İmparatorluk gurubunda parlayan güneş: Hüseyin Safiye Elbi

Safiye Hanım, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti azaları ile yaptığı sohbetlerde cemiyette kadınlara da yer verilmesi gerektiğini ısrarla anlatır. Meselenin ciddiyetine dikkat çekmek için bütün imkânları seferber eder.
Safiye Hanım, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti azaları ile yaptığı sohbetlerde cemiyette kadınlara da yer verilmesi gerektiğini ısrarla anlatır. Meselenin ciddiyetine dikkat çekmek için bütün imkânları seferber eder.

2018’in Ekim ayı pek çok araştırmacının elektronik posta kutusuna düşen harika bir haberle başlamıştı. İBB Atatürk Kütüphanesi tarafından gönderilen metinde beş farklı özel koleksiyonun artık ulaşılabilir olduğu ilan ediliyordu. Hüseyin Safiye Elbi Koleksiyonu, diğerlerinin aksine araştırmacıların dikkat ve ilgisinden epeyce mahrum kalmıştı. İşte bu yazı ilk Türk hemşiresi Hüseyin Safiye Elbi’nin aziz hatırasını yâd etmek ve bu sayede, hakettiği ilgi ve alakayı bir nebze de olsa tesise çalışmak adına kaleme alınmıştır.

On dokuzuncu asır rüzgârları Osmanlı çınarına pek merhametsiz davranmıştı. Peşi sıra gelen mağlubiyetler, maddî sıkıntılar, dramatik sosyal dönüşümler ve daha niceleri bu kutlu çınara var gücüyle hücum ediyor, yüzyıllardır yedi düvele karşı haşmet ve şerefini muhafaza etmiş dallarını birer birer kırıyordu.

Hüseyin Safiye Hanım
Hüseyin Safiye Hanım

Gövdeden ilk kopan Sırplar oldu ve gerisi de çorap söküğü gibi geldi. Büyük umutlar bağlanan ıslahat aşıları da tutmayınca devlet kan kaybetmeye, vatan düşman postalları altında çiğnenmeye devam etti. Vatanı üzerindeki düşman izlerini kanıyla temizlemeye çalışan Mehmetçik, yaralarını saracak merhamet eline muntazır iken düşman askerleri sevk edildikleri hastanelerde iyi yetişmiş hemşireler tarafından tımar edilmekteydi. Kırım Harbi’nde, Florence Nightingale ve arkadaşları sayesinde bir nebze de olsa değişti. Fakat hemşireler arasında bir tane bile Türk bulunmamaktaydı; ta ki 29 Haziran 1882 tarihinde dünyaya gözlerini açan Hüseyin Safiye Hanım imdada yetişene kadar…

Küçük Safiye

Ferik Amiral Ahmet Besim Paşa, Londra deniz ateşeliği sırasında İngiltere aristokrasisinden Wilwardların kızı ile tanışır; Josephine Hanım ile aralarındaki muhabbet kısa bir süre sonra amansız bir aşka dönüşür ve nihayetinde evlenirler. Josephine Hanım, İslam dinine geçerek Firdevs adını alır. Aşklarının mahsulü olarak aralarında Hüseyin Safiye’nin de bulunduğu beş çocukları olur.

Küçük Safiye, boş vakitlerini babasının dizinin dibinde geçirir. Babasının Kırım Harbi anlatılarından, özellikle de Florence Nightingale’in üstün hizmetleriyle ilgili olanlardan fazlasıyla etkilenir. Duyduklarının tesiriyle küçük kalbinde vatan sevgisi gibi büyük bir çınar yeşermeye başlar ve Mehmetçiğin yaralarına bir nebze de olsa merhem olmak adına hemşirelik mesleğini seçer. Yıllar yılları kovalar. O tarihlerde Londra’da bulunan Hüseyin Bey’e gönlünü kaptırır. İkili, tanışmalarından kısa süre sonra evlenir. Safiye Hanım bu sırada hemşirelik eğitimini tamamlar. Aile, Hüseyin Bey’in Londra’daki görevi son bulunca İstanbul’a yerleşme kararı alır.

Kırım Harbi sırasında düşman yaralılarının gördüğü hizmetleri imrenerek takip eden Osmanlılar, savaşın hitama ermesinden kısa bir süre sonra, 11 Haziran 1867 tarihinde Marko Paşa önderliğinde Mecruhîn ve Marda-yı Askeriyyeye İmdad ve Muavenet Cemiyeti’ni kurar. Bu girişim ilgisizlikten akim kalır ve 1874’te cemiyet dağılır. Fakat pes edilmez. 14 Nisan 1877’de, bu sefer Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti adıyla, başka bir kurum ihdas edilir. Cemiyetin Rus Harbi’nde gösterdiği yararlılık, Osmanlıların gözünü açar. Hemşireliğin gelişimi hususunda birtakım toplantılar tertip edilir. Padişah da maddî desteğini esirgemez. Artık her şey tamamdır; tek eksik, tamamıyla erkeklerden oluşan cemiyete değecek bir kadın elinden ibarettir.

Hilâl-i Ahmer

Safiye Hanım, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti azaları ile yaptığı sohbetlerde cemiyette kadınlara da yer verilmesi gerektiğini ısrarla anlatır. Meselenin ciddiyetine dikkat çekmek için bütün imkânları seferber eder. Fakat muhataplarından çoğu, bu işlerin kadın doğasına aykırı olduğunu düşünmektedir; bazıları ise kadınların cemiyete katılmasının yararlı olduğunu fakat kanunlarla çeliştiğini söyleyerek idareimaslahat eder. Oysa cemiyet nizamnamesinin kırk üçüncü maddesi, hanımlara mahsus bir merkezinin kurulabileceğini ihtar etmektedir. Bu hakikatten bir arkadaşı vesilesiyle haberdar olan Safiye Elbi vakit kaybetmeden durumu cemiyet üyelerine arz eder ve 20 Mart 1912’de, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Encümân-ı Nivanı kurulur.

Yaralı askerleri tedavi eden Hilâl-i Ahmer Cemiyeti kadınları
Yaralı askerleri tedavi eden Hilâl-i Ahmer Cemiyeti kadınları

8 Ekim 1912 tarihinde Babıali’ye sonun başlangıcını ihbar eden bir haber ulaşır: İşkodra, Karadağlılar tarafından şiddetli taaruz altına alınmıştır... Aslına bakılırsa Balkanlar’da bir kargaşanın patlak vermesi beklenen bir durumdur; fakat hiç kimse işlerin bu kadar süratli bir şekilde cereyan etmesini tahmin edememiştir. Dahası, Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı verilen savaş henüz sonlanmamıştır. Fakat yapacak hiçbir şey yoktur. Naçar, Balkan Harbi’ne girilir...

  • Savaş haberi yayılır yayılmaz büyük mitingler tertip edilir. Herkesin orduya sahip çıkması istenilen mitinglerde atılan ateşli nutuklarla kara bulutlar dağıtılmaya çalışılır. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti, İstanbullu kadınları yaralı askerlere bakmak için göreve davet eder.

Safiye Elbi bu çağrıdan haberdar olur olmaz kardeşi Nesime Hanım’ı da yanına alarak cemiyet merkezine koşar ve listeye adlarını yazdırır. Bu suretle de Balkan Harbi’nin ilk gönüllü Hilâl-i Ahmer hemşiresi olur. İki kardeş, ilk olarak yatak ve yorgan bağışlarının toplanmasıyla vazifelendirilir. Sonrasında geçici hastanelerin kurulmasında görev alır. Çok iyi derecede İngilizce bildiklerinden, İngiliz Kızılhaçı’na tahsis edilen ve o zamanlar daha çok Müze Hastanesi ismiyle anılan Asarıatika Müzesi’ne gönderilirler. Fakat evleri ile hastane arasındaki mesafe epeyce uzundur. İstanbul Müzesi müdürü Halil Edhem Bey yardıma yetişerek şahsına ait lojmanı onlara tahsis ettirir. Safiye Hanım, küçüklük hayali olan hemşirelik mesleğini resmen icra etmeye nihayet başlayabilmiştir.

Balkan Harbi enkazından sağ çıkanların yaraları, Elbi ve arkadaşlarının marifetiyle kısa sürede kapanır. Hemşirelerimizin gösterdiği çabalar yabancılar tarafından da takdir edilir. Balkan Harbi resmen sona erince, geçici hastaneler kapatılır. Fakat Safiye Hanım boş durmaz. Baba dostu Besim Ömer Paşa’nın 1913-1914 yıllarında Darulfünun’da verdiği hemşirelik kurslarına devam eder.

Cihan Harbi

Fakat işler yine kötüleşmeye başlar. Bu defa çok daha çetin bir savaş patlak verir: Birinci Cihan Harbi... Yine her tarafa afişler asılır, çağrılar yapılır. Çağrılara cevap veren ilk isim yine Safiye Hanım olur. İlkin İstanbullu hanımların fahri hemşireliğe yönlendirilmesinde Ömer Besim Paşa’nın yardımcılığını üstlenir. İstanbul hanımefendileri, Hüseyin Safiye Elbi ve onun gibi tecrübeli diğer hemşirelerin riyasetinde, zaruret gereği hastaneye dönüştürülen Galatasaray Lisesi’nin Resim Salonu’nda hastaların tedavisi için her türlü zorluğa karşı göğüs gererek görevlerini layıkıyla yerine getirirler. Elbi bunun dışında Hilâl-i Ahmer’in Cağaloğlu Hastanesi’nde gönüllü hastabakıcılık vazifesini üstlenir. Sonrasında kendi arzusuyla, yaralıları Çanakkale’den İstanbul’a taşıyan Reşit Paşa Hastane Gemisi’ne tayin edilir. Alman ve Avusturyalı hemşireler arasında, tek Türk hemşire ve sonrasında da başhemşire olarak görev yapar.

Hüseyin Safiye Hanım'ın kişisel belgeleri
Hüseyin Safiye Hanım'ın kişisel belgeleri

Harbin sona ermesinden az sonra Avrupa’daki Türk esirlerin ve öğrencilerin durumunu incelemek, Kızılhaç toplantılarına katılmak ve diğer çalışmaları yapmak üzere meslektaşı Münire Hanım ile beraber Avrupa’ya gönderilir.

  • Görüşmeler başarılışı geçer ve Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne 10.000 franklık yardımda bulunur. Sonrasında Berlin’deki Türkleri ülkelerine getirmeyi başarır.

Nihayet savaş sona ermiş ve nihayet İstanbul’a dönülmüştür. Az bir süre sonra Himaye-i Etfal Cemiyeti idare heyeti üyeliğine getirilir. Ayrıca Save the Children Fund ile çalışmaya başlar. Gösterdiği yararlılık dolayısıyla kurum müfettişi bile olur. 11 Aralık 1924’teki Kızılay Kongresi’nde hemşire okulu açılmasına karar verilir.

Böylelikle Kızılay Hemşire Okulu’nun kurucuları arasına giren Safiye Hanım, burada çok sayıda hemşirenin yetişmesine ön ayak olur. Daha sonra Hilal-i Ahzar Cemiyeti’nin (Yeşilay Cemiyeti) ilk kadın üyesi olarak idare heyetinde bulunur. Çalışmalarına ara vermeden devam ederek Veremle Savaş Derneği, Türkiye Kadınlar Derneği ve Türk Hasta Bakıcılar Cemiyeti’nin de kurucuları arasına ismini yazdırır. Çalışmaları yurtdışında da takdir gören Safiye Hanım, pek çok nişan ve madalya ile taltif edilir. Bunların arasında 1921’den beri dağıtıla gelen Florence Nightingale Madalyası son derece önemlidir. Zira bu madalyaya layık görülen ilk ve tek Türk hemşiresidir.

Hüseyin Safiye Hanım, hemşire üniforması ve madalyalarıyla
Hüseyin Safiye Hanım, hemşire üniforması ve madalyalarıyla

Safiye Elbi’nin sağlığı 1960’lı yıllarda kötüleşir ve hastaneye yatmak zorunda kalır. Fakat bu süreç beklenin aksine cereyan eder. 1 Kasım 1963 tarihli Hürriyet Gazetesi’de “İlk Hemşire Kadın Hastanede Hemşiresiz Kaldı” başlığı ile takdim edilen haberde Memleketimizin ilk kadın hemşiresi olan ve hemşire okullarında uzun yıllar binlerce hemşirenin yetişmesinde mühim rol oynayan, 82 yaşındaki Safiye Hüseyin Elbi, şimdi tedavi edildiği Gureba Hastanesi, 3. Dâhiliye Servisi’nde kendisine bakacak hemşire bulamamaktadır” denildikten sonra “Kızılay İstanbul Şubesi, Kızılay Hemşirecilik Okulu öğrencilerinin her gün sıra ile memleketimizde hemşireciliği yerleştiren Safiye Hüseyin Elbi’ye bakmalarını kararlaştırmışsa da, bu karar maalesef yerine getirilmemektedir” denilmektedir. Haberde ayrıca Elbi’nin

Sadece üzülüyorum. Hemşirelik için çok emek verdim. Ama, onların gelmediği günler, hastabakıcılarla bana bakıyorlar

şeklindeki sitemine de yer verilmiştir. Vefasızlığımızın bir nişan-ı âli-şanı olarak parıl parıl parlayan bu satırlar, şükür ki, toplumda aksiseda bulur. Basının da işin üstüne düşmesi sonucunda Kızılay İstanbul Şubesi’nin aldığı karar uygulamaya konulur. Böylelikle son demlerini daha huzurlu geçirmesi sağlanır. Ve 6 Temmuz 1964 tarihinde Gureba Hastanesi’nde, yanında bulunan genç bir meslektaşının kucağında, fani hayata gözlerini yumar; naşı Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilir.

Hüseyin Safiye Elbi, imparatorluğun en uzun yüzyılının gurubunda bir güneş gibi doğmuş ve gösterdiği yararlılıklar ile ismini ebediyet levhasına altın harflerle hakederek bâkî âleme intikal etmiştir. Bu vesile ile Hüseyin Safiye Elbi ve onun ışığını kendine rehber edinen bütün hemşirelerin geçmiş Hemşireler Günü’nü tebrik eder, corona virüsü ile giriştiğimiz çetin savaşın en ön saflarında bulunan hemşire ve doktorlarımızın her türlü kaza, bela ve hastalıktan emin olmasını temenni ederim.