Gölgesiz, masalsız ve dedesiz büyümek

 Dede, bizler için ailenin en sağlam direği, ailenin geçmişiyle olan bağını sağlayan en sağlam köprüsü ve evin başköşesinde kurulup oturan değişmez bir ferdidir.
Dede, bizler için ailenin en sağlam direği, ailenin geçmişiyle olan bağını sağlayan en sağlam köprüsü ve evin başköşesinde kurulup oturan değişmez bir ferdidir.

Dedelere yabancı bir toplum değiliz. Gelenek göreneklerimiz bizi sağlam ve geniş aile yapılarıyla büyüterek bugünlere getirdi. Saygı duyulan, yol gösteren, ailenin direği dedeler uzun yıllar toplumumuzda başköşedeki yerlerini muhafaza etti. Dede Korkut, bir millet için milli ve manevi bir dinamik olarak tarihteki yerini almıştı.

Bizim dünyamızda durum böyleyken çizgi film figürü diye de bir gerçek var. Yaşadığımız hayatın ötesinde, hayal dünyasından devşirilen ve zamanla hayatın içinde kendine yer tutan figürlerdir bunlar. Aradan geçen zaman içerisinde çizgiden oluşan bu figürler karaktere bürünüyor ve kendine aramızda yer bulan bir imge hâlini alıyor.

Batılı yaşam tarzı gerçek karakter ya da çizgi karakter bağlamında hayat standartlarını ekrana yansıtmaya özen gösterir. Rol yapsalar da aslında onların perdedeki siluetleri kendileridir. “Aile yapısı” gibi bir kavrama Batı’da çok da rastlamak mümkün değil. Özgür yaşama doğru açtıkları yelken tüm benliği ile onları kuşatmış durumda. Bol aksiyon, entrika, bilim kurgu, suyu çıkarılmış aşk gibi konuların yanında “aile” mefhumuna rastlamak çok da mümkün olmuyor çünkü Batı’nın ne böyle bir gündemi ne de sorunu var.

Bir çocuğun elinden tutup yürüyebileceği, sakalıyla oynayabileceği, etrafında pervane olabileceği bir dedesinin olması ne kadar büyük bir nimettir. Dede, bizler için ailenin en sağlam direği, ailenin geçmişiyle olan bağını sağlayan en sağlam köprüsü ve evin başköşesinde kurulup oturan değişmez bir ferdidir. Elbette zamanla evlerden dedeler uzaklaştı ya da uzaklaştırıldılar; büyük bir yalnızlığa terk edildiler. Çocuklar dedelerini bayramdan bayrama görmeye başladılar. Hem de anne baba zoruyla… Araya bir de hayatımızı alt üst eden salgın girdi. Bunu da bahane göstererek büyüklerimiz dipsiz bir yalnızlıkla baş başa bırakıldı. Salgın etkisini kaybetti ama bıraktığı kötü izler hayatımıza yapışıp kaldı. Torunlarına masallar anlatan, Kur'an öğreten, omzunda gezdiren dedelere pek rastlayamıyoruz artık. Dedesizlik aslında bizi de kuşatmaya başladı. Fakat bizde dede demek, uzak da olsa, her zaman görüşülmese de içimize mutluluk salan bir sevgi olarak yerini korumak demektir.

Batı’nın aile yapısı gibi kavramdan söz etmek çok zor. Bırakın dedelerini, anne babalarına bile uzak bir nesil olarak yetişen Batılılar özgürlüklerini ilan edip kendi başlarına yaşamayı tercih eden bir aile düzenine sahipler. Dedelerini ya da başka aile büyüklerini tanımak, saymak, hatırlamak gibi bir lüksü yaşadıklarını düşünmek imkânsız gibi. Elbette istisnalar vardır ama buradan bakınca Batı’nın görünen yüzü bu şekilde.

Batı’nın gerçek dünyasında durum böyleyken, son yıllarda yaptıkları çizgi filmlerde başkahramanlardan biri de evin dedesi. Aynı evde yaşayan ya da torununun sık sık ziyaret ettiği bir dedeye rastladığımız çizgi filmlerin sayısı artmaya başladı. Batılılar aile yapılarını yitirdikçe, çizgi filmlerde çekirdek ailelerle teselli bulmaya çalışıyorlar. Batı ve çekirdek aile kavramları düşünülünce aklımıza ilk gelecek karakter Cedric.

Cedric'in aile toplantısı.
Cedric'in aile toplantısı.

Cedric’in dedesi en meşhur dedelerden. Evin değişmez bir ferdi ve saygı duyulan, sözü geçen bir büyüğü, torununun da en iyi arkadaşı. Cedric için en büyük sığınak çoğu kez dedesi oluyor. Sırdaşı, yeri gelince arkadaşı, zaman zaman en sıkı dostu... Baş karakter Cedric ise zaten başlı başına bir fenomen. Bu karakter hatırlanmasa bile onun akşamları kendini hesaba çektiği, bütün gününü yorumladığı odasındaki sahne herkesin zihninde yer etmiştir: “Sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel”, “Sekiz yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok güzel”, “Sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten çok kolay”... Böyle uzayıp gidiyor Cedric’in kişisel muhasebesi. Aslında o dedesinin yol göstericiliği sayesinde böyle konuşabiliyor, başı sıkıştıkça dedesinin yanında soluğu alarak onun yardımına başvuruyor.

Sanatçılar aslında hangi alanla meşgul olurlarsa olsunlar ortaya koydukları eser onların iç dünyalarının bir yansıması oluyor. Çizgi filmde Cedric’in dedesi sadece bir figür olarak yer almıyor; Batı’nın kendi değerleriyle olan çekişmesini dede üzerinden aktarıyor. Arkadaşlarını eve davet eden Cedric, onlar için hamburger ve salamlı ekmek hazırlarken, dedesi gelip şu cümleyi kurabiliyor: “Arkadaşlarını öldürmeyi mi düşünüyorsun? Daha sağlıklı bir şeyler yok muydu?” Salam, sosis, hamburger gibi yiyeceklerin menşeinin Batı olduğunu düşünürsek, dedeyi böyle konuşturarak aslında Batı’nın da bu gidişattan memnun olmadığını anlıyoruz.

Cedric ve arkadaşları.
Cedric ve arkadaşları.

Gazete, kitap okuyan ve tertipli yaşamayı bir tarz olarak hayatına uygulayan dede aslında evin de sigortası gibi. Damadıyla yaşadığı bütün çekişmeler sonunda tatlıya bağlanıyor. Dedenin huysuzluk gibi görünen davranışlarının altında aslında aile bütünlüğünü tutmaya çalışan bir direnç var.

“Büyükbabam ile bu kadar iyi anlaşabilmemiz olağanüstü” cümlesini kuruyor sık sık Cedric. Onun varlığından güç aldığını ve onun en büyük destekçisi olduğunu anlıyoruz. Bir Fransız ailenin içinde yaşayan dedenin aslında aile yapısına ne kadar etki ettiğinin bir göstergesi olacak onlarca sahne var bu çizgi filmde.

Cedric’in dedesi ile 94. bölümde gerçekleştirdiği şu diyalog çok önemli:

  • Cedric’in kişisel muhasebesi.
  • “-Dün gece babamla yaptığın tartışmayı biraz abartmaktan korkmadın mı?
  • Merak etme oğlum. Bazen sinirlerimizin bozulduğu doğru olsa bile dördümüzün bir aile olduğu ve uzun süre daha birlikte olacağımız gerçeği de doğru. Öyle değil mi?
  • -Elbette büyük baba.
  • -Yani Cedric bana güven. Ailenin huzurunu korumamız için gerekli olan biraz tolerans oğlum. Kimsenin kişiliğini değiştirmesine gerek yok. Sadece biraz sabırlı olması yeterli.”

Batılı bir aileden duymayı tahmin edemeyeceğimiz cümleler bunlar. Olmasını istedikleri, arzuladıkları ama başaramadıkları hayatı bir çizgi film karakterinin sayesinde ulaştırmak istiyor Fransızlar. Onlar da aile birliğinin ne demek olduğunun farkındalar.

Caillou ve dedesi.
Caillou ve dedesi.

Sadece Cedric değil, Caillou, Ben Ten gibi çizgi film karakterlerinin de her zaman yanlarında dedeleri var. Sırdaş olan, yol arkadaşı olan dede. Batı, içinde eksik kalan bir değeri hiç olmazsa çizgi filmler aracılığı ile vermek için böyle karakterleri yerleştiriyor içeriklerine. Onlar da bu yoksunluğun farkında aslında.

Ben 10 ve dedesi.
Ben 10 ve dedesi.

Heidi’nin dedesi de en meşhur dedelerden. Bir dağ evinde yaşayan, hayata ve insanlara küsmüş, koyunları, keçileri ve köpeğiyle mutlu ve sessiz bir hayat süren dedenin yanına gelen torunu ile yaşamı bir anda değişir. Dede torun ilişkisinin en sıcak hâlleri Batı eliyle yerleşiyor zihinlerimize.

Cedric’in dedesi ile olan ilişkileri, arkadaşları ile yaşadıkları, aile içindeki tutumu, ailenin ne olursa olsun akşam olunca huzurlu bir ortama kavuşması, Cedric’in tuttuğu günlük ve daha birçok ayrıntı bize gösteriyor ki Batı, aslında düzenli bir hayatın özlemini duyarak yaşıyor. Bunu gösterebilecek bir alan bulunca da özellikle çocuklar ve gençler için yaptıkları bazı çalışmalarda aile, birliktelik, dede, gibi kavramları işliyorlar. Kurtarılacak kitle, onların gözünde de elbette çocuklar.

  • Bizler de geniş aile zamanlarımızdaki yaşantılarımızı özlemiyor değiliz. Bir dedenin, nenenin evdeki huzur veren varlığını özlemeyen yoktur. Yitirdikçe anlıyoruz birçok şeyin kıymetini. Geniş aileler daraldı, dört artı bir odalar bir artı bire döndü. Huzur denen iklim, istemesek de, göz göre göre bizleri terk etti. Dedelerimiz bir perdenin ardından uzayıp giden sokağın başını gözleyerek ömür tüketmeye devam ediyorlar. Çocuklarımızın bir yanı eksik, gölgesiz ve masalsız.