Filozoflarla evlilik üzerine

Filozoflara bakınca ortaya pek yol gösterici bir şey çıkmadığını görüyoruz. Belki de bu konuda kendimiz düşünmeliyiz.
Filozoflara bakınca ortaya pek yol gösterici bir şey çıkmadığını görüyoruz. Belki de bu konuda kendimiz düşünmeliyiz.

Pop şarkıları aşk temasının varyasyonlarını anlatır. Ancak bu kuralın istisnaları da vardır. More songs about Buildings and Food (Binalar ve Yiyecekler Hakkında Daha Fazla Şarkı), Talking Heads adlı rock grubunun 1978 tarihli bir albümünün başlığıydı. Bu albüm, rock yıldızlarının normalde hakkında şarkı söylemedikleri her şey hakkındaydı. Van Morrison’ın 1976 yılında çıkarttığı hit parçası “Cleaning Windows” ise diğerlerine nazaran çok daha farklı bir konumdadır.

Aynı şekilde felsefeciler ise sığ bir şekilde epistemoloji, metafizik ve hayatın anlamı gibi ıvır zıvır şeylerle ilgilenme eğilimindedirler. Fakat arada sırada bu büyük kafalar arasında kendi sahalarından çıkıp başka alanlar üzerine yazanlar da olmuştur. Mesela binalar ve yapı üzerine (Martin Heidegger), yemek üzerine (Thomas Hobbes), domates suyu üzerine (Robert Nozick) ve son olarak hava üzerine (Lucretius and Aristoteles). Bu kısa seri felsefecilerin ağzından duymaya pek de alışık olmadığımız şeyler hakkında onların ne dediği üzerinedir. Başka bir dünyaya ait olan anlamında kullanılabilecek filozof kavramının karikatürize edilmiş imajı genellikle dalgın bekar imajına çok benzer. Zaten birçoğu da “bekar adam” kategorisine girmektedir. Ludwig Wittgenstein, Thomas Aquinas, John Locke, Baruch Spinoza ve Friedrich Nietzsche’nin evlenmemiş olmaları dışında çok az ortak noktaları olduğunu ortadadır. Elbette Hegel, Marx ve Aristoteles gibi istisnalar vardır. Kendisi de evli olan Platon, evliliğe uzak olanları oldukça sert bir dille uyarmıştır. Atinalı filozofun istediği olsaydı, yukarıda bahsi geçen meslektaşları ağır sonuçlara maruz kalabilirdi. Yasalar’da Platon “evlenme yükümlülüğünden” bahsetmiş ve şöyle yazmıştır: “Bu yükümlülüğe itaat etmeyen ve otuz beş yaşında hâlâ bekar olup kendini toplumdan soyutlayan biri yıllık para cezası ödemek zorundadır.”

Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi Immanuel Kant tarafından yazılan kitap.
Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi Immanuel Kant tarafından yazılan kitap.

Immanuel Kant, bekar bir filozof olmasına rağmen yine de evlilik kurumunun yönleri üzerine düşünmüştür. Prusyalı filozof evliliği romantik bir şekilde “bir insanın diğerinin kapasitelerini karşılıklı olarak kullanması” olarak tanımlamıştır. (Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi) Filozoflar her zaman anlaşmazlığa düşerler ama çok azı Thomas Aquinas ve adaşı Thomas Hobbes kadar birbirine zıttır. Aquinas, Kilise’nin parti çizgisinde kalmak için çok uğraştığından, konuyla ilgili düşüncelerinde yaratıcı değildi: “Evlilikte, karı ve kocadan söz ettiğimiz bir birleşme vardır ve bu birleşme, tek bir şeye, yani üremeye yönelik olduğu için evliliktir; bedenlerin ve zihinlerin bir araya gelmesi ise evliliğin bir sonucudur.” Kendisi de evlenmemiş olan Hobbes ise evliliğe oldukça soğuk bakıyordu. En ünlü kitabı Leviathan’ın “Ebedi Azap” bölümünde: “Çünkü kötüler” diye yazmıştır, “evlenebilir, evlendirilebilir ve şimdi tüm insanlığın sahip olduğu gibi çürümüş ve yozlaşmış bedenlere sahip olabilirler.”

Søren Kierkegaard; Evlenirsen pişman olacaksın; evlenmezsen de pişman olacaksın; evlensen de evlenmesen de her ikisinden de pişman olacaksın. İster evlen ister evlenme her hâlükârda pişman olacaksın.
Søren Kierkegaard; Evlenirsen pişman olacaksın; evlenmezsen de pişman olacaksın; evlensen de evlenmesen de her ikisinden de pişman olacaksın. İster evlen ister evlenme her hâlükârda pişman olacaksın.

Kendini felsefeye adamak için Regine Olsen ile nişanını bozan Søren Kierkegaard da şaşırtıcı olmayan şekilde evlilik üzerine düşünmüştür. Varoluşçuluğun babasını karakterize eden ruh arayışına sadık kalarak, Ya/Ya da’da şöyle yazmıştır: “Evlenirsen pişman olacaksın; evlenmezsen de pişman olacaksın; evlensen de evlenmesen de her ikisinden de pişman olacaksın. İster evlen ister evlenme her hâlükârda pişman olacaksın.”

Filozoflara bakınca ortaya pek yol gösterici bir şey çıkmadığını görüyoruz. Belki de bu konuda kendimiz düşünmeliyiz.

*Matt Qvortrup Coventry Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörüdür ** Bu yazı Philosophy Now dergisinden çevrilmiştir.