Kabağın mutfaktaki yolculuğu ve ev içi iş bölümü üzerine samimi bir anlatı

Profesyonel iş hayatına başlayana dek kabak benim için tatlısı ve “gıvırma” denen Adapazarı’na mahsus bir baklava türünde kullanılan hâliyle yer etmişti. Yaklaşık 20 sene evvel yabancı kaynakları incelemeye başladığımda çorbasından, ekmeğine, turtasından, pastasına, et yemeklerinde dahi kullanıldığını görmek beni bir hayli şaşırtmıştı.

Hatıralarımda gezintiye çıktığımda kendimi hatırladığım en küçük hâlimle kaçınılmaz olarak bir mutfakta buluyorum. Bu muhtemelen altı yaşlarıma tekabül ediyor. Elimde bir bıçak ve dizimde bir kesik. Bu hatıra mutfağa girmekten alıkoymadı beni. Üstelik on yıllar sonra profesyonel işime evrildi.
O vakte kadar evimizde ya da yakın çevremdeki evlerin mutfağında çay koymak için dahi bir erkeğin mutfağa girdiğini görmedim. Büyük babamı bundan ayrı tutabilirim. Küçük, pirinç bir el değirmeni ve tek saplı bakır tavasıyla kahve kavurur ve öğütürdü. Bunu da muhakkak mutfağın yanındaki küçük “ayak mutfağı” dediğimiz yerde bulunan kuzinede, yavaş yavaş keyfini çıkararak yapardı. Sonra yine aynı kuzine üzerinde kahvesini pişirirdi. Bazen kendi içerdi kahvesini bazen de bahçede çamaşır yıkayan annem, halam ya da babaannem eşlik ederdi.
Ataerkil bir düzende herkesin işinin alışılagelmiş kurallar içinde devam ettiği bu durum çalışma hayatına başlamamla farklı bir boyuta evrildi.
İşin ilginç tarafı şu ki aslında benim için çok da bir şey değişmemişti, yine yemek yapıyordum. Adın ister aşçı ister şef olsun. Hatta eve döndüğünde seni bekleyen iş yine aynıydı: yemek yapmak.
Bunu çok da sorguladığımı hatırlamıyorum. Yemek yaparken yaşadığım keyiften kaynaklanıyordu muhtemelen. Şikayetçi olduğum tek şey yorgunluktu.
Zaten toplumsal cinsiyet rolleri dediğimiz şey de kadının aktif şekilde iş hayatına girmesiyle başladı. Şunu belirtmek zorundayım ki -feministler bana kızmasın lütfen- aktif iş hayatı olmayan bir kadının evinin işlerini yapmasından daha doğal ne olabilir?
Burada devreye vicdan girmeli, iş bölümü değil. Kimin hangi işi yaptığından çok daha önemli olan hayatın yükünü birlikte paylaşmayı becerebilmek.
- Yemek yapmayı bir kadın görevi olarak görenlerin profesyonel iş hayatında erkek aşçı istihdam etmek istemeleri de ayrı bir ironi.

Burada fiziksel dayanıklılık, devreye giren bir faktör olarak düşünülebilir ama bizzat şahit olduğum üzere patriyarkal düşünce burada da devam ediyor. Bense bununla mücadele etmek yerine yaptığım işi en iyi şekilde yapmaya devam ederek mücadele ettim, ediyorum.
Çalışma hayatım boyunca yaptığım en iyi şeyse çocuklarımı ev işlerine dahil etmek oldu. Çünkü bu hayatı hepimiz için kolaylaştırmanın bir yoluydu. Küçükken odalarını toplamakla başlayan bu eylem zamanla evin süpürülmesi, camların silinmesi şeklinde uzayan bir listeye dönüştü. Bu işleri severek yaptıklarını söyleyemem. Kendileri de çoğu kez yükümü hafifletmek için yaptıklarını itiraf ettiler.
Zaman içerisinde bizim için normal olan bu durumun hâlen toplumun geneline yayılan bir şey olmadığını da şöyle fark ettik: Ortanca oğlum ve nişanlısı alışverişlerini bitirip, yemeğe gelmişlerdi. Biz her zaman yaptığımız gibi birlikte masayı hazırlamış, sonrasında toplamış ve mutfağa geçip bulaşıkları da yerleştirip çayı demlemiştik. Çay içerken gelinim şaşkınlıkla erkek çocuklarının aktif bir şekilde annesine destek olduğunu ilk kez gördüğünü itiraf etmişti. Bazen sizin için sıradan olan şeyler bir başkası için sıra dışı olabiliyordu.
Bu işi toplum bilimcilere bırakarak -asli görevime dönecek olursam- mevsimi gelmişken kabaktan bahsetmeliyim.
Tam şu anda babama bir nebze de olsa haksızlık ettiğimi fark ettim. Kabak deyince gözümde canlana manzara şu. Dayım hasadı bitirmiş ve en devasa birkaç kabağı bize bırakmıştı. Babam sahnede: tezgâhını yere kurmuş, güçlü ve becerikli elleriyle kabağı parçalara bölerek, pişirmeye hazırlıyordu. Dayanışma dediğimiz şeyin vücut bulmuş hâliydi. Annem de ustalıkla pişirmek için tenceresini ve şekerini hazır etmişti. Üzerine konulacak cevizleri hazırlamak da babamın göreviydi.
Profesyonel iş hayatına başlayana dek kabak benim için tatlısı ve “gıvırma” denen Adapazarı’na mahsus bir baklava türünde kullanılan hâliyle yer etmişti. Yaklaşık 20 sene evvel yabancı kaynakları incelemeye başladığımda çorbasından, ekmeğine, turtasından, pastasına, et yemeklerinde dahi kullanıldığını görmek beni bir hayli şaşırtmıştı.
- Besin öğeleri açısından baktığımızda içerdiği beta karoten, magnezyum, potasyum, demir, kalsiyum ve bolca lif içeriğiyle kabak, günlük beslenmemizde eksik etmememiz gereken bir mübarek.

Yemekte malzeme kullanımıyla ilgili hep şunu savunmuşumdur: Seveceğiniz bir türü muhakkak vardır. Kabağı tatlı olarak sevmiyorsanız ya da şeker tüketmek istemiyorsanız çorbasını, böreğini ya da tıpkı bir sebze yemeği yapar gibi zeytinyağlısını deneyebilirsiniz. Ben çok daha pratik bir öneride bulunacağım size: kabak püresi yapıp kavanozlamak, tıpkı kışlık domates hazırlar gibi.
Kabağı kabuğuyla birlikte ince dilimler hâline getirelim. Buradaki ölçü tepsiniz olsun, çünkü fırına koyacağız. Dilimlediğimiz kabağı fırın kâğıdı serilmiş tepsiye yerleştirelim. 200 derece fırında yumuşayıp üzeri hafif renk değiştirene kadar fırınlayalım. Fırından çıkıp hafif ılıyınca kabuğundan ayırıp ezerek püre hâline getirelim. Bunu bir tencereye aktarıp kısık ateşte kaynatalım. Fokurdama sesi gelince 1 tatlı kaşığı tuz atıp karıştıralım ve küçük boy kavanozlara pay edip kapağını kapatalım. Üzerini mutfak beziyle kapatıp bir gece bekletelim.
Elimizin altında kullanışlı kabak püresi hazır. Bundan sonrası sizin mutfaktaki kullanım zevkinize göre emrinize amade.
Ben birkaç küçük püf nokta bırakayım yine de. Tüm elmalı kek, kurabiye, tart tariflerinde elma yerine, mercimek çorbasındaki patates ya da havuç yerine, ekmek ve makarna hamuruna renk ve lezzet vermek için kullanabilirsiniz. KÇeevliskeerl Hayattaki rolünü mutfakta bulan aktivist şef. Danışman Şef Kabakla aynı anda 1 çay kaşığı silme zerdeçal eklemeniz hem rengini hem besin değerini artırmak açısından da etkili olur.
Artık semt pazarlarında ya da online alışveriş sitelerinde kabuğu soyulmuş, dilimlenmiş kabak bulmak çok kolay. Büyük bir kabağı alıp bölüştürecek büyüklükte aileler de mevcut değil. Olsa olsa kabak çekirdeği ailesi durumundayız çoğumuz. Ama evde iş bölümü yapılacak işler bitmez. “Hadi evladım/kocacığım tut şu blendırı da kabak püresini birlikte kavanozlayalım.” diyebiliriz. Diyebiliriz değil mi?
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.