ailenin düzenini ayakta tutmak olarak belirlediler. Osmanlı toplumunda 19. yy. ortalarında başlayan toplumsal reformlarla dışarda çalışıp evin geçimini sağlayan erkekken iyi eğitilmiş eş/zevce evdeki diğer kişilerin bakımını üstleniyor. “Konak ailesi” olarak adlandırılan bu modelde çekirdek aileye geçerken evdeki hizmetçi sayısının azaltılmasıyla evdeki bu işleri üstlenen zevce oluyor. Yaprak Zihnioğlu’na göre: “Küçük evlerde ya da apartman dairesinde yaşayan bu aile tipinde iktisadi modelin bir sonucu olarak çok sayıda köle/hizmetkâr yok oluyor; bunun yerine zevceye çocukların, evin, kocanın bakımı düşüyordu…Orta sınıf çekirdek aile biçimine bu geçiş döneminde bazı erkek yazarlar, erkeklerin eşlerinden tüm bu işleri yüklenmesini beklemelerini eleştirecektir.” Kadınsız İnkılap’ta Cumhuriyet dönemi feminist algının bugünkü annelik algısının farklılığını gösteriyor. Dönemin feminist ismi Celal Sahir, yazarlar Nezihe Muhiddin, Halide Edipvar’ın dilinden bugünün aksine anneliğe yücelik atfetmelerini okuyoruz. Celal Sahir kadınlara verdiği konferanslarda “Her şeyden önce anne” diyor, Halide Edip yayınlanan ilk çevirisinde annelik vazifesinin önemini aktarıyor, Nezihe Muhiddin, “ana kucağı ve mektep bucağı” diye kadınlığın temel vazifesi olarak anneliği aktarıyordu. Kadınlık Yolu’nun ilk sayısında Nezihe Muhiddin “Analık Vazifeleri” makalesiyle yer alıyordu.
Kadının boşanma durumunda karşılaşacağı toplumsal baskılar, onun karar almasını zorlaştırıcı/ engelleyici bir görev olarak görülürken romanlarda boşanma nedeni çoğunlukla erkeğin kadına şiddet ve kadını aldatması şeklinde karşımıza çıkıyor. Dönemin kadın yazını kadını aşağılayan her türlü yaklaşımı kendileri için hak gören erkekleri eleştiriyor. Şiddet ve aldatmayı erkek karşısında sineye çekmeyen kadın karakterler kurguluyorlar.

Samiha Ayverdi İbrahim Efendi Konağı’nda geleneksel bir aile modelini çizerken romanda aile hayatında meydana gelen aldatma, ikinci evlilik ve ayrılık gibi hususları da okuruz. Konak hayatında örneğin; terk edilen, ayrılan, evlenmeyen kişi konaktaki diğer kadınlar, halayıkları, kalfaları, aşçıları, terzileri, bahçıvanları, cariyeleriyle kendi içinde âdeta küçük bir devlet gibi kuşatılıyor ve yalnız kalan kadın ya da erkek sosyal ve ekonomik zorluklarla tek başına baş etmek zorunda kalmıyordu. Bugün bu çözülme bireyi tek başına karşılaştığı zorluklara direnmek zorunda bırakıldı. Konak hayatından sonra aileler önce apartmanlara sonra boşanmayla stüdyo dairelere girdi ve yalnızlaşmaya mahkûm edildi.
Aile içi sorunlarda, bireysel sorumlulukların savsaklandığı ilişkilerde, aşkın tüketim nesnesine dönüştüğü durum ve birçok sebepte ayrılık artık normalleşiyor. Bireyselliğin ve aile modelinin farklılaştığı günümüzde ayrılık sonrası küçük evlerde ve büyük bir şehirde annesiyle yalnız yaşayan çocuklar mevcut. Annelerin çocuğa yönelik tüm riskleri hesaplayarak harekete geçtiği, çocuk bakımından sorumlu tek ebeveyn olarak görülmesi hem anneyi baskı altında tuttu hem de çocuğun ihtiyaç ve gelişiminde babanın rolünün pasifize edilmesine sebep oldu. Konak hayatında kalabalık aile modelinde görev dağılımıyla doğal olarak bakımı paylaşılan çocuk ve ev işi, yeni yaşam biçiminde tek kişini üstüne yığıldı. Apartman hayatı ve boşanmayla gelen ayrı ya da iki ev modeli, çocukların sorumluluklarını ortak çözüm yolunun dışında ayrıştırarak sadece anneye yüklenen bir ev modeli inşa etmiş oldu. Artık bekâr anneler evin iş, alışveriş maddi yüklerinin yanında çocuk bakım ve dış işlerden de sorumlu olarak gündelik iş yükünü daha da artırılmış durumda. Öte yandan bunca sorumluluk altında bekâr kadınlara yönelik pompalanan ise özgür ve kendi sürecini inşa eden kadın modeli.
Modern çağın burada anneye önerdiği tek gerçeklik: Rehabilitasyon, terapi ve bakım, danışmanlık gibi pratiklerle anne kimliğinin iyileştirilmeye çalışılması. Fakat bu daha aşınmış bir anne kimliği, babadan ve geleneksel modelden uzak çocuklar ve yorgun bir anneliği icat etmiş durumda.. Ev içi işin, çocuk bakımının ve aile düzeninin inşası evliyken nasıl bir kadının üzerine yüklendiyse kadın erkekten ayrılınca ilişki ve sorumluluklarda da “evli” kalmaya devam ediyor. Evden baba çekiliyor tüm sorumluluklarla baş başa kalan bir kadın ve ekonomik ihtiyaçların artçı etkisi…
Bakımlı ve mükemmel bedenin güçlü kadını
Boşanmayı etkileyen önemli faktörlerden birisi ekonomik koşullar. İbrahim Efendi Konağı’nda da modellenen Osmanlı çöküş yapısında ekonomik olarak zorluklar dağılmayı artıran etkenler arasında gösterilirken parelel olarak bir ailenin dağılışını da izliyoruz. Ruspini’ye göre, ekonomik açıdan istikrarın kaybolması ve yaşam standartlarındaki düşüş boşanmanın sadece bir nedeni değil, aynı zamanda kaçınılmaz sonucu. Nafaka ve eş desteği de dâhil olmak üzere her türlü gelir paylaşımının muhasebeleştirilmesinden sonra bile kadınların orantısız bir biçimde mali zorluklar yaşadığı görülüyor. Bunun nedeni hem kadınlar ve erkekler arasındaki gelir düzeyi farklılıkları hem de çocuk yetiştirme ile ilgili ek maliyetler. Zira çocukların önemli çoğunluğu, boşandıktan sonra hâlen anneleriyle birlikte yaşamaya devam ediyor.2 Tüm bu iş yükünü çevresinden hizmet satın alarak aşmaya çalışan bekâr bir annenin giderleri artıyor. Boşanmış bir kadının ev işlerini başka kadınlar, alışverişini online’da başka erkekler, çocuk bakımını kadın bakıcılar, kreşler, kurumsal yapı ve öteki kişiler üstleniyor.
Annelik ideolojisi de kadınlık kavrayışıyla birlikte dönüşmüş, kadının toplumsal konumu/değeri/algısı ondan beklenen annelik formları üzerinde etkili olmuştu. Annelerden beklenen Hallstein’ın sıklıkla kullandığı bir kavram olan have it all, bir nevi modern zamanların kendini gerçekleştirme ideali. Bugün modern toplumun kadınlardan isteklerinin şiddeti artmış durumda.
Kadınlara iyi bir eğitime, kariyere, eşe, yuvaya, çocuğa, gelire, vb.’lerine sahip olma hakkı kadar iyi bir bedene, sağlığa, güzelliğe ve çekiciliğe sahip olma hakkını talep etme de dayatılıyor. Boşanmış bir kadının ayrılığının altında ona hissettirilen en temel duygu ev ve eş ihmali, güzellik ve hizmette yetersizlik, kusurluluk. Bakımlı kadınlar aldatılıp ayrılsa da temel anlayış özellikle boşanmış kadınların temiz bir görünüm ve güzel bir bedene sahip olması yönünde. Hele bekâr bir annenin hiç şansı yok. Bedene yönelmiş dikkat bedeni sermaye olarak görüldüğünden kadınlara ekstra mesai ve maddi yük oluşturuyor. Bekâr bir anne her anlamda mükemmelliği korumak, görünüşüne önem vermek zorunda.
Evin bekârlığında iş yükü

Bekâr anneler, bekâr babalara göre birçok konuda çok daha fazla sorun ile karşı karşıya kalıyor. Bu sorunlar; evin masraflarını tek başına üstlenmeden kaynaklı maddi sıkıntılar, sosyal aktivitelere katılamama gibi sosyal sorunlar, çocukların bakımında ve ev işlerinde destek eksikliği ve son olarak psikolojik destek yetersizliği olarak sıralanmaktadır. 3
2002 yılında 95 bin olan toplam boşanma sayısı, 2012’de 123 bine, 2022’de rekor kırarak 182 bine ulaşırken 2023 yılında gerçekleşen boşanma sayısı 172 bine varıyor. Artan boşanmaların sonucu anneler birçok psikolojik sorunla baş etmek zorunda. Yoğun suçluluk duygusu, yalnızlık, kaygı ve stres bunların başında geliyor. Çocukları ve ev işleri konusunda kendilerini sürekli yetersiz hissediyorlar. Çocukları ile ilgili birçok konuda yoğun kaygı duyuyorlar. Boşanma sırasında ya da sonrasında babayla ilişkiyi yeniden kurma konusunda çok stres yaşıyorlar.
İstisnai durumlar ve hafta sonu bakımı dışında, boşanma sonrası kabaca söylemek gerekirse: “Baba evi terk edince, çocuğu da terk ediyor”. Türkiye’de babalar zaten evlilik içinde de çocuklarına neredeyse hiç zaman ayıramayan ebeveynler kategorisini oluşturuyor. Baba evden ayrıldığında durum daha da kötüleşiyor.

Bir dönüşüm süreci içindeyiz tarihte olduğu gibi kadının bir anne olarak tanımlanma biçimleri günümüzde de farklılıklar gösteriyor. Annenin durumu, toplumsal sınıflarla ilişkisi ölçüsünde avantaj ve dezavantajlar içerdiği kadar tarihte görev ve sorumluluk çerçevesinin daha esnek olduğu genel bir algıya da işaret etmiştir. En basitinden bugün anne olmanın en temel yükümlülüğü olarak görülen emzirme süreci, tarih boyunca farklı alternatifler yoluyla hayat bulmuştu. Türkiye’de kültürel algı ve kalıplar, kadınların ikinci evlilik kararının zorluğu, yalnız annelik, mükemmel ev işi hizmet algısı uzun senelerdir değişmedi. Nitekim başrollerinde Türkan Şoray ve Ruktay Aziz’in oynadığı Ada (1988) filminde birbirine aşık karı kocanın, ayrılık sürecini işler.. Filmde anneyle yaşayan çocuğun ayrılık için anneyi suçladığı, annenin sorumluluk altında ezilip yeni bir kimlik inşa ederken babanın yalnız başında adada yaşayarak kendine bohem bir alan inşa ettiğini görüyoruz. Ada’da aşk öne çıkınca gözden kaçan şey bir adamın kendi benliği ve hayatını dayattığı bir kadına karşı sorumluluk dışında sevginin yeteceğini düşünmesiydi. Sevgisiyle sorumluluklarından kaçmış ve çocuğunu, kendini, kadını manipüle etmiştir.. Fakat kadın dönemin zorluğuna rağmen ayrılığı seçer; tek başına birçok ekonomik problem, iş hayatı ve sosyal hayattaki algıların zorluğu ve yetemediği bir çocukla kalır. İlişkiden vazgeçmeyi seçen kadınların bugün de aradan 30 yıl geçmesine rağmen kimlik ve hayatlarını yeniden inşa etme süreçlerindeki zorluklar benziyor. Bekâr anneler hayatta kalmak için çabalamaya devam ediyorlar, değişimin izlerini beraber göreceğiz.
1. TÜİK, 2021.
2. Türkiye’de Boşanma Nedenlerinin Toplumsal Kökenleri ve Boşanma Sonrası Deneyimler, Çağrı Elmas, Nurşen Adak (Akoğlu ve Küçükkaragöz, 2018; Kavas ve Gündüz-Hoş- gör, 2010; Ruspini, 2013, s. 27–28).
3. Çalışan Bekâr Annelerin Örgütsel Yaşamda Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Nitel Bir Uygulama, Ömer Faruk COŞKUN*
4. (Feyzioğlu ve Kuşçuoğlu, 2011: 98; Boylu ve Öztop, 2013: 207; Demir ve Çelebi, 2017: 117).
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.