Hz. Mevlana hakkında bazı sorular

Hz. Mevlana  hakkında bazı sorular (Hat:Hüseyin Öksüz)
Hz. Mevlana hakkında bazı sorular (Hat:Hüseyin Öksüz)

Hz. Mevlana’nın,“Herkes yârim oldu kendi zannı üzere/ Kimse araştırmadı esrarım nedir diye” beyti meşhurdur. Bu ifadeler, tarihte yanlış anlaşılmaya en çok maruz kalan isimlerin başında gelen hazretin, bu çarpıtmayı daha hayattayken keşfettiğini sergiler.

Biz de, hazretin hayatının bazı dönemeçleriyle ilgili olarak sorulagelen ve çoğu zaman tartışma odağı olan bazı soruların peşine düştük.

Belh’ten neden ayrıldı?

30 Eylül 1207 yılında Belh’de (bir rivayete göre Vahş kasabasında) doğan Mevlana Celaleddin, Harzemşah’ın Belh’i ele geçirmesi ve Moğolların bölgeyi tehdidi üzerine, dönemin büyük âlimi olan babası Sultanu’l-ulema Bahaeddin Veled ve yârenleri eşliğinde Anadolu’ya doğru yola çıktı.

Harzemşah’ın değer verdiği bir isim olan Fahreddin-i Razi ile Bahaeddin Veled arasındaki fikrî çatışmaların da bu göçün sebeplerinden olduğunu söyleyenler olmuştur ama Razi’nin bu göçten üç yıl önce 1210 yılında vefat etmiş olması, iddiayı zayıflatmaktadır. Hac ziyaretini tamamlayıp tahminen on yaşlarında Anadolu’ya gelen Mevlana Celaleddin ve ailesi, bir süre Akşehir ve Larende’de (Karaman) yaşadıktan sonra, 1224 yılında dönemin Selçuklu Hükümdarı Alaeddin Keykubad tarafından büyük bir hürmet ve samimiyetle Konya’ya davet edilmiş ve bir medreseye yerleştirilmiştir.

Feridüddin Attar’la buluştu mu?

Ferîdüddin Attâr'ın Nişabur'daki türbesi.
Ferîdüddin Attâr'ın Nişabur'daki türbesi.

Devletşah’ın Tezkiretü’ş-Şuara’sında, Bahaeddin Veled ve kervanının Anadolu’ya varmadan, Nişabur’da konaklamasıyla ilgili menkıbevi bir anekdot vardır. Nişabur’da Feridüddin Attar ile karşılaştıklarında Attar, o esnada 12-13 yaşlarında olan Mevlana Celaleddin’e Esrarname isimli eserini hediye etmiş ve ilerde kıymetli eserler yazacak büyük bir şahsiyet olacağını müjdelemiştir.

Genellikle rağbet gören bu anekdota ne Mevlana’nın ne oğlu Sultan Veled’in, ne müridi Sipehsâlâr’ın ne de Menakıbu’l-Arifin yazarı Ahmed Eflaki’nin hiç değinmemiş olması, bu menkıbenin sıhhatini zedelemektedir.

Kaç kez evlendi? Kaç çocuğu oldu?

Mevlana Celaleddin 17 yaşında, Larende’de bulundukları sırada, birlikte yolculuk ettikleri, Bahaeddin Veled’in sohbet halkasından Şerefeddin Lala’nın kızı olan Gevher Hatun ile evlendi. Mevlana Celaleddin 22 yaşına geldiğindeyse iki oğlan çocuğunun yani Sultan Veled ve Alaeddin’in babasıydı.

Birkaç yıl sonra Gevher Hatun vefat ettiğinde Mevlana Celaleddin, bir çocuğu ile dul bir hanım olan Kirra Sultan’la evlenmiş ve bu evlilikten de Muzafferuddin Emir Âlim Çelebi ve Melike Hatun doğmuştur.

Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi babaları gibi eğitim için bir süre Şam’da kalmıştır. Tahminen 1240 yılında doğan diğer oğlu Emir Âlim Çelebi, Selçuklu idari teşkilatında görev almaya çalışmış ve hazine memuru olarak işine devam etmiştir. Kızı Melike Hatun ise bir tüccar olan Şihabuddin Konevi ile evlenmiştir.

O dönemin Konya’sı neye benziyordu?

Moğol saldırılarının etkisiyle memleketlerinden kaçan pek çok âlime ev sahipliği yapan devrin Konya’sında, hatırı sayılır miktarda Rum ve Ermeni tebaa da yaşamaktaydı. Birçok medrese, camii ve hastaneye mekân olan bu şehrin gelişimini ve kültürel zenginliğini Haçlı seferleri bile etkileyememişti. El dokuma halılarıyla ünlü Konya, Mevlana’nın şiirlerine konu olan çevgan ve şahin avının da önemli merkezlerinden biriydi.

Hz. Mevlana’nın mezhebi nedir?

İran’a yolunuz düştüyse, kendinizi “Hz. Mevlana Sünni miydi, Şii miydi?” gibi kışkırtıcı bir tartışmanın içinde bulabilirsiniz.

  • O dönemde Maveraünnehir bölgesinde yaşayan pek çok kişi gibi, Hz. Mevlana da Sünni mezhepler olan Hanefîlik ve Maturidîliğe mensuptu. Muhatabınızın bu sorusunu “Mevlana evrensel bir şahsiyetti” ya da “Onun mezhebi aşktı” gibi cevaplarla geçiştirmeyecekseniz Şii olmadığına dair Mesnevi’sinden iki delil sunabilirsiniz:
  • Hz. Mevlana, Şiilerin Aşura günü ağlayarak, ses çıkartarak yas tutma geleneğini eleştirir (Bkz. Mesnevi, VI, 777- 805).
  • Yine Şia’nın Hz. Ömer’e dair kanaatini eleştiri kabilinden, “Şia’ya Ömer’den bahsedilebilir mi? Sağırın yanında kopuz çalınsa (ne fayda)?” (Bkz. Mesnevi, III, 3201) der.

Hz. Mevlana nasıl bir eğitim almıştı?

Sultanu’l-Ulema Bahaeddin Veled’in vefatından sonra, ona sevgilerinden dolayı, efendimiz anlamında “Mevlana” diyen Konya halkı, babası gibi kendilerine hocalık yapmasını istedilerse de Mevlana, bir türlü bu göreve kendini layık görmemiş, babasının öğrencilerindenSeyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tirmizî’nin yanına gelip, hâl ilminde de kal ilmindeki kadar derinlik sahibi olmak adına, ona tabi olmuştur. Ailesini Konya’da bırakıp, Tirmizî’nin isteği üzerine bir süre Suriye’ye gitmiş, farklı ilim meclislerine katılmıştır.

Bu seyahatler esnasında Muhyiddin İbn-i Arabi ile de tanıştığı söylenir. Konya’ya döndüğünde Arap dili ve edebiyatı, fıkıh, tefsir ve hadis gibi ilimler başta olmak üzere akli ve naklî ilimlerde icazet almıştır. Ardından tekrar Konya’ya dönmüş, beş yıl halkı irşad etmiştir. Eflaki, Tirmizî’nin Mevlana döndüğünde “ledün ilminden inciler saçılmasın” diye onu bir hücreye koyduğunu ve ona peş peşe üç erbain çıkarttırdığını söyler. Tirmizî’nin vefatından sonra tek başına kalmış, uzlete çekilmiş, gene de çoğu ulema ve yöneticilerden oluşan müridlerine sohbetlerini sürdürmüştür.

Hz. Mevlana, Şems’ten önce Kübrevi tarikatından icazetli miydi?

Ünlü İngiliz Şarkiyatçı E. G. Browne’nun da katıldığı, Müstevfî’nin Tarih-i Guzîde’sinde yer alan bir görüşe göre Mevlana, babası Bahaeddin Veled’den icazetle Kübrevi tarikatının şeyhlerinden biridir. Çağdaş bir Mevlana ve Mesnevi uzmanı olan İranlı bilgin Bediüzzaman Firuzanfer de, Mevlana ile ilgili ilk çalışmalarında bu görüşe itibar etmiştir.

Ancak Firuzanfer sonraları Mevlana’nın Kübrevilikle bir ilişkisi olmadığını belirtmiştir.

  • Ahmed Eflaki ise Menakibu’l-Arifin’de, Mevleviliğin izini sürerken, herhangi bir Kübrevi bağlantısına atıf yapmamıştır.

Şems-i Tebrizî kimdir?

Şems-i Tebrîzî’ye yapılan suikast teşebbüsünün tasvir edildiği minyatür (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1479, vr. 215a)
Şems-i Tebrîzî’ye yapılan suikast teşebbüsünün tasvir edildiği minyatür (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1479, vr. 215a)

Şemseddin Muhammed bin Melikdad, 1244 yılında, 60 yaşındayken bir cumartesi sabahı Konya’ya girdiğinde, Mevlana 38 yaşındaydı.

Şemseddin, Mevlana’nın ruhuna doğmadan önce, şehir şehir gezmiş, on dört ay boyunca, Halep şehrinde bir medresede riyazette kalmıştı. Daima siyah keçe giyer, tarikatındaki pirler ona “Kâmil-i Tebrizî” ve çok seyahat etmesinden mülhem de “Şems-i Perende” (Uçan Şems) derlerdi.

Şems, Konya’da Şekerciler Han’ında kiraladığı odanın kapısına taktığı 2-3 dinarlık kilidin anahtarını, sarığının köşesine düğümleyip gezer, böylece halkın, onun zengin bir tüccar olduğunu zannetmesini sağlardı. Oysa hücresinde eski bir hasır, kırık bir testi ve yastık yaptığı bir tuğladan başka bir şeyi yoktu.

Sarayla ilişkisi nasıldı?

Dönemin hükümdarı II. İzzeddin Keykavus, Mevlana’nın müridiydi. Ayrıca karşılıklı mektuplarından bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. 1249’dan sonra bir yenilgi sonucu iki kardeşiyle hükümdarlığını paylaşmak zorunda kalan Keykavus’a Mevlana, “Dünyanın ezelden beri güvenilmez; ihtişam ve siyasi gücün geçici olduğunu” hatırlatarak onu teselli etmiştir.

Dönemin ileri gelen siyasilerinden Muinüddin Pervane de onu ziyaret edip hizmetinde bulunabilmek için fırsat kollamıştır. Ancak Hz. Mevlana, Pervane’yi Moğol ajanı olduğuna dair iddialar sebebiyle eleştirmiş ve ona yüz vermemiştir. Sultan IV. Rukneddin de Mevlana’nın derslerine katılmıştır.


Hz. Mevlana sema icra etti mi?

Sema, Hz. Mevlana’dan önce de icra edilmekteydi. Birçok sufi hakkında sema yaptıklarına dair rivayetler vardır. Hz. Mevlana’nın müridlerinden Sipehsâlâr’ın aktardığına göre Hz. Şems, Hz. Mevlana’ya “Sema yap! Sema’da Allah’ı arayan ve O’na âşık olanın aşk ve şevki artar” demiştir. Bundan sonra Mevlana semayı bırakmamış, Şems’in vefatından sonra bile zaman zaman siyasilerin de davetiyle sema meclislerine katılmıştır.

Mevlana bir müzik aleti çalıyor muydu?

Eşyanın zâhirine değil bâtınına talip Hz. Mevlana için enstrüman da enstrümanın ötesidir. Ney insan-ı kâmilin, rebab ise inleyen âşıkın sembolüdür. Yaygın kanıya göre Mevlana ney üflememiştir. Ama rebab çalmış olabileceğini düşündüren rivayetler vardır. Divan-ı Kebir’inde şöyle der: “Kadıya bir hâl gelir de sema etmek isterse/ Rebab çalar tatlı bir havaya sokarım onu güzelce.”