Göçmen bilim insanlarının Royal Society’de bilginin yayılımına etkisi

Bu yazı, göçmenlerin XVII. yüzyıl İngiltere’sinde bilginin dolaşımında oynadığı etkiyi örneklendirmektedir.
Bu yazı, göçmenlerin XVII. yüzyıl İngiltere’sinde bilginin dolaşımında oynadığı etkiyi örneklendirmektedir.

XVII. yüzyıl, İngiltere’de bilimsel devrimin şekillendiği ve bilginin sınırlar ötesine yayıldığı önemli bir dönemdir. Bu dönemde Avrupa’da yaşanan dinî ve siyasi gerilimler, birçok bilim insanının İngiltere’ye göç etmesine neden olmuştur. Göçmen bilim insanları, sadece İngiltere’deki akademik ve entelektüel çevrelere katılmakla kalmamış, aynı zamanda bilginin uluslararası düzeyde dolaşımını hızlandırmışlardır. Royal Society gibi yeni kurulan bilimsel topluluklar, göçmen bilim insanlarının katkılarıyla bilginin paylaşımını sağlamakla kalmamış, bilimsel iş birlikleri ve yeni düşüncelerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır.

Royal Society ve bilimsel iş birlikleri

Bilgi güçtür, ama paylaşıldıkça.
Bilgi güçtür, ama paylaşıldıkça.

Göç, sadece insanları değil, fikirleri ve yenilikleri de taşır.

Royal Society, dönemin üniversitelerine alternatif güçlü bir bilim modeli sunmuş ve bünyesinde birçok göçmen bilim insanını barındırmıştır. Göçmenlerin en büyük katkılarından biri, sahip oldukları geniş bilgi ağlarıdır. O dönemde, makale yazımı günümüzün standartlarına uymadığı için bilimsel yazışmalar, uluslararası bağlantılar aracılığıyla yapılıyordu. Ayrıca, göçmenlerin yeni teknikler ve uygulamalar getirmesi, bilimsel gelişmeleri hem öğretici hem de yenilikçi kılmıştır.

1660 yılında kurulan Royal Society, İngiltere’deki bilimsel çalışmaların kurumsallaşmasına öncülük eder. Bu topluluk, bilginin disiplinler arası ve uluslararası boyutta paylaşılmasına olanak tanıdı. Royal Society’nin kökenleri, Londra ve Oxford’da bir araya gelen entelektüel grupların düzenlediği gayriresmî toplantılara dayanmaktadır. Bu entelektüel birikim, kısa sürede resmî bir yapıya kavuşarak “The Royal Society of London for Improving Natural Knowledge” (Doğa Bilgisini Geliştirmek için Londra Kraliyet Cemiyeti) adını almış ve bilimsel bilgi üretimi ile paylaşımını kurumsallaştıran bir organizasyon hâline gelmiştir.

28 Kasım 1660’ta, Londra’daki Gresham Kolejinde astronomi profesörü Christopher Wren’in verdiği bir dersin ardından gerçekleştirilen ilk toplantıda, bu yeni oluşum kendini “doğa felsefesine” adadı ki bugün bu terimi “bilim” olarak adlandırıyoruz. Wren, bu cemiyetin amacının bilgiyi, ekonomik kazancı, sağlığı ve yaşamın konforunu dönüştürmek olduğunu düşünüyordu. Royal Society, bilgi toplamak için yazışma ağlarını kullanıyor, üyeleri doğayı gözlemliyor, deneyler yapıyor, sonuçlarını tartışıyor ve nihayetinde bu bulguları yayımlıyordu.

Bu dönemin doğa filozofları, yaşadıkları toplumun bir yansıması olarak, profesyonel ve aristokrat sınıflardan gelen, sadece erkeklerden oluşan bir gruptu. Sadece bilim insanı değillerdi; avukatlar, tüccarlar, hekimler, aristokratlar ve toprak sahipleri Royal Society’nin haftalık toplantılarında ortak bir ilgi etrafında bir araya geliyorlardı. İlk üyeler arasında Robert Boyle, John Evelyn, John Locke ve 1672’de Isaac Newton da bulunuyordu. Newton’un Principia Mathematica (1687) eseri, Royal Society’nin onayıyla yayımlanırken Johann Hevelius, Antoni Van Leeuwenhoek, Gottfried Leibniz ve John Winthrop gibi Avrupa’nın farklı yerlerinden gelen isimler de cemiyete seçilmişti.

Göç, bilginin ve kültürün sınırlarını aşarak yayılmasını sağlar.
Göç, bilginin ve kültürün sınırlarını aşarak yayılmasını sağlar.

Royal Society’de göçmen bilim insanlarının rolü ve bilginin uluslararası dolaşımı

Sınırlar, bilgiye ket vuramaz; o, göçmenlerin ayak izleriyle taşınır.

Royal Society’nin “Nullius in verba” mottosu, 1662’deki ilk tüzüğünde kabul edilmiştir ve “kimsenin sözüne güvenme” ya da “sorgulanamayacak hiçbir şey yoktur” anlamına gelir. Bu motto, cemiyet üyelerinin otoritenin baskısına karşı koyma ve her türlü iddianın deneylerle doğrulanması gerektiğine olan inançlarını simgeler. Bu dernek, varlığını günümüzde de sürdürüyor ve mottosu hâlâ değişmemiştir. İngiltere, Modern Bilim Devrimi’ni sadece yerli bilim insanlarının çabalarıyla değil, tüm halkın katkıları ve savaşlar sebebiyle gerçekleşen göçler sonucunda ülkeye sığınan mültecilerle birlikte gerçekleştirmiştir.1

Böylece Royal Society’nin uluslararası bilimsel faaliyetlerdeki rolü, göç ve göçmenlerin bilimsel bilginin dolaşımındaki etkisiyle daha da anlam kazanmaktadır. Kuruluşundan itibaren uluslararası iş birliğine açık bir yapı sergileyen bu cemiyet, farklı coğrafyalardan gelen bilim insanlarını bünyesine katmış ve bu göçmenler, bilimin evrensel ve ideolojilerden bağımsız yapısının güçlenmesine katkı sağlamıştır. Göçmen bilim insanlarının getirdiği bilgi birikimi, cemiyetin bilimsel çalışmalarına önemli bir ivme kazandırmış ve bilginin sınır ötesi dolaşımını hızlandırmıştır. Bu bağlamda, Royal Society’nin gelişimine göçmenlerin nasıl katkıda bulunduğunu ve bilimin uluslararası boyuttaki iş birliklerini nasıl etkilediğini ele almak, cemiyetin tarihsel rolünü daha geniş bir perspektiften değerlendirmemizi sağlar.2

Bilginin dolaşımında göçler kadar etkili bir diğer unsur da savaşlardır. Savaşların yıkıcı etkileri tartışılmaz, ancak bilginin yayılmasındaki işlevleri de göz ardı edilemez. XVIII. yüzyılda Britanya ve Fransa arasındaki bilimsel ilişkiler savaşlarla zayıflamış olsa da Royal Society ile Paris Bilimler Akademisi arasında bilimsel haber ve yayın alışverişi büyük ölçüde devam etmiştir. Joseph Banks’in “bilimler asla savaşmaz” sözü, bu dönemdeki bilimsel iş birliğinin savaş koşullarına rağmen sürdüğünü vurgular.3 Bu dönem, aynı zamanda Royal Society’nin uluslararası düzeyde bilimsel etkileşimlere açık yapısının bir örneğidir ve bu etkileşimler, bilginin dolaşımını destekleyen temel unsurlardan biri olarak öne çıkar. Fransa ve Britanya arasındaki dil farkı, iletişimde sadece küçük bir engel oluşturmuş, esas farklılıklar ise politik, ekonomik ve kültürel yapılar arasında belirginleşmiştir. Bu bağlamda, göçmen bilim insanlarının iki ülke arasındaki bilimsel alışverişe katkıları, bilimin evrensel niteliğini ve savaş koşullarında bile nasıl devam edebildiğini ortaya koyar.

Göç, sadece insanları değil, fikirleri ve yenilikleri de taşır.
Göç, sadece insanları değil, fikirleri ve yenilikleri de taşır.

Ticaret ve göçmenlerin Londra ekonomisine katkıları

Göç, bilginin ve kültürün sınırlarını aşarak yayılmasını sağlar.

  • Göç, İngiltere’de sadece Royal Society gibi bilimsel akademiler üzerinde etkili olmakla kalmamış, daha geniş kapsamlı bir dönüşüm sürecini de tetiklemiştir. Hem dış hem iç savaşların, salgın hastalıkların ve toplumsal bunalımların yaşandığı XVI. ve XVII. yüzyıllarda Londra, önemli ekonomik ve teknik ilerlemeler kaydetmiştir.
Göçmenler, ticaret yollarıyla getirdikleri teknolojik yenilikler ve zanaat bilgileriyle İngiltere’nin küresel bir bilim ve ticaret merkezi olmasında önemli bir rol oynamışlardır.
Göçmenler, ticaret yollarıyla getirdikleri teknolojik yenilikler ve zanaat bilgileriyle İngiltere’nin küresel bir bilim ve ticaret merkezi olmasında önemli bir rol oynamışlardır.

Bu dönemde Avrupa’dan gelen göçmenler, şehrin büyümesinde ve çeşitli sektörlerdeki ilerlemelerde büyük bir rol oynamıştır. Özellikle tüccar ve zanaatkârların gelişi, ipekçilik ve gıda üretimi gibi alanlarda teknik gelişmeleri hızlandırmıştır. Göçmenlerin bu teknik bilgiyi arttırma, aktarma ve yerel koşullara uyarlama yetenekleri, bilginin dolaşımını hızlandırmış ve Londra’nın büyük tüketici pazarından yararlanmalarını sağlamıştır.

1550-1750 yılları arasında Londra, bulunduğu coğrafi konumun sağladığı avantajların da etkisiyle tam bir sanayi merkezi hâline geldi. Şehir, zanaatların sayısında büyük bir artış yaşadı ve mevcut endüstrilerde yapısal değişiklikler görüldü. Gıda ve ipek dokumacılığı gibi sektörler hızla büyüdü, Londra sahip olduğu kraliyet yapısının gerektirdiği gibi lüks tüketim mallarının merkezi hâline geldi. Bu dönemde, Londra’nın sanayideki başarıları, zamanla kentteki güveni ve tekniğe olan inancı güçlendirdi.

Erken modern dönemde Londra, yalnızca iç göçler yoluyla değil, kıtadan gelen göçmenlerle de büyük bir değişim geçirdi. Özellikle XVI. yüzyılda Hollanda’daki isyanlardan kaçan çok sayıda göçmen Londra’ya yerleşerek şehrin ekonomik ve demografik yapısına önemli katkılarda bulundu. XVII. yüzyılın sonlarında ise Fransa’dan kaçan Huguenotlar, Londra’da yeni bir göç dalgası oluşturdu. Bu göçmenler, sahip oldukları beceri ve zenginlikleriyle Londra’nın gelişiminde önemli bir rol oynadılar.

Ekonomik değişimi analiz ederken yabancı göçmenlerin katkıları mutlaka dikkate alınmalıdır. XVI. yüzyılda Londra’da yaklaşık 10.000 yabancı göçmen varken, bu sayı 1700’de 20.000’e yükseldi. Ancak, geçici göçmenlerin dahil edilmemesi nedeniyle bu rakamların gerçeği yansıtmayabileceği düşünülmektedir. Yine de belirli coğrafi bölgelerde ve zanaatlarda yoğunlaşmaları, geniş kapsamlı bir etki yaratmalarını sağladı. Göçmenler genellikle üç ana gruba ayrılmaktaydı. İlk grup, genç yaşta zincirleme göç yoluyla gelen ve genellikle Londra’nın doğu ve güney bölgelerinde yoğunlaşan ekonomik göçmenlerdi. İkinci grup, zanaatlarını geliştirmek için göç eden kuyumcular gibi “kariyer inşa edenler”di ve çoğunlukla kalıcı olarak yerleşmedikleri için görünmez kalmışlardı. Üçüncü grup ise dinî mültecilerdi ve göçlerinin büyük ölçekli olması nedeniyle yeni zanaatların yayılmasında önemli bir rol oynadılar.

1560’lardan itibaren Londra’ya gelen bu göçmenler, lüks zanaatların tanıtılmasında belirgin bir etki yaratarak başkentte daha önce ithal edilen birçok malın üretilmesine olanak sağladılar.

İpek dokumacılığı, bu etkileyici ekonomik başarı örneklerinden biridir ve teknoloji transferine dair önemli dersler sunar. Bu vaka çalışması, yayılma süreçlerinin uzun sürdüğünü ve doğrusal olmadığını, yeni bir endüstri kurmanın genellikle zaman aldığını göstermektedir. Ayrıca, göçmenler her sosyal sınıftan ve farklı mesleki geçmişlerden gelmiştir. Yeni bir ortamda hayatta kalmak, çoğu kişi için ekonomik zorluklarla başa çıkmayı ve geçimlerini sağlamak için yeni bir meslek öğrenmeyi gerektirmiştir. Modern araştırmalar, beceri uyumsuzluğunun XX. yüzyılda Batı’ya göç eden birçok göçmenin temel sorunlarından biri olduğunu ve göçmenlerin meslek seçimlerinde coğrafi kökenlerinden çok, ev sahibi ülkedeki ekonomik fırsatların daha belirleyici olduğunu göstermektedir. Bu durum erken modern dönemde de farklı değildi.

Göçmenlerin etkisiyle ipek üretiminin başarılı bir şekilde Londra’ya transfer edilmesi, şehrin XVII. yüzyılda sanayi ve ticaret merkezi hâline gelmesinin önemli bir örneğidir. 1560’lardan itibaren Hollanda’dan gelen göçmenlerin Londra’da hızla ipek üretimini kurmaları, şehrin ekonomik gelişiminde büyük rol oynamıştır. İpek dokumacılığının Londra’ya yayılması üç aşamada gerçekleşti

• İtalya’dan ve Hollanda üzerinden Londra’ya aktarım,

• Göçmen topluluğu içinde tekniklerin yayılması,

• Bu tekniklerin yerli halkla paylaşılması.

İlk aşama, iş gücü hareketliliğindeki zorluklar nedeniyle zaman aldı, ancak siyasi ve dinî karışıklıklar süreci hızlandırdı. Göçmenler, kendi toplulukları içinde becerilerini geliştirirken yeni fırsatlar yaratarak Londra’da önemli bir ekonomik katkı sağladılar. Göçmen çocuklarının eğitim ve zanaat öğreniminde karşılaştığı ayrımcılığa rağmen, aileler bu becerileri kendi içinde aktardı. Yerli halka beceri aktarımı ise zorluklarla doluydu, ancak XVII. yüzyılda göçmenlerin loncalara katılımıyla bu süreç hızlandı. Göçmenler böylece yerel halkla daha etkin bir şekilde bilgi paylaşmaya ve Londra ekonomisinde kalıcı bir rol oynamaya başladı. Göçmenlerin İngiltere’ye katkısı, becerilerin yayılması ve yerel sanayinin gelişiminde kritik bir rol oynamıştır.4

Avrupa’dan gelen göçmenler, şehrin büyümesinde ve çeşitli sektörlerdeki ilerlemelerde büyük bir rol oynamıştır.
Avrupa’dan gelen göçmenler, şehrin büyümesinde ve çeşitli sektörlerdeki ilerlemelerde büyük bir rol oynamıştır.

Yazıya son verirken…

Bu yazı, göçmenlerin XVII. yüzyıl İngiltere’sinde bilginin dolaşımında oynadığı etkiyi örneklendirmektedir. Göçmenler, ticaret yollarıyla getirdikleri teknolojik yenilikler ve zanaat bilgileriyle İngiltere’nin küresel bir bilim ve ticaret merkezi olmasında önemli bir rol oynamışlardır. Royal Society gibi kurumlar ise bu bilginin kurumsallaşmasına ve yayılmasına zemin hazırlamıştır. Göçmenler, ekonomik ihtiyaçlarını karşılamakla kalmamış, aynı zamanda yeni sanayi dallarının doğmasına ve mevcut zanaatların gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Bu süreç, bilginin yerel kalıplardan çıkarak küresel bir döngüye girmesini hızlandırmış, XVII. yüzyıl İngiltere’sinde hem bilimin hem de sanayinin büyümesini sağlamıştır.

  • Sadece İngiltere’yle sınırlamadan göç olgusunun yalnızca demografik değil, aynı zamanda bilimsel ve ekonomik bir dönüşüm süreci başlatarak bilginin sınırlar ötesine taşınmasını sağladığını ifade edebiliriz.

Böylece göç, bilginin yayılımında bir araç olmanın ötesine geçerek toplumların kültürel, entelektüel ve ekonomik zenginleşmesini tetikleyen bir faktör hâline gelmiştir.

Göçmenlerin bilginin dolaşımındaki bu tarihsel rolü, günümüzde de önemini korumaktadır. Bilimsel ve teknik alanlarda küresel çapta yaşanan göç hareketleri hâlâ inovasyon ve bilgi paylaşımının en güçlü katalizörlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Tarihten aldığımız bu örneklerin bugünkü dünya düzeninde göçmenlerin entelektüel katkılarının toplumlar ve ülkeler arası bilgi akışını nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlamamıza yardımcı olmasını umuyorum.

1. Nihal Fırat Özdemir, Yeni Bilginin Dolaşım Araçları: 17. Yüzyıl İngiltere’sinde Yeni Bilginin Kamusallaşması, Ketebe Yayınları, 2021.

2. Martyn Poliakoff, “The Royal Society, the Foreign Secretary, and International Relations,” Science & Diplomacy, Vol. 4, No. 1 (March 2015). http:// www.sciencediplomacy.org/ letterfield/2015/royal-society-foreign- secretary-and-international- relations (Erişim Tarihi: 10.09.2024).

3. Maurice Crosland, “Relationships between the Royal Society and the Académie des Sciences in the Late Eighteenth Century”, Notes and Records of the Royal Society of London, Vol. 59, No. 1 (22 Ocak 2005), ss. 25-34, https:// www.jstor.org/stable/30041469.

4. Lien Luu, “Immigrants and the diffusion of skills in early modern London: the case of silk weaving, Documents pour l’histoire des techniques”, https://journals.openedition. org/dht/971 (Erişim Tarihi: 10.09.2024).

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.