Daha çok tüket, daha çok geri dönüştür!

1965’te ortalama bir Amerikalı, bir Batı Avrupalının dört katı fazla şey çöpe atıyordu.
1965’te ortalama bir Amerikalı, bir Batı Avrupalının dört katı fazla şey çöpe atıyordu.

Geri dönüşüme giden yol, hiçbir yerde, sosyalizmin kendi yöntemini belirlediği Doğu Avrupa’daki kadar çarpık değildir. Komünist sözlükte, “atık” kapitalist bir olgudur; insan enerjisinin ve maddi kaynakların, kısa vadeli kazanç ve emperyal genişleme için boşa harcanması olarak görülür. Sosyalistlerse hiçbir zaman bitmeyecek olan, propaganda diliyle “eski ham madde” ya da “ikincil materyal” bir kaynak olarak değerli addederler atığı.

1965’te ortalama bir Amerikalı, bir Batı Avrupalının dört katı fazla şey çöpe atıyordu. Bugün ise Danimarkalılar, Hollandalılar, İsveçliler ve Almanlar, en fazla çöp üretenler. Almanlar, 1960 ve 70’lerde plastik şişe ve paketleri atma konusunda oldukça kötü bir şöhrete sahipti, ama hem devlet hem de halk tabanından oluşan bir hareket olarak Yeşiller’in girişimleri sayesinde kanunlarda, vergilerde ve farkındalık alanında önemli değişimler gerçekleşti. Evlerde daha küçük çöp kovası kullanımı, kaldırım kenarlarına yerleştirilen toplama kutuları ve şişe bankaları, alışkanlıkları neredeyse tam tersine çevirdi.

1965’te ortalama bir Amerikalı, bir Batı Avrupalının dört katı fazla şey çöpe atıyordu.
1965’te ortalama bir Amerikalı, bir Batı Avrupalının dört katı fazla şey çöpe atıyordu.

Mükemmel bir tüketim toplumu olan İngiltere, yavaş bir başlangıcın ardından bugün Finlandiya veya Portekiz’den daha çok geri dönüşüm yapıyor. 2010 itibariyle, Almanya, Avusturya ve Belçika, belediye atıklarının yüzde 60’ını geri dönüştürmüş durumdaydı. Portekiz ve Yunanistan ancak yüzde 20’sini geri dönüştürmeyi başarabildi. Türkiye’nin geri dönüştürme oranı ise sıfıra yakın. Japonya’da geri dönüşüm yoğun bir şekilde yakarak imha etme ile yan yana uygulanıyor. Hollanda’da ise, 1980’lerden beri yakma metoduna olan meyil, atık azaltma yönünde pek bir teşvik olmadığını gösteriyor.

Atık kutularının içeriği de ayrıca çeşitlilik gösteriyor. Mesela İsveç’te kentsel atıkların yüzde 68’i, Fransa’da ve İspanya’da ise ancak yüzde 20’si kâğıt. İsviçre ve Danimarka, Almanya’nın aksine çöpe giysi de atıyor.

Avrupa bugün kabaca üç farklı atık bölgesinden oluşmaktadır:

  • • Çok az katı atık sahası, çokça geri dönüşüm ve evsel atığın mevcut olduğu Belçika ve Almanya’dan İskandinavya’ya kadar uzanan kuzeydeki bölge;
  • • Katı atık sahalarının mebzul, geri dönüşümün ise daha az miktarda olduğu Akdeniz bölgesi;
  • • Neredeyse hiçbir şeyin geri dönüşmediği, kentsel atık yığınlarının ekseriyetinin yolculuklarının, katı atık sahalarında sona erdiği Doğu Avrupa bölgesi.

Kuzey Avrupa’da zehirli olmayan kentsel atıkları katı atık sahalarına göndermek için gerekli ücret ve vergiler, Doğu Avrupa’dakinden dörtte üç oranında daha yüksektir. Avrupa Birliği’nin uyum yasalarının yol açtığı pek çok uyumsuzluk hâlen sürüyor. Mesela yiyecek ve bahçe atıkları, genel bir standarttan yoksun. Felemenkler ve İspanyollar geri dönüştürürken, Hırvatistan ve Portekiz’de katı atık sahalarına gidiyor.

Doğu Avrupa

Geri dönüşüme giden yol, hiçbir yerde, sosyalizmin kendi yöntemini belirlediği Doğu Avrupa’daki kadar çarpık değildir. Komünist sözlükte, “atık” kapitalist bir olgudur; insan enerjisinin ve maddi kaynakların, kısa vadeli kazanç ve emperyal genişleme için boşa harcanması olarak görülür. Sosyalistlerse hiçbir zaman bitmeyecek olan, propaganda diliyle “eski ham madde” ya da “ikincil materyal” bir kaynak olarak değerli addederler atığı.

Almanya Demokratik Cumhuriyeti, ikinci el malzemelerin toplanması için ulusal bir ağ geliştirmişti.
Almanya Demokratik Cumhuriyeti, ikinci el malzemelerin toplanması için ulusal bir ağ geliştirmişti.

Ham madde kıtlığı, geri dönüşümü Soğuk Savaş süresince Doğu Bloğu’nda güncel bir mesele hâline getirdi. Mesela Macaristan’da 1951’de bir hafta içinde 2 bin ton demir toplandı. Komünist Parti’ye göre, “maddi müsriflikler disipline edilmeliydi.” Fakat insanların ikna edilmesi için sosyalist idealler tek başına yeterli değildi. Bu yüzden mesela ayakkabıların ücreti eski kıyafetler ile ödeniyor, domuz derisi parçalarıyla biber ve pirinç takas edilebiliyordu. 1950’lerin Doğu Almanya’sında kullanılmış kâğıtların yarım kilosu, değerli bir top duvar kağıdına; bir kilo kemik ise bir kalıp sabuna karşılık geliyordu.

Almanya Demokratik Cumhuriyeti, ikinci el malzemelerin toplanması için ulusal bir ağ geliştirmişti. Hatta SERO (Kombinat für Sekundärstofferfassung) denilen bu ağ, 1989’da Berlin Duvarı yıkıldığında, 17.200 atık toplama noktası ve 55 bin konteynır ayarlamış, ayrıca metal geri dönüşümü, yiyecek atıkları ve geri dönüşümlü şişeler için ayrı konteynırlar hazırlamıştı. İki Almanya birleşmeden önce Doğu Almanyalılar, çöplerinin yaklaşık yüzde 40’ını geri dönüştürmeyi başardılar. Bu, İngilizlerin ancak 2010’da, İtalyan ve İspanyolların ise henüz ulaşamadıkları bir yüzdedir.

  • Fakat, bu gelişmeyi çok nostaljik bir değerlendirmeye tabi tutmak mantıksız olur. Atık toplama uygulaması sanıldığının aksine çevre hassasiyeti sebebiyle değil, endüstrinin ihtiyaçları sebebiyle başlamıştır. Doğu Almanya ham maddesinin aşağı yukarı yüzde 10’unu geri dönüşümden elde etmiş; Macaristan, 1960’da kapitalist komşularından kat kat öne geçerek eski tekerlek lastiklerinin üçte birini toplamıştı. Fakat sosyalizmin yıkılması, var olan geri dönüşüm kanallarında ve alışkanlıklarda büyük bir kesintiye neden oldu. Berlin Duvarı’nın yıkılmasını takip eden birkaç yıl içerisinde, Doğu Almanya’da sadece yüz toplama noktası kalmıştı. Diğer taraftan, geri satın alma sistemleri de devlet desteğini kaybetmiş ve yerini daha ucuz, özelleştirilmiş imha etme tekniklerine bırakmıştı. Çek Cumhuriyeti’nde, kâğıt ve cam toplama hariç diğerleri tamamen çöktü. 1990’lar Batı için geri dönüşümün altın yılları olsa da, Elbe’nin doğusu için kayıp bir dönemdir. Bu bölgede geri dönüşüm yeniden ve sıfırdan başlamak zorundaydı.

Çöpe doğrudan elini sokma dönemi

1950’lerin ve 1960’ların “kullan-at” döneminin ardından insanların atıkları ile ilişkisinin uzun süreli değişim/dönüşümünü gerektiren bir dönem geldi. 21. yüzyılın başından itibaren artık zengin ülkeler hem daha çok atık üretmeye hem de daha çok geri dönüştürmeye, vatandaşlarsa Viktoryen atalarından farklı olarak kendi çöplerini ayırmaya ve nakletmeye daha doğrudan dâhil olmaya başladılar.

1950’lerin ve 1960’ların “kullan-at” döneminin ardından insanların atıkları ile ilişkisinin uzun süreli değişim/dönüşümünü gerektiren bir dönem geldi.
1950’lerin ve 1960’ların “kullan-at” döneminin ardından insanların atıkları ile ilişkisinin uzun süreli değişim/dönüşümünü gerektiren bir dönem geldi.

Hâlbuki Kolombiya ve Brezilya’da, otoriteler çöpçüleri atık yönetiminde değer verilen iş ortakları olarak tanıyorlar. Bugün İtalya’da 3 milyondan fazla atık toplayıcı bir yılda neredeyse 7 milyon ton hurda geri dönüştürüyor ve böylece belediyelerin milyonlarca dolar tasarruf etmesini sağlıyor.

Zengin Batı’da ise, daha önce “aşağıdakiler” tarafından yapılan eleme ve ayrıştırma işlemi artık bütün vatandaşlar tarafından yapılıyor. Zenginler ve fakirler ellerinin kirlenmesinde, eski şişeleri, kâğıtları ve teneke kutuları bozulmuş pis kokulu yiyeceklerden ayrıştırmakta eşitlendiler. Geri dönüşüm, eski bir değerler hiyerarşisini baş aşağı çevirdi. İlk çağlardan beri, çöpleri toplamak ve ayırmak en aşağıdakilerin, “dokunulmazlar” damgasını yiyenlerin kaderiydi. Bugün, çevre bilinci bir bireyi sorumlu bir vatandaş olarak öne çıkaran bir işaret.

Gezegenimizdeki en zengin insanlar, çöplerini ayırım makinelerine göndermek yerine, ekonominin iş bölümü kanununa karşı çıkarcasına, bunu bizzat kendileri ve ücretsiz olarak yapmakta ısrar ediyorlar. Geri dönüşüm, tüketicilerin arınmasını sağlayan bir tür ayin gibi aşırı tüketimin dinamik bir müttefiki hâline geldi. Yeni ve kalıcı bir atık durumu var artık. Yeni şiar “Çöpe atma, israf etme!” değil, “Daha çok tüket, daha çok geri dönüştür!”