Dinleyerek okuyanlar

Tirmizi’nin hadis kitabını okudum ben / Mekînüddin'den  O, insanların imamı, en önde gelenidir
Tirmizi’nin hadis kitabını okudum ben / Mekînüddin'den O, insanların imamı, en önde gelenidir

Kendisi âlimdi, bilgiliydi; abiddi, ibadete çok düşkündü, seyahat etmeyi çok severdi; zühd sahibi idi. Mekke ve Medine'nin önde gelen simalarındandı; kuşkusuz, tehlikelerden korunmuş olan beldenin, yani Mekke'nin yetiştirdiği seçkin bir kişiydi.

İbn Arabi anlatıyor:

Hicri 598’de Mekke’ye vardığım zaman, orada erdem sahibi bir toplulukla, büyük edebiyatçılardan ve bilginlerden oluşan bir grupla karşılaştım. Çok sayıdaki bu erkekler topluluğu arasında kadınlar da vardı. Hepsi erdemli kişiler olmasına rağmen, onlar arasında Mekînüddin Ebî Şüca' Zahir bin Rüstem bin Ebi'r-Reca el-Isbahanî -Allah ona rahmet etsin- gibi, kendi işiyle meşgul olan ve dünüyle bugünü arasında geçen olayları değerlendirip, muhasebesini yapan biri ve onun ablası, Hicaz'ın en yaşlı kadın âlimi Fahrünnisa bintü Rüstem gibi birini görmedim. Şeyh Mekînüddin âlimdi, önderdi, imamdı, İbrahim Aleyhisselam makamında bulunurdu. Mekke sakinlerindendi. Biz Ebu İsa et-Tirmizî'nin hadis konusundaki kitabını, ayrıca daha başka kitapları, erdemli kişilerden oluşan bir topluluk halinde ondan dinleyerek okuduk. Çok üstün edep sahibi birisiydi. Sohbet halkası adeta güzel bir bahçe gibiydi. Allah rahmet etsin, insanî ilişkileri son derece hoş biriydi; meclisi güzel bir meclisti; meclisinde bulunan ondan mutlaka yararlanırdı; yanındakilere son derece güzel davranırdı. Allah kendisinden razı olsun, mutlaka ilgilendiği bir konusu, bir işi olurdu, dolayısıyla ancak kendisini ilgilendiren bir şey olursa konuşurdu.

İbn Arabi, Arzuların Tercümesi
İbn Arabi, Arzuların Tercümesi

Kız kardeşi Fahrunnisa'ya gelince, kadınların övüncüydü o, sadece kadınların değil, aynı zamanda erkelerin ve bilginlerin de bir övünç vesilesiydi o! Hadis rivayeti konusundaki üstünlüğünden ötürü kendisinden hadis dersi almak üzere ona gönderildim. Yanına vardığımda bana şöyle dedi: "Ömrüm tükendi, ecelim yaklaştı. Hadis rivayeti konusunda senin benden istediğin şey, şu ana kadar beni çok meşgul etti, şimdi ise ömrümün sonunu amel ve ibadetle geçirmek istiyorum; çünkü adeta ölüm duygusuyla kuşatılmış gibiyim. Yaşım bir hayli ilerledi, son pişmanlık fayda vermez!" Onun bu sözlerini işitince, ben de ona şöyle dedim:

  • Hadis rivayeti konusunda senin durumunla benim ki aynı,
  • Amacımız sadece ilim ve ilmin kullanılması.

Sonra hadise dair bütün rivayetler konusunda kendisine vekâleten bize genel bir 'icaze' yazması için kardeşine izin verdi. Allah her ikisinden de razı olsun, o da icazeti yazdı ve bize verdi. Hatta hem duyduğu bütün hadisleri, hem de o genel icazeti kendi el yazısıyla yazıp verdi bize. Ben de uzun bir şiir, bir kaside yazdım; onu anlattım, işte o şiirden bir parça:

Tirmizi’nin hadis kitabını okudum ben Mekînüddin'den

  • O, insanların imamı, en önde gelenidir,
  • Öyle bir şehirdeki uzaktır tehlikelerden.

Allah kendisinden razı olsun, bu şeyhin bekâr bir kızı vardı. Boylu poslu, genç ve güzel bir kızdı; onu görenler hemen ona tutulurdu; bulunduğu ortamı bir çiçek gibi süslerdi; çevresinde bulunanları sevindirirdi; kendisini seyredenleri hayran bırakırdı; bu kızın adı Nizâm, lakabı ise Aynü'ş-Şems ve'l-Bahâ idi. Kendisi âlimdi, bilgiliydi; abiddi, ibadete çok düşkündü, seyahat etmeyi çok severdi; zühd sahibi idi. Mekke ve Medine'nin önde gelen simalarındandı; kuşkusuz, tehlikelerden korunmuş olan beldenin, yani Mekke'nin yetiştirdiği seçkin bir kişiydi; dış görünüşü itibariyle Iraklıları andırırdı; çok konuşsa, en ince ayrıntılara kadar inerdi; az konuşsa öz konuşuldu; edebî ve fasîh konuşsa net ve açık konuşurdu.

İbn Arabi, Arzuların Tercümesi (Tercümânü’l Eşvâk), Terc.: Mahmut Kanık, İz yayıncılık, 3.Baskı 2009.