Bir Türk Hayaleti: Turk's Head

“Turk’s Head” hikâyesi Avrupa orta çağında Batı'daki Türk imgesini sunuyor.
“Turk’s Head” hikâyesi Avrupa orta çağında Batı'daki Türk imgesini sunuyor.

Avrupalı bir düşünüre “Avrupa’da dolaşan bir hayalet tasvir edin” denilse vereceği cevap “Türk’ün hayaleti” olurdu.

Morat ye great men did me call; Where eare I came I conquer’d all.” (Anonim)

1848’de yazılan ünlü Komünist Manifesto’ya “Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor -Komünizm hayaleti. Avrupa'nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak hâlindeler” diye ilan ederek başlamışlardı Marx ve Engels. Şayet bu manifestonun yazılmasından beş yüz sene geriye gidilse ve Avrupalı bir düşünüre “Avrupa’da dolaşan bir hayalet tasvir edin” denilse vereceği cevap “Türk’ün hayaleti” olurdu. Öyle ki, bu Türk hayaletini Avrupa’nın meskûn mahallerinde asılı “Türk’ün Kafası” ile görmeniz hâlen mümkün...

Doğu’dan yükselen Müslüman tehdidinin ve ihtişamının Avrupa sokağındaki yansımaları “Turk’s Head”ler olarak ortaya çıktı.
Doğu’dan yükselen Müslüman tehdidinin ve ihtişamının Avrupa sokağındaki yansımaları “Turk’s Head”ler olarak ortaya çıktı.

Geçtiğimiz sene Birleşik Krallığın en batısındaki Penzance şehrine yaptığımız turistik ziyarette şehir merkezindeki “Turk’s Head” isimli bir bar restoran beni bir hayli şaşırttı ve ivedilikle onun hikâyesini araştırmaya sevk etti. Restoran çalışanlarından duyduğum ilk anlatıya göre bu isim yüzyıllar öncesine uzanıyordu.

  • Yarı kurgu yarı gerçek bu anlatıya göre, şehrin bu en eski barı Türklerin 1233 Penzance istilasından sonra kurulmuştu.

Bu rivayet pek çok eksiklik ve yanlışlık barındırsa da -çünkü bu tarihte Türkler açık denizlere henüz inmemişti- Penzance’da yaşadığımız bu serüven aslında başka bir tür gerçekliğe işaret ediyordu. Muhtemelen Türk olarak adlandırdıkları aslında Endülüs Emevileriydi. Osmanlı Türklerinin Britanyalılar ile deniz vasıtasıyla ilk ilişkileri 16. yüzyılın ortalarında başlamıştı.

Turk's Head ismi yüzyıllar öncesine uzanıyor.
Turk's Head ismi yüzyıllar öncesine uzanıyor.

“Turk’s Head”in gerçek hikâyesi bizlere Avrupa orta çağında yerli halkın gözündeki Türk imgesini sunuyor. Kaynaklara bakıldığında görülüyor ki, bu isimli barlar hem İngiltere hem de Kıta Avrupa’sının çeşitli noktalarında yüzyıllarca faaliyet göstermiş. Bunlardan bir kısmı hâlen açık, bazıları ise zamanla isim değiştirmiş.

Rönesans ve izleyen yıllarında ‘Türk’ Müslüman düşmanın ortak ismiydi

Batı Tahayyülünde Müslümanlar kitabında Sophia Rose Arjana, “Turk’s Head” isimli barlara bir bölüm ayırır. “Rönesans ve izleyen yıllarında ‘Türk’ Müslüman düşmanın ortak ismiydi” der ve bir düşman imgesi olarak Türk karakterlerin resim, edebiyat, tiyatro alanlarında pek çok kez kullanıldığı anlatır.

“Turk’s Head”in gerçek hikâyesi bizlere Avrupa orta çağında yerli halkın gözündeki Türk imgesini sunuyor.
“Turk’s Head”in gerçek hikâyesi bizlere Avrupa orta çağında yerli halkın gözündeki Türk imgesini sunuyor.

“Turk’s Head” isimli restoranlar da benzer bir şekilde on altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’da yayılır. Böylelikle imparatorluk kalıntısı bir ada devleti olan Britanya’nın başkentinden periferisine, Penzance’den Dublin’e dört bir yanı “Turk’s Head” barları donatmaya başlar. “Turk’s Head” isminin tam olarak niçin kullanıldığı ve neyi temsil ettikleri konusunda da pek çok rivayet bulunsa da, bunların en çarpıcı olanı Haçlı seferlerinde öldürülen her Türk’ün başına karşılık bir bar açılıp, şehit başının o barda sergilenmiş olduğu hikâyesidir. Zorlu düşmanın kellesini alan İngilizlerin bir kahramanlık hikâyesidir bu. Avrupalı tasavvurunda bu aşırı algının oluşmasındaki en büyük etken Avrupalıların bu yıllarda içerisinde bulunduğu korku atmosferi olmalı. “Kâfir Türklerle” Haçlı seferleriyle başlayan ilk karşılaşmaları, bu Müslüman askerlere karşı aldıkları yenilgiler, ardından Osmanlı’nın bir imparatorluk olarak yüzyıllar süren önlenemez yükselişiyle Avrupa’nın kalbine doğru durmaksızın ilerleyişi...

Turk's Head isminin yansımaları dönemin Avrupa mutfağında dahi görmek mümkündür.
Turk's Head isminin yansımaları dönemin Avrupa mutfağında dahi görmek mümkündür.

Kendimizi 16. yüzyılda Muhteşem Süleyman’ın Viyana’ya ilerleyişini duyan Katolik dindar bir Fransız köylüsü yerine koyalım bir an ya da İngilizlere yazının girişinde alıntıladığım “nereye gittiysem orayı fethettim” dizesini yazdıran, IV. Murad’a karşı savaşma ihtimali olan, bir kraliyet askerinin yerine… Türkler dünya sahnesini titretiyor ve dini farklı, dili farklı, bambaşka bir dünyanın temsilcileriyle bu karşılaşma da Avrupalılar için hiç şüphesiz bir hayli sarsıcı oluyor. Uzaktaki bu müphem barbarlara dair toplumsal tepkiler bu dönemde yoğun olarak görüldü. Nasıl ki birçok Batılının gözünde yirminci yüzyılda Araplık Müslümanlıkla eş tutuluyorsa, orta çağ Avrupa’sında da Türklüğe aynı pay biçildi. Doğu’dan yükselen Müslüman tehdidinin ve ihtişamının Avrupa sokağındaki yansımaları “Turk’s Head”ler olarak ortaya çıktı.

Sophia Rose Arjana,“Rönesans ve izleyen yıllarında ‘Türk’ Müslüman düşmanın ortak ismiydi” der.
Sophia Rose Arjana,“Rönesans ve izleyen yıllarında ‘Türk’ Müslüman düşmanın ortak ismiydi” der.

Hatta bu yansımaları dönemin Avrupa mutfağında dahi görebiliyoruz. 14. yüzyıldan kalma İngiliz El Yazmalar Kütüphanesi tarafından hazırlanmış iki Anglo-Norman mutfak kültürü üzerine yazılmış Two Anglo-Norman Culinary Collections kitabında “Turk’s Head” isimli bir yemeğe rastlanmış. Bu yemeğin yapıldığı yıllar, “Turk’s Head” isimli barların ortaya çıkış tarihleriyle de uyumlu. Bu yemek hamurun bir “pie” şeklinde -Türkçesiyle tuzlu bir tart diyelim- açılarak içine et, sebze, peynir, baharat gibi malzemelerin koyulup, tartın yine bir hamurla kapatılan üs kısmına ağız, burun ve yüz figürü çizilmesinin ardından fırınlanmasıyla hazırlanıyor. İşte afiyetle yenilmesi için pişmiş bir Türk kafası!

  • Daha da çarpıcı olanı aynı kitapta 1290 tarihli “Turk’s Head” ismiyle bir yemek tarifi daha bulunuyor, bu tarif önceki tariften farklı olarak domuz midesinin domuz pastırması, tavuk eti, safran, yumurta, ekmek ve bademle doldurulup kaynayan suda pişirilmesiyle hazırlanıyor.

Suda haşlanmış bir düşman kafası, tıpkı bir şaman ayini gibi. Bir intikam şekli olarak, düşmana yasaklı olan hayvan etini atfederek, düşmanın pişmiş kellesini yemek. Politik dışavurumculuğun orta çağ hâli…

“Turk’s Head” tabelası, Britanya’da çeşitli restoran ve barlarda olduğu gibi okuma yazma bilmeyen halk için dükkânda ne satıldığına dair bilgi vermek için de kullanılmış.
“Turk’s Head” tabelası, Britanya’da çeşitli restoran ve barlarda olduğu gibi okuma yazma bilmeyen halk için dükkânda ne satıldığına dair bilgi vermek için de kullanılmış.

Bu etkileyici hikâyelerin yanında, “Turk’s Head”in bir diğer işlevi, Britanya’da çeşitli restoran ve barlarda olduğu gibi okuma yazma bilmeyen halk için dükkân önündeki tabeladaki simgeye göre içerisinde ne satıldığına dair bir bilgi vermek. Bu yüzyıllarda Türk diyarı savaş makinesi gibi görülse de, diğer yandan envaiçeşit şerbet, şeker, limonata gibi pek leziz gıdaların da membaı. Bu pek tatlı Türk gıdaları Osmanlı’dan Avrupa’ya, oradan da Britanya’ya ulaşıyor ve oldukça rağbet görüyor. 1393’te Kral İkinci Richard’ın emriyle dükkânlar ve kamu kuruluşlarında buraların niteliğini belli eden simgeler kullanılması zorunlu hâle getirildiğinde, bazen bir Arap, bazen bir Türk fakat çoğu zaman Osmanlı padişahını tasvir eden sakallı, sarıklı, sert bakışlı, portre resimleri bu tatlı emtianın o dükkânda satıldığına dair bilgi verirdi.

  • Ayrıca İngiltere’de bilhassa Exchange Alley adı verilen bölgede kahve dükkânları kendi paralarını basarlardı.

17. yüzyılda basılan bazı paraların üzerinde Sultan IV. Murat’ın figürü resmedilirmiş.
17. yüzyılda basılan bazı paraların üzerinde Sultan IV. Murat’ın figürü resmedilirmiş.

17. yüzyıl İngiltere’sinde çok yaygın olan bu uygulamada paralar üzerinde dükkânda satılan malzemelerin adıyla darp edildiği gibi, dükkânın adı da yer alırdı. Bizi ilgilendiren örnek ise çok ilginç. Sultan IV. Murat’ın figürünün ve girişteki mısraların yer aldığı madeni para. İlgili metinlerde IV. Murat hep Bağdat Seferi’ne çıkan korkutucu sultan olarak anılıyor. Bu durum belli ki Avrupalıları çok ürkütmüş. Ve Sultan IV. Murat’ın ağzından “Nereye gittiysem orayı fethettim” diye paranın üzerine yazmışlar. Onun dışında “Türk Kafası”nın başka madeni paralarda da kullanıldığını görüyoruz. Bunların da genel olarak o dükkânda Türk kahvesinin yapıldığı anlamına geldiği düşünülüyor.

O yüzyıllarda Türk ve Türk imgesi Avrupa için, iyi ve kötü olan ne varsa her şeyi kapsayan bir fenomendi.
O yüzyıllarda Türk ve Türk imgesi Avrupa için, iyi ve kötü olan ne varsa her şeyi kapsayan bir fenomendi.

Penzance’da karşılaştığım bu tabela tarihin hem bizi hem de bizim onu nasıl şekillendirdiğimize dair ufuk açıcı bir örnek ortaya koyuyor. Bu çağın hayaletleri ve onlar üzerinden kurguladığımız algılarımıza dair bizi yeniden düşündürüyor. O yüzyıllarda Türk ve Türk imgesi Avrupa için, iyi ve kötü olan ne varsa her şeyi kapsayan bir fenomenken, bugün benzer bir şekilde hem iyi hem kötü olan her şeyi atfettiğimiz ikircikli Batı algımız geliyor ister istemez aklıma. Tarihin cilvesi işte... Yüzyıllar sonra dünyanın cazibe merkezinden, on altıncı yüzyılın bilinmeyen, gidilemeyen, gücüyle korkutucu, zenginliği ve ihtişamıyla baş döndürücü Doğu’daki eski cazibe merkezine bir bakış atmamı sağlıyor.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım