Eşyanın hikâyesi: Korse

Beden, bilhassa cins-i latif bedeni, çağlar boyunca ya erkekler ya da kadınlar tarafından idealize edilmiş, bu idealize edilmiş beden için de ideal formlar ve ölçüler belirlenmiştir.
Beden, bilhassa cins-i latif bedeni, çağlar boyunca ya erkekler ya da kadınlar tarafından idealize edilmiş, bu idealize edilmiş beden için de ideal formlar ve ölçüler belirlenmiştir.

İngiltere’de Edward devri/çağı olarak bilinen Kral VII. Edward’ın hükümranlığı döneminde, ideal kadın biçimi değişti. Bu da beraberinde yeni tarzda korseleri getirdi. Küçük, ince beller hâlâ moda idi fakat kadın silüeti biçim değiştirdi.

Korsenin aşırı “sıkıcı” ve mahrem tarihi

  • “Ömrü aziz isteyen giymesin, ömrü leziz isteyen giysin”

Sadece bir kişinin sığabileceği büyüklükte bir odada olduğumuzu hayal edelim. Ne oturabiliyor ne eğilebiliyoruz, orada öylece durmamız gerekiyor yalnızca. Üstelik her geçen dakika, odanın duvarları bir adım daha yaklaşıyor bize. Yaklaşıyor, yaklaşıyor… Ta ki üzerimize kapanana kadar… Bu korku-gerilim filmlerinden mülhem sahne ile içinizin bir tuhaf olduğunun farkındayım… Fakat bir korse giymenin ve dahi o korse ile bir gün geçirmenin; duvarları her dakika bir adım daha üzerimize yaklaşan, yalnız bir kişinin ayakta durabildiği bir odada bulunmaktan pek farkı olmadığını anlatmak istedim.

Sadece bir kişinin sığabileceği büyüklükte bir odada olduğumuzu hayal edelim.
Sadece bir kişinin sığabileceği büyüklükte bir odada olduğumuzu hayal edelim.

Beden, bilhassa cins-i latif bedeni, çağlar boyunca ya erkekler ya da kadınlar tarafından idealize edilmiş, bu idealize edilmiş beden için de ideal formlar ve ölçüler belirlenmiştir. İnsan bedeni ancak belli bir ölçüye kadar bu ideal forma ulaşabildiği için de hiç olmazsa bu görüntüye sahip-miş gibi görünmek için çeşitli aparatlardan veya aksesuarlardan yardım alınmıştır. Makyaj malzemeleri, saç aksesuarları bu yardımcı malzemelerin başlıcalarıdır ve insanlık tarihi kadar eskiye dayanırlar. Fakat hiçbiri, (Çin’de kadınların giydikleri “Lotus” ayakkabısı ve Mursi kabilesindeki kadınların ağızlarında tuttukları tabak biçimindeki obje hariç) korse kadar sadomazoşist bir görsel illüzyon sunmamıştır.

Eğer siz de korse kullanma fikrinin ilk kimin aklına hangi niyetle geldiğini, çağlar boyu hangi aşamalardan geçtiğini merak ediyorsanız beni takip edin. Fakat lütfen küçük ve sessiz adımlarla yürüyün, zira yolculuğumuz hayli “mahrem” olacak.

Hasedimden prangalar eskittim: Antik Çağ

Minos ahalisini giyinmek ve de görünmek için harcadığı bu eforu takdir ediyor ve antik çağın sisleri arasında ilerliyoruz…
Minos ahalisini giyinmek ve de görünmek için harcadığı bu eforu takdir ediyor ve antik çağın sisleri arasında ilerliyoruz…

Korse bilindiği kadarıyla antik çağlarda, Girit Adası’ndan yaşayan Minos medeniyeti tarafından icat edilmişti. Zira, Minos medeniyetine ait, antik çanak çömleklerde var olan resimlere bakıldığında, hem erkeklerin hem de kadınların bellerini şekillendiren bir kayış kullandıkları görülür. Bu imgeler, kültürel olarak kadınlar ve erkekler için ideal güzellik algısının bu demir halkalı vücutlarda saklı olduğunu gösteriyor. Yalnız Minoslu kadınlar değil erkekler de ince bir bele sahip olmak istiyorlardı. Bu yüzden Minoslu kız ve erkek çocukları, bel bölgelerindeki büyümeyi durdurmak için büyüdükçe sıkışan bir kemer giyiyorlardı. Yunanlı kadınlar da bellerini şekillendirmek ve göğüslerini dik göstermek için giysilerinin dış kısmına “zona” adı verilen sert bir kuşak sarıyorlardı. Minos ahalisini giyinmek ve de görünmek için harcadığı bu eforu takdir ediyor ve antik çağın sisleri arasında ilerliyoruz…

Şeytan korse giyer: Orta Çağ

  • Orta Çağ’da kadınların korse giyip giymediği hakkında kesin bir bilgi mevcut değil. Zira kadınlar için bu dönemde hem mütevazi hem de vücut hatlarını vurgulamayacak kıyafetler tercih ediliyordu. Tunikler ve uzun kıyafetler moda idi. Şıklık ve gösterişten ziyade rahatlık ve sadelik ön plandaydı. On ikinci yüzyılda, korse giymiş bir şeytan illüstrasyonu korse kullanımına karşı gelişen muhalefetin en somut delili niteliğinde.

Bu dönemde, vücudu şekillendirecek korse gibi ayrı bir kıyafet giymek yerine, mevcut kıyafetlerin belirli bölgelerine vücudun şekillenmesini sağlayacak eklentiler dikiliyordu. 1300’lü yılları çalışan sosyal bilimciler, vücuda oturan kıyafetlerin altına beli ince göstermek için bandaj sarıldığını söylüyorlar. 1400’lü yıllarda ise önceki yüzyılların tabusu geride bırakılmıştı. Zira kadınlar önü dantelli, pirinç tellerle sertleştirilmiş korseler giyiyorlardı. Hadi, Orta Çağ’ın histerik kahkahalarla yankılanan karanlık sokaklarında daha fazla vakit kaybetmeyelim.

Dekolte modası: 15. yüzyıl

Agnès Sorel
Agnès Sorel

On beşinci yüzyıl başlarında, Fransa’nın aristokrat kadınları sert veya önden ve arkadan bağcıklarla sıkıştırılmış çamaşırlar kullanıyorlardı. 1400’lü yıllarda, Fransa kralı VII. Charles’in en gözde metresi ki aynı zamanda bilinen, resmi olarak kabul edilen ilk kraliyet metresi Agnès Sorel, katıldığı bir Fransız mahkemesinde göğüslerini tamamen ortada bırakan bir elbise giymiş ve böylece Fransız aristokrat kadınlarında yeni bir moda başlatmıştır. Birçok Fransız kadın, elbiselerinin yakalarını ya önden ya da arkadan keserek göğüslerini ve sırtlarını teşhir etmeye, teşhir ettikleri için de korseye ihtiyaç duymaya başladılar. Agnès Sorel’in bu hayli “cüretkâr” gösterisinden sonra, Fransız kadınlarının gökyüzüne bıraktığı şaşkınlık nidalarının, yaptıkları dedikoduların fısıltıları bugün bile kulağımıza geliyor; içlerinde yanan kıskançlık ateşi yüzümüzü yalıyor.

Güzellik tiranlığı: 16. yüzyıl

 Catherine de’ Medici
Catherine de’ Medici

Fransa kralı II. Henry’nin karısı, 1519 ila 1589 yılları arasında yaşamış kraliçe Catherine de’ Medici, gaddarlığı ile nam salmış bir kraliçeydi. Sevmediği ya da ona ihanet eden kişileri türlü işkencelerle öldürüyordu. Fakat onun dünya kadınlarına yaptığı en büyük ve geri alınamaz kötülük, kadınların kalın bele sahip olmalarını mahkeme kararıyla yasaklaması oldu. Hem canının istediğini yemek hem de halkın imalı bakışlarından kendilerini saklamak isteyen kadınlar arasında korse kullanımı yaygınlaştı. Kıyafetleri vücuda göre şekillendirmekten ziyade, vücudu giyilen kıyafete göre şekillendirme modası başladı. Korse ön ya da arkadan dantelli, bağcıklı, ayrı bir iç çamaşırı hâline geldi. İspanya bu dönemde kendi korse modasını başlattı. Korsenin mevcut formu, dik olarak yerleştirilmiş ahşap veya kemik çubuklarla desteklenerek değiştirildi. İspanya’nın ardından diğer ülkeler de kendi korse modasını oluşturmaya başladılar. İngilizler hem erkekler hem de kadınlar için “Tudor Korse” adı verilen demir korseleri tercih ederken, Fransa, Almanya ve İtalya daha ince bir bel fakat daha geniş bir kalça oluşturmak için daha yumuşak bir stil kullandılar. Daha sonraki dönemde İngiltere Kraliçesi Elizabeth, “Tudor”dan esinlenen “Elizabeth Korsesi”ni yarattım fakat daha az balina kemiği kullanarak daha az bel vurgusu yaptım” diyecekti. Bu dönemde yapılan tüm korselerin temel mantığı görsel bir illüzyon sunmaktı. Fakat kraliyet aileleri modadan ziyade kendi ideallerindeki formuyla bir güzellik tiranlığı kurmuşlardı. Dilerseniz Kraliçe Medici’nin adamları bizi fark etmeden buradan uzaklaşalım.

Portreden taşan moda: 17. yüzyıl

Henrietta Maria
Henrietta Maria

17. yüzyılda İngiltere kraliçesi II. Mary, Fransa Prensesi aynı zamanda İngiltere Kralı I. Charles’ın karısı Henrietta Maria, pek çok portresinde geniş göğüs dekolteleri ile resmedildi. Bu yüzden, dekolte, aristokratlar ve üst sınıflar arasında statü ve güzelliğin sembolü addedildi. Bu görüntüyü sağlamak için de korse kullanımı yaygınlaştı. Modaya uymak için sıkı dantelli korseler kullanan genç kızların sağlıklarıyla ilgili endişeler artmaya başladı. Bu dönemde elbiselerin ağırlaşması, kemikli aparatların kullanılması, bu elbiselerle birlikte bir de korse giyip giymeme hususunda kadınları şüpheye düşürmüştür.

Sevdicekten bir hediye: 19. yüzyıl

19. yüzyıl başlarında moda yumuşak ve güzel bir ipekten yapılan, yüksek belli, uzun, dökümlü elbiseler giymekti. Bu dönemde korseler de saten, pamuk, ipek veya ketenden yapılıyordu. Korseler fildişi, balina kemiği, çelik ve ahşapla destekleniyordu. Romantik kocalar, eşlerine içlerine şiirler yazılmış ya da kendi resimleri yapılmış korseleri hediye ediyorlardı.

  • Bugün olsa, “Sen bana kalın belli mi demek istiyorsun şimdi” türünde tartışmalara yol açabilecek bu hediye, o dönemde kadınların oldukça hoşuna gidiyordu. 19. yüzyılın ortalarına doğru, sıkı bağcıklı, ağır kemikli sert korseler daha ince ve küçük bir bel görünümünü sağlamak için popüler hâle geldi.

1860’lı yıllarda belki de “Balinaları Koruma Derneği” kurulmadığından, korseler 60 ila 100 arasında balina kemiği kullanılarak yapılıyordu. Dönemin en büyük yeniliği, önden bağlama sistemi sayesinde kadınların korselerini kendi başlarına destek almadan giyebilmeleri oldu. Kadınların tek başlarına giyinebilir hâle gelmeleriyse pek çok oda hizmetçisini zamanla işinden edecekti.

Ezberler bozuluyor: 1904-1911

Gibson Girl
Gibson Girl

İngiltere’de Edward devri/çağı olarak bilinen Kral VII. Edward’ın hükümranlığı döneminde, ideal kadın biçimi değişti. Bu da beraberinde yeni tarzda korseleri getirdi. Küçük, ince beller hâlâ moda idi fakat kadın silüeti biçim değiştirdi. Korseler omuzları dik tutuyor, fakat büstü uzatıyor kalçayı da bir eğri ile bitiriyordu. Bu görünüm, Charles Dana Gibson tarafından kara kalemle çizilen kadınların ideal fiziksel görünümünü temsil ettiği iddia edilen “Gibson Girl” portesinden esinlenmişti. Bu dönemde idealize edilen kadın görünümüne “S-bend” adı verildi. Çünkü bu kadın silueti S harfini anımsatıyordu. Viktorya döneminin sağlıksız kadın görüntüsünden sonra bu dönemde idealize edilen kadın formu daha sağlıklı görünüyordu. Üstelik korse, önceki dönemlerde olduğu gibi iç organlara zarar verecek şekilde değil, sadece dik bir duruş verecek şekilde tasarlanıyordu. Korse artık ipekten değil daha kullanışlı kumaşlardan yapılarak lüks bir aksesuar olmaktan çıkıp gündelik hayatta kullanılan bir iç kıyafete dönüştü.

Savaş korseyi de vurdu: 1920-1950

Fransız markası Christian Dior, 1947 yılında “New Look” koleksiyonunu Paris’te piyasaya sürerek modada yeni bir çağ başlattı.
Fransız markası Christian Dior, 1947 yılında “New Look” koleksiyonunu Paris’te piyasaya sürerek modada yeni bir çağ başlattı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında ve akabinde, malzeme yetersizliği sebebiyle kadın modasında sadeleşmeye gidildi. Kıyafetlerde hareket özgürlüğü ön plana çıktı. Fakat kadınlar hâlâ ince bir bele sahip olmak istiyorlardı. Bu yüzden yarım korseler tasarlanmaya başlandı. 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte moda endüstrisi kumaş kısıtlamalarına gitti. Fermuarın kullanımının yasaklanması, kanca kullanımının sınırlandırılması, korselerde bağcıkların ve elastik kumaşların kullanılmasına yöneltti. 1945 yılında savaşın bitmesi moda endüstrisine de derin bir nefes aldırdı. Malzeme kullanımındaki kısıtlamalar birçok ülkede devam etse de Fransız markası Christian Dior, 1947 yılında “New Look” koleksiyonunu Paris’te piyasaya sürerek modada yeni bir çağ başlattı. Hatları geniş, beli daraltılmış, kadınsı desenler ön plana çıktı ve bu akım tüm dünyaya yayıldı. Beli daraltılmış elbiseler korse pazarını yeniden canlandırdı.

Avrupa’dan ithal edilen kadın formu: Osmanlı’da korse

Bir sünnet düğünü öncesinde, hazırlıklar hummalı bir çalışma ile devam ederken Sultan Abdülmecid, bütün saray kadınlarının Batılı kadınlar gibi korse giymelerini emretti. Bu emrin akabinde, harem dairesinde nasıl ıstıraplı bir giyinme seremonisi başladığı veya kadınların bu emre itaat etmekte zorlanıp zorlanmadıkları hususunda ne yazık ki bilgi sahibi değiliz. Fakat saray ve çevresinin Avrupai tarzdaki kıyafetleri ve bu kıyafetleri giyebilmek için altına giymeleri gereken korse, kısa zaman sonra üst tabaka ve bazı orta tabaka kadınlar arasında bir akım başlatmıştır. Muhafazakâr orta ve alt tabaka kadınlarsa Avrupa taklidi bu giyim tarzına tepkilerini, vapurlarda veya başka karşılaşma mekânlarında rastladıkları böyle giyinen kadınlarla alay ederek göstermişlerdir.

Sultan Abdülmecid, bütün saray kadınlarının Batılı kadınlar gibi korse giymelerini emretti.
Sultan Abdülmecid, bütün saray kadınlarının Batılı kadınlar gibi korse giymelerini emretti.

Sultan Abdülaziz döneminde iade-i ziyaret olarak İstanbul’a gelen Fransa Kraliçesi Eugénie, sarayda ağırlanmış, hem saraylı hanımlar hem de bizzat Padişah’ın kendisi Eugénie’nin giyim tarzından oldukça etkilenmişlerdir. Bu ziyaret sonrasında Avrupa modasının Osmanlı üst tabakasından kadınlar arasında yayılması hızlanmıştır. Aynı dönemde korse ve bu yeni giyim tarzı hakkında pek çok eleştiri yazısı kaleme alınmış, kadın dergileri ve mizah dergileri bu yeni akımı tartışmışlardır. Türk kadınını Avrupalı kadının beden ölçülerinde sıkıştıran, dikleştiren ve onu hareket alanı bırakmamacasına hapseden korse, Devlet-i Aliye’nin sokaklarına düşen kadın gölgelerini, Avrupa sokaklarına düşen gölgelerden farksız hâle getirmişti. Bu dönemde ilk resimli moda dergisi olan Mehasin’in yayın hayatına başlaması akabinde bu tartışmalar da iyice hararetlenmiştir.

  • Emine Semiye Hanım Hanımlara Mahsus Gazete’de yayınlanan bir yazısında kadınların korse giymeye alıştıklarını, fakat alışkın olmayanların korse yüzünden hastalanabileceğini söylüyor; korsenin madeni balenleri hakkında endişelerini dile getiriyor ve balensiz spor korseleri tavsiye ediyordu. Doktor Hüseyin Atıf Bey tarafından nakledilip, Haluk Şehsuvaroğlu tarafından aktarıldığına göre, 1864 yılında vezir olan, 1871-1883 yılları arasında da Londra’da büyük elçilik yapan Kostaki Müzürüs Paşa’nın hanımı, Abdülaziz’in Londra seyahati esnasında şerefine düzenlenen bir yemek esnasında ölmüştü.

O seyahate iştirak etmiş olan Abdülhamid bu olayı şöyle naklediyor: “Biz İngiltere’ye gittiğimiz vakit sefirimiz Müzürüs Paşa’ydı. Müzürüs Paşa ve madamasına orada herkes hürmet ederdi. Devlet-i Aliye’nin o zaman İngiltere ile politikası gayet yolunda idi. Verilen ziyafette sefire riayeten Prens dö Gal, Madam Müzürüs’ü koltuğuna takmış, merdivenden üst kattaki ziyafet salonuna çıkıyorlardı. Kadın gayet şişman, dekolte, korse sıkmış nefes alamıyor. Prens dö Gal kılıcını salıvermiş, madamanın koluna girmiş vazifesinde değil, boyu da uzun, zavallı kadının ayakları yerden kesiliyor, veliaht kendisini merdivenden hızlı hızlı sürükleyip götürüyor.” Daha sonra Abdülhamid, Madam Müzürüs’ün yemek esnasında rahatsızlandığını, izin isteyip istirahate çekilecekken yemek salonundan çıkarken düşüp öldüğünü ve Mösyo Müzürüs’ün “kızlarım anasız kaldı” diye çok üzüldüğünü anlatıyor. Madam Müzürüs’ün ölümü üzerinden korsenin sıhhate etkilerinin tartışılıp tartışılmadığını bilmiyoruz fakat Sultan Abdülhamid’in tasvir ettiği bu sahne, Avrupalı kadın bedenine sıkıştırılmış Türk kadınının maruz kaldığı işkenceyi açıkça sahneliyor.

Avrupalı kadın bedenine sıkıştırılmış Türk kadınının maruz kaldığı işkenceyi açıkça sahneliyor.
Avrupalı kadın bedenine sıkıştırılmış Türk kadınının maruz kaldığı işkenceyi açıkça sahneliyor.

Kadınlar hakkında söylediği sözlerle ve yazdığı yazılarla büyük tepki çeken Cenap Şahabettin üzerine bir yazı kalem alan Enis Tahsin Til, Şahabettin’in büyük tartışmalara yol açan “Sulhiyyun ve Nisaiyyun” isimli yazısından da bir bölüme yer veriyor. Cenap Şahabettin, Halit Ziya’nın romanlarını tasvir ederken şu ifadeleri kullanıyor: “Halit Ziya Bey’in atlas yastık üstünde karikatürü. Manzumelerine dikkat ediniz: Şuarayı zamanın ipekli taklitleri… Sahte hissiyat, mübalağalı kırıtma ve emsal-i sanayi-i bedia! Galiba korse karihayı sıkıyor, yelpaze şule-i dehaeti söndürüyor, yüksek fikirler pudra kokusundan kaçıyor.” Bu satırlar bile Şahabettin’in Avrupa’dan ithal edilen kadın silüeti hakkında düşüncelerini yansıtmak için yeterli. Fakat Türk kadını, erkeklerin ithal ettiği ideal kadın silüetini korse ile sağlama gayretinde iken, yine erkeklerin eleştirilerine hedef olmaktan kurtulamıyor.

“Giymek” ya da “giymemek”, işte tüm mesele bu

Fatma Aliye Hanım Osmanlı’da Kadın isimli kitabında iki hanım dostuyla bir düğüne gitmeden evvel moda üzerine yaptıkları sohbeti nakleder ve akabinde hazırlık süreçlerini anlatır. Biz de kulak misafiri olalım…

S. Hanım’ın cariyeleri kıyafetlerini getirmişler ve giyinmesine yardım ediyorlar, bir taraftan da korsesinin bağlarını bağlıyorlardı. S. hem giyiniyor hem de bir taraftan söyleniyordu.

  • “Ah kardeş her zaman giyiyorum da yine şu korseye alışamıyorum. Hep beni rahatsız ediyor, ne yapayım bilmem.”
  • “Giymeyiniz" dedim gülümseyerek.
  • "Giymeyince de elbisenin biçimi olmuyor."
  • "O hâlde giyiniz."
  • "Söyledim ya, a canım, mideme dokunuyor."
  • "Ne diyelim efendim... Ya giy yahut giyme."
  • "İkisi de olmuyor."
  • “Üçüncüsünü bulursan öyle yap."
  • Biz S. Hanım’la aramızda böyle atışırken N. Hanım da lafa karıştı.
  • "Ah benim canım bol entarim, beni böyle zahmetlere sokmazsın.”
  • “Senin de vücut hatların gözükmüyor, ne olduğu belli değil.”
  • “Fena mı, kusuru varsa görünmez.”
  • Ben, "Sen Gece Sohbetleri'nde Midhat Efendi'nin korse hakkında yazdıklarını okumadın mı?" diye sordum S. Hanım’a.
  • "Aman kuzum, ne demiş?"
  • "İşte şurada duruyor, al da oku."
  • "Yerini bul da göster."
  • S. bölümü bir çırpıda okuduktan sonra kitabı tekrar masanın üzerine koydu.
  • "A canım, o da bir karar vermemiş giymek mi gerek, giymemek mi. Her ikisine de hak vermiş."
  • “Daha ne söylesin? Hekimin sözünü de terzinin sözünü de tasdik etmiş. Şu hâlde ömr-i aziz istersen giymezsin, ömr-i leziz istersen giyersin. İkisinden birini seçmek sana kalmış, Midhat Efendi senin gönlün değil ya."
  • Bu arada hanımının korsajını kopçalamakla meşgul olan cariye işini bitirmişti. Cariye saç kıvırma maşalarını kızdırmaya gittiğinde S. bizlere söylendi:
  • "Tembel hanımlar... Siz daha giyinmeyecek misiniz?"
  • "Merak etme... Senin tuvaletin tamamlanıncaya kadar ben giyinirim."
  • Fakat S. benim sözüme aldırmadan harekete geçti. Hizmetimle ilgilenen kıza seslendi:
  • "Haydi bakalım, sen de hanımını giydir. O kendiliğinden kalkamayacak."
  • Cariye, "Bizim hanım kendisi giyinir efendim, bize giydirtmez" diye karşılık verdi.
  • “Sahi onun âdeti öyledir, bizim hemşire rahatını bilmez ki."
  • "Giyinmek için bir diğerine muhtaç olmak kadar rahatsızlık tasavvur edemem. Bazen kızlar yardım etmek istediklerinde hatırlarını kırmam, ancak ses çıkarmadan da rahat edemem. Beni memnun etmek istiyorsanız, giyinirken kendi hâlime bırakın, diye söyledim. Artık karışmıyorlar."
  • “Korsenizi nasıl bağlarsınız?"
  • "İlk kez giydiğimde arkasından birine gereği kadar sıktırırım. Onu öylece bağlı bırakırım. Yalnız göğsü tarafından iliklenmesi kalır ki onu da kendim yapabilirim. Özellikle bilirsiniz ya, ben her gün korse giymem. Çünkü korsajın pek düz durması için merakım yoktur. Balenin tuttuğu kadarı benim için yeterlidir.”

Kraliçelerden/sultanlardan, sahnenin kraliçelerine/sultanlarına: 1980’lerden günümüze

1980’ler tasarımcıların da en az ünlüler kadar popüler olduğu bir dönemin başlangıcıydı. Süper modeller ve sahne performansı sergileyen ünlüler, tasarımcıların kıyafetleriyle boy gösteriyordu. Bu dönemde kıyafetler sıkılaştı, sıkılaşan kıyafetlerin altındaki kusurları kapatmak için korseler olmazsa olmaz bir kıyafet hâline geldi. Bir dönem kraliçelerin, aristokratların başlattığı moda akımları ve ideal form ölçüleri, bugün sahnenin kraliçeleri tarafından bir virüs gibi yayılıyor. Fakat korse, bugün ne Minoalılar gibi vücut gelişimini engelleyecek şekilde ne de mahkeme kararıyla ideal ölçüleri belirleyen Kraliçe Medici’yi yanıltmak için kullanılıyor. Korse bugün, kimseciklerin asla ve kat’a kullanmadığını iddia ettiği, kullanıcıları tarafından büyük bir özenle gizlenen küçük bir sır olarak saklanıyor.

Bu çalışmada istifade edilen kaynaklar: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi; Tuba Vural, Fatma Koç, Emine Koca, Yabancı Kültürlerin Osmanlı Giyim Kuşamına Etkileri; Fatma Barbarosoğlu, Moda ve Zihniyet; Fatma Aliye, Osmanlı’da Kadın: Cariyelik, Çokeşlilik ve Moda; Haluk Şehsuvaroğlu, Boğaziçinde Cezayirlioğlu ve Stefaniki Yalıları; (http://tahliamckellartextiles.weebly.com/corset-timeline.html); (https://corsethistory.wordpress.com/2010/05/26/its-all-catherine-de-medicis-fault)