Gazze’yi düşünmek nasıl olmalı?

Orası bir kurgu film platosu değil, onurlu yaşamanın bedelini ödettiren bir açık hava hapishanesi ve etrafındaki robotsu gardiyanlar yeni katliamlar için bahaneye arıyor.
Orası bir kurgu film platosu değil, onurlu yaşamanın bedelini ödettiren bir açık hava hapishanesi ve etrafındaki robotsu gardiyanlar yeni katliamlar için bahaneye arıyor.

I-Distopik bir filme ait değil bu cümleler: “Cenazelerimiz sokakları doldurdu.” diye haykırıyor Cibaliye mülteci kampından bir Filistinli, “Biz insan değil miyiz? Araplar nerede?”

Araplar nerede? En başında nerede iseler orada. Arap var, Arap var elbette. Yahudi var, Yahudi var ayrıca. Müslüman var, kimlikte Müslüman var. Kimi Araplar Hollywood’u sermayeleriyle ayakta tutmakta arıyor saygınlığı, kimisi Avrupa başkentlerinin lüks mekânlarında petrol paralarını saçıp savurarak Batı modernliğini en pespaye biçimde yakalama hevesinde.

Tüm bu görmezlikten gelmelere rağmen Gazze halkının direnişi, temel ve kalıcı değerleri olan herkesi ayağa kaldıran bir etki uyandırdı. Orası bir kurgu film platosu değil, onurlu yaşamanın bedelini ödettiren bir açık hava hapishanesi ve etrafındaki robotsu gardiyanlar yeni katliamlar için bahaneye arıyor.

2008-2009 katliamı sırasında, “Ne yapacağız? Nereye gideceğiz? Nerede yaşayalım? yaşayacak yer mi var?” diye soran Gazzeli kadına bir cevap borcumuz vardı. O kadın, İsrail bombaları altında şehit olduysa hele, bu borç daha da kabardı.

Bu kez bir başka Gazzeli kadın şunları söylüyordu: “Ardımızda bıraktığımız şey neye benziyor? Yıkım ve ölüm. Dünya daha ne istiyor?”

Bir yaşama alanı hapse çevrildiğinde, içinde yaşayanlar ne kadar aksi için uğraşırsa uğraşsın, her şey değersizleşmeye başlar. Yaşanan vahşet karşısında umursuzlaştıkça sadece orası değil, tüm dünya da değersizleşir.

Orada hayat hep böyle sürüyor ve bizler nöbet nöbet yakalanıyoruz Gazze’ye. Gündemimize yerleşebilmesi için, dümdüz edilmeyi göze alması gerekirmiş. Başka bir yol açarak, ittifakla oluşturulacak bir cephenin sivil direnişini geliştiremedi Müslümanlar ve de insanlık. Ve bugün Gazze’nin göze aldığı büyük yıkımla bütün dünyada benzeri bir direnişin yükseldiğine şahit oluyoruz

Hayır, size nükleer silah gerekmiyordu asla. Sadece, petrol paralarınızla, büyük hayaller kurduran ticari heveslerinizle beslememeliydiniz İsrail’i. Kalp ve Damar Cerrahı Şeyma Denli Yalvaç, Gazze’de yaşanan insanlık dışı katliama dikkat çekmek için boykotun önemine vurgu yaptı: “Kanseri sevmeyin, onu beslemeyin.” Ayetullah Humeyni de kırk yıl önce, İsrail bir kanser tümörüdür, demişti.

Norman G. Finkelstein.
Norman G. Finkelstein.

II- Norman Finkelstein’ın 2015’de Bursa Edebiyat Orası bir kurgu film platosu değil, onurlu yaşamanın bedelini ödettiren bir açık hava hapishanesi ve etrafındaki robotsu gardiyanlar yeni katliamlar için bahaneye arıyor. Günleri’nde söylediği gibi, “ABD destek olmasaydı, İsrail bu suçları işleyemezdi.”

BM daha neyi bekliyor? Aslında BM var mı? Yalanın egemenliğinden dünya depresyona girdi.

Donald Trump.
Donald Trump.

2018’de Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti yaparak şehir olarak dini temsil anlamındaki çeşitliliğinin iptaline imza attı. Gerçekten, dünyayı aptal yerine koymaktı bu. Borges, Filistin’in, Yahudilerin vaat edilmiş ülkesi olduğunu söylüyordu. Bu tür bir hakkı Biden da son İsrail ziyaretinde vurguladı, halkların bu şekilde geri dönüşü ne pahasına olursa olsun gerçekleşmeliymiş gibi… Akla Nietzsche gelmeden olmuyor: Batı uygarlığına yitirdiği asaleti (ve Tanrı’yı) bu şekilde kazandıramazsınız. Mazlumlar için gözyaşı dökemeyen insanların ilahı ancak altın bir buzağıdır (veya nükleer silah). Biden madem halkların ana yurtlarına dönüşü konusunda bu denli hassas ve hevesli, önce, Amerikan yerlilerini kapatıldıkları alandan çıkartarak topraklarına kavuşturmanın yollarını arasın. Yerliler Seattle gibi geniş arazilerin bulunduğu şehirlerde, kendi topraklarında bir tür mahkûm hayatı yaşıyorlar, bunu daha ciddi varlık kaybına uğramamak için kendileri seçmişler. Bu endişeyi oluşturan sebepler göz ardı edilebilir mi?

III-Son yüz yıl içinde hep Batı Medeniyeti üzerinden çöküş, tükeniş ve sona eriş analizleri okuduk. Büyük, kanlı savaşlar yerini düşük gerilimli çatışmalara terk etti. Bu çatışmaların birikerek bir savaş etkisi oluşturduğu bölge, Filistin. Silah şirketleri kazanırken İsrail de Filistin halkını yılgınlığa sevk edecek yöntemlerle genişlemeyi sürdürdü. Başkasının malına çökme hukuksuzluğunu öncelikle sorgulaması, buna şiddetle karşı olması gereken Müslümanlar pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da bir araya gelemiyorlar. Gazze tarumar edilirken Müslüman coğrafyada kaç ülke İsrail’le diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kopardı ki…

Filistin bu anlamda Müslümanların sefaletinin büyük gösterenidir. Aynı zamanda Filistin sorunu öncelikle Müslümanların oluşturduğu bir sorundur diyebiliriz. Hamas, hukuksuzluğun ürettiği olgulardan biri. Sürekli bastırma ve cinayetle, gaspla onuru çiğnenirken uluslararası kurumlar tarafından yalnız bırakılan bir halk kışkırtıya açık bırakılmıştır ne de olsa. Her şey hiç olağan değildi ama baş ağrısı çekmek istemeyen dünya öyleymiş gibi davranıyor, işgalcilerle her türlü bağlantıyı kurmakta sakınca görmüyordu. Güç, iktidar, refah, tüketim, yenilik, güvenlik… Bir halkın toprağının adım adım gaspı gözlerimizin önünde sürerken Gazze derin adaletsizliğin örtbasına izin vermeyen bir cepheyi ayakta tutuyor. Bunun temsilî önemi yıllar akıp giderken daha da belirginlik kazanıyor: Gazze’nin teslimiyeti mazlumların değil sadece zulmün tahakkümünü sineye çekmeyi zeval bilen bütün insanların teslimiyeti olacaktı.

Patrice Lumumba.
Patrice Lumumba.

IV- Filistin’in masumiyetine bağlı bir uyanış, dünyanın da bir karanlığa çekilirken yeniden aydınlığa yönelmesinin umudunu duyuruyor. Halklar da artık devletlerin hatta ideolojilerin çerçevesine sığmıyor. Paris’te öğrenciyken, 14 Şubat 1961’de, Afrikalı bir direnişçi olan Partice Lumumba’nın katledilişi üzerine her renkten ama daha çok da Afrikalı öğrencilerin Belçika Büyükelçiliği önünde gerçekleştirdiği protesto gösterisine katılan Ali Şeriati, giderek artan kalabalığı izlerken “Bir milletin, ortak bir sancı duyan bütün insanların toplamı olduğunun” o gün farkına vardığını yazmıştı. (Ali Rahnema, Bir İslamcı Ütopyacının Siyasi Biyografisi, s. 167, Kapı Yayınları, 2006)

Kalpsiz dünyanın kalbi şimdi, Filistin, en çok da Gazze halkı… Gelgelelim elimizden geleni yapmadığımız takdirde bunu bu şekilde işaretlemenin de problemli yanları var.

Majd Mashharawi.
Majd Mashharawi.

Gazzeli genç mucid Majd Massharawi, 2019’da kendisiyle yaptığım röportajda şöyle söylemişti: “Buradaki sessizlik beni öldürüyor! Yoksulluk, fırsat eksikliği; elektrik ve temiz su yok. Dört duvar ile diğer insanların kabulü altında açılan ve her istediklerinde kapanan küçük bir kapı arasında sıkışıp kaldık.”

Bu olguları dile getirdikten sonra ideallerinden söz etmişti Majd:

Yeryüzünde hiç kimse belli bir yerde doğmayı seçmedi ve biz Gazze’de yaşayanlar da burada doğmayı seçmedik. Ancak Gazze’de yaşadığımız için cezalandırılıyoruz. Artık dış dünyaya kurban olduğumuzu ve çaresiz olduğumuzu söyleyip durmayı bırakmalıyız. Biz Gazzeliler, insanlara hayatı öğretiyoruz.

Harika işler yapabiliriz. Umut altyapısını oluşturma kararlılığı ve özveriyle ülkemizi yeniden kuracağız.” (Şehir Düşünce Dergisi, 2019, sayı 13) Majd daha 23 yaşındayken, inşaat malzemesi sıkıntısı çekilen Gazze için zaruri bir malzemeyi icat etmeyi başardı. İnşaat mühendisliği okurken yapı malzemesi ihtiyacını fark etmişti. Yaz aylarında Gazze’deki yeniden yapılanma komitelerinden birinde eğitim aldıktan sonra, bir çözüm arayışına düştü. Evlerini kaybeden insanların hayatta kalmaları ve onlara bir gelecek umudu sunmak için, briket üretmeye başladı. Malzemeleri kâğıt atıklar, kil bloklar, tahta ve kömür külüydü.

V- Hayır, Gazze’de yaşamak bir peri masalı gibi okunamaz. Az ötede varlığınızı tehdit eden bir ölüm makinesinin varlığının bilinciyle sürmeli hayat. Majd da bunu dile getirmişti: “İstediğimiz şeyler için savaşmalıyız. Çünkü kimse bizim için savaşmayacak.

Gazze’de yaşam kolay değil. Hayatta kalmak için her zaman savaşıyorsunuz. (…) İnsanlar dışarıdaki hayatın çok daha kolay olduğunu ve istediklerini alabileceklerini düşünüyorlar. Özgürlük çok kıymetli ve gençler sadece dışarı çıktıklarında kendilerini özgür hissedebildiklerinden geri dönmemeye karar veriyor. Her seferinde geri dönmemi sağlayan işte bu insanlar. Buradan ayrılamıyorlar ve yaşamları cidden çok kötü. Onlara özgürlüğümüzü kazanma ve daha iyi bir yaşama sahip olma umudunu kaybetmememiz gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Biz Gazzeliler daha iyi bir yaşamı hak ediyoruz. Herkes ayrılmak isterse ülkeyi kim yeniden inşâ edecek?”

Gazzelilerin direnişine bakışımızda, içinde bulundukları boğucu trajik durumu ancak zaman zaman hatırladığımız dikkate alınırsa, öğretici dersler sınırsız. Üzülüyor, dua ediyor, yardım kampanyalarına katılıyor, sonra da gündelik hayatımıza bakıyoruz. On beş sene önce Gazze İçin Bir Slogan Uydurmak başlığıyla bir yazı yazmıştım. Geri dönüp okuduğumda gördüm ki bütün umudumu dünyada yükselecek itirazlara bağlamışım. “Dünya Susma!” diye bir slogan uydurmuştum Lübnan bombalanırken de, başka da bir cümle gelmemişti aklıma. Aradan geçen on beş yılda dünya sessizliğini kırdı. İsrail bu kez medyayı sessizleştiremedi; sosyal medya vardı, yalanlarıyla dünyayı aldatamadı.

Gazze’nin direnişi kahramanca şüphesiz, ancak orada katledilme ihtimaline açık bir gündelik hayat içinde yaşayan halka yönelik bizlerin temel yaklaşımı, onlara yönelik sorumluluğu üzerine almanın gereklerini sürekli hatırlama yönünde biçimlenmelidir.

  • Gazzeliler için yürüyüşler düzenlemek, Gazze için bir slogan atmak elbette değerli, ancak asli olan bir halkı böyle bir hayata mahkûm etme rahatlığını kendinde bulan bir sistemi besleyen kaynaklara dahil olma veya olmama meselesidir.

Bu yöndeki gerçek bilinçlilik de Filistin halkını hayatta tutmanın yollarında çoktan seferber olmayı gerektirirdi. İş işten geçerken çok üzülüyor, silkelenmeye başlıyoruz. Oysa Gazze’nin durumu olağan sayılan durumlarda da hep olağan dışı değil miydi?..