Benim gençliğim, oğlumun gençliği...

İki çocuk babası olan Hakan Adak ile Topkapı-Beylikdüzü güzergâhında trafikte sıkışıp kalmışken kendi gençliğini ve oğlunun gençliğini, oğluyla yaşadığı “çatışmaları” konuştuk.
İki çocuk babası olan Hakan Adak ile Topkapı-Beylikdüzü güzergâhında trafikte sıkışıp kalmışken kendi gençliğini ve oğlunun gençliğini, oğluyla yaşadığı “çatışmaları” konuştuk.

Hakan Adak 38 yaşında. Babası esnaf, araba kullanmayı 13 yaşında öğrendi ve o zamandan beri şoförlük yapıyor. Küçük yaştan beri, yolcuları bekleyişlerini, İstanbul trafiğini sayısını kendisinin de bilmediği şiir defterlerine kaydediyor. İki çocuk babası olan Hakan Adak ile Topkapı-Beylikdüzü güzergâhında trafikte sıkışıp kalmışken kendi gençliğini ve oğlunun gençliğini, oğluyla yaşadığı “çatışmaları” konuştuk.

On üç yaşında çalışma hayatına atıldınız. Kaç yaşındayken evlendiniz?

16 yaşında evlendim. Eşim benim ilk göz ağrımdı. Kapı komşumuzdu.
16 yaşında evlendim. Eşim benim ilk göz ağrımdı. Kapı komşumuzdu.

16 yaşında evlendim. Eşim benim ilk göz ağrımdı. Kapı komşumuzdu. Ben daha “O kızı seviyorum gidin isteyin” demeden kendileri gidip istediler. Beş-altı ay sonra ben nişanlımı kaçırdım. Onlar Yalova’daydı. Gezme bahanesiyle eşimi aldım İstanbul’a getirdim. Tanıdık otobüsçü arkadaşlar sayesinde kaçak göçek Antalya’ya kadar gittik. İki saat sonra kayınvalidem geldi, eşimi aldı geri götürdü. Babamlar gidip görüştü evlendik. Eşim benden bir yaş büyüktü. 1996 yılında bir oğlumuz oldu.

Erken yaşta evlenmenin ve baba olmanın sıkıntısını yaşadınız mı?

Yaşamadım çünkü o zaman ailemle birlikte oturuyorduk. Ama ailemle oturmamın da bir sıkıntısı vardı. Çünkü o zamanlar bir utangaçlık vardı. Eşimle yan yana oturamazdım, oğlumu kucağıma alıp sevemezdim. Büyük oğlum bu şekilde büyüdü. İkinci oğlum olduktan sonra ayrı eve çıktık. Kardeşim evlendi ve ailemle yaşamaya başladı.

Babamın yanında oğlumu sevemezdim dediniz. Şimdi bir torununuz olsa oğlunuz aynı çekingenliği hisseder miydi?

Şimdikiler farklı. Çekineceğini sanmıyorum. Oğlum şu anda yirmi yaşında ve nişanlı. 20 Mayıs’ta düğünü olacak. Bu arada oğlanın askere gitmesi gerek. “Askerliğini yap gel” diyoruz. “Ben bu şekilde askere gitmem, gözüm arkada kalmayacak” diyor. Eski sistem yok. Şimdiki gençler ne istiyorsa o oluyor.

Oğlunuz çalışıyor mu?

Bugüne kadar ben onu el işinde çalıştırmadım. Genelde amcasının, dedesinin yanında çalıştı. İlkokul terk. Oku dedim okumadı. Amcaları da okumadı zaten. Bizim ailede okulu bitiren tek ben oldum. Ben de ilkokul 5’i bitirdim. Diğer kardeşlerim diplomalarını dışardan aldılar. Küçük oğlum okuyor şimdilik.

Oğlunuzla çatışmalar yaşıyor musunuz?

  • Evet, biz anlaşamıyoruz oğlumla. Ben babama nasıl davranıyorsam onun da bana öyle davranmasını istiyorum. O da bana karşı çıkıyor. O zaman farklıydı, bu zaman farklı diye düşünüyor.

Peki, siz babanıza, babanızın dedenize davrandığı gibi davranıyor muydunuz?

Babam da benden şikâyetçiydi. Armut dibine düşer diye bir laf var. Ben her oğlumla tartıştığımda babam, “Torunum iyi yapmış, sen bana zamanında az çektirmedin” der. Onun benden çektiğini şimdi ben oğlumdan çekiyorum. Şu anki nesilde biraz daha fazlası var, o yüzden fazlasıyla çekiyorum. Oğlum ne istiyorsa o an olacak. Beğenmediği bir şeyi giymez, beğenmediği bir şeyi kesinlikle yemez. Öyle bir çocuk…

Oğlunuz evlenince kendi evini geçindirebileceğini düşünüyor musunuz? Bir aile reisi olabilecek olgunlukta mı sizce?

Bence o olgunlukta. Çünkü hayatın içinden geldi. Ben işimden dolayı fazla evde bulunamadım. O amcalarının peşinde pazar hayatıyla, esnaflık hayatıyla tanıştı; insanların içinde bulundu.

Askerden geldikten sonra kendi yolunu bulup, evini rahatlıkla geçindirebileceğine inanıyorum. Büyüklerine saygılı. Allah’a şükür kötü alışkanlıkları yok. Ama biraz asabi…

O da her şeye benim dediğim olsun diyor, ben de her şeye benim dediğim olsun diyorum. O yüzden anlaşamıyoruz.

Ama siz neticede babasınız ve sizin dediğiniz oluyor?

Babayım ama babalar da hata yapabilir, yanlış kararlar alabilir. Ben şu şekilde olacak diyorum, o tam tersini yapıyor. Mesela giyim kuşam konusunda eski kafalıyım. Ben kumaş pantolon giy diyorum, o kot pantolon giyiyor. Saçlarını düzgün kestir diyorum, o biraz daha gençlerin modasına uygun kestiriyor.

Siz de babanızla benzer şeyler yaşamadınız mı?

Babayım ama babalar da hata yapabilir, yanlış kararlar alabilir.
Babayım ama babalar da hata yapabilir, yanlış kararlar alabilir.

Çoğunu yaşadım. Ben o zaman top sakal bırakır, saçlarımı kazıtır, küpe takardım. Modaya uygun giyinirdim. O zamanlar bizde de gençlik vardı. Babamız yapma diyordu, biz yapıyorduk. Babamız hatalı olduğumuzda bizi uyarıyordu. Kılık kıyafetimiz, konuşmamız yanlışsa uyarıyordu. Şimdiki sistem de aynı ama gençler bunu kabul etmiyor artık.

Siz babanızın, gençliğinizde size yaptığı uyarıları dikkate aldınız mı?

Evlendikten sonra babamın müsaadesiyle çoğu işe ben kendim girdim. Ama keşke müsaade etmeseymiş diyorum. Çünkü işler ters gitti. Yanlış işlere yatırım yaptık. Ama ben hep kendi kafamın dikine gittim. Benim oğlum da benim yolumda gidiyor.

O yüzden mi şimdi oğlunuza müdahale etme ihtiyacı duyuyorsunuz?

Şimdi kardeşim, ben bu zamana kadar sigortalı bir işte çalışmadım. Kendi vergi levhamla çalıştım. Diyorum ki oğluma yaşın genç, sigortalı bir işte çalış; belli bir yerin olsun, belli bir mesleğin olsun. Çünkü şoförlük herkesin yapabileceği bir meslek. Ama o, ben her işi yaparım diye düşünüyor. Bir insanın özgüveni fazla olduğu zaman onu yanlışa yönlendirebiliyor. Bu hataya düşmemek için büyük lafı dinlemek şart.

Siz hayatı görmüş bir insan olarak oğlunuzu yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Ama onun henüz böyle bir tecrübesi yok. Belki bazı şeyler deneme yanılma yöntemiyle öğreniliyordur.

İnsan bazı şeyler elindeyken değerini bilemiyor. Kaybettikten sonra onun değerini daha iyi anlıyor. Benim şu an dünyadaki en büyük varlığım annem ve babam. Bunu belli bir yaşa geldikten, onlardan uzak kaldıktan sonra anlıyorsunuz. Ben bunları yaşadım, çok gezdim çok insan tanıdım. İstiyorum ki oğlum da benim yaşadıklarımdan ders alsın. “Babam şöyle yaptı” desin. O da bunu kabul etmiyor, tam tersine gidiyor.

Şimdiki aklınız olsa yine erken yaşta evlenir miydiniz eşinizle, biraz daha bekler miydiniz?

Yok evlenirdim. O yaşta çocuktuk, gözümüz açılmış değildi. Ama şimdi benim yirmi bir senelik bir yuvam var. Çünkü erkenden evleniyorsunuz, bir yuva kuruyorsunuz gözünüz dışarda olmuyor. Şimdi yeni evlenen arkadaşları da görüyoruz üç beş ay sonra ayrılıyorlar. Otuzlu yaşlar bence evlilik için geç. O zamanki evliliklerle şimdiki evlilikler arasında dağlar kadar fark var.

Bu farkı yaşa mı bağlıyorsunuz?

Yaşa da bağlıyorum, şu an yaşanan hayat ortamına da bağlıyorum. Çünkü ev içerisinde kadınların çalışması sıkıntı... Benim eşim bu zamana kadar çalışmadı. Ben eve ne getirdiysem onu pişirdi. Bir bayan kendi çalışmaya, kendi parasını kendi getirmeye başladığı zaman, beyinin harcamasına da karışıp, hesap sormaya başlıyor. Hesap sormaya başladığı zaman da sıkıntı oluyor.

Oğlunuzun sizin mesleğinizi yapmasını ister misiniz?

Arkadaş, ben isterim. Şükürler olsun ben bu meslekten bugüne kadar aç kalmadım. Şoförlük mesleği biten bir meslek değil. Her yerde her zaman dürüst olduktan sonra iş bulursunuz.

Oğlunuz evlenince sizinle mi yaşayacak?

Hakan Bey'in defteri
Hakan Bey'in defteri

Askerden geldikten sonra ayrı eve çıkacak. Aslında askere, şu anda gitmesi gerekiyor muayene olup. Ben göndermek istiyorum, o kabul etmiyor. “Gözüm burada olmayacak baba” diyor. Daha doğrusu bana söyleyemiyor annesine söylüyor. “Gönderseniz bile ben geri gelirim nişanlımı kaçırırım” diyor. Ben de tatsızlık yaratmak istemiyorum. Her şey tadında olsun istiyorum. Evlendikten on beş, yirmi gün sonra askere göndermek istiyorum.

Neden size değil de annesine söylüyor?

Utanıyor… Bizim sülalede şu saate kadar babamızla bu tarz mevzuları konuşma ortamı olmadı, karşı karşıya gelmedik. Ben neredeyse kırk yaşındayım; babamın, amcamın yanında bir kere sigara içmedim. Oğlum da büyüklerinin yanında sigara içmez.

Oğlunuzun “iyi ki böyle” dediğiniz özellikleri nelerdir?

Hırslı olması. Yapacağım dediği şeyi yapıyor. Ondan geri dönmüyor. Ailesine, büyüklerine, arkadaşlarına karşı saygılı olması… Bu zamana kadar hiç kimse bana, “senin oğlun şunu yapmış neden yapıyor” dememiştir. Yaptığı bir şeyi çabuk kavrıyor. Özgüveni çok, bu aslında onu kötü yola da itebilir, iyi yola da itebilir. Bunu zaman gösterecek. Kötü yola giderse yine arkasında ben olacağım. Arkasını toplayabildiğim kadar toplayacağım. Kötü yol derken ticaret anlamında. Allah o günleri gösterirse onu ben toplayacağım.

Kızdığınız yanları size karşı çıkması vs. mi?

  • Benim dediğimi yapmaması. Şu işte çalış, sigortalı bir işin olsun dediğimde, kendi kafasına göre iş yapması, rahat tavırları beni kızdırıyor. Ama şöyle bir şey de var, ben kendi ailem içerisinde, akrabam da dâhil, bu kadar rahat ve sakin konuşan biri değilim. Sinirli bir insanım; eşim, çocuklarım da dâhil. Kendi oğlumu karşıma alıp, şu şöyle olacak diyemiyorum. En ufak bir şey söyledikleri zaman ters tepki veriyorum. Olay olduğu zaman da ben kalkıp gidiyorum...

Bunu neye bağlıyorsunuz, iletişim sorunu mu yaşıyorsunuz?

Karşımdaki insan bir hareketimi yanlış görüp söylediği halde ben bunu kabullenmiyorum. Bu da bana çocukluktan gelen bir şey. “Babam şu yanlış oğlum, yapma” diyor mesela ama ben geri adım atamıyorum. Yanlış olduğunu bile bile yapıyorum, sonunda zararı ben çekiyorum. Babam da üzülüyor, “e oğlum ben sana bunu dememiş miydim” diyor. “E baba oldu artık geri dönüşü yok” diyorum. Devamlı tartışma yaşıyoruz. Sen arabaya binmeden önce mesela babamla tartışıyordum.

Aslında siz kendinizde kızdığınız özellikleri oğlunuzda gördüğünüz için mi ona kızıyorsunuz?

Aynen öyle. Belki de benim oğlum benim babama nasıl davrandığımı görerek benden öğrenmiş, özenti yapmıştır. Ben ne istediysem Allah’ıma şükürler olsun bir şekilde yerine getirmişimdir. O da bu özgüvenle bunun peşinde gidiyordur.

Kızınız olsa onunla iletişiminiz nasıl olurdu?

Ben kızım olmasını istemedim. Haşa! O zamanlar etrafıma bakıyordum.

Akrabalarım gelip kız kardeşimi istiyorlardı. Vermeyince dargınlıklar oluyordu. Ben de dedim ki eğer böyle oluyorsa, Allah’ım haşa bana kız evladı nasip etme. Çok gönülden istemişim demek ki olmadı. Kız evladım olsaydı ne olurdu, yaşamadığım için bilemeyeceğim.

Bir baba olarak çocuklarınızın hayatı görmesini mi, yoksa onları olabildiğince muhafaza etmeyi mi istersiniz?

Olabildiğince genç yaşlarda hayatın varlığını, yokluğunu, insanların ve işin zorluğunu yaşamalarını isterim. Neden? Çünkü askerden geldikten sonra muhakkak karşılarına çıkacaktır. Kötü bir sonuçla karşılaştıklarında, “ben bunu bir daha yapmamalıyım” diyebilmeli ya da iyi bir şey yaşadığında, “faydasını görmüştüm ve yapmalıyım” demeliler.

Küçük oğlunuz için ne düşünüyorsunuz, okumasını istiyor musunuz?

Okul servis şoförlüğü yaptım. Okumasını tabii ki istiyorum. Ancak okulda gördüklerimden sonra pek bir isteğim kalmadı. Gençlerimiz de karışıyor okullar karıştıkça…

Ama az önce hayatı görmesini isterim dediniz?

Bir insanın yanlış yola gitmesi ayrı bir şeydir, o insanın hayatını kazanmak için çabaları sonucu ayrı bir yola gitmesi başka bir şeydir. Okulda bir arkadaşın zengindir ve uyuşturucu ya da alkol kullanıyordur, ona uyarsan ayrı bir şeydir. Hayatına devam ederken, ekmeğini kazanma yolunda iken arkadaşının peşine gidersen bu da ayrı bir şeydir.

Sizinki kısmi korumacılık… Çocuğunuzu “yönlendirerek” kendi yolunu bulmasını sağlıyorsunuz.

İstanbul’u seven trafiğini de sever, çünkü başka bir şansınız yok.
İstanbul’u seven trafiğini de sever, çünkü başka bir şansınız yok.

Öyle de olması gerekiyor. Başıboş bırakıp, ne hali varsa görsün denmemeli. Okula gönderirsiniz, arkadaş çevresine bakarsınız. Arkadaş çevresi yanlış bir yolda yürüyorsa çocuğunuza yardımcı olma şansınız vardır. Tabii hâlâ sizden kopmamışsa… Ancak başıboş bırakıp nasılsa bir şey olmaz derseniz, kopar gider. Onu geri kazanamazsınız. Oğlum, okumak isterse elimden geldiğince yardımcı olurum, okuturum. Babam okuma yazmayı dışardan kendisi öğrendi. İlkokul mezunu bile değil. Ben de okuyamadım. Ama hayatı okudum. Şunu söyleyeyim ülkemizde o kadar okumuş başıboş insan var ki. Çünkü kitapta ne okuyorsa onu yaşıyor, dışarı çıktığında sudan çıkmış balığa dönüyor. Hayat dershane imiş... Ben isterim ki hayat dersi alsın, okusun ikisinden de faydalansın.

Ömrünüz trafikte yollarda geçiyor. Herkes İstanbul trafiğinden şikâyetçiyken siz ekmeğinizi trafikten çıkarıyorsunuz. Mesleğinizi seviyor musunuz?

İstanbul’u seven trafiğini de sever, çünkü başka bir şansınız yok. Bir dönem Antalya’da yaşadım, trafiği bile özledim. Bir de şoförlük mesleği bir hastalıktır. Bir insan sigaraya bağımlıdır, alkole bağımlıdır, kötü alışkanlığı vardır bırakamaz, bu da onun gibi. Oto-galeri işi yaptım bir süre. O zaman sırf yolu özlediğim için araba almaya gidiyordum. Yol hastalığı, direksiyon hastalığı. Bunu hangi şoföre sorarsanız sorun, uzun süre şoförlük yapan bir insanın başka bir iş yapma şansı yok. Servis ortamı da aile ortamı gibidir. Birlikte uzun saatler geçiriyorsunuz. Ben ailemin içerisinde böyle rahat biri değilim. Burada konuşmayı ve sosyalleşmeyi seven biriyim.

Yirmi yıldan fazladır şoförlük yapıyorsunuz ve şoförlerin yoldaşı radyolardır. Yirmi yıllık daimi radyo dinleyicisi olarak şarkıların değişimini nasıl değerlendirirsiniz?

Her şey gibi şarkı sözleri de anlamsızlaştı. Eskiden şarkı sözlerini anlardınız, şimdi anlamak imkânsız. Bu yüzden hâlâ eski şarkıları dinliyorum. Kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim, türü fark etmez. (O sırada bir otobüs havalı kornasını çalar) İşte benim gerçek müziğim bu, arkada çalan. Bir şoförün gerçek müziği budur.