Hem modern hem cami olabilmek

Hem Modern Hem Cami Olabilmek
Hem Modern Hem Cami Olabilmek

Cami, sivil bir yapıdır. Sivil nitelemesini, gayriresmî anlamında da alabiliriz. Bir cami ne kadar heybetli, ne kadar görkeme bulanmış ya da temaşaya açık bir sanat eseri olsa da, aslında fonksiyon olarak bir köy camiinden hemen hiç farklılık göstermez: Kapıda ayakkabılar çıkarılır, yerlere diz çökülür, protokolden eser yoktur. İmam bir sebeple gelmemişse şayet, cemaatten birisi geçip namazı kıldırır.

Müezzinlik ise zaten herkese açık bir performanstır. Cemaatin öncelikli ihtiyacı namazı yerli yerince ve birlikte kılmaktır. İçerideki mimari unsurlar ve tezyinat tam da buna hizmet etmek üzere organize edilmiştir: İmam için mihrap, hutbe için minber, vaaz için kürsü, müezzinler için mahfil vs. Bunlar ve geri kalan her şey, namazın usulünce kılınmasını sağlamaya matuftur.

Yani cami öncelikli olarak namaz kılmak için düzenlenmiş; yolların, dükkânların, trafiğin, gündelik hayat ritminin içinde, kendisine eşlik eden ve ibadete dair olan bir itinayı görünür kılan bir mekândan ibarettir.Bu yönüyle caminin esas işlevi erişilebilirlik üzerine bina edilir. İstanbul’daki, Konya’daki ya da Fez veya Saraybosna’daki tarihî camilerin tamamı bu dikkate sahiptirler.

Kapalı Çarşı ve Nuruosmaniye Camii
Kapalı Çarşı ve Nuruosmaniye Camii

Çarşının içinde irice ve mahalle içlerinde küçürek olmak üzere, bulundukları yerin yarattığı arayış ve ihtiyacı karşılayarak, oradaki gündelik hayat ritminin ve tertibinin dünyaya getirdiği organik yapılardır. Fez’deki Karaviyyin Camii, bir labirent gibi etrafını saran çarşının içine gömülüdür.

Karaviyyin Cami, Fas
Karaviyyin Cami, Fas

Büyüklüğünü, bulunduğu yerdeki medrese çokluğu ve çarşı hareketliliğine borçludur. Karaviyyin Camii’nin ya da Mihrimah Sultan Camii’nin büyüklüğünü sorgulamak aklımıza gelmez. Çünkü bulundukları yerdeki insan hareketliliğini dikkate aldıklarını biliriz. İnsan hareketliliğini sadece camiye girip çıkan cemaat olarak ele almayalım.

Mihrimah Sultan Camii
Mihrimah Sultan Camii
  • Bir cami mutat ve vefalı cemaate hizmetle sınırlı değildir. Kurnasında suyu bahçesinde gölgesi, içinde serinliği, avlusunda tuvaleti olan bir cami bulunduğu bölgede bir vaha gibidir. Caminin hem içi hem de dışı sadece insanların değil, hayvanların da buluştuğu teklifsiz, bir “açık yapıt”tır. Caminin bu cem edici işlevinin sadece namazla sınırlı olmadığını anlatmaya çalıştığım gözden kaçmamıştır. Cami, asıl olarak namaz kılmak için inşa edilmiş ama ibadetle gündelik hayat arasındaki geçişkenliğe son derece duyarlı bir bilincin ürünü olarak, namaz vakitleri dışında nefes olmayı sürdüren, Müslüman bir çarşının ya da mahallenin sosyalleşmesini esastan temin eden bir merkez, denilebilirse içine çeken ve dışarı bırakan bir kalp olmuştur.

Bugün geleneksel niteliğini koruyan mahalle ve çarşılarda, caminin bu işlevinin nispeten sürdüğünü söyleyebiliriz. Eski çarşılardaki dükkânların, caminin varlığından ve imkânlarından güç alırcasına yalınlıklarını korudukları; küçük iç alanları ve sınırlı donanımları (musluksuz, tuvaletsiz, penceresiz, dip dibe dizili, çarşıya açılan bir cepheye sahip ufak dükkânlardan bahsediyorum) sebebiyle esnafın caminin genişliğine ve avlusuna ihtiyacının sürdüğünü görürüz. Bu geleneksel organizasyon içinde, esnafın ayağı camiye alışıktır.

Karaviyyin Camii, Fas
Karaviyyin Camii, Fas

Cuma namazlarında çarşıda hayatın ritmi durur, yazları esnaf çocukları belli bir süreyi camide elifba talimine ayırır, cenazeler o camiden kalkar, çıraklar suyu cami şadırvanından taşır. Esnaf çocuğuyum; çarşıdaki caminin avlusunu bazen işten kaytarmak, arkadaşlarla laflamak ve kaçamak sigara içmek, caminin içini de yaz sıcaklarında bazen ufaktan kestirmek için kullandığımı niçin itiraf etmeyeyim? Ama bugünün dünyasının ürünü olan ve geleneksel niteliği olmayan modern bölgeler, camiye ve dışarıya, denilebilirse bir başkasına hemen hiç ihtiyaç duymayacak şekilde düzenlenir.

  • Yemeklerin içerideki mutfakta hazırlandığı ya da dışarıdan sipariş verilebildiği örneklerde, çalışan, dışarıya çıkmaya hiç ihtiyaç duymadan iş yerinde/ofisinde bütün gününü geçirir. Sabahleyin iş yerine gelen çalışan, akşama kadar bütün dünyası hâline gelen o mekânda devinir durur. Namaz kılma ihtiyacını da yine varsa içerideki mescitte ya da bir köşeye serilivermiş bir seccade üzerinde giderir. Şirketlerde bulunan mescitlerin (buna AVM içlerindekiler de dâhil) bulundukları binanın tasarım tercihleriyle uyumsuzluğu dikkatinizi çekmiştir. Modern, hatta yer yer fütürist tercihleri olan modern bir yapının içinde bulunabilen bir mescit, modern yorumları üstlenmeye çalışsa da, eninde sonunda klasik cami içi tezyinatını yankılamak zorunda kalmaktadır. Dış cephesi camla kaplı, içi granitle döşeli, açık ofisleri minimalist tasarlanmış bir iş yerinde/alışveriş merkezinde yer alan bir mescit, hüsn-i hat tercihlerinde, ahşap unsurlarında ya da çinilerinde tamamen ya da geleneksel olandan kaçınamadığını ifşa edecek biçimde klasik olmaktadır. Sınırlı da olsa, içinde bulunduğu modern yapının parçası olduğunu sezdiren “modern mescitler” ise genellikle mutant örneklere dönüşüvermektedir.

Modern mescitlerin, kendi bilincindeki cami imgesiyle bütünleşmesini arzulayan cami cemaatinin seçimleriyle, bazı örneklerde cami cemaatinden olmayan tasarımcı/mimarın seçimleri arasında yaralandığını söylememiz de mümkündür.

Modern cami tasarımlarının yarım asrı aşan bir geçmişi var. Bu yarım asır içinde İslam ülkelerinde, konut mimarisinde kat edilen bir mesafe varsa ve daha da önemlisi, bir konut ve şehircilik biçiminde zorunlu da olsa bir mutabakata ulaşılmışsa bile, bir modern cami mimarisi üzerinde anlaşılabilmiş değil.

Faysal Camii, Pakistan
Faysal Camii, Pakistan

Otuz sene önce inşa edilmiş Faysal Camii’ni, minareleri çıkardığımız zaman bir cami olarak algılayabilecek olan “sokaktaki cami cemaati” çok azdır (Caminin bir kubbeye değil, bedevi çadırını andıran bir örtüye sahip olması da bunda etkili olacaktır). Aradan geçen otuz sene bu örneğin cami cemaatinin bilincinde massedilmesini sağlayamamış, modern bir sanat eseri gibi, yani ayrıksı ve ilginç kalmasının önüne geçememiştir.

İkinci Hasan Camii, Fas
İkinci Hasan Camii, Fas

Modern cami, cami olmak istediği her seferinde, aslında bugün için çok da işlevi kalmayan yapı unsurlarına, yani kubbeye, minareye, şadırvana başvurmak, meşruiyetini onların varlığıyla temin etmek zorunda kalmaktadır.

Şeyh Zayed Camii, Birleşik Arap Emirlikleri
Şeyh Zayed Camii, Birleşik Arap Emirlikleri

Modern cami mimarisinin karşısında ise sanki herhangi bir modernlik deneyimi yaşanmamış, kozmopolit bir şehirde ve bütünüyle modern iş organizasyonuna bağlı yaşamıyormuşuz, modern konutlarda barınmıyormuşuz gibi davranılarak yapılan camiler yer alıyor. Bunlar, klasik cami mimarisini, hemen hemen aynı biçimde, bazen otopark, asansör gibi modern parçalarla tamamlamakla yetinerek uygulayan örnekler. Örnek çok ama irice olanlarını sayalım: İstanbul’daki Büyük Çamlıca Camii, Kazablanka’daki İkinci Hasan Camii, Malezya’daki Şah Alam Camii, Abu Dabi’deki Şeyh Zayed Camii...

Şah Alam Camii, Malezya
Şah Alam Camii, Malezya

Bu gerilim, verimli bir tartışmanın sebebi olabilir. Öncelikle, modern cami mimarisinde, ortaya çıkan yapıyı cami olarak tanımlamaya sebep olan unsurlar nelerdir sorusunun cevaplanması gerekir. Bir camiyi cami yapan nedir? Minare mi, kubbe mi, şadırvanlı avlu mu? Bunlar bugün için başka modern çözümler sebebiyle işlevlerini yitirmiş olsalar da, sağladıkları törensellik ve ürettikleri imgeler sebebiyle artık cami karakterinin parçası olmuşlardır.

Her biri işlevlerinden bağımsız olarak simgeleşmişlerdir. Simgelerin ise belirgin bir anlama sahip olması değil, daha karmaşık ama açıklayıcı bir anlamlar toplamına iletmesi beklenir ki bu unsurlar da tam olarak bunu yapmaktadır. Ama buradaki sorun, bu unsurların, modernlik deneyimini hemen hiç sezdirmeyecek biçimde tarihsizleştirilmesidir.

Minareleri hâlâ on yedinci yüzyıla ait klasik camilerin minareleri gibi yapmayı sürdürüp sürdürmeyeceğimizdir mesele. Camilerin içlerindeki mihrap, minber, kürsü için de aynısı söylenebilir.

Ama bu durumda başka bir sorun ortaya çıkmaktadır: Bu unsurları, modern bir biçimde yorumlamak, modern estetiğin gerektirdiği asitmetrik ve atonal jesti bunlara katmak anlamına gelecektir. Modern sanat biraz da, binlerce yılın “güzel”ini terk etmek de demektir. Oysa klasik camilerin içleri, geleneksel estetiğin bir gereği olarak güzel olmak, güzeli aramak ve yansıtmak zorundadır. Klasik camilerdeki bütün o simetri, tabiatın güzel stilize edilişi, ölçüye olan sıkı sıkıya sadakat, “güzel” durmak ihtiyacından kaynaklanır. Modern estetikse bu “güzel”i parçalamak, en azından tedirgin etmek ve modern yaşamla bakışımlı bir çarpıklığı temsil etmek istemektedir.

Hâliyle önümüzdeki sorun şudur: Geleneksel camiye getirilecek modern yorum, çoğu örnekte gördüğümüz gibi, mutant bir yapının doğmasına yol açmaktadır.

  • Şimdilik bu büyük soruları örtbas etmek veya sakınımlı bir biçimde modern camiler yapmak ya da risk almadan klasik camileri taklit etmekle kendimizi sınırlamış durumdayız. Bu sorunun bir cami mimarisi sorunu olmadığı, modernle geleneksel arasındaki daha büyük bir çelişkiden beslendiğini söylemeye gerek bile yok.

Geleneksel dünyada caminin açık ve kamusal bir alan olduğunu, çarşının ve mahallenin kimi ihtiyaçlarını karşıladığını söylemiştik. Bugün de nüfusa bağlı olarak şehir merkezlerindeki insan hareketliliğinin artması sebebiyle camiler yine yoldan gelip geçenlerin uğrak yerlerinden biri olmayı sürdürüyor. Dolayısıyla camiler hâlâ sivil, hâlâ açık ve hâlâ bir tür sosyalleşmenin mekânlarıdır. Bu işlevini belirgin kılan, şadırvan ve revak düzenine sahip bir avlu bugünün modern dünyasında bile karşılığı olan bir unsurdur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, caminin bina edildiği mevkideki insan hareketliliğini dikkate almak ve mesela bir kenar mahallede, çifte minareli, revaklarla çevrili geniş bir avlu yapmanın gereksiz olduğunu görmektir.

Süleymaniye Camii
Süleymaniye Camii

Günümüz camii, geleneksel ve simgeleşmiş unsurlarını (minare, kubbe, şadırvan, avlu vb.) kullanmaktan kaçamaz. Bunları kullanırken de onları, simgeselliklerini boşa çıkaracak biçimde “aşırı yorum”a tabi tutarak tanınmaz hâle getirmemelidir. Ama önümüzdeki iş, bu unsurları, modern bir dünyada yaşadığımızı unutturacak biçimde hafızasız inşa etmemektir. Bu son nokta, konuyla ilgili önümüzdeki iri sorunlardan biridir. İri bir sorundur ama modernleşme deneyimi dünden bugüne yaşanmış değil, birkaç yüzyıla baliğ bir mesele olduğu için, tartışmayı sıfırdan başlatmak da gerekmiyor.

Modern cami mimarisinin önünde inceleyebileceği bir örnek sanırım var: Modern Türk şiiri. Müslüman şairler tarafından yazılmış modern şiir, baştan beri tartıştığımız meselelerle ilgili olarak, bir örnekler ve tartışmalar siciline sahiptir. Aruzla işe başlayan, modern ama İslam ve Osmanlı dikkatlerini ele alan şiirin, aruz gibi kısıtlayıcı bir düzeneği nasıl fethettiğini, nasıl kuşatabildiğini Namık Kemal, Akif, Yahya Kemal gibi örneklerde görebiliyoruz. Sonrasında benzer girişimler hece şiirinde (Necip Fazıl) ve modernist şiirde de süregelmiştir. Modern Türk şiiri, gelenek ve modernlik hattındaki gerilimi aşmıştır. Modern şiirde naat ya da münacat yazılabilir ve yazılan şiirin ne modernliği ne de naat/münacat oluşu tartışmaya açılır. Özetle, modern caminin de cami olabilmeyi ve modern olabilmeyi aynı anda sağlaması için, modern Türk şiirinin serüvenini dikkatli incelemesi gerekir