İskenderiye kütüphanesi

İskenderiye Kütüphanesi
İskenderiye Kütüphanesi

Mısır’ın Osmanlıların elinden çıkması ile başlayan istikrarsız süreçten, İskenderiye şehri de nasibini almıştır. Bugün Amerika ve Avrupa’da bulunan pek çok kütüphanede, üzerlerinde İskenderiye kütüphanelerine ait mühürlerin bulunduğu yazma eserlerin bulunması son derece düşündürücüdür.

İngiliz müteffekir Francis Bacon, Meditationes Sacrae adlı meşhur eserinde, bilgi nedir sualine, “Bilgi, kudrettir” (Scientia Potestas Est) cevabını verdikten sonra ekler: “ve her insan kudret adı verilen o ulu hissin meftunudur.” Bacon’ın bu hükmüne, “İnsanoğlu, bilginin hâsıl edildiği vasıtaların da meftûnudur” şeklinde bir derkenâr eklemek mümkündür. Bu minval üzere bilginin en önemli kaynaklarından biri olan kitapların da insan üzerinde son derece kuvvetli bir cazibeye sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kitapların bu çekiciliği, zaman içerisinde pek çok zevâtı tesiri altına almış ve bu durum, zaman içerisinde, pek çok kütüphanenin kurulmasına vesile olmuştur. Antik çağlardan günümüze değin pek çok kütüphane kurulmuş olup bunlardan bazılarının şöhreti günümüze değin canlı kalmaya muvaffak olmuştur. Bu yazıda elimizden geldiği ölçüde takdim edilecek olan İskenderiye Kütüphanesi de antik çağlardan beri şöhretini olduğu gibi muhafaza etmeyi başarabilen nadir kütüphaneler meyanındandır.

 Kitapların bu çekiciliği, zaman içerisinde pek çok zevâtı tesiri altına almış ve bu durum, zaman içerisinde, pek çok kütüphanenin kurulmasına vesile olmuştur.
Kitapların bu çekiciliği, zaman içerisinde pek çok zevâtı tesiri altına almış ve bu durum, zaman içerisinde, pek çok kütüphanenin kurulmasına vesile olmuştur.

Antik çağlarda kurulan en büyük kütüphane olmasının yanı sıra o güne değin dünya üzerinde telif edilmiş neredeyse bütün eserleri bünyesinde barındırmasıyla da haklı bir şöhrete sahip olan İskenderiye Kütüphanesi’nden günümüze tek bir tuğlanın dahi ulaşamamış olması, son derece hazindir. Kütüphanede bulunan birbirinden değerli yazmalar da kütüphane binası ile aynı kaderi paylaşmıştır. Bir vakitler kütüphanede bulunan yazmalar hakkında elimizde sadece antik çağ yazarlarının verdiği bilgiler bulunmaktadır ki mevzuubahis rivayetler göz önünde bulundurulduğunda mezkûr kütüphane envanterinin kıymeti, kolaylıkla takdir edilebilir.

  • Bütün bu kıymetli vasıflarının yanı sıra İskenderiye Kütüphanesi’nin işleyişini, günümüz kütüphaneleri ile aynı sanmak büyük bir hata olacaktır. Zira antik çağlardaki kütüphanelerin çok büyük bir kısmı ve yazımızın konusunu teşkil eden İskenderiye Kütüphanesi, halkın kullanımına açık değildir.

Hatta kütüphane amirinin veya bir devletlûnun izni olmaksızın bir âlimin dahi kütüphaneden istifade etmesi düşünülemez. Zira o devirlerdeki genel kabule göre kütüphaneler, daha açık bir ifade ile bilgi, sadece seçilmişlere ve onu gerçekten hak eden kimselere aittir. Rönesans ve Aydınlanma Çağı’na kadar Avrupa’da da devam eden ve mezkûr harekât sonrası yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlayan bu telakki, halk ile okur-yazar takımı arasındaki bağın tesis edilememesine sebebiyet vermiştir.

İskenderiye Kütüphanesi ilk kurulduğu antik çağlardan itibaren özellikle Akdeniz havzasındaki ulemayı kendine çekmiş ve şehir adeta bir ilim/bilim yuvası hâlini almıştır.
İskenderiye Kütüphanesi ilk kurulduğu antik çağlardan itibaren özellikle Akdeniz havzasındaki ulemayı kendine çekmiş ve şehir adeta bir ilim/bilim yuvası hâlini almıştır.

İskenderiye Kütüphanesi ilk kurulduğu antik çağlardan itibaren özellikle Akdeniz havzasındaki ulemayı kendine çekmiş ve şehir adeta bir ilim/bilim yuvası hâlini almıştır. Bu hüviyeti sayesindedir ki İskenderiye Kütüphanesi, birçok felsefi ekolün ya doğmasını ya da var olan bir ekolün geliştirilmesini sağlamıştır. Roma devrinde ortaya çıkan dinî ve siyasî çatışmalar sırasında kütüphanenin çok büyük oranda tahrip edilmesi ile şehirdeki birçok âlim başka diyarlara göç etmiş ve bu suretle de İskenderiye şehrinin askerî yönü daha ağır basmaya başlamıştır.

  • Müslüman fütuhatları dâhilinde fethedilen İskenderiye şehri, antik çağdaki kadar olmasa da tekrardan inşa edilen kütüphanesi -hatta kütüphaneleri- ve kütüphaneyi destekler mahiyette kurulan medreseleri ile tekrardan ilim ve kültür kenti hüviyetine büründürülmüş ve ilerleyen yıllarda Osmanlıların şehri fethetmesinden sonra da İskenderiye şehri, medrese ve kütüphanelerle tezyin edilmiştir.

Osmanlılar devrinde Mısır Hidivleri’nin ilme son derece değer vermeleri ve ardından gelen Kavalalı Hanedanlığı sırasında İskenderiye şehrindeki kütüphaneler, büyük bir büyüme sürecine girmiştir. Osmanlı Batılılaşmasının Mısır’da başladığı hatırlanacak olursa, bu sürecin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

İskenderiye Kütüphanesi
İskenderiye Kütüphanesi

Mısır’ın Osmanlıların elinden çıkması ile başlayan istikrarsız süreçten, İskenderiye şehri de nasibini almıştır. Bugün Amerika ve Avrupa’da bulunan pek çok kütüphanede, üzerlerinde İskenderiye kütüphanelerine ait mühürlerin bulunduğu yazma eserlerin bulunması son derece düşündürücüdür. 1900’lü yılların son çeyreğinde Mısır hükümeti ülkeden kaçırılan tarihî eserleri geri alma adına önemli adımlar atmış ve bin civarı tarihî yazma eseri aslî yerlerine döndürmeyi başarmıştır. Gerek Mısır’da bulunan diğer yazma eserleri gerekse yukarıda zikredilen asârı bir araya getirmek için 2002 tarihinde kurulan Yeni İskenderiye Kütüphanesi, ne yazık ki 25 Ocak 2011 tarihinde başlayan karışıklıklar süresince yağmalanmış ve güç belâ toplanan şahane bir koleksiyon, tekrardan gurbete mahkûm edilmiştir.

İnsanlığın kültür hafızasında hâlâ daha canlılığını muhafaza eden ve bu suretle de temsil ettiği kültürün müntesiplerine yeni ufuklar ve gayeler inşa edecek güç ve cesareti temin eden İskenderiye Kütüphânesi’nin hakikatinden çok mefhûmî değeri üzerine tefekkürde, hatta ve hatta te’ellüm de bulunmak, kendimiz ve gelecek nesiller adına son derece faydalı olacaktır.