Ev hanımlığından profesyonel stand-upçılığa: The MarvelousMrs. Maisel

​Ev hanımlığından profesyonel stand-upçılığa:  The Marvelous Mrs. Maisel
​Ev hanımlığından profesyonel stand-upçılığa: The Marvelous Mrs. Maisel

ABD’de, 90’lardan bu yana beğeni toplayan komedi dizileri arasında yer alan Roseanne, Bunheads ve Gilmore Girls gibi yapımların senaristi Amy Sherman Palladino’nun bu kez hem senaristliğini hem de yapımcılığını üstlendiği yeni dizisi The Marvelous Mrs. Maisel’ın 8 bölümden oluşan ilk sezonu, Amazon Video tarafından aralık ayında ekrana taşındı. The Marvelous Mrs. Maisel, 1950’lerin New York’unda iyi imkânlara sahip Yahudi bir ailenin kızı olan Mimiam “Midge” Maisel’ın (Rachel Brosnahan), ev hanımlığından profesyonel bir stand-upçıya dönüşme serüvenini konu alıyor.

1958 yılında geçen dizi, kadınların yalnızca eğlence sektöründe değil, topyekûn çalışma hayatında yer almalarına henüz alışık olunmayan bir dönemde, istediği her şeye ve mükemmel bir evliliğe sahip Midge’nin, yaşantısının kısa sürede beklenmedik bir değişime uğraması sonucu eğlence dünyasına dâhil olmasıyla yaşadığı farklılaşmayı mizahi unsurlarla ele alıyor.

Bu farklılaşmayla beraber, daha çok ev odaklı önceki konforlu günlerinin aksine, iş ve eğlence dünyasında farklı bir New York atmosferi deneyimleyecek Midge’nin serüveni, aynı zamanda dikkate değer bir dönem okumasına kapı aralıyor. Son derece etkili oyunculuklara sahip dizi, 1950’lerin atmosferini ustalıkla ekrana taşıyan renkler, dekorlar, kostüm ve aksesuarlarla mükemmel bir seyir zevkini de beraberinde getiriyor.

1950’ler New York’unda kültür ve eğlence hayatı

The Marvelous Mrs. Maisel, 1950’ler New York’una ışık tutan eğlenceli bir dönem dizisi olmanın yanı sıra olağanüstü stand-up yeteneğiyle ABD eğlence sektöründe tutunma çabası içindeki genç bir ev hanımının zorlu mücadelesine odaklanarak, aykırı bir süper kahramanı izleyiciyle buluşturuyor.
The Marvelous Mrs. Maisel, 1950’ler New York’una ışık tutan eğlenceli bir dönem dizisi olmanın yanı sıra olağanüstü stand-up yeteneğiyle ABD eğlence sektöründe tutunma çabası içindeki genç bir ev hanımının zorlu mücadelesine odaklanarak, aykırı bir süper kahramanı izleyiciyle buluşturuyor.

1950’ler New York’unda, çoğunluğunu gece kulüplerinin oluşturduğu eğlence mekânlarında ünlü sanatçılar ve müzik gruplarının sahne alması kadar talk-show ve stand-up gösterileri de yaygındı. Yeteneğini sınamak isteyen müzisyen, şair, tiyatrocu, kukla sanatçısı, dansçı, stand-upçı vb. her türlü sahne sanatçısı ve anlatıcı, çoğunluğunu nispeten düşük kaliteli mekânların oluşturduğu bu eğlence merkezlerinde boy gösteriyorlardı.

Sonradan ABD ve dünya çapında üne kavuşacak pek çok isim, kariyerlerine bu tür eğlence merkezlerinde sahne alarak başlamışlardı. Ancak özellikle 1950’lerin ortasında New York’ta bir eğlence merkezi olarak inşa edilen Gaslight Meydanı, kültür, sanat ve eğlence hayatı için günümüzde de hâlen önemini korumaktadır.

1950’lerin sonundan itibaren, gelenekçi çoğunluğun değerlerini sorgulamaya başlayan ve siyaset, sanat ve edebiyat yoluyla düşüncelerini ifade etmek isteyen dönemin bohem ve hippi gençliği için Gaslight Meydanı tam bir toplanma merkezine dönüşmüştü. Kültür, sanat, müzik ve edebiyatta dramatik değişimlerin yaşandığı bu yıllarda, Gaslight Meydanı’nın ev sahipliği yaptığı tiyatrolar, yapımcı şirketler, kafeler ve diğer eğlence mekânları, sonradan uluslararası üne kavuşacak Woody Allen, Jack Kerouac, Alan Ginsberg, Smothers Brothers, Miles David, Barbara Streisand, Jackie Mason, Mike Nichols, Elaine May, Jerry Stiller, Dick Gregory ve Jack E. Leonard’ın da aralarında bulunduğu birçok ünlü yönetmen, yazar, şair ve sanatçının ilk uğrak yeri olmuştu.

ABD’de tüm zamanların en iyi üç stand-upçısından biri olarak gösterilen ve hayatı Dustin Hoffman, Valeria Perrine ve Jan Miner’ın başrollerini üstlendiği 1974 yapımı Lenny isimli filmle sinemaya aktarılan Lenny Bruce da, kariyerine Gaslight’ta bulunan eğlence merkezlerinde başlamış isimler arasında yer alıyordu. Lenny Bruce, burada bulunan The Gaslight Cafe’de gerçekleştirdiği stand-up gösterileriyle dikkat çekerek üne kavuşmuş bir isimdi. Bu noktada, dönemin ruhuna tanıklık edebilmek açısından, The Marvelous Mrs. Maisel dizisinin ana mekânını oluşturan The Gaslight Cafe oldukça cazip bir izlence sunuyor.

Zira Luke Kirby’nin oldukça etkileyici bir oyunculukla canlandırdığı Lenny Bruce karakterinin de içinde yer aldığı dizinin başrolünde izlediğimiz “Midge” lakaplı Mimiam Maisel, stand-up kariyerine The Gaslight Cafe’de sergilediği beklenmedik ve müthiş bir performansla adım atıyor.

Midge’nin eğlenceli ve dramatik hikâyesi

Midge, bunca iyi komedyenin olduğu bir ortamda, Susie’nin yönlendirmelerine açık olsa da, amatörlüğü ve aşırı özgüveni nedeniyle birçok talihsizliği ve başarısızlığı peş peşe yaşayarak, inişli-çıkışlı bir serüvene koyulacaktır.
Midge, bunca iyi komedyenin olduğu bir ortamda, Susie’nin yönlendirmelerine açık olsa da, amatörlüğü ve aşırı özgüveni nedeniyle birçok talihsizliği ve başarısızlığı peş peşe yaşayarak, inişli-çıkışlı bir serüvene koyulacaktır.

The Marvelous Mrs. Maisel’ın ana karakteri Mimiam “Midge” Maisel, New York Manhattan’da yaşayan matematik profesörü Abe Weissman (Tony Shalhoub) ve ev hanımı anne Rose Weissman’ın (Marin Hinkle) Rus dili ve edebiyatı okumuş eğlenceli kızıdır. Komedi ve stand-up merakı nedeniyle haftanın bir gecesi The Gaslight Cafe’de sahne alan iş adamı Joel Maisel (Michael Zegen) ile evli Midge, 26 yaşında ve iki çocuk sahibi bir ev hanımıdır.

Ailesiyle aynı lüks apartmanda yaşayan Midge, dört yıldır evli olduğu Joel’in gösteri yapabilmesi için evde hazırladığı yiyecekleri rüşvet olarak The Gaslight Cafe personeline götüren ve kocasına istediği saat aralığında sahne alma fırsatı sağlayan fedakâr bir eştir.

1958’de, Yahudiler için kutsal sayılan Yom Kippur günü nedeniyle evlerinde düzenleyecekleri yemeğin hemen öncesinde, Joel sahnede gerçekleştirdiği kötü performanstan Midge’yi sorumlu tutarak evini terk eder ve bir süredir birlikte olduğu sekreteri Penny Pan’e gider. Bu duruma içerleyen Midge, sarhoş ve gecelikle gittiği The Gaslight Cafe’de boş bulduğu sahneye çıkarak başından geçenleri eğlenceli şekilde anlatır. Gelişigüzel gerçekleşen bu gösteri müşterilerin oldukça hoşuna gider.

Ancak stand-up gösterisinde kullandığı ifadeler ve hareketleri polis tarafından sakıncalı ve yasa dışı bulunan Midge gözaltına alınır. Midge, bindirildiği polis aracında, aynı gerekçelerle gözaltına alınmış stand-upçı Lenny Bruce ile karşılaşır ve ikili arasında zorda kaldıkça birbirlerini kollayacakları bir dostluk başlar. Midge’yi ev hanımlığından profesyonel stand-upçılığa götürecek asıl gelişme ise The Gaslight Cafe’de sahne sorumlusu olarak çalışan Susie Meyerson’un (Alex Borstein), gösterisi sırasında Midge’deki olağanüstü komedyenlik yeteneğini görmesidir. Daha önce Midge’nin rüşvet niyetine getirdiği yemeklere rağmen Joel’i yetenekli bulmayan ve gösterilerinden hoşlanmayan Susie, asıl yeteneğin Joel’de değil, terk ettiği karısı Midge’de olduğunu görmüştür.

Uzun yıllar boyunca umut vaat eden yetenekleri sahnede keşfedebilmesine rağmen menajerliklerini yapma isteği içinde kalan Susie, nihayet aradığı fırsatı bulmuştur. Susie, kefaletini ödediği Midge’yi ısrarları sonucu düzenli olarak stand-up yapmaya ve birlikte çalışmaya ikna ederek, menajerliğini üstlenir.

Böylece Midge, ailesinden habersizce haftada bir gece düzenli olarak sahne aldığı The Gaslight Cafe’de zorlu ve eğlenceli stand-up kariyerine başlar. Johnny Carson, Bob Newhart, Don Rickles gibi dünyaca ünlü çeşitli komedyenlerin henüz yükselişte oldukları dönemde sahne almaya başlayan Midge, bunca iyi komedyenin olduğu bir ortamda, Susie’nin yönlendirmelerine açık olsa da, amatörlüğü ve aşırı özgüveni nedeniyle birçok talihsizliği ve başarısızlığı peş peşe yaşayarak, inişli-çıkışlı bir serüvene koyulacaktır.

Doğallık mı, kurgu mu?

Dönemin kadın ve erkek neredeyse tüm ünlü stand-upçıları ürettikleri bir karakter ve ikinci üçüncü şahıslar üzerinden, yazılı bir metne bağlı kalarak ve hazırlıklı olarak sahne alırken, Midge tamamen hazırlıksız ve güvendiği olağanüstü doğaçlama yeteneğiyle kendi hayatını sahneye taşımaktadır.
Dönemin kadın ve erkek neredeyse tüm ünlü stand-upçıları ürettikleri bir karakter ve ikinci üçüncü şahıslar üzerinden, yazılı bir metne bağlı kalarak ve hazırlıklı olarak sahne alırken, Midge tamamen hazırlıksız ve güvendiği olağanüstü doğaçlama yeteneğiyle kendi hayatını sahneye taşımaktadır.

Bir yandan kariyerinin henüz başında yaşadığı talihsizliklerle eğlence sektöründe ayakta kalmaya çalışan Midge, diğer yandan kocası tarafından terk edildiği için bir kozmetik mağazasında da çalışmaya başlamıştır. Bu süreçte ailesiyle de sorunlar yaşamaya başlayan Midge için koşulları değişen hayat gittikçe zorlaşmaktadır. Fakat Midge için asıl sorunu, sahneye dair yaşadığı ikilemler oluşturmaktadır.

Dönemin kadın ve erkek neredeyse tüm ünlü stand-upçıları ürettikleri bir karakter ve ikinci üçüncü şahıslar üzerinden, yazılı bir metne bağlı kalarak ve hazırlıklı olarak sahne alırken, Midge tamamen hazırlıksız ve güvendiği olağanüstü doğaçlama yeteneğiyle kendi hayatını sahneye taşımaktadır. Midge’nin kendisi ve gündelik yaşantısı üzerinden ürettiği acımasız ve kaba monologlar ise komedinin özünde olmaması gereken unsurlar taşıması nedeniyle sahne performansı ve kariyeri için riskler barındırmaktadır.

Zira Midge’yi gündelik hayatta inciten, sinirlendiren olayların yaşattığı öngörülemez öfke patlamalarının, sahnenin gerektirdiği komedi unsurlarıyla ve incelikle cilalanmaması, Midge’nin kariyeri için en önemli tehdidi oluşturmaktadır.

  • Midge, kendisini harekete geçiren tutkusundan ödün vermeden, en temel zaaflarını incelikle kontrol etmeyi başarmak zorundadır. Üstelik Midge “ne olması ya da ne yapması” noktasında yaşadığı kararsızlıklar nedeniyle, kullandığı sahne isimlerini de birkaç kez değiştirmek zorunda kalacaktır. Midge’nin kendisi olmak ile farklı bir karakter yaratmak, doğallık ile yapaylık, doğaçlama ile kurgusallık arasında yaşadığı ikilemler bir gerilimi ve iniş-çıkışları beraberinde getirmektedir.

Ancak diğer yandan Midge’nin olağanüstü doğaçlama yeteneği, özgünlüğü, âdeta konuşan ellerinin varlığı, sahne rahatlığı ve etkileyici anlatım tarzı, seyirci açısından hızla zirveye tırmanacak bir stand-upçıya dair oldukça keyifli bir seyir zevkini beraberinde getirmektedir.

Aykırı bir “süper kahraman”

The Marvelous Mrs. Maisel, 1950’ler New York’una ışık tutan eğlenceli bir dönem dizisi olmanın yanı sıra bir “hero” (süper kahraman) izlencesi de sunarken, alışılageldik “dünyayı kurtaran süper kahraman” tipolojisinin aksine, bu kez olağanüstü stand-up yeteneğiyle ABD eğlence sektöründe tutunma çabası içindeki genç bir ev hanımının zorlu mücadelesine odaklanarak, aykırı bir süper kahramanı izleyiciyle buluşturdu.

The Marvelous Mrs. Maisel, 7 Ocak’ta açıklanan 75. Altın Küre Ödülleri’nde müzikal-komedi dalında en iyi tv dizisi seçilmenin yanı sıra, Rachel Brosnahan’a “Midge” karakteriyle tv dizilerinde en iyi kadın oyuncu ödülünü de kazandırmayı başardı. Drama ve komedinin bir arada bulunduğu “dramedy” türünün son dönemdeki en iyi örneklerinden birini oluşturan bol ve hızlı diyaloglarla örülü The Marvelous Mrs. Maisel, önümüzdeki aylarda ekrana gelecek ikinci sezonuyla devam edecek.

Alternatif Dizi Önerileri

Profesör lakaplı bir suç dehası, yıllar boyunca hayalini kurduğu İspanya Kraliyet Darphanesi’ni soyma planını nihayet uygulamaya geçirmiştir. Kendisi polisi ustalıkla yönlendirirken, kurduğu sekiz kişilik ekip de aldıkları rehinelerle birlikte kendilerini darphaneye kilitlerler. Ancak bu girişim, yalnızca 2 milyar 400 milyon avronun söz konusu olduğu bir soygundan ibaret değildir. Tamamlanması gereken başka işler de vardır. İnce zekâ işi ve heyecan dozu oldukça yüksek La Casa de Papel, son dönemin en iyi suç ve gerilim dizilerinden.
Profesör lakaplı bir suç dehası, yıllar boyunca hayalini kurduğu İspanya Kraliyet Darphanesi’ni soyma planını nihayet uygulamaya geçirmiştir. Kendisi polisi ustalıkla yönlendirirken, kurduğu sekiz kişilik ekip de aldıkları rehinelerle birlikte kendilerini darphaneye kilitlerler. Ancak bu girişim, yalnızca 2 milyar 400 milyon avronun söz konusu olduğu bir soygundan ibaret değildir. Tamamlanması gereken başka işler de vardır. İnce zekâ işi ve heyecan dozu oldukça yüksek La Casa de Papel, son dönemin en iyi suç ve gerilim dizilerinden.

 2017’nin en iyi dram dizileri arasında yer alan Anne with an E, 19. yüzyılın sonralarında yaşayan Anne Shirley (Amybeth McNulty) isimli 15 yaşındaki yetim bir genç kızın kâh mutlu eden kâh hüzünlendiren maceralarını konu alıyor. 1908’de Kanadalı yazar L. M. Montgomery’nin kaleme aldığı ve Türkçeye Yeşilin Kızı Anne olarak çevrilen romandan uyarlanan dizi, Amybeth McNulty’nin muhteşem oyunculuğuyla ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.
2017’nin en iyi dram dizileri arasında yer alan Anne with an E, 19. yüzyılın sonralarında yaşayan Anne Shirley (Amybeth McNulty) isimli 15 yaşındaki yetim bir genç kızın kâh mutlu eden kâh hüzünlendiren maceralarını konu alıyor. 1908’de Kanadalı yazar L. M. Montgomery’nin kaleme aldığı ve Türkçeye Yeşilin Kızı Anne olarak çevrilen romandan uyarlanan dizi, Amybeth McNulty’nin muhteşem oyunculuğuyla ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.


 Bir dönem dizisi olan Babylon Berlin, 1929’da dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz döneminde, bir suçu aydınlatmak üzere Köln’den Berlin’e gelen komiser Gereon Rath’ın (Volker Bruch) siyaset, sanat ve suç ekseninde yaşayan bir çevre üzerinde yoğunlaşmasını konu alıyor. Almanya’da Weimar Cumhuriyeti yıllarında geçen dizi, Alman toplumunda yükselişe geçen özgürlük talepleri, aşırılıklar ve yeşermeye başlayan radikal fikirler üzerinden dönemin siyasi ve sosyal atmosferine gerçekçi bir bakış yöneltiyor
Bir dönem dizisi olan Babylon Berlin, 1929’da dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz döneminde, bir suçu aydınlatmak üzere Köln’den Berlin’e gelen komiser Gereon Rath’ın (Volker Bruch) siyaset, sanat ve suç ekseninde yaşayan bir çevre üzerinde yoğunlaşmasını konu alıyor. Almanya’da Weimar Cumhuriyeti yıllarında geçen dizi, Alman toplumunda yükselişe geçen özgürlük talepleri, aşırılıklar ve yeşermeye başlayan radikal fikirler üzerinden dönemin siyasi ve sosyal atmosferine gerçekçi bir bakış yöneltiyor

 25 yıl önce işlediği cinayetler nedeniyle hapiste yatan bir seri katil, cinayetlerini kopyalayan yeni bir seri katilin yakalanması için tek umuda dönüşmüştür. Cinayetlerin çözümü için iş birliği adına sunduğu tek şart ise kendisini canavar olarak gören polis oğluyla çalışmaktır. 2017’nin en iyi dizileri arasında yer alan suç ve dram içerikli Fransız polisiyesi La Mante, başarılı karakterleri, barındırdığı güçlü psikolojik unsurları ve gerilim dozuyla da dikkat çekiyor.
25 yıl önce işlediği cinayetler nedeniyle hapiste yatan bir seri katil, cinayetlerini kopyalayan yeni bir seri katilin yakalanması için tek umuda dönüşmüştür. Cinayetlerin çözümü için iş birliği adına sunduğu tek şart ise kendisini canavar olarak gören polis oğluyla çalışmaktır. 2017’nin en iyi dizileri arasında yer alan suç ve dram içerikli Fransız polisiyesi La Mante, başarılı karakterleri, barındırdığı güçlü psikolojik unsurları ve gerilim dozuyla da dikkat çekiyor.