Günümüzde dikkatin neden hızla tükendiğini anlamak için nereden başlamalı

Her fırsatta dikkatin çok önemli olduğunu ifade ediyoruz. Filozoflar, bilim insanları kitaplarında ısrarla dikkati vurguluyor. Peki, dikkat niçin önemli?

Her fırsatta dikkatin çok önemli olduğunu ifade ediyoruz. Filozoflar, bilim insanları kitaplarında ısrarla dikkati vurguluyor. Peki, dikkat niçin önemli?
Birinci Dünya Savaşını başlatan olay olarak bilinen hikâyede bir veliaht suikasta uğrar. Esasında suikast başlangıçta başarısız olur. Birkaç kişi yaralanır, veliahda bir şey olmaz fakat şoför dikkatsizlik sonucunda yanlış bir yerden döner ve ikinci suikastçıyla karşılaşırlar. Bu defa suikastçı veliahdı öldürür ve Birinci Dünya Savaşı başlar.
Dikkat, telafisi imkânsız kayıplar yaşanmamıza neden olabilir. Örneğin Amerikalılar Ay’a çıktığında çekilen görüntülerin kayıtları yoktur. Çünkü yetkililer dikkatsizlik sonucu o dönemde çekilen kayıtların üzerine başka görüntüler kaydetmişler. Bu nedenle de Amerika’nın aslında Ay’a çıkmadığı iddia edilir.
Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi’nin dikkat hakkında, 1911 yılında yazdığı bir kitap vardır. Kitabın adı İlmi Ahval-i Ruh yani “psikoloji”. Kitapta şöyle bir cümle geçiyor: “Dikkat, ruhta hazır olan fikirler mecmuasından birini, sairlerinden ayırır ve diğerlerini defeder. Bu seçtiği fikrin üzerine bütün zekavet kudretini tespit ederek, o fikri kuvvetli bir surette tenvir eder bir haldeki bütün teferruat daha güzel fark edilir. İşte görülüyor ki her fikri ameliyede dikkatin vücudu zaruridir.” Dikkat, her düşün işlevinde olmazsa olmazdır. Aksi hâlde fikirlerin içinde boğuluruz.
Peki dikkat hayatımızda neye karşılık geliyor?

Öncelikle dikkat sayesinde süper güçlere sahip olabiliriz. Eric Barker “Odaklanabilen dikkat 21. yüzyılın süper gücüdür.” der. Günümüzde insanlar sayısız bilgi ve içeriğe ulaşabiliyorlar fakat dikkatlerini toplayıp tek bir odak noktası belirleyemiyorlar. Dolayısıyla bugünün süper gücü, dikkati bir fikre, düşünceye ya da işe odaklama becerisinde yatar. İkinci olarak dikkat, hayatımızda başarıya tekabül etmektedir. Dikkatimizi topladığımızda başarı peşimizden koşar. Cal Newport diyor ki: “Dikkati dağılmadan odaklanarak çalışabilme yetisi her geçen gün daha ender rastlanan bir haslet haline geliyor ve tam da bundan dolayı kıymet kazanıyor. Dolayısıyla başarı, bu beceriyi edinip çalışma hayatının merkezine oturtabilen azınlığın olacaktır.” Dolayısıyla daha zeki, daha zengin ya da ayrıcalıklı olmak başlangıçta avantaj gibi görünse de başarıyı getirecek olan en önemli unsur dikkati belirli bir noktaya yoğunlaştırabilme becerisidir.
Dikkat, aynı zamanda bulma imkânını beraberinde taşır. Yunus Emre bir şiirinde, “Bugün aşk bahrinin gavvası oldum/ Gevherler bulmuşum umman içinde” demiştir. İnsan bir dalgıç olmaya razıysa, dikkatini yoğunlaştırıp fikirler ummanına dalabiliyorsa o zaman kimsenin bulamadığı incilere, mercanlara ulaşır ve onları çıkarır.

Saatte 20 kez bölünüyoruz
Dikkat genellikle çocuklar üzerinden konuşulsa da esasında yetişkinleri de yakından ilgilendiren bir konudur. Yapılan araştırmalara göre iş yerlerinde çalışan insanlar her 3 dakikada bir bölünüyor ve bu bölünmeler insanın bir günde asgari 2 saatini kaybetmesine sebep oluyor. Kişinin çalıştığı esnada dikkati dağıldığı zaman tekrar odaklanabilmesi ortalama 25 dakikayı bulabiliyor. Günümüzde etrafımız bizi bölecek, dikkatimizi dağıtacak çok çeşitli uyaranlarla sarılmış durumda. İş yerleri ve çalışma ortamlarında da durum farklı değil. Bu bağlamda açık ofis sistemi eleştiriliyor. Bir noktada farklı işler yapan insanların bir arada olması, birbirleriyle fikir alışverişinde bulunması kişiyi geliştiren bir durumken diğer yandan açık ofisin dikkat dağıttığı ve odaklanmayı engellediği kaçınılmaz bir gerçektir. Dikkat isteyen işlerde sık sık bölünmek hata yapma ihtimalini kuvvetlendirir. 3 saniyeden kısa süren bölünmelerde dahi yanlış yapma ihtimali 2 kat artmaktadır.

Bölünmelerin neticesinde ise öğrenme ve anlama becerileri zayıflamaktadır. Bazı araştırmalara göre saatte 20 kez bölünüyoruz. Bölününce karar verme, hatırlama, öğrenme ve problem çözme becerilerimiz zayıflıyor. Sahip olduğumuz bilgi ve birikime rağmen öğrenemiyor, anlayamıyor ve hatırlayamıyoruz. Dolayısıyla başarılı da olamıyoruz. Çağımızdaki olağanüstü bilgi akışına karşılık hangi bilgilerin önemli, gerçek ve peşine düşülmeye değer olduğunu ayırt edemiyoruz.
Dikkat Tacirleri isimli kitabın yazarı Tim Wu, “Aynı anda birçok bilgiye maruz kalmak bizi paniğe sürükler, tabir yerinde ise birçok müşterinin kendisine bağırarak aynı anda yemek siparişi verdiği bir garsona dönüşürüz.” demektedir. Bu kadar çok uyarana maruz kalmak ve dikkatimiz toplayamamak bizleri şaşkına çeviriyor. Dikkat çelici uyaranlar beynin nörolojik yapısını dönüştürüyor ve zamanla bu uyaranları aramaya başlıyoruz. Zihin adeta aşerir gibi anlık keyif veren komik, dikkat çekici içerikler peşinde koşmaya başlıyor.
Vasatlaşıyoruz
Bu noktada Tyler Cowen’in yazdığı Vasatın Dönemi Bitti isimli kitaba değinmekte yarar var. Kitapta, vasatın artık hükmünün kalmadığı ve herkesin vasatlıktan kaçtığı anlatılıyor. Bir arkadaşımız “Deprem olsa deprem sinyallerini araştırıyorum. Bir hafta geçiyor güzel bir film izliyorum ve senaryo yazmaya başlıyorum. Ufuk açıcı bir teori görüp bilim tarihine sarıyorum, birbirinden alakasız onlarca şey yapıp hiçbir şeyi tam yapamıyorum.” Dolayısıyla bir süre sonra her şey hakkında bir parça bilgisi olan ancak hiçbir şeyi derinlemesine bilmeyen vasat kişiler haline geliyoruz. Ancak vasatlık hiçbir koşulda bir işte derinleşmenin yerini tutamaz.
Dikkatin dağılması ile ilişkilerimiz her geçen gün bozulmaktadır. “Technoference” isimli kavram çerçevesinde yapılan bir araştırmada sohbet eden öğrenci grupları gözlemlenmiş ve 100 öğrenciden 62’sinin sohbet esnasında muhakkak telefonlarına baktığı gözlemlenmiştir. Bu durumun ilişkinin kalitesini bozduğu ifade edilmiştir. Özellikle evli çiftler ya da birbiriyle vakit geçirmek isteyen insanlardan birinin dikkati telefona yoğunlaştığında karşı tarafın kendisini önemsiz, değersiz hissettiği tespit edilmiştir.
Dikkatin dağılması ile karakterimiz aşınıyor. Süheyl Ünver, “Dikkatli ol, zira karakterimizi onunla yaparız.” demiştir. İyi, güçlü ve doğru bir karaktere sahip olmak için dikkate ihtiyacımız vardır. Dikkatimizi kaybedersek bir süre sonra karakterimizi de kaybetmeye başlarız.
Dikkatin kaybı ile farklılıkları fark edemez hâle geliyoruz. Shakespeare meşhur şiiri Bazen’de der ki “Yıldızları süpürürsün farkında olmadan/ Güneş kucağındadır bilemezsin/ Bir çocuk gözlerine bakar arkan dönüktür/ Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın/ Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın/ Uçar gider, koşsan da tutamazsın” Her gün onlarca insanla, olayla, görüntüyle karşılaşıyoruz. Bazen bir doğa olayı, bir söz ya da bir mucize gerçekleşiyor; göremiyoruz. Çünkü dikkatimiz dağınık. Dolayısıyla dikkat eksikliği, konsantrasyonun bozulması ve odaklanamamak bizi farklı insanları, mekânları, olayları, bilgileri, farklı işleri ve farklı olasılıkları görmekten alıkoyuyor.
Dikkatimizin dağılması neye mâl oluyor?

Ve dikkatimiz çalınıyor. Bu noktada üzerinde durulması gereken, dikkatimizi dağıtan şeyin yalnızca kendimiz olmadığıdır. Dikkatimiz çalan unsurlara karşı da çok dikkatli olmalıyız. “İnsan psikolojisi her yönüyle reklam ajanslarında mercek altına alınmış durumdadır. İnsan ruhunun, reklamcının oyunlarına alet etmediği bir yönü kalmadı artık.”
- Reklamcılar zevk, korku, heyecan, kariyer, sağlık, görüntü gibi çok çeşitli alanlarda içerikler üreterek insanları zayıf noktalarından manipüle edecek şekilde avlamaya çalışıyorlar. Bunun bir sonucu olarak da dikkatimiz, odaklandığımız işlerden başka bir tarafa doğru yönelmeye başlıyor.
Ortalama bir ergen, 18 yaşına gelene kadar 22 bin saatini ekran başında geçiriyor ve 750 binden fazla reklam seyrediyor; 35 yaşına kadar ise 45 bin saat ekran başında 2 milyondan fazla reklam seyretmiş oluyor. Sosyal medyada yapılan araştırmalarda ise 2021 yılından 2022 yılına dek geçen sürede ortalama bir insan, günde 147 dakika sosyal medya hesaplarında vakit geçiriyor. Fransa'da yapılan bir araştırmaya göre geçen senelerde insanların %70’i tatil yapacağı yeri Instagram'dan etkilenerek seçmiş. Bu denli vakit geçirdiğimiz platformlar hayata bakışımız, seçimlerimiz ve yaşam tarzımız üzerinde kritik bir etkiye sahip olabiliyor. Psikolojide insanın tekrar tekrar bir şeye maruz kaldığında onu sever, benimser hâle geldiği ifade edilmektedir. Dolayısıyla yalnızca dikkatimiz çalınmıyor; sevgimiz ve nihayetinde biz çalınıyoruz. Çünkü reklamlar ikna etmekten ziyade dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Dikkat eksikliğinin iki türü vardır: Organik ve çevresel. Organik dikkat eksikliğinde beyinde tedavi edilmesi gereken birtakım durumlar söz konusudur ve hayatı gerçekten zorlaştırır. Çevresel etkenlerden dolayı yaşanan dikkat eksikliği ise tıpkı organik dikkat eksikliği kadar kişiyi yıpratır. O da aynı şekilde yaşam sevincimizi alır ve bizi hayatımızın kalitesini ciddi anlamda düşürür.
Burada dikkat eksikliğinden mustarip olan kişilerin bazı ifadelerine yer vermek istiyorum:
“Zekâ ile ilgisi olmayan fakat insanın kendisini aptal hissetmesine neden olacak hatalar yapmasına neden olan eksiklik. Hem öğrencilik hem de iş hayatında gayet zeki olan birinin başına ciddi dertler açabilir.”
“Aptal olduğumu düşündüren, hayattan soğutan rahatsızlığım. Sayesinde her geçen gün kendime olan saygımı biraz daha yitiriyorum, gerçekten bezdim.”
“Dopdolu bir CV hazırlarım, iletişim bilgilerini koymayı unuturum. Çok güzel rapor yazarım, kaynakça belirtirken parantez yerine bracket koyarım. Herkesin zorlandığı problemleri çözerim, dört işlemde hata yaparım. Bıktım artık kendimden.”
Çoklu işlem bir mittir

Bu konuda yapılan araştırmalar bizlere gösteriyor ki bölünmeler, yapmamız gerekenleri geciktirmemize, geciktirmek de acele etmemize neden oluyor. Acele de stres ve tükenmişlik yaşamamıza sebep oluyor. Dolayısıyla stres, koşturma ve yetiştirme telaşı büyük oranda bölünmelerden kaynaklanıyor.
Dikkat dağınıklığı verimsizliğe sebep oluyor. Bu konuda yapılan araştırmalardan biri, “Hiçbir durumda dikkat gerektiren birden fazla işi aynı anda yapmak onları ayrı ayrı yapmaktan daha verimli olmaz. Kısacası, çoklu işlem bir mittir.” demektedir. Çoklu işlem meselesi günümüzde oldukça tartışılan bir konudur. Yeni neslin çoklu işlem yapabildiği iddia edilmektedir. Örneğin müzik dinlerken ders çalışabiliyorlar hatta müziksiz çalışamadıklarını iddia ediyorlar. Fakat beynin yapısı dönemden, kuşaktan, nesilden bağımsız olarak aynı şeyi söylemektedir. Bir insanın aynı anda iki şeye dikkat etmesi gerekiyorsa bu insan aynı anda iki şeye dikkatini veremiyor, ikisi de yüzeysel kalıyor. Kişi birisini seçmek ve ona odaklanmak zorunda.

Sezai Karakoç şiirinde şöyle anlatır:
“Dikkat edilmeyecek her şeye dikkat eden
Bir kalemde geçen dikkat edilmesi gerekenleri
Nedir bu yani senin yaptığın dedi
Bir kitabı ortalamışken neden birden başa dönüyorsun
İlk söylenecek şeyleri şimdi söylüyorsun
Onu da tam söylemiyorsun”
- Dikkat eksikliği yaşayan kişi, asıl dikkat etmesi gereken şeyleri atlarken dikkat edilmeyecek şeylere dikkat eder. Bu nedenle de birçok şeyi kaçırma, kaybetme korkusu yaşar.
Çoklu işlem hakkında yapılan araştırmalardan bir tanesinde, katılımcılar çoklu işi (multitasking) devamlı yapanlar ile nadiren yapanlar şeklinde ikiye ayrılır. Birinci grup konuyla alakasız şeyleri ayırt edemez ve işler belleklerini yönetmek konusunda başarısız kalır. Kronik dikkat dağınıklığından mustariptirler. Bir konu üzerinde çalışırken beyinlerinde aktive olan bölümlerin çoğunluğunun o konuyla alakası yoktur. Zihinsel açıdan enkaza döndüklerini söylememiz mümkün ama bu insanların çoğu hep aynı şeyi söylüyorlar: “Eğer cidden odaklanma icap ederse etrafımdaki her şeyden soyutlanıp lazer gibi odaklanabilirim.” Fakat ne yazık ki zaman içinde edindikleri zihinsel alışkanlıklar lazer gibi odaklanmayı imkânsız kılıyor.
Bilişsel beceri ve yeteneklerimizi süreç içerisinde kaybeder hâle geliyoruz. Bilişsel becerilerimiz sahip olduğumuz önemli bir güçtür ve onun kontrolünü sağlayacak olan ise dikkattir. Kontrolü kaybettiğimizde bu güç bize zarar vermeye başlayacaktır. Çünkü bilişsel becerilerimizi kendi hâline bıraktığımızda zihin geçmiş ve gelecekte kaybolur; sayısız fikir ve düşünce içinde bir yere varması ne yazık ki mümkün değildir. William James der ki, “Yaşanacak günlerimizin sonuna geldiğimizde koskoca bir hayat deneyimimiz nerelere dikkat etmeyi kabul ettiysek ona eşit olacaktır. Aksi takdirde zannettiğimizden çok daha az kendimizin olan hayatları yaşama riski ile karşı karşıya kalırız.” Bize ait olmayan bir hayat yaşayıp hiçbir yere varamamış bir insan olarak ömrümüzü tamamlamış oluruz. Dolayısıyla dikkat eksikliği yaşamımıza mâl olabilir. Bu noktada Çalınan Dikkat isimli kitapta yazar der ki, “Çağımızın parolası: yaşamayı denedim ama dikkatim dağıldı.”. Kaybolmamak ve yaşamı kaybetmemek için dikkatimizi korumamız gerekir.
Dikkat eksikliği ile nasıl başa çıkacağız?

İlk olarak “Amacımız ne?” sorusunu soracağız. Johann Hari diyor ki “İnsanüstü hâle gelmek mi, insanlığı güçlendirmek mi?” Elbette ikincisi. Olağanüstü hedefler koymamıza gerek yok. Mevcut dikkatimizi korursak halihazırdaki kabiliyetlerimiz üzerinden insanlığımızı kuvvetlendirebiliriz.
Ayrıca gerçekten ne istediğimize karar vermemiz gerekiyor. İrade ile alakalı söylenmiş çok önemli bir söz vardır: “İrade, şu an istediğin ile en çok istediğin arasındaki farkı ayırt edebilme becerisidir.” Şu an istediğimizden vazgeçebiliriz ama en çok istediğimiz konusunda zihnimizin net olması gerekir. Dikkatimizi bir şeye yoğunlaştırdığımız zaman orada ilerlemek de mümkün oluyor. Bir dehanın daha zeki olmasına ya da büyük yeteneklere sahip olmasına gerek yoktur; onu üstün kılan şey bütün gücünü kendini ispatlamaya karar verdiği konuya yöneltmiş olmasıdır. Dolayısıyla zihinsel enerjinin yoğunlaşması ve bir noktaya varabilmesi için çok istekten ziyade bir isteğe yoğunlaşıp iradeyi ona teksif etmek gerekiyor.
Peter Higgs isimli bilim insanı 2013 yılında Nobel ödülü almış. Yetkililer haber vermek için aradıklarında kendisine ulaşamamışlar. Bu sırada tatilde olan Higgs, Nobel ödülü aldığını tatilden döndükten sonra komşusundan öğrenmiş. Başarılı insanlar kendilerini popüler gündemlerden, günübirlik hadiselerden soyutlayarak başarılı oluyorlar. Gazete okumak, gündemden haberdar olmak elbette önemlidir ancak söz konusu gündemin içinden bizler için en önemli olanını seçip ona yoğunlaşmamız gerekir.
- Hayatta bir avantajın peşinden gidiyorsanız muhakkak dezavantajlarıyla birlikte hareket edersiniz. Bir şeyleri bırakmadan bir şeyleri kazanmak mümkün değildir.
Her şeyden haberdar olmasak ne olur? Tim Wu Dikkat Tacirleri isimli kitabında der ki, “Bizi etkilemeyen iletişim şekli ya hiç haberdar olmadıklarımız ya da göz ardı etmeyi sonradan öğrendiklerimizdir.” Haberdar olmamayı tercih ederseniz o şeyle alakalı bir istek ya da ihtiyaç duymazsınız. Göz ardı etmeyi sonradan öğrendiklerimiz ise haberdar olduktan sonra göz ardı etmeye razı olduklarımızdır. Etrafımızda dikkatimizi dağıtacak, gündem oluşturacak çok fazla şey mevcut. Sosyal medya, oyunlar, sınırsız içerik… Ancak onları bırakabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü benzersiz işler böyle ortaya çıkıyor. Zihin, özgünlüğünü bir şeye odaklandığında gösteriyor. Bu nedenle odaklanmak bizleri benzersiz işler yapmaya götürecek en önemli anahtardır. Bu noktada sıkı ve düzenli çalışmak çok önemlidir. David Brooks der ki, “Büyük zihinler sanatçı gibi düşünür ama muhasebeci gibi çalışır.” Konuyla alakalı bir araştırmada büyük sanatçıların, özellikle müzisyenlerin başlangıçta günde dört saat, daha başarılı müzisyenlerin ise günde sekiz saat çalıştıkları tespit edilmiştir. Başarı arttıkça kendimizi geliştirmeye yönelik gayretin de artması gerekir.
Kendimizi dikkat çeldiricilerinden korumalıyız
Dikkatini toplayamadığı için kendini suçlayıp kötü hisseden çok sayıda kişiyle karşılaşıyoruz. Fakat dışarıda dikkatimizi çalmak için bekleyen bir endüstri mevcut. Zihnimizi dikkatimizi çalan uyaranlardan temizleyebilmemiz mümkün olmuyor. Sokakta, oturduğumuz bankta, metroda, havaalanında, başımızı çevirdiğimiz her yerde reklamlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla dikkatle alakalı yaşadığımız bütün problemler bizden kaynaklanmıyor. Bu endüstriden tamamen kurtulmamız mümkün değil ancak kendimizi korumak için çaba göstermemiz gerekir.
Dışsal çeldiriciler olan reklamlar ve uyaranlara ek olarak içsel çeldiricilerden de korunmalıyız. Bunlar olumsuz düşünceler, dürtüler, gündüz düşleri olabilir. İçsel sebeplerden dolayı dikkati yoğunlaştırma ile alakalı problem yaşıyorsak destek almak bizler için faydalı olabilir. Ancak dışsal çeldiricilerle alakalı yapmamız gereken kendi üzerimizde çalışmak ve emek vermekten geçer. Bu noktada en yaygın dikkat dağıtıcının cep telefonu olduğunu söylemek mümkündür. Bir insan günde ortalama 58 defa cep telefonunu kontrol etmektedir ve her biri en az 1 dakika sürmektedir. Bu noktada dikkatimizi korumak için odaklanma süremizi kısaltan ve dikkatimizi devamlı olarak dağıtan bildirimleri kapatabiliriz. Telefonu çalışma alanımızın dışında bırakabilir, onunla geçirdiğimiz vakti kısaltabiliriz. Buluşmaları, konuşmaları veya yemekleri telefonsuz gerçekleştirebiliriz. Bu çeldiriciler gözümüzün önünde olduğu sürece dikkatimizi toplamamız daha zor olacaktır. Bu nedenle günün belli saatleri için bu önlemleri almak muhakkak işe yarayacaktır.
Dikkat tortusuna dikkat etmeliyiz
- Dikkat tortusu, çeldiricilerle bölünen dikkatimizi tekrar işimize yoğunlaştırmaya çalıştığımızda geriye kalan ve her bir çeldiriciyle daha da biriken izlerdir.
Odaklanmamızı zorlaştırır çünkü zihnimiz dikkatimizi dağıtan çeldiriciyle meşgul olmaya devam eder. Dolayısıyla ne kadar çok bölünürsek o kadar çok dikkat tortusu birikir ve bizi derinleşmekten alıkoyar. Bu sorunun çözümü ise başladığımız işi bitirdikten sonra başka bir işe başlamaktan geçiyor. Örneğin, biten bir günün ardından işimiz bitmediyse kalan işi tamamlamaya yönelik bir plan oluşturmak ve bunu not almak bir çözüm olabilir. Böylelikle yarım kalan iş, dikkatimizi dağıtan bir çeldirici olmak yerine planlanan tarihte tamamlanmak üzere not alınmış bir iş olarak vaktini bekleyecektir.
Bu noktada mecburi çeldiricilere de bir sınır çizmek gerekmektedir. Örneğin cevaplandırılması gereken e-posta ve mesajları anında cevaplamak zorunda değiliz. Bunun için belirli süreler tayin edebilir ve bu saatler aralığında kontrol edip cevaplandırabiliriz. Eğer çalıştığımız iş e-posta ve mesajların hızlıca cevaplandırılmasını gerektiriyorsa bu noktada mesai saatleri dışında vakitleri düzenlemek bizi çözüme ulaştıracaktır.
Üretmezseniz başarılı olamazsınız
Üretmezseniz, ne kadar zeki ve yetenekli olduğunuzun hiçbir önemi yok, başarılı olamazsınız. Üretmek için zor işlerde ustalaşmak ve hem nitelik hem de hız bakımından seçkin iş çıkarmak gerekir. Dikkatimizi toplamadan bu iki özelliğe sahip olmak mümkün değildir. Örneğin Napolyon, Rusya seferine çıkmadan önce 50 gün içerisinde Rusça öğrenmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır ise Napolyon’dan ilhamla 50 gün içerisinde Fransızca öğrenmiştir. Bilgiye ulaşma imkânı geçmişe kıyasla günümüzde çok daha fazla ve hızlıdır. Bu nedenle günümüzün en fazla ihtiyaç duyulan kişileri hızlı ve derinlikli öğrenip nitelikli üretim yapabilen kişilerdir. Bunun yolu ise dikkati toplamaktan geçer.
Başarılı olmak için sevdiğimiz işi yapalım, yaptığımız işi sevelim. İnsan sevmediği bir işi yapıyorsa dikkati de o oranda dağılacaktır. Her zaman sevdiğimiz işi yapamasak da yaptığımız işlerde sevdiğimiz bir parça bulmaya gayret göstermeliyiz. Olmayacak şeylerin peşine ısrarla düşmek bizi çözüme ulaştırmaz.
Bedenimizin sağlığı ve ihtiyaçları da dikkatimizi için oldukça önemlidir. Örneğin bedenimizin ihtiyaç duyduğu bazı vitaminlerin (B, C ve D) eksikliği dikkat eksikliğini arttırmaktadır. Aynı şekilde uyku eksikliği ve uyku düzensizliği de dikkat eksikliğine neden olmaktadır. Dolayısıyla yeteri kadar uyumak ziyan olmuş bir vakit değil, aksine odaklanabilmek için ihtiyacımız olan bir yatırımdır. Bedenimiz kaygılıysa bu kaygı uykuya tesir eder; yarı uykulu yarı uyanık oluruz ve dikkatimizi toplamak zorlaşır. Bu nedenle bedenimiz gerginse, bir rahatsızlık var ise bunu dikkate almak gerekir. Nefes egzersizleri bedene her şeyin yolunda olduğunu hatırlatmak anlamında oldukça faydalıdır. Bu egzersizler ile bedenimizi rahatlatamıyorsak psikolojik destek alabiliriz.
Zamanın farkında mıyız?
Zamanımızın nasıl geçtiği ve nasıl geçmesini istediğimiz üzerine düşünelim. Çünkü dikkatini toparlayamayan kişilerin en önemli özelliklerinden biri zaman algılarının bozulmuş olmasıdır. Örneğin bu kişiler, sevdiği bir işle meşgulken geçen saatleri fark etmez ancak yapmak istemediği bir işle meşgulken bir dakikayı bir saat gibi hisseder. Bu nedenle zamanı hatırlatacak yöntemlerle zamanı yapılandırmak, dikkatimizi dağıtacak içeriklere ara vermek gerekir. Kütüphane gibi ortamlar kişinin zamanı dengeli bir şekilde algılamasına yardımcı olur. Çevresindeki kişilerin de odaklanmış bir şekilde çalıştığını gören kişi, dikkatini toplamakta zorlanmayacaktır. Bu bağlamda birlikte çalışmak, dikkat eksikliği olan çocuklar için önerilen etkili yöntemlerden biridir. Dikkat eksikliği olan çocukların ebeveynine, yaptıkları işi (patates soymak vb.) çocukların yanında yapmaları tavsiye edilir.
Dikkatimiz dağılmanın eşiğine geldiğinde kendimize gerçekten önemli olanın ne olduğunu hatırlatmalıyız. Örneğin işimizi yapmak, arkadaşlarımızla buluşmak ya da eğlenceli videolar izlemek arasında kaldığımızda kendimize “Bu seçenekler arasında benim için en önemli olan hangisi?” sorusunu soralım. Bu noktada karar verip seçeneklerden birini seçmeliyiz. İrade, dikkat konusunda kritik bir konumdadır. İrade olmadan dikkati kontrol etmek mümkün değildir. Kendimize küçük hedefler, egzersizler koyarak dikkatimizi iyileştirebiliriz. Örneğin dikkatimizi toplamakta güçlük çekiyorsak beşer dakikalık egzersizlerle odaklanma çalışmaları yapabiliriz. Zamanla yaptığımız egzersizleri kademeli bir şekilde arttırarak dikkatimizi geliştirebiliriz.
Erken kalkmak, güne erken başlamak odaklanma noktasında daha iyi hissetmemizi sağlayacaktır. Burada uykumuzu yeteri kadar almış olmak önemlidir. Ancak erken kalktıktan sonra zihnimizi gereksiz içeriklerle doldurmamalıyız. Güne başlarken haber okumak, sosyal medyada vakit harcamak yerine yürüyüş yapmak, temiz hava ve gün ışığı almak dikkatimiz için oldukça önemlidir. Bunlar oldukça ihmal edilen fakat dikkate tesiri direkt olan aktivitelerdir.
Dikkatimizi iyileştiren en kritik destekçilerimizden biri sudur. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre beynin %75’i sudur ve 300 ml su içmek dikkati %20 arttırmaktadır. Beynin susuzluğu dikkate de olumsuz yönde tesir ettiğinden gün içinde mümkün olduğunca su içmek gerekmektedir.
Yaptığımız işleri yavaş yapmak da dikkatimizi iyileştirir. Bu pratiği kazanmak, zamanı doğru anlamak ve yönetmek noktasında faydalıdır. Yaptıklarımızı yavaş yapmanın yanı sıra bizi yavaşlatan işlerle meşgul olmak da oldukça etkilidir. Sanatla, müzikle, hatla meşgul olmak insanı yavaşlatır, dikkati arttırır.
Bir diğer mesele ise kendimizi değerlendirmektir. İnsan skor tuttuğunda oyunu ciddiye alır ve daha dikkatli oynamayı başlar. Kendimize skor tutmak ise “Bugün ne yaptım, yapacağım?”, “Kendime kaç puan veriyorum?” gibi sorular sorarak yapılabilir.
Ve dikkat de biter…
Yaşar Kemal der ki, “Denizde balık bitmez sandılar. Denizde balık da biter, su da biter. Bakmazsan, su gibi harcarsan toprak da biter, hava da biter. Dünyada sersebil harcarsan bitmeyecek bir şey yok. Dünyada her şey biter. Akıl bitince dünyada her şey biter.” (Bir Bulut Kaynıyor) Dolayısıyla dikkat de biter. Günümüzde herkesin eksikliğini çektiği dikkat, bizi öne çıkartacak ve başarı getirecek en önemli güçtür. Bu nedenle çeldiricilere ve uyaranlara dikkatimizi çaldırmamak için onu güçlendirmeye çalışmalıyız. Herkes için geçerli tek bir doğru yok. Ben radikal adımların sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. İdeal olan hayatı tadında yaşamaktır. Dolayısıyla sosyal medya hesaplarımız veya cep telefonumuz olacak ama kıvamında kullanacağız.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.