Geleneksel sanatlar tarih olmaktan kurtuldu

“Geleceğin Ustaları: Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması”.
“Geleceğin Ustaları: Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması”.

Albayrak Holding’in sponsorluğunda Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği Geleceğin Ustaları Yarışması’nda başvurular başladı. Bu yıl 9. kez düzenlenen ve âdeta klasikleşen Geleceğin Ustaları’nın yarışma koordinatörü Hattat Prof. Dr. Süleyman Berk’le konuştuk.

Dokuzuncu kez düzenlenecek Geleceğin Ustaları yarışmasının bu sene nasıl bir teması var?

Yarışmamızın tam adı “Geleceğin Ustaları: Geleneksel Sanatlar Tasarım Yarışması”dır. Yarışmamız artık klasikleşti, gelenekselleşti. Bu alanda yapılan önemli yarışmalardan biri oldu. Önceki yıllarda özel temalarda yarışmalar yapıyorduk. Fakat son iki senedir tema seçmiyoruz. Sadece Hüsn-i Hat branşında yarışmacılara bir metin veriyoruz. Ebru, çini, tezhip ve kalem işi gibi diğer alanlarda tamamen serbest çalışmalar istiyoruz. Belirlenen şartlara göre eserlerini hazırlayan yarışmacılar çalışmalarını bize gönderiyor.

Temayı kaldırmanızın özel bir nedeni var mı?

Tema sanatkârları sınırlamasın, tamamen kendi sanatlarına odaklansınlar istedik. Tamamen sanatın gereklerine odaklansınlar diye temayı kaldırdık.

Yarışmalar seviye atlatıyor

Yarışmanın gelenekselleştiğine vurgu yaptınız. Bu bağlamda Geleceğin Ustaları, geleneksel sanatlara nasıl bir katkı sundu?

Bu yarışmaların tümünün özelliği sanatkârların gelişmesine sebep olmalarıdır. Ödül alsın veya almasın yarışmalar, sanatkâra ciddi bir motivasyon sağlamaktadır. Yarışma heyecanına kapıldıklarında sanatlarını geliştirdikleri muhakkaktır. Bunun üzerine bir de derece alırlarsa isimlerinin duyulma ihtimali oluyor. İlla ilk üç dereceye girmeleri gerekmiyor. Sergileme ödülü bile çok değerlidir. Çünkü sergi alanına asılan eserinizle sanatseverler karşılaşıyor, sizi tanıyorlar. Tüm dünya artık eserinizi görme ve değerlendirme imkânına sahip oluyor. Bir diğer fayda da şudur, bir yarışmaya hazırlanmak sipariş üzerine bir müşteriye yazı yazmak veya serbest çalışmak gibi değildir. Yarışmada kendinizi göstermek zorunda olduğunuz için çok daha dikkatli bir hazırlanma süreci geçiriyorsunuz. Bu da sanatkârların kendi sanatlarında seviye atlamalarına sebep olmaktadır.

Yarışmaya yurt dışından katılan sanatçılar da oluyor mu?

Geleceğin Ustaları uluslararası bir yarışmadır. Endonezya’dan Cezayir’e kadar farklı ülkelerden sanatçılar bu yarışmaya katılıyor ve derece alıyorlar. Geleneksel sanatlar Türkiye’de olduğu gibi yurt dışında da son yıllarda çok gelişti. Örneğin Endonezya’dan yarışmaya katılan isimlerin özellikle celî sülüs yazılarının çok kuvvetli olduğunu görüyoruz.

Sosyal medya geleneksel sanatları geliştirdi

Geleneksel sanatlara olan ilginin artmasının yanında, sanatın gelişimine de vurgu yapıyorsunuz. Bunun nedeni nedir sizce?

Geleneksel sanatlarda merkez İstanbul’dur. Özellikle hat sanatında bizzat hocanızın yanında olmanız önemlidir. Güzel yazının hocadan talim edilmesi gerekir. Bunun yanında hat sanatının en iyi örneklerinin mütalaa edilmesinin de sanatın gelişiminde önemi vardır. Hat sanatının önemli örneklerini İstanbul’daki müzelerde, mimari eserlerde veya koleksiyonlarda görmek mümkündür. İstanbul’a gelen bir sanatçı mezarlıklarda bile önemli hat örneklerini görebilir. Son yıllarda sosyal medyanın gelişmesi, iletişimin kolaylaşması hocalarla öğrencileri birbirine yakınlaştırdı. Videolarda, uzaktan eğitim süreçlerinde hocanızın el hareketlerini takip etmeniz kolaylaştı. Üstelik bu örnekler sosyal medya aracılığıyla dünyanın dört bir yanına yayıldı. Bu durum özellikle hat sanatında bir gelişme sağladı. Yabancı ülkelerdeki Müslümanlar da bu yazıya ağırlık verdiler. Tüm bunlar kalitenin artmasına katkı sağlamıştır.

Peki bu yaygınlaşma geleneksel sanatlarda bir bozulmaya sebep olur mu?

Şöyle bir şey söyleyebilirim, sanatta dereceler vardır. Herkes birinci sınıf sanatkâr olmaz. Sanat eğitiminde randıman çok düşüktür. Bunu Cinuçen Tanrıkorur hatıralarında anlatıyor. Eğer verdiğiniz eğitimde %1-2 randıman aldıysanız başarılısınız demektir. Yüz kişiyi kursa alırsanız ellisi meraktan gelir ve bir hafta sonra elenir. Elli kişiden yüzde otuzu da iki hafta sonra elenir. Size yirmi kişi kalır. Yirmi kişi içerisinden de bir iki kişi sizin sanatınızla ilgilenirse başarılı demektir. Diğerleri de bu işin kültürünü elde etmiş olur. Ben de çevremdeki insanlara şunu devamlı söylüyorum: Bir düğüne veyahut yeni ev ziyaretine gittiğiniz zaman bütçenize uygun bir Kütahya çinisi veya bir ebru tablosu alın. Daha da varlıklıysanız bir hat yazdırın. Böylece sanatkârı destekleyin ve sanatlarımız gelişme imkânı bulsun.

Pandemide öğrencileri online olarak sanatta tuttuk

Pandemi sürecinin de bu bağlamda geleneksel sanatlar üzerine çalışan insanlar için verimli geçtiğini söyleyebilir miyiz?

Sanatçılar sadece sanatlarına yöneldiler. Fakat ciddi bir piyasa daralması oldu. Bundan da en fazla sanat olumsuz etkilendi. Ama sanatkârın kendini geliştirme anlamında da pandeminin katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü herkes işine yöneldi ve masa başında süren çalışmalara ağırlık verildi. Ben de süreç boyunca öğrencilerimle uzaktan ders yaptım. Tüm çalışmalarını bana WhatsApp’tan yolluyorlardı. Bu da onların sanattan kopmalarını engelledi, onları sanatta tuttuk.

Siz Türkiye’de geleneksel sanatların neredeyse bittiği bir dönemde bu sanatlarda öğrencilik yaptınız. Bu yollardan geçmiş biri olarak dünle bugün arasında nasıl farklar görüyorsunuz?

Ben 1978’de başladığımda hat sanatı veya geleneksel sanatlara karşı fazla bir ilginin olduğunu söyleyemem. Bizim okulda Hattat Hamid Aytaç’ın bir talebesi vardı. Cami tahtasına tebeşirle güzel yazılar yazdığını görürdüm. Sonra onunla tanıştım ve ders almaya başladım. O günlerde bu işi bir kariyer olarak seçeceğim aklıma bile gelmezdi. Çünkü çevremde yazı veya geleneksel sanatlarla ilgilenen kimse yoktu.

Yazı ve geleneksel sanatlar tarih olmaktan kurtulmuştur.
Yazı ve geleneksel sanatlar tarih olmaktan kurtulmuştur.

1982’de YÖK yasasıyla Güzel Sanatlar fakültelerinde “Geleneksel sanatlar bölümü” kuruldu. Ayrıca koleksiyon yapmaya başlayan iş adamları bu sanatlarla ilgilenince piyasada hat sanatı ve geleneksel sanatlar tanınmaya başladı. 1990’dan sonra ilgi daha da arttı. 2000’li yıllarla birlikte hat sanatı piyasada kendine bayağı bir yer buldu. Sosyal medyada daha da yaygınlaşınca ve gençler heves edince bu işler epeyce gelişti. Artık şunu rahatça söyleyebiliriz: yazı ve geleneksel sanatlar tarih olmaktan kurtulmuştur.