H2 O Türkçe basımı için önsöz

Okurlarımın, maddeyle ya da bedensel sıvılarla, etle ya da ateşle ilgili, en temel duyusal algıların bile zaman içinde değişime uğradıklarını ve farklı geleneklerde farklı şekillere büründüklerini bizzat okuyarak yaşamalarını istedim. Su, yalnızca görüşümü belirlemede kullandığım bir araçtı.
Okurlarımın, maddeyle ya da bedensel sıvılarla, etle ya da ateşle ilgili, en temel duyusal algıların bile zaman içinde değişime uğradıklarını ve farklı geleneklerde farklı şekillere büründüklerini bizzat okuyarak yaşamalarını istedim. Su, yalnızca görüşümü belirlemede kullandığım bir araçtı.

Bu kitabı dikkatleri “madde” tarihine çekmek için yazdım. Gerçekliğin yalnızca bir sıfat olarak değil, isim olarak da tarih tarafından yaratıldığını vurgulamak istedim. Okurlarımın, maddeyle ya da bedensel sıvılarla, etle ya da ateşle ilgili, en temel duyusal algıların bile zaman içinde değişime uğradıklarını ve farklı geleneklerde farklı şekillere büründüklerini bizzat okuyarak yaşamalarını istedim. Su, yalnızca görüşümü belirlemede kullandığım bir araçtı.

Hanefilik mezhebindeki suyla ilgili yasaların inanılmaz yalınlığı, Osmanlı (tatlı sert) siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında gösterilen üstün başarı beni derinden etkiledi.
Hanefilik mezhebindeki suyla ilgili yasaların inanılmaz yalınlığı, Osmanlı (tatlı sert) siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında gösterilen üstün başarı beni derinden etkiledi.

Dallas kenti ileri gelenleriyle, Meksikalı işçilerle ve bir eğlence gölü yapımı için bulundukları yeri boşaltmaları istenen işportacılarla konuştum. Geldikleri Orta Avrupa ya da Meksika geleneğinde su maddesinin algılanış biçimlerinden söz ettim. Sözlerimin bir gün Türkçe olarak okunacağı aklımın ucundan bile geçmedi.

Ama kitabım şimdi Türkçeye çevriliyor ve yayıncım benden okuyamayacağım Türkçe baskı için bir önsöz yazmamı istedi. Eser, hazırlarken aklımdan bile geçmeyen insanlar tarafından okunacak ve bu beni korkutuyor. Bundan dolayı İstanbul’dan yollanan mektubu aldıktan sonra kütüphaneye gittim ve birkaç gün “İstanbul’un suları”na daldım. Ancak yüzeyi eşeleyebildiğim halde, Lane Poole’da bulunan 9 ciltlik “mâ” birleşimlerinin zenginliği kısa sürede beni sarhoş etti. Hanefilik mezhebindeki suyla ilgili yasaların inanılmaz yalınlığı, Osmanlı (tatlı sert) siyasetindeki bilgelik ve İstanbul’daki su tesisatının yeniden kurulmasında gösterilen üstün başarı beni derinden etkiledi. Yayıncılarımın talebi, bana suyla ilgili birbirinden güzel pek çok rüyanın kapısını açmıştı

Kendimi kısa sürede asla araştırmayı düşleyemeyeceğim anlamlar ve simgeler hazinesinin ortasında buldum. Kâhinin suyu kullanış şekline göre –akması, taşması, yüzeydeki parıltısı, dalgaların şekli, içildikten sonra fincanın içinde kalan zar şeklinde dairesel izler ya da onların kuruduktan sonraki halleri– Arapçada yedi ayrı isim alan kehanet hakkında yazılanları okudum. Suya anlam kazandıran ve âşık olduğum Tevrat’taki çok sevdiğim cümlelerden çok daha muhteşem olan dizeler (ne yazık ki çeviri) okudum. Suyun yabani bitkiler ya da ateş gibi mübah olduğunu, insanoğlu tarafından sahiplenilemez derinliğini gördükçe “avam”a dair yeni bir bakış açısı edindim. Tursun Bey’in Sultan Mehmet biyografisinde yeni su tesisatı ile yeni camiler arasında kurulan bağlantıyı okurken suyla dinsel ayin arasındaki ilişkinin öngörülemez duygusal boyutunu anladım. Ancak kendimi bu anlam zenginliğine yabancı hissetmiyorum. Hayal gücüm, bana kuyu açmanın anlamını öğreten Origen ve Kabalacıların Abraham’ın göçü üzerindeki yorumlarıyla şekillenmişti. Ama yine de İslam’ın suları ve Osmanlı kaynaklarının ihtişamı karşısında hayretler içinde kaldım, bir çocuk gibi dilim tutuldu.

Kendimi kısa sürede asla araştırmayı düşleyemeyeceğim anlamlar ve simgeler hazinesinin ortasında buldum.
Kendimi kısa sürede asla araştırmayı düşleyemeyeceğim anlamlar ve simgeler hazinesinin ortasında buldum.

Hayretimin karşısında bu ince kitabın Türkçeye çevrilmesiyle onurlandırılmaktan şiddetle rahatsız oluyorum. Okurlarımın bu konuşmanın dünyanın en eski şehri olan Çatalhöyük yakınlarında, Anadolu’da değil de kovboyların şehri Teksas’ta yapıldığını hatırlamalarını isterim. Bu konuşma, ataları oldukça yakın bir zamanda Teksas’a yerleşen ve beraberlerinde ne Ortadoğu çöllerinin anılarını ne de Kur’an ayetlerini getirmiş insanlara yönelikti.

Çeviriniz aracılığıyla sizin dünyanızda okurlar edinebileceğim için kuşkusuz mutluyum. Belki bu bir vesile olur da okurlardan biri, hepimiz adına, Anadolu “madde”sinin hikâyesini kaleme alıp Teksas suları gibi yok olan ve H2 O’ya indirgenen Osmanlı sularını anlatır. Zira tehlike orada da burada da aynı.

Ivan ILLICH 19 Temmuz 1990 * Ivan Illich’in H2 O kitabı Ketebe Yayınları’ndan çıkacak yeni baskısıyla pek yakında okurla buluşacak.