Dramatik bir Einstein anlatısı: Genius

​Dramatik bir Einstein anlatısı: Genius
​Dramatik bir Einstein anlatısı: Genius

1916’da, 36 yaşındayken fizik alanında yayımladığı İzafiyet Teorisi (Görelilik Kuramı) ile dünya bilim tarihinin önde gelen isimlerinden birine dönüşen Einstein, 2 Ağustos 1939’da ABD Başkanı Roosevelt’e yazdığı mektup yoluyla 2. Dünya Savaşı’nı bitirecek atom bombasının yapılma sürecini başlatmasıyla da kendisinden hep söz ettirdi.
1916’da, 36 yaşındayken fizik alanında yayımladığı İzafiyet Teorisi (Görelilik Kuramı) ile dünya bilim tarihinin önde gelen isimlerinden birine dönüşen Einstein, 2 Ağustos 1939’da ABD Başkanı Roosevelt’e yazdığı mektup yoluyla 2. Dünya Savaşı’nı bitirecek atom bombasının yapılma sürecini başlatmasıyla da kendisinden hep söz ettirdi.

Avrupa, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortasına kadar önemli küresel etkileri de bulunan birçok olaya sahne oldu. Bu süre zarfında gerçekleşen 1. ve 2. Dünya Savaşları, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının dağılması, 1917 Bolşevik Devrimi’yle Çarlık Rusya’sının sona ermesi ve modern komünizmin doğuşunun hemen ardından Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini’nin iktidara gelişiyle yükselişe geçen faşizm dalgası Avrupa siyaseti ve haritasını yeniden şekillendiren olayların önde gelenleriydi.

Ancak aynı süre içerisinde, kimisi bu yıkıma katkı sağlayacak, kimisi de insanlığın yararına çok sayıda bilimsel çalışma ve keşif de gerçekleştirilmişti. Bilimsel çalışmaları, keşif ve teoriyle bu döneme damga vurarak adından en çok söz ettiren bilim adamlarından biri de Albert Einstein’dı.

1916’da, 36 yaşındayken fizik alanında yayımladığı İzafiyet Teorisi (Görelilik Kuramı) ile dünya bilim tarihinin önde gelen isimlerinden birine dönüşen Einstein, 2 Ağustos 1939’da ABD Başkanı Roosevelt’e yazdığı mektup yoluyla 2. Dünya Savaşı’nı bitirecek atom bombasının yapılma sürecini başlatmasıyla da kendisinden hep söz ettirdi. Ancak Einstein, ününü yalnızca bu iki olaya borçlu değildi. Bilim adamı kimliğinin aksine öğrencilik hayatı boyunca yaşadığı başarısızlıklar, kusurlu ve çatışmacı kişiliği, muhalif dinî ve politik kimliği, iyi bir keman sanatçısı olması, yaşadığı aşklar ve evlilikler Einstein’ın her daim farklı yönleriyle gündeme gelen “aykırı bir deha” olarak anılmasına neden oldu.Geride bıraktığımız Nisan ayında National Geographic Channel’da gösterime giren 10 bölümlük mini dizi Genius, ünlü fizikçi Einstein’ın “aykırı dehâ” olarak isimlendirilmesine neden olan tüm bu özelliklerine daha yakından mercek tutan bir yapım olmasıyla dikkat çekiyor.

  • Walter Isaacson'un Türkçeye de çevrilen Einstein: Yaşamı ve Evreniisimli kitabından ekrana uyarlanan Genius, ünlü bilim adamının bilimsel yolculuğunun ötesinde, aykırı kişiliğiyle bütünleşik sansasyonel yanlarını öne çıkartan bir drama olarak bilim meraklıları ve dizi severlerin ilgisini bekliyor. Yapımcılığını Kenneth Biller ile Noan Pink’in üstlendiği ve 25 Nisan’da gösterime giren Genius’un yönetmenliğini ise aralarında Kenneth Biller, James Hawes, Kevin Hooks, Minkie Spiro ve Ron Howard’ın yer aldığı beş farklı isim üstleniyor.

Flashbackli ve çifte oyunculu canlandırma

24 Haziran 1922’de, Berlin’de gerçekleşen ve Albert Einstein’ın yakın arkadaşı Yahudi kökenli Alman Dışişleri Bakanı Walther Rathenau’nun öldürülmesiyle sonuçlanan suikastla açılan Genius, adım adım faşist Nazi yönetimine girecek ülkedeki siyasi iklimi izleyiciye yansıtarak, merak uyandıran gerilimli bir başlangıca kapı aralıyor.

Suikastı gerçekleştiren marjinal Nazi grubu “Konsül Organizasyonu”nun ölüm listesinde Yahudi kimliği nedeniyle Einstein’ın da bulunduğunun ortaya çıkması üzerine, Einstein ve ikinci eşi Elsa’nın 1933’de Almanya’yı terk etmelerine neden olacak gerilimli yılların yanı sıra, Einstein’ın sansasyonel olarak nitelenebilecek üniversite yıllarını içeren gençlik dönemi de Genius’ta ekrana taşınıyor. Ünlü fizikçinin hayatının flashbackli bir anlatımla canlandırıldığı dizide, öğrencilik ve ilk gençlik yılları genç İngiliz aktör Johnny Flynn, olgunluk ve yaşlılık dönemleri ise Geoffrey Rush’ın oyunculuğuyla ekrana geliyor.

Genius’ta, Einstein’ın hayatının farklı dönemleri arasında flashbacklerle gidiş gelişler, ünlü bilim adamının bilimsel yolculuğuna daha yakından ışık tuttuğu gibi, belli bir yaş aralığını kapsayacak tekdüze bir anlatıyı ortadan kaldıran bir seyir zevki de sunuyor. Zira yaşlılık döneminde sakin bir Einstein’a şahit olunurken, gençlik yıllarında ise öğrenmeye meraklı, bilimsel coşkusu ve heyecanı oldukça yoğun, özellikle hocalarıyla çatışmalı ilişkiler yaşayan kibirli ve küstah bir Einstein’ın varlığına şahit oluyoruz.


Bu hâliyle, izleyici açısından Einstein’ı bilimsel yolculuğunda zirveye taşıyacak, karakteristik açıdan olgunlaşmaya götürecek köklerini, gençlik yılları yoluyla daha detaylı öğrenme imkânı buluyoruz. Bu noktada, Einstein’ın farklı yaş aralıklarında öne çıkan özellikleri bir çelişki gibi görünse de, özellikle gençlik yıllarına dair sansasyonel yaşantısı izleyici açısından dinamizmle dolu, heyecanlı, büyüleyici ve cazip bir anlatıyı da beraberinde getiriyor.

Kusurlu, çatışmacı, muhalif bir kişilik

Ünlü fizikçinin hayatının flashbackli bir anlatımla canlandırıldığı dizide, öğrencilik ve ilk gençlik yılları genç İngiliz aktör Johnny Flynn, olgunluk ve yaşlılık dönemleri ise Geoffrey Rush’ın oyunculuğuyla ekrana geliyor.
Ünlü fizikçinin hayatının flashbackli bir anlatımla canlandırıldığı dizide, öğrencilik ve ilk gençlik yılları genç İngiliz aktör Johnny Flynn, olgunluk ve yaşlılık dönemleri ise Geoffrey Rush’ın oyunculuğuyla ekrana geliyor.

Einstein’ı farklı karakteristik özellikleriyle daha yakından tanıma imkânı bulduğumuz Genius’ta, ünlü bilim adamını gerek toplumsal gerek ise akademik açıdan kusurlu, çatışmacı ve muhalif bir karakter olarak izliyoruz. Genius’ta Einstein’ı dünyaca ünlü bir bilim adamı olmaya götüren sürecin derinliklerinde büyük başarıların aksine; derslere devam etmeyen, ödevlerini bitiremeyen, sınavlarında başarısız olan, ailesi ve hocalarıyla çatışan, onlara kafa tutan “başarısız”, “kusurlu” ve isyankâr bir öğrenciye şahitlik ediyoruz.

Diğer yandan, küçük yaşlarından itibaren yoğun bir dış dünyayı tanıma çabası içerisinde, “sorulardan başka hiçbir şeye sahip olmadığını, sorular olmazsa cevaplar da bulamayacağını” düşünen, daha derin ve soyut düşüncenin peşinden giden, okula ve eğitim sistemine eleştirel bakan, akademik/bilimsel statükoya direnip sık sık çatışan bir karakterle karşı karşıya kalıyoruz.

Tüm bunlara rağmen topluma ve siyasi gelişmelere duyarlı, anti-faşist, enternasyonalist, kendi dini Yahudilikle çok da barışık olmayan, kendisiyle de anlaşmazlıklar yaşayan, çelişkili bir kişilik ile çatışmalı ilişkilere sahip bir karakteri izleme imkânı elde ediyoruz. Toplamda ise ortaya bir bilim adamının biyografisinin ötesinde, hayatı ve karakterinin detaylarına inilmiş bir drama çıkıyor.

Einstein’ın kadınları

Einstein'ın kusurlu ve çatışmalı ilişkilerinin en çok da kadınlarla ilişkisinde ortaya çıktığını görüyoruz.
Einstein'ın kusurlu ve çatışmalı ilişkilerinin en çok da kadınlarla ilişkisinde ortaya çıktığını görüyoruz.

Einstein'ın kusurlu ve çatışmalı ilişkilerinin en çok da kadınlarla ilişkisinde ortaya çıktığını görüyoruz. Sadakatsizliğiyle bilinen Einstein’ın ölümünün ardından ortaya çıkan çok sayıda mektup yoluyla, çok fazla aşk ve romantik ilişki yaşadığı biliniyor. Ancak, 1896’da Zürih Polytechnic’te tanıştığı ve 1903’te evlendiği, kendisi gibi bir fizik dehası olan Mileva Marić’in (Samantha Colley) yanı sıra 1919’da evlendiği ikinci eşi Elsa (dizide gençliği; Gwendolyn Ellis, yaşlılığı Emily Watson), ünlü bilim adamının bir yandan romantik kişiliği, diğer yandan sadakatsizliği üzerinden karmaşık, çelişkili ve çatışmalı kişiliği ve ilişkilerine en iyi örnekleri oluşturuyor. Özetle, Genius’ta fizik alanında deha bir bilim adamının aynı zamanda kusurlu kişiliği, kişisel ilişkilerindeki yeteneksizliği, çevresi ve dünyayla çatışma içinde olan insan yanı ortaya konuluyor.

Bilimsel vurgulu ancak sansasyonel

Bu yönüyle, Genius’u salt Einstein’ın bilimsel çalışmaları, keşif ve teorilerini esas alan bir dizi beklentisiyle izlemeye başlamak yanıltıcı olacaktır. Genius, bilimsel vurguya sahip ancak Einstein’ın bilimsel yolculuğunu ele alırken daha insani yanına odaklanan bir yapım olarak dikkat çekiyor.

Zira dizinin, Einstein'ın karakteri ve kişisel yaşantısının getirisi olan sansasyonel yönlerinin bilim adamlığı yönünü gölgede bıraktığı bir yapım olduğuna dikkat çekmemiz gerekiyor. Dizide işlenen fizik konularını Einstein'ın teorilerine aşina olmayanların çok anlamayacaklarını, konulara yabancı olmayanların ise herhangi yeni bir bilgiye ulaşamayacaklarını bilerek izlemeleri daha gerçekçi olacaktır. Zira Genius’ta dikkat çeken belki de en temel problem, bilimsel konuların açıklayıcılık noktasında yeterince detaylı ve belirli olmaması.