Çocuklardan yetişkinlere Dubai çikolatası modern lüks algısını yeniden kuruyor

Dubai Çikolatası.
Dubai Çikolatası.

Markette kasada sıradayım, önümdeki 6 ve 9 yaşlarındaki iki çocuk kasa önündeki çikolatalara gözlerini dikmiş, fısıldaşıyorlar: “Bu türünü hiç denemedik, alsak mı anne?” Anneleri ise başka bir boyutta; telefonda konuştuğu kişiye bir yandan her şeyin ne kadar pahalı hâle geldiğini anlatırken bir yandan da misafirliğe eli boş gitmemek için bir pastaya 600 lira verdiğinden yakınıyor ve çocukların sesini bile duymuyor. Çocuklar hayal kırıklığıyla annelerinin peşi sıra marketten çıkıyorlar. O çocukların dikkatini çeken çikolata, son zamanların her yerde karşımıza çıkan “fenomen”: Dubai çikolatası.

Sosyal medya akışı bu egzotik çikolata ile o kadar dolu ki insanlar ya akıma yenik düşüp onu “tatmak” yahut daha doğru bir ifadeyle onu “deneyimlemek” istiyor ya da içinde Dubai kelimesi geçen tek cümle daha duymak istemiyorlar. Peki, bu çikolata nasıl oldu da çocuk, genç, yaşlı demeden herkesin radarına girdi? Gelin, bu “tatlı çılgınlığa” birlikte yakından bakalım. Ancak uyarmalıyım ki bu çikolataya dokunmak tehlikeli ve yasaktır!

Zamanımızın ithal muzu olarak Dubai çikolatası

Bir çikolatayı çalınacak bir şey hâline getiren şey nedir? Yahut şöyle soralım: Bir çikolatayı, “Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde” en tepeye çıkaran şey nedir?
Bir çikolatayı çalınacak bir şey hâline getiren şey nedir? Yahut şöyle soralım: Bir çikolatayı, “Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde” en tepeye çıkaran şey nedir?

6,5 yaşındaki yeğenim, okuldan eve elinde boş bir Dubai çikolatası paketiyle dönmüş ve anne-babasına “Bundan istiyorum.” demiş. Ama bu isteğini pek ısrarla dile getirmediği için olacak, çikolata talebi karşılıksız kalmış-şimdilik. Burada asıl dikkat çeken şey, arkadaşlarının sosyal medyada bir fenomene dönüşen ve fiyatıyla lüks kategorisine giren bir ürününün -boş paketini bile olsa- okula getirebiliyor olması.

Bu yalnızca bizim evde yaşanan bir durum değil elbette; bir arkadaşımın yeğenleri de (6 ve 9 yaşlarında) bu çikolata furyasına kapılmışlar. Önce evde anneleriyle yapmışlar, sonra birkaç kez de satın alıp “bu deneyimi” tamamlamışlar. Bir diğer arkadaşımın 8 yaşındaki oğlu ise arkadaşlarının bu çikolatadan bahsetmesinden etkilenerek “ille de” tatmak istemiş ve birkaç denemeden sonra en sevdiği çikolatanın “Dubai çikolatası” olduğuna kanaat getirmiş. Şimdi markete her gittiklerinde annesi onun çikolata arayışlarına çaresizce katlanıyor ve bundan rahatsızlık duyduğunu hatta utandığını dile getiriyor.

Çocukların sosyal medyada aktif olmadığını varsayıyoruz (ya da en azından öyle olmasını umuyoruz), peki o zaman bu çılgınlık onlara nasıl sirayet edebiliyor? Bu soruyu sormamız ve üzerine düşünmemiz gerekiyor zira çocukken, anne-babalarımız bize okulda ya da kamusal alanda bazı yiyecekleri yemememiz, yediklerimizden kimseye bahsetmememiz gerektiğini, herkesin aynı imkâna sahip olmadığını ve arkadaşlarımızın canlarını çektirmememiz gerektiğini öğütlerlerdi. Bu bende o kadar yer etmiş olmalı ki üniversitedeyken yabancı bir öğrencinin derste çantasından muz çıkarıp yemesi beni çok şaşırtmış, “muzun” her toplum için belki de o kadar egzotik ve ulaşılamaz, ulaşılsa da kimsenin yanında yenemez bir meyve olmadığını idrak etmemi sağlamıştı.

Elbette zaman değişiyor ama şu da bir gerçek: Sosyal medyanın tetiklediği lüks tüketim alışkanlıkları karşısında aileler, çocuklarını daha duyarlı olmaya teşvik etmeli. Bir yiyecek ya da ürüne sahip olmanın mutluluğu, diğer çocukların buna sahip olamamalarından kaynaklanan üzüntülerine sebep olmamalı. Ailelerin bu konuda çocuklarına rehberlik etmesi, çocukların hem empati geliştirmeleri hem de tüketim çılgınlığına karşı biraz daha dirençli olmaları açısından oldukça önemli.

Bir ihtiyaç olarak Dubai çikolatası

Jean Baudrillard.
Jean Baudrillard.

Aksaray’da (memleketim) 17 yaşında bir genç motoruyla bir benzin istasyonunun marketine gelerek tanınmamak için kaskını çıkarmadan rafların arasında dolaşıyor. Bulduğu ilk fırsatta da raftan bir paket Dubai çikolatasını alarak montunun cebine atıyor. Daha sonra haberlerde kendisinin yaptığı bu hırsızlığın kamera görüntülerini fark ederek markete gidip “yaptığından çok pişman olduğunu, çikolatanın parasını ödemek istediğini” söyleyerek market sahibinden şikayetçi olmamasını rica ediyor. Benzer şekilde İstanbul’da da bir genç, marketten Dubai çikolatasını çalarak cebine atıyor. Bu haberlerin etkisiyle olacak bazı market sahipleri tıpkı elektronik aletlere, bebek bezlerine ve mamalarına yaptıkları gibi Dubai çikolatasına da kilit takıyor. Peki bir çikolatayı çalınacak bir şey hâline getiren şey nedir? Yahut şöyle soralım: Bir çikolatayı, “Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde” en tepeye çıkaran şey nedir? X platformundaki gönderilerde sıkça tekrar edildiği gibi “biraz daha Dubai çikolatası yemezsek ölecekmişiz” gibi hissettiren şey nedir? Baudrillard’ın “tüketim toplumu” teorisine göre, nesneler artık yalnızca işlevsel değil aynı zamanda anlam yüklü semboller olarak görülür. Dubai çikolatası gibi lüks ürünler, sadece tat değil sosyal medya paylaşımları aracılığıyla bir “statü sembolü” hâline geliyor.

Pierre Bourdieu.
Pierre Bourdieu.

Bourdieu’nun “ayrışma” kavramıyla birlikte düşündüğümüzde; lüks ürünleri tüketen bireylerin kendilerini toplumsal hiyerarşide belirli bir konuma yerleştirmeyi amaçladığını, bu bağlamda da Dubai çikolatasının küresel tüketim kültürünün ve kimlik inşasının bir göstergesi olarak öne çıktığını söyleyebiliriz. Yani mesele yalnızca çikolata yemek değil, o çikolatayı “göstermek.” Sosyal medya dünyasında her şey bir “beğeni nesnesine” dönüşüyor. Dubai çikolatası da tam bu yüzden çekici: Altın paketi, ortadan ikiye ayrıldığında akan fıstık kreması, parıldayan kakao parçaları ve egzotik ismiyle sadece tatmin değil, “like” garantisi de sunuyor. İnsanlar bu çikolatayı tatmak değil onunla poz vermek için alıyor. Dikkat ederseniz bu çikolataya dair yapılan ilk paylaşımların “arabada” yapılıyor olması da onun statüsünü keskinleştiriyor.

  • Peki ya sonra? Sıradan çikolatalar rafa kaldırılırken Dubai çikolatası, modern tüketimin altın çocuğu olarak sahne ışığının altında izleyicilerini selamlıyor.

Yemek pornosunun yeni sesi: Dubai çıtırtısı Çocukluğumun bir yerlerinde, o malum markanın meşhur dondurmasının ilk reklam filmiyle karşılaştığımı hatırlıyorum. 9 yaşında olmalıyım ve ekrandaki görüntüler beni büyülüyor: akışkan çikolata, her ısırıkta duyulan o çıtırtı –ki gerçekte asla öyle değil– ve lüks araçlarda, şık kıyafetlerle dolanan, yüzlerinde haz dolu bir ifadeyle dondurmayı yiyen insanlar. O an kafamda tek bir fikir oluşuyor: Bu dondurma kesinlikle sadece yetişkinler için!

Bu algı, dondurmayı gözümde ulaşılmaz bir arzu nesnesine dönüştürmüş olmalı. Ancak daha sonra o dondurma ulaşılabilir hâle geldiğinde reklamın büyüsünün hileli bir illüzyon olduğunu fark ettim. Günümüzün foodporn (yemek pornosu) kavramı işte tam da bu hissi açıklıyor: Görsel cazibe yaratan ama çoğu zaman gerçeğin fersah fersah uzağında olan yiyecekler.

Hatırlayanlar olacaktır, 2019’da Nihayet dergi için “Foodporn Kıskacında Yemek Kültürü” başlıklı bir yazı yazmıştım. O dönem, her köşe başında açılan “yeni nesil lokmacı” furyası vardı. “Hayır Lokması” olarak bilinirken şekerle doldurulmuş, çikolatalara ve meyvelere bulanmış bir forma dönüşen bu lokmalar, sosyal medya hesaplarında boy gösterdikten sonra hızla cazibesini yitirdi. Çoğu dükkân ya kepenk indirdi ya da çiğköfteciler zincirine dönüştü. Bugün de benzer bir durum Dubai çikolatasında yaşanıyor.

  • Akışkan fıstık kreması, yumuşacık çikolatası ve kadayıfın sağladığı çıtırtısıyla bu çikolata, foodporn’un yeni gözdesi olarak sosyal medyada boy gösteriyor. Dubai çikolatasının görselliği, sosyal medya platformlarında foodporn estetiğiyle sunulurken lüks ve çekicilik ile ilişkilendiriliyor.

Pierre Bourdieu, Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste adlı kitabında “tatlar” ve “kapital” kavramlarını ele alır. Bu kitapta, tatları sosyokültürel sermayenin bir biçimi olarak kavramsallaştırır ve bireylerin zevklerinin sosyal sınıflar tarafından nasıl biçimlendirildiğini tartışır.

  • Bourdieu’ye göre tatlar, yalnızca bireysel tercihlerin değil aynı zamanda ekonomik, kültürel ve sosyal sermayenin yansımasıdır. Yüksek kültüre veya popüler kültüre dair tercihlerin kişinin sosyal statüsünü ve ait olduğu sınıfı görünür kılmada etkili olduğunu savunur. Dubai çikolatası, bu açıdan bakıldığında, sıradan tüketici ile ulaşılabilir lüks arasındaki mesafeyi belirginleştiriyor.

Fıstığın yeni adı: Dubai

René Magritte - Golconda
René Magritte - Golconda

Geçenlerde Şanlıurfa’dan Gaziantep’e otobüsle seyahat ederken gözüm yolda sıra sıra dizilmiş “Dubai Ağaçları”na takıldı. Evet, artık fıstık ağaçlarına bu isimle hitap ediyorum, çünkü şu sıralar içinde fıstık olan her şey “Dubai” kimliğine bürünmüş vaziyette. Kahve zincirleri, fıstıklı kahvelerini “Dubai Kahvesi” olarak pazarlıyor; eskiden İzmir Bombası olarak bilinen tatlı, içindeki çikolatanın fıstıkla yer değiştirmesinin sonucunda şimdi “Dubai Bombası” olarak servis ediliyor. Hatta iş o kadar çığırından çıktı ki bir “Bir Milyoncu” dükkânı bile, muhtemelen hem bir tepki hem de rüzgârı arkasına alma niyetiyle olacak, ürünlerine “Dubai Fırçası”, “Dubai İbriği” ve “Dubai Kapağı” gibi isimler takarak bu furyaya katılmış durumda.

Hemen her çikolata markasının, pastanenin ve dahi kuruyemişçinin, gökten tek damla dahi düştüğünde birebirden sanki yoktan var olmuşçasına yanı başımızda biten “yağmura şemsiye” ciler gibi Dubai şeysi üretmeleri, sosyal medya paylaşımları Dubai’ye olan ilgiyi artırmış mıdır sizce? Görünen o ki, evet! Verilere göre son aylarda Türkiye- Dubai uçuşlarında belirgin bir artış yaşanıyor. Havayolu şirketleri artan talebi karşılamak için ek seferler düzenlemeye başlamış. Elbette Dubai’nin bir iş merkezi olması, Türkiye’ye yakınlığı ve vizesiz seyahat imkânı gibi faktörler de bu artışta etkili. Ancak “Dubai çikolatası” fenomeninin de katkısını inkâr etmek zor. Zira, fıstıklı çikolatadan Dubai kültürüne uzanan akışkan bir hayranlık köprüsü kurulmuş durumda. İçindeki her ürün yerli olsa bile, bu çikolatanın “Dubai’de yapıldığı” bilgisi, Dubai’yi bir cazibe merkezi hâline getirmiş gibi görünüyor.

Bu çılgınlık nereye varır bilinmez ama bir şey kesin: Fıstık artık sadece bir kuruyemiş değil, bir “Dubai şeysi”!

Jan Cornelisz Vermeyen - The Marriage at Cana
Jan Cornelisz Vermeyen - The Marriage at Cana

Dubailileştiremediklerimizden misiniz?

Mardin’e yaptığımız iş seyahati sırasında alışveriş için gittiğimiz kahvecide Dubai çikolatasını görüyorum. Dükkânın sahibi benim müstehzi ifademden anlamış olacak “Bıktık bundan, her gelen soruyor her gelen soruyor en sonunda yaptık kurtulduk.” diyor. Birkaç gün sonra Gaziantep’te meşhur “Almacı Pazarı’nda” dolaşırken hemen her dükkânda kuru dolmalıkların, baharatların, fıstıkların arasında yine “onu” görüyorum… Tezgâhta müthiş bir potpuri oluşturuyor. Hemen telefonumla bu anı ölümsüzleştirmek istiyorum. Dükkânda çalışan delikanlıya nasıl bu “‘Dubai şeysi’ işinize yaradı mı, malum fıstık üretiyorsunuz?” diye soruyorum. “Hem de nasıl abla, çok memnunuz biz çıkardık zaten bunu ilk, 250 lira, ister misin sen de?” diye soruyor. Teşekkür edip oradan ayrılırken baklavası ve katmeriyle dünyaca meşhur olan bir şehrin bu çılgınlığa nasıl bu kadar kapılabildiğini düşünmeden edemiyorum.

Dubai çikolatası çılgınlığı, sadece Güneydoğu Anadolu’yla sınırlı kalmıyor. Trabzon’da fındık ezmeli, İzmit’te de pişmaniyeli versiyonları ortaya çıktı. Ancak bu yerel dokunuşlar, “ulaşılamaz” algısını kırmak yerine, Dubai çikolatasının estetik ve prestij standartlarını taklit ediyor. Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramını hatırlayacak olursak yerel üreticilerin bu çabası, sadece yeni bir statü göstergesi yaratmaktan öteye geçemiyor. Yani, alternatifler tüketim kültürünü sorgulamak yerine, onun sunduğu sınıfsal hiyerarşiye hizmet ediyor.

Öte yandan, sosyal medya kullanıcıları, Dubai çikolatasını sosyal çevrelerinde bir “prestij” göstergesi olarak kullandıkları gibi aynı zamanda bunun tam zıddı bir protesto dili de geliştiriyorlar. Örneğin, “Dubai çikolatası yemeyen kaç kişi kaldı?” veya “Dubai çikolatası yiyerek bekaretimi bozdum.” gibi paylaşımlar, çikolatanın etrafında gelişen ironik bir eleştirinin işareti.

  • Burada, Dubai çikolatası yiyenlerin davranışları, bir tür alışkanlık ve toplumsal çevreye uyum sağlama biçimi olarak görülürken, “yemeyenlerin” paylaşım yapması ise bir çeşit tepki ve “farklı olma” isteğinin, “biz sizden değiliz” söyleminin yansıması gibi düşünülebilir.

Yani Dubai çikolatası bir lüks gösterisi olmanın yanı sıra, sosyal medyada karşıtlıklar yaratmak, normları sorgulamak için de kullanılıyor.

Dubai çikolatası, sadece bir çikolata değil modern tüketim toplumunun küçük ama çok şey anlatan bir aynası mahiyetinde. “Fıstıkla sınıf atlama” hayali, gösterişin ve ironiyle karışık eleştirinin harmanı. Peki siz bu çılgınlığın neresindesiniz? Hâlâ tadına bakmadınız mı? Yoksa furyanın ilk günlerinde o pastanedeki metrelerce uzayan kuyrukta sıra mı beklediniz? Dubailileştiremediklerimizden misiniz? Yoksa bu satırları okurken elinizde tuttuğunuz o dilimi çoktan midenize mi indirdiniz?

Tarafınızı seçin, oyuna katılın. Oyun mu dediniz? Onun da fıstıklısını şey pardon Dubailisini hemen tasarlayabiliriz.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.