Eski Kudüs mutasarrıfı Ahmet Macit Bey'in gözünden Kudüs ve havalisi

Ahmet Macit Bey, Filistin bölgesinin tekrar Yahudilere mâl edilmek istenmesinin karışıklıklara yol açtığının şahididir.
Ahmet Macit Bey, Filistin bölgesinin tekrar Yahudilere mâl edilmek istenmesinin karışıklıklara yol açtığının şahididir.

Ahmet Macit Bey, 1913 yılında Kudüs Mutasarrıflığına atanmış, bu görevini 1914 yılının Aralık ayına kadar sürdürmüştür. 1944 yılında ise Vakit gazetesi sütunlarında, mutasarrıflık yaptığı yıllara dair Filistin bölgesine yönelik gözlem ve izlenimlerini on tefrika hâlinde yayımlamıştır.

Ahmet Macit Gören.
Ahmet Macit Gören.

Ahmet Macit Gören [1871-1946], İstanbul doğumlu, Mekteb-i Mülkiye mezunu bir devlet adamıdır. 1891’de Sadaret Mektubî Kalemi Mülazımlığı göreviyle başladığı meslek hayatına, 1899 yılında mutasarrıflığa terfi ederek devam etmiştir. Sırasıyla Hınıs, Siverek, Mardin, Muş, Sakız, Erzincan, Amasya ve Kudüs mutasarrıflığı yapmıştır. 1914 yılının sonunda idarî mesleğinden ayrılarak I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında Darülfünun Edebiyat Şubesi Türk Edebiyatı müderrisliğinde bulunmuştur. 1923’te tekrar idarî mesleğine dönerek Gelibolu Vilayeti valiliğine atanmıştır. İki yıl sürdürdüğü bu görevinin ardından 1925’te Dâhiliye Vekâleti Memurîn ve Sicil Umum Müdürlüğüne nakledilmiş, bu vazifede iken 20 Ekim 1930’da yaş haddinden emekliye ayrılmıştır. Ömrünün geri kalanında Bebek Amerikan Kız ve Erkek Kolejlerinde edebiyat öğretmenliği yapan Ahmet Macit Bey, 5 Nisan 1946 yılında vefat etmiştir.1

Ahmet Macit Bey, 1913 yılında Kudüs Mutasarrıflığına atanmış, bu görevini 1914 yılının Aralık ayına kadar sürdürmüştür. 1944 yılında ise Vakit gazetesi sütunlarında, mutasarrıflık yaptığı yıllara dair Filistin bölgesine yönelik gözlem ve izlenimlerini on tefrika hâlinde yayımlamıştır.2 İlk olarak Kudüs Sancağı’nın başşehri olan Kudüs’ü anlatmış, daha sonra Yafa, Gazze, Halîlürrahman ve Birüssebi kazalarına yer vererek yazı serisini tamamlamıştır. Ahmet Macit Bey, tefrika boyunca usul olarak, bir şehri yahut mabedi anlatırken önce oranın tarihinden bahsetmiş, daha sonra kendisini metne dâhil etmiştir. Yazı serisinin gazete sütunlarında yayımlanması sebebiyle genel okuyucuyu bilgilendirme kaygısı bahsi geçen usulün takibinde rol oynamış olabilir. Bu yazının sınırlılıklarında ise yazarın gözlem, izlenim, yorum, değerlendirme ve kendi tecrübelerinden bahsettiği hususlara değinilecektir.

Kudüs Sancağı’nın başşehri: Kudüs

Ahmet Macit Bey, yazı serisine Kudüs hakkında kitabî bilgi sunarak başlar. Kudüs’ün hangi sebeplerden dolayı mukaddes sayıldığını; Mescid-i Aksa’nın inşasını, görünümünü ve tarihî serüvenini; Hıristiyanların kutsal mabedi olan Kamame Kilisesi’ni uzun uzadıya anlatır. Daha sonra Kudüs’ü kendi gözlemlerine bağlı kalarak pek çok yönüyle tanıtmaya çalışır. Onun bu tanıtma gayretiyle sunduğu bilgi ve değerlendirmeleri aşağıdaki başlıklardan takip etmek mümkündür.

Kudüs’ün şehir yapısı, geçim kaynakları, havası

Kudüs şehrinde fabrika gibi sanayi müesseseleri yoktur; şehir insanı ziraat ve sanayiden pek kazanç sağlayamaz.
Kudüs şehrinde fabrika gibi sanayi müesseseleri yoktur; şehir insanı ziraat ve sanayiden pek kazanç sağlayamaz.
  • Ahmet Macit Bey’in verdiği bilgiye göre Kudüs, başlıca iki kısımdan oluşan bir şehirdir. Bunlardan biri, sur içinde kalıp asırlar boyunca hiç değişmemiş olan eski Kudüs’tür.

Buranın, dar sokakları, eski usulde inşa edilmiş “havasız, güneşsiz çarpık çurpuk” evleri eski hâliyle muhafaza edilmektedir.3 Hz. İsa’nın ayak bastığı, kamçılandığı, muhakeme edildiği, yürüdüğü sokaklar hep bu kısımda olup tarihî ve dinî hatıralara sahne olmuştur; dolayısıyla şehrin bu kısmının değiştirilmesine Hıristiyan ahali ve hariçteki Hıristiyan devletler razı değildir. Ahmet Macit Bey, şehrin bu eski kısmının sıhhatsiz bir görünüm arz ettiğini belirtir. Kudüs’ün diğer kısmı ise sur haricindeki yeni mahallelerden oluşmaktadır. Buradaki sokaklar geniş, binalar yeni tarzdadır. Hava alıp güneş gören bu mahalde sıhhî şartlar da gayet yeterli durumdadır.

Kudüs şehrinde fabrika gibi sanayi müesseseleri yoktur; şehir insanı ziraat ve sanayiden pek kazanç sağlayamaz. Kudüs’ün geçim kaynağı dışarıdan gelen parayla sağlanır; ziyaretçiler ve seyyahlar buraya bir hayli para bırakırlar. Bilhassa Kudüs esnafı ve otelcileri iyi para kazanır. Ayrıca Hıristiyan sanatkârlar zeytin ağacından sigara kutusu, çekmece, kalem sapı; sedeften ince işçilikli malzemeler yapıp yabancı seyyahlara yüksek fiyatlara satarak geçimlerini sağlarlar. Kudüs’te meyve ve sebze bahçeleri yoktur, şehrin gıda ihtiyacı Yafa ve Eriha’dan sağlanır. Ahmet Macit Bey, böylelikle şehirde bütün kış salatalık, patlıcan ve domates gibi taze meyve ve sebzelerin bulunduğunu notlarına eklemiştir.

Kudüs’te kışın dahi havalar yumuşaktır, sobaya pek ihtiyaç yoktur. Ahmet Macit Bey, kış mevsimini bir iki ay sadece mangal yakarak geçirdiklerini hatırlar. Şehre kar hiç yağmaz. Yağmur ise sağanak hâlinde yağıp geçer, hemen ardından hava açıp güneş çıkar. Yaz mevsiminde ise şehrin içi bir hayli sıcaktır. Şehrin etrafındaki ağaçlı sayfiyeler bölge halkı için kurtarıcı rolündedir. Kudüs’ün doğu yönünde yüksek bir mevkide bulunan Zeytindağı nispeten havadar bir yerdir.

Kudüslülerin ahlakı

Kudüs’te kışın dahi havalar yumuşaktır, sobaya pek ihtiyaç yoktur.
Kudüs’te kışın dahi havalar yumuşaktır, sobaya pek ihtiyaç yoktur.
  • Ahmet Macit Bey, gerek Kudüs şehrinde gerek şehrin kazalarında yaşayan halkın yumuşak huylu, munis, hükümete ve kanunlara itaatli, sakin mizaçlı, “bir kelime ile uslu” insanlar olduğunu söyler.4 Onların Beyrutlular gibi coşkun ve heyecanlı olmadıklarını, politika işleriyle uğraşmadıklarını, diğer taraftan Şamlılar gibi zevk ve sefaya düşkün olmadıklarını belirtir

Ahmet Macit Bey, Kudüs halkını anlatırken bir karşılaştırmaya yer verir. I. Dünya Savaşı’ndan evvel Suriyelilerin muhtariyet isteği ile türlü hareketlerde bulunduklarını, savaşın Osmanlı Devleti’nin aleyhine dönmesi üzerine o bölgede yaşayan Türklere zulüm ve hakaret ettiklerini söyler. Kudüs’te ise bu tür tecavüzlerin az görüldüğüne şahitlik eder. Bu cümlelerin akabinde, bölgede “cürüm ve cinayet” türündeki vakaların dahi diğer bölgelere nispetle az görüldüğünü dile getirir.

Ahmet Macit Bey’in Kudüs’te yaşayan Müslüman ahaliye yönelik bir tespitine de yer vermek gerekecektir. Ona göre bölge insanının dinî kaygıları zayıftır. Ramazan ayında Harem-i Şerif’te teravih namazına gelenlerin sadece Türk memurlarla askerler olduğu, ayrıca kurban bayramında kurban kesmek âdetine pek riayet edilmediği dikkatini çeken bir diğer husustur.

Kudüs’ün nüfusu

Ahmet Macit Bey, Tel Aviv’i ziyaretinde Rothschild’in ailesinden Kudüs’e gelen ihtiyar bir zat ile görüştüğü bilgisini verir. Bu görüşmedeki izlenimine göre “kıyafeti gayet sade olup boynunda adi bir kravat, parmağında gümüş bir halka olan bu zatın milyoner olduğu hiç de belli değildir.”11
Ahmet Macit Bey, Tel Aviv’i ziyaretinde Rothschild’in ailesinden Kudüs’e gelen ihtiyar bir zat ile görüştüğü bilgisini verir. Bu görüşmedeki izlenimine göre “kıyafeti gayet sade olup boynunda adi bir kravat, parmağında gümüş bir halka olan bu zatın milyoner olduğu hiç de belli değildir.”11

Ahmet Macit Bey’in verdiği bilgiye göre I. Dünya Savaşı’ndan önce Kudüs şehrinin nüfusu yüz bine yakındır. Bu nüfusun çoğu Musevi, on bin kadarı Hıristiyan, geri kalanı ise Müslümandır. Yabancı memleketlerden de daimi surette Yahudiler gelmektedir. Ahmet Macit Bey, Yahudilerin “güya muvakkaten, mahza hacı olmak için” Kudüs’e ziyaretleriyle ilgili şu ayrıntıya dikkat çekmiştir:

Gerçi, İstanbul Hükümeti’nce, Yahudi muhacirlerinin Filistin’e alınmaması iltizam olunarak bu gibilere ayrı renkte bir pasaport verilmesi mutat idiyse de ziyaret için gelenlerin hep Mişon, Hayım, Salamon, Sabatay, Moyiz gibi aynı isimleri olup zaten dar odalara sıkışık bir hâlde toplandıklarından ve kendileri o mukaddes toprakta ölmek emeliyle geldiklerinden bunları seçip çıkarmak çok güç oluyordu. Meşrutiyet devrinde, İstanbul’daki haham başının ricası ve iltiması üzerine bu renkteki pasaport kaldırıldı.”5

  • Ahmet Macit Bey’e göre Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’nden ayrılan Filistin bölgesini bir Musevi yurdu yapma gayesi güderler. Bu gaye peşinde, Araplara karşı Yahudilerin nüfusunu artırmak için Musevi göçünü büsbütün serbest bırakmışlardır.

Almanya gibi bazı Avrupa devletleri, Musevileri memleketlerinden çıkardıkları için onların pek çoğu Filistin’e gelmiş, böylelikle nüfusa yönelik eski nispet bozulmuştur. Nitekim daha önce Kudüs şehri haricinde topyekûn yarım milyona yakın olan nüfusun beşte dördü Arap ve Müslümandır.

Ahmet Macit Bey, Filistin bölgesinin tekrar Yahudilere mâl edilmek istenmesinin karışıklıklara yol açtığının şahididir. O zamana kadar yan yana rahat yaşayan unsurlar arasında artık düşmanlık boy göstermiştir. Mübarek makamlar hakkında evvela karşılarında yalnız Hıristiyanları gören Museviler, Müslümanları da kendilerine düşman etmişlerdir.

Kamame Kilisesi(6)

Ahmet Macit Bey, Kamame Kilisesi’ni ilk ziyaretinde kendilerini karşılayan sarıklı Müslümanlar görüp hayrete kapılmıştır. Onu hayrete düşüren sebep, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiği zamandan beri Kamame Kilisesi’nin bevvablık hizmetini Kudüslü Arap bir ailenin yapması, geleneğe bağlı kalarak bu aile soyundan gelenlerin kilisedeki hizmete devam etmeleridir.

Hz. İsa’nın doğum ve ölüm günlerinde Hıristiyan dünyasındaki en büyük dinî merasim Kamame Kilisesi’nde gerçekleşir. Paskalya zamanında Kudüs’e bütün Hıristiyan memleketlerinden, özellikle Avrupa ve Amerika’dan binlerce ziyaretçi gelir. Her mezhebin ruhanileri protokole uyarak muayyen bir program ve sıra ile Kabr-i Mukaddes’in etrafında tavaf ederler. Eğer bir papazın başka mezhebin sırasına tecavüzü söz konusu olursa büyük kavgalar, yaralanmalı ve ölümcül vakalar gerçekleşir. Bu gibi hadiselere meydan vermemek için merasim yerine hükümet tarafından askerî bir kuvvet yerleştirilir. O gün mülkî ve askerî hükümet reisleri kilisenin üst katında kendilerine mahsus localarda hazır bulunmak vazifesiyle yükümlüdür. Ahmet Macit Bey, Kudüs mutasarrıflığında bulunduğu iki sene zarfında paskalya ve diğer büyük merasimlerde bulunduğunu, alınan sıkı tedbirler sayesinde can sıkıcı vakalarla karşılaşmadıklarını bildirir.

Ahmet Macit Bey, paskalya gününde gerçekleşen Kamame Kilisesi’ndeki merasimin ardından, mutasarrıfların Katolik patriğini ziyaret etmelerinin protokol icabından olduğunu söyler. Bu ziyaret vesilesiyle Kameme Kilisesi’nin müzesinde kendilerine elmas ve zümrütlerle süslenmiş bir tahta parçası göstermişlerdir. Bahsi geçen tahta parçası, Hz. İsa’nın “çarmıha gerildiği mezbelelikte” ele geçmiştir. Güya Hz. İsa’nın mıhlandığı tahta istavrozun zamanla çürümüş aslından bir parçadır.7

Paskalya haftasında Kudüs’e akın eden Hıristiyanlar için konaklama mekânlarına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaca binaen Kudüs’te çok büyük binalar yapılmıştır. Misafirhane hizmeti veren bu binaların büyüklüğünde İstanbul’da bina yoktur. Bir dereceye kadar Selimiye Kışlası’na benzetilebilecek türden yapılardır. Ahmet Macit Bey’e göre Ruslar âdeta bir mahalle yapmıştır. Fransızların Notre Dame müessesesi gayet geniştir. Almanların da geri kalır yanı yoktur; İmparator Wilhelm, eşi Augusta Victoria namına Zeytindağı’nda muhteşem bir müessese yaptırmıştır.

Kamame Kilisesi’nde yapılan büyük merasimlerden biri de Hz. İsa’nın “çarmıha gerilerek vahşiyane bir surette idam edilmesinin ve kabre konulmasının” temsilidir. Gece vakti gerçekleşen bir merasimde resmî göreviyle hazır bulunan Ahmet Macit Bey, “O büyük ve masum insanın mücessem bir heykeli[nin], ellerinden ve ayaklarından çivilerle salibe mıhlanarak kanlar içinde tasvir ve tanzir edildiğini elem ve teessürle” izlemiştir.8 O gece için özel olarak Amerika’dan ünlü bir hatip gelmiş, uzun uzadıya Hz. İsa’yı metheden bir nutuk söylemiştir.

Kudüs civarındaki meşhur dinî mahaller

Ahmet Macit Bey'e göre bölge insanının dinî kaygıları zayıftır.
Ahmet Macit Bey'e göre bölge insanının dinî kaygıları zayıftır.

Ahmet Macit Bey bu başlık altında Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen Hıristiyan hacıların ve seyyahların Kudüs civarındaki meşhur ziyaret yerlerini anlatır. Hz. İsa’nın doğum yeri kabul edilen Beytüllahim (Betlehem)’ deki kilise; Hz. İsa’nın şeytanı reddettiği vakanın geçtiği Eriha’daki manastır; Hz. İsa’nın göğe yükselişinden sonra havarilerine ve halka göründüğü mukaddes yer olarak kabul edilen Emmaus; Hz. İsa’nın Yahuda’nın ihanetine uğraması üzerine Yahudiler ve Roma valisi tarafından yakalandığı zeytin bahçesi (Gethsemane) yazarın kalemine yansıyan mekânlardır.

  • Ahmet Macit Bey, Filistin bölgesinin hemen her tarafında Hz. İsa’nın hatırasını belirtmek için birçok dinî binalar, mabetler, kiliseler ve manastırlar inşa edildiğini gözlemler.

Bu durumu papazların suiistimal ürünü olarak gören Ahmet Macit Bey, bir adamın çıkıp tarihî tetkikat ile böyle mukaddes bir mevki buldum diyerek Hıristiyanlık âlemine binlerce mektup gönderdiğini, en ziyade mutaassıp Rus zenginlerinin para göndererek o yerde bir dinî bina yaptırdığını söyler.

Bahsi geçen durum yazı dizisinin bir başka yerinde örneklendirilmiştir. Bir gün Kudüs’ten Beytüllahim’e gitmekte olan Ahmet Macit Bey, yanında bulunan hükümet tercümanının teklifiyle civardaki bir köyde bulunan manastırı ziyaret eder. Manastırdaki rahipler, şimdiye kadar hiçbir mutasarrıfın buraya uğramadığından dem vurarak rica ve ısrarla kendilerini yemeğe alıkoyarlar. Ahmet Macit Bey, sofradaki siyah havyardan şampanyaya kadar en pahalı mezeleri, içkileri ve yemekleri görüp rahiplerin ücra bir köyde mükemmel bir hayat geçirmelerine hayret eder. Hatırasına yönelik cümlelerini ise şu cümlelerle tamamlar: “Zaten bütün manastırlardaki ruhanilerin böyle seçme hademeleri vardır. Meğer dünyada en rahat yaşayan insanlar bu tufeyli papazlarmış!..”9

Kudüs Sancağı’na bağlı kazalar

Mübarek makamlar hakkında evvela karşılarında yalnız Hıristiyanları gören Museviler, Müslümanları da kendilerine düşman etmişlerdir.
Mübarek makamlar hakkında evvela karşılarında yalnız Hıristiyanları gören Museviler, Müslümanları da kendilerine düşman etmişlerdir.

Yafa ve yeni bir mahal olarak Tel Aviv

Akdeniz sahilinde bulunan Yafa, Kudüs’ün iskelesi konumundadır. Ahmet Macit Bey’in mutasarrıflık döneminde şehrin yaklaşık yirmi bin nüfusu vardır. Bu nüfusun çoğu Müslümanlardan, azı Katolik Araplardan oluşmaktadır.

  • Yafa, eski sur ve kalenin haricinde, seneden seneye genişleyen mahalleleri, zarif köşkleri, daima artan portakal bahçeleriyle süslü, mamur bir şehirdir.
  • Ahmet Macit Bey, Yafa’yı anlatırken oldukça önemli bir ayrıntıya dikkat çeker. Çeşitli ülkelerden hicret eden münevver ve zengin Museviler, Yafa’nın kuzey sahiline yeni bir mahalle kurmuşlardır. Tel Aviv adı verilen bu mahalle geniş sokakları, İstanbul’un Büyükada ve Suadiye taraflarındaki gibi güzel köşkleri, “bahçeler içinde en muhtelif biçimde son sistem süslü evleri”, mektepleri, hastaneleri, idarî daireleri, otelleri hatta tiyatro ve konservatuarı ile tam manasıyla “asrî bir tertibatta” kurulmuştur. Ahmet Macit Bey, Tel Aviv’i kendisi de gidip görmüş ve bu mahal hakkındaki gözlemini aktarmıştır:

“Yafa civarındaki Musevi kolonilerinden yani dışarıdan gelen muhacirler için banker (Roçild’in) yardımıyla yapılmış yeni bir köyü gittik gördük: Parkından hastanesine, belediyesine, mektebine kadar bütün medenî teşkilatla sıhhî evleriyle mükemmel bir mahal.”10

Ahmet Macit Bey, yazı serisini yayımladığı 1944 yılını kastederek, “Şimdi, bu mahallenin birkaç misli büyüyerek ayrıca bir şehir hâli aldığı işitiliyor.” cümlesini kurmuştur. Günümüz penceresinden bakıldığında ise mahalleden şehre, şehirden ülkeye dönüşen bu genişlemeye şaşmamak mümkün değildir.

  • Ahmet Macit Bey’in verdiği bilgiye göre Tel Aviv Mahallesi, “meşhur banker” Rothschild’in yardımıyla kurulmuştur. Nitekim “Rothschild Bankası, yirmi yılda ödenmek şartıyla ve hafif faizle muhacirlere ikrazda bulunarak bu köyleri inşa ettirmiş[tir].”

Ahmet Macit Bey, Tel Aviv’i ziyaretinde Rothschild’in ailesinden Kudüs’e gelen ihtiyar bir zat ile görüştüğü bilgisini verir. Bu görüşmedeki izlenimine göre “kıyafeti gayet sade olup boynunda adi bir kravat, parmağında gümüş bir halka olan bu zatın milyoner olduğu hiç de belli değildir.”11

Yafa’da bir Alman köyü de mevcuttur. Burası birbirleriyle aralıklı inşa edilmiş bahçeli evleriyle tertemiz bir köydür. Ahmet Macit Bey, tasvir ettiği Alman köyüne rağmen, “o civarda bir Arap köyünün mezbelelik, pis, perişan hâlini de görmekle” acı duyduğunu dile getirmiştir.12

Gazze

“Yaz sonlarında buraya İngiliz vapurları gelir, birçok arpa alırlar; İngiltere’ye götürürler. Çünkü burada yetişen arpa İngiliz birasının imaline çok elverişli geliyormuş.”13
“Yaz sonlarında buraya İngiliz vapurları gelir, birçok arpa alırlar; İngiltere’ye götürürler. Çünkü burada yetişen arpa İngiliz birasının imaline çok elverişli geliyormuş.”13

Ahmet Macit Bey, kendisine refakat eden heyetle birlikte, o zamanlar Yafa’da tek olan Ford marka bir otomobille, bölge insanının “atsız işleyen arabaya şaşkın şaşkın” bakışları arasında, kumlukların çıkardığı zor koşullar altında Gazze beldesine vasıl olmuştur. O dönemde buranın nüfusu yaklaşık on altı bin civarındadır. Gazze’de mahalli eşraftan belediye reisi olan zatın evine gittiklerini bildiren Ahmet Macit Bey, büyük bir portakal bahçesinin kenarında, dört köşeli ve kocaman havuzun mermerle döşenmiş oturma yerlerinde ağırlandıklarını hatırlar.

  • Ziyareti sırasında Gazze’yi de gezme fırsatı bulan Ahmet Macit Bey, bahçeler arasında kiliseden çevrilmiş, minaresi pek süslü ve sanatlı bir cami ile birlikte Napolyon’un Mısır seferi günlerinde oturduğu evi görme fırsatı bulur.

Ancak onun gezi esnasında dikkatini çeken bir husus vardır, o da deniz kıyısındaki uzun iskeledir. Çünkü Gazze’ye vapur uğradığını bilmeyen Ahmet Macit Bey, “Bu iskele niçin?” diye sorduğunda şu cevabı alır:

“Yaz sonlarında buraya İngiliz vapurları gelir, birçok arpa alırlar; İngiltere’ye götürürler. Çünkü burada yetişen arpa İngiliz birasının imaline çok elverişli geliyormuş.”13

Ahmet Macit Bey, Mısır hududuna doğru yoluna devam ederken, “epeyce kalabalık, yine bahçeleri ve büyük ebniyeleri olan bir köy” diye tanıttığı Han Yunus nahiyesine uğrar. Bu yolculuk mevsimin oldukça sıcak bir gününe rastlamıştır. Yolda bedevi Arap kafilelerine denk gelir; kafiledeki çocukların tamamen çıplak, büyüklerin ise yalnız peştamal giymiş yarı çıplak bir hâlde gitmekte olduklarını görüp şaşkınlığını gizleyemez.

Halîlürrahman

Halîlürrahman (El-Halil, Hebron), Hz. İbrahim ve ailesinin mezarlarının bulunduğu tarihî şehirdir. Bu şehirde Hz. İbrahim ve ailesinin kabirlerinin bulunduğu mağarayı ziyaret etme imkânı bulan Ahmet Macit Bey, mağaranın üstündeki mahalde, “sırma ile işlenmiş ve ayet-i kerimelerle ziynetlenmiş” örtüleri bulunan peygamber ve ailesinin türbelerini görür.

Ancak bu türbe örtülerinin çok eskimiş olduğunu fark edince İstanbul’da Evkaf Nazırı olan Suad Ürgüplü’nün babası Hayri Efendi’ye durumu iletir. Ahmet Macit Bey, sonrasındaki gelişmeleri şu cümlelerle aktarır:

“Bu hayırkâr zat büyük masraflarla yeni örtüler yaptırarak mahsus memurlarla Kudüs’e gönderdi, Kudüs’ten hürmetkâr bir alay ile örtüleri Halîlürrahman’a götürdük ve mübarek merkadleri üstüne örttük. Kudüslüler ve hususiyle Halîlürrahman halkı sevinçlerle âdeta umumi bir bayram yaptılar.”14

Ahmet Macit Bey, Hz. İbrahim ve ailesinin mezarından sonra Halîlürrahman kazası hakkında genel bilgi vermiştir: Bu kazanın nüfusu on bir bin civarındadır. Yerli halkın çoğu Arap ve Müslüman olmakla birlikte Yahudi sakinler de mevcuttur. Halîlürrahman’ın bağ ve bahçeleri çoktur; türlü meyveler yetişir hatta zeytin ve üzümden ihracat dahi yapılır. Hayvancılık noktasında burada bir tür iri keçi beslenir. Bu keçinin derisinden büyük tulumlar yapılarak civar memleketlere ihraç edilir, ticaretinden de bir hayli kazanç sağlanır.

Birüssebi

Birüssebi kazası, İbranilerin dinî hatıralarına sahne olan bir mevkidedir. Nitekim burası Hz. İbrahim’in “cevelengâhı” olmakla beraber Hz. Yakup’un oğlu Hz. Yusuf’a kavuşmak üzere Mısır’a gittiği güzergâh üzerindedir. Ahmet Macit Bey, Birüssebi’ye gittiği zaman orada bölge halkının “İbrahim’in Kuyusu” adını verdikleri büyük ve tek bir kuyu görmüştür. Aşiretler ve kervanlar kendilerine ve hayvanlarına lazım olan suyu buradan tedarik ederler

Birüssebi kazasında bir mektep yapma hayaline kapılır Ahmet Macit Bey. Bu hayalini gerçekleştirmek için kazanın bütün şeyhlerini davet eder, onlara etli pilav ikram edip mektep ihtiyacından bahseder. Çünkü onlardan bazıları çocuklarını tahsil için Mısır’a göndermek zorunda kalırlar. Ahmet Macit Bey’in, “Siz yardım ederseniz ben size mükemmel bir mektep yaparım,” teklifi memnuniyetle kabul edilir. Şeyhlerin desteğini alan Ahmet Macit Bey, Maarif Nezaretiyle iletişime geçer; kazadaki mektep ihtiyacını anlatır. Netice olarak, “Siz binayı yapınız, muallim maaşlarını vesair masraflarını biz temin ederiz,” cevabını alır.15 Ahmet Macit Bey, “Aşiret Mektebi” ismini verdiği binanın resmini, planını hatta teorik ve uygulamalı derslerinin programını yapıp işe koyulur. Birinci kat tamamlanmış, ikinci kat da bitmek üzeredir. Ancak bu süreçte I. Dünya Savaşı başlamıştır, kendisi de hastalanarak Kudüs Mutasarrıflığından istifa etmek ve İstanbul’a gitmek durumunda kalır. Ahmet Macit Bey, sonradan öğrenir ki cihet-i askeriye bu binayı tamamlayıp hastane yapmıştır.

Ahmet Macit Bey, Kudüs’le ilgili bu yazı serisini II. Dünya Savaşı yıllarında tefrika etmiştir. 10 Nisan 1944 tarihli son yazısında tefrikayı “hülasa” ettiği cümleler bugünün penceresinden de anlamlıdır. Bu bakımdan onun okurlarına tavsiyesiyle yazıyı bitirmek daha doğru ve yerinde olacaktır:

“Arz-ı mev’ud (La terre promise), arz-ı mukaddes (La terre sainte) denilen ve dünya durdukça ve yine bütün dünyaca mübarek ve mukaddes sayılacak olan yerler buradadır. Her tarafı, bahusus Kudüs şehri abideleri ile gezilmeye, görülmeye değer, dünyanın mühim taraflarını gezmek, görmek hevesinde bulunan, seyahati seven, tarih meraklılarına sulh ve sükûn günlerinde bu kıtayı ziyaret etmelerini tavsiye ederim.”16

1. Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Cilt 3, Mars Matbaası, Ankara, 1968-1969, s. 420-421.

2. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim I-X“, Vakit, 3 Mart- 10 Nisan 1944, s. 5.

3. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim IV“, Vakit, 7 Mart 1944, s. 5.

4. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim V“, Vakit, 12 Mart 1944, s. 5.

5. Gören, agy., s. 5.

6. Ahmet Macit Bey, yazı serisinde Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan sonra Kamame Kilisesi’ni anlatmıştır. Daha sonra Kudüs hakkında genel bilgilere yer vermiştir. Ancak bu yazıda genelden özele inen bir bütünlük kurmak için önce Kudüs’le ilgili genel bilgilere yer verilmiş, ardından Kamame Kilisesi’ne geçilmiştir.

7. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim II“, Vakit, 5 Mart 1944, s. 5.

8. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim III“, Vakit, 6 Mart 1944, s. 5.

9. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim IV“, Vakit, 7 Mart 1944, s. 5.

10. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim VII“, Vakit, 27 Mart 1944, s. 5.

11. Gören, agy., s. 5.

12. Gören, agy., s. 5.

13. Ahmet Macit Gören, “Filistin’de Gördüklerim VIII“, Vakit, 28 Mart 1944, s. 5.

14. Ahmet Macit Gören, “Halilürrahman Kazası“, Vakit, 30 Mart 1944, s. 5.

15. Ahmet Macit Gören, “Bersabee- Birisebi”, Vakit, 10 Nisan 1944, s. 5.

16. Gören, agy., s. 5.