Kolonya mutluluğu gibi geçici

​Kolonya mutluluğu gibi geçici
​Kolonya mutluluğu gibi geçici

Kolonyada modernleşme hikayemizin kısacık bir özetini de buluruz: Kolonyayı önce elitler keşfeder.

Geniş ailelerde vardır; biraz safça bir üyedir, kritik kararların arefesinde pek akla gelmez, enikonu dışarlıklıdır. Ama mesela ev taşınırken, satın alınan fidan bahçeye getirilirken, pikabı sebebiyle hatırlanır. Onu bir açılışa, bir kutlamaya, şayet unutulmaz ise, en son davet ederler. Ama ilk gelen odur. Her zaman ulaşılabilir olduğu bilinir. İyiliği görünmez hale gelmiştir, çünkü hep oradadır. Eşi kendisine herkesin içinde çıkışır. Çocukları genellikle utangaçtır.

Ama onun da talihinin döndüğü zamanlar olur. Nereden, niçin, nasıl öğrendiyse artık, kurban kesmeyi, derisini yüzmeyi, parçalayıp kenara koymayı öğrenmiştir. Kurban bayramlarında, ailenin diğer erkeklerinin beceriksizlikten döküldüğü, yılda bir kez ellerine geçen et parçalama fırsatlarında sağlarını sollarını acemice kestikleri bir vasatta, sahne onundur. Nazlanır mı? Belki ama senede bir kez yakaladığı ayak sürüme ve sıra bekletme imtiyazını kullanmaktan niçin imtina etsin ki? “Valla bacanak, öğleye kadar kayınpederin iki, bizim oğlanla kızın dört kurbanı var. Küçük kayınbirader de çağırdı. Seninkini artık ikindiye doğru keseriz.” Ağzından ikiler, dörtler, artıklar, aldığı ödüllermiş gibi şakıyarak, uçuşarak çıkar.

Aha işte o adam kolonyadır.

Bugünlerde virüs salgını sebebiyle marketlerdeki kolonya raflarına saldıran bizler de, ailenin ekabiri.

  • Düne kadar televizyon sehpasından yemek masasına doğru itelenen, görünmezliğini odanın sağında solunda sürdüren, girdiği maun hantal büfede bir çırpıda unutulan, giderek daha fazla köylü, daha çok taşralı bulunan kolonya karşısında biraz mahcup muyuz acaba? Sanmam. Ekabir, mahcup olmayı bilmeyen demektir biraz da.

Allah selamet versin, öğretmenlerimden biriydi, burun ucuna düşen gözlüğünün üzerinden bakan alevli gözleri ve çatık kaşlarıyla kalmış zihnimde. Dizlerine kadar çıkan çizmelerini bazen öğrenci tekmelemek için kullandığı da doğrudur. Ama ona dair aklımda kalan en güçlü sahnelerden biri, arada bir, son derslere doğru içtiği kolonyalı suydu.

Tam anlatamadım; su doldurduğu bardağına, elindeki plastik şişedeki kolonyadan iki saniye kadar sıkar ve bardağı kafasına dikerdi. Biz çocukları şok eden bir tarafı vardı bu sahnenin. Sanki, birazdan kopacak kavganın hemen öncesinde, kendisine sataşan ayak takımına uzun süre sabreden, ama sonunda yaradana sığınıp hepsinin hakkından gelmek üzere ayağa kalkan Malkoçoğlu’nun masayı devirmeden önce içtiği son kadeh gibi gelirdi o bardak. Öğretmen bardağı çat diye koyduğu masayı devirdi devirecek, diye düşünürdüm. Sonra biz tembel ve yaramaz öğrencilere, artık Allah ne verdiyse.

Şok olmamızın sebeplerinden biri de, kolonyanın gülsuyuyla rekabet ettiği çevrelerde büyümemizdi. İçindeki alkolden dolayı kafaları karışan bazı büyükler, selameti alkolsüz ve biraz da manalı bir seçenek olan gülsuyundan yana kullanmakta bulurlardı. Kolonyanın bu muhataralı haline aşina çocukların, onu kafaya diken bir öğretmenle aynı havayı soluyor olmasındaki dehşeti takdir edersiniz.

  • Kolonyada modernleşme hikayemizin kısacık bir özetini de buluruz: Kolonyayı önce elitler keşfeder (Mesela Sultan Abdülhamid ve kızları koku olarak sadece Jean Marie Farina üretimi kolonyayı tercih etmektedir). Bu ecnebi ve havai koku Müslüman beldede önce tereddütle karşılanır. İçinde alkol olduğu için kendisine fetva ile yaklaşılır (mesela, kolonyanın hükmü hakkında fıkhi risaleler var elimizde). Tereddütler tereddütle de olsa aşılır. Kolonya harcıalem yani halka ait bir kokuya dönüşür. Halka ait olmakla gözden düşer. Sözün kısası, ilerici iken gerici, solcu iken sağcı, modern iken geleneksel olur.
Gülsuyu karşısında yenik, parfüm karşısında yenik, harcıalem kokmanın, biraz da dede gibi, büyük hala gibi kokmanın sebebi olarak bir kez daha yenik.

Cumhuriyetin erken dönemine ait bazı hikayelerde rebul kolonyasını sürüp İstiklal’e çıkan delikanlıların dünyasında kazandığı bir ayrıcalık varsa, zaman içinde onu çoktan kaybettiği için, kolay vazgeçilebilir ve ihmal edilebilir olan kolonya, şimdi kendisine corona virüs salgını sebebiyle hijyen için sarıldığımızda azametli bir dönüş yaptı gibi geliyor. Ama ona yine de biraz iç burukluğuyla bakmaktan kendimizi alamıyoruz.

Bayram geçecek ve o, senede bir kez yaşadığı mesut bir mevsimi, günlerin ne kadar hızlı geçtiğini, bayram olmayan zamanlardan daha hızlı geçtiğini, dünyanın vefasız olduğunu hatırlayarak pikabını sürüp terk edecek.