Köyden kente göç ve sinema uyarlamaları ekseninde aile bireyi hangi krizlerle yüzleşti?

Yavuz Rüstemoğlu.
Yavuz Rüstemoğlu.

Taşınma sürecinin ev arayışından nakliyesine, eve yerleşmeden alışmasına varıncaya kadar her bir adımı stresiyle bilinir. Ev aramak, emlakçı ve ev sahibiyle anlaşmak, güvenilir nakliyat firması bulmak, yerleşmek, yeni evin ihtiyaçlarıyla ilgilenmek… Her şey yolunda gitse bile düzenin değişmesi dahi kendi başına kaygıyı tetikler. Bu sürecin en kritik aşamasında devreye giren nakliyeciler ise taşınmanın gidişatını doğrudan etkiler. Neredeyse hepimiz taşınmayı bireysel olarak tecrübe etmişizdir ama bu kırılgan organizasyonun aktörlerinden olan nakliyeciler için taşımanın ne demek olduğunu bilmeyiz. Biz de bu sebeple Rüstemoğlu Nakliyat’ın sahibi Yavuz Rüstemoğlu ile 26 yıldır yaptığı mesleği hakkında konuştuk.

Taşınmanın ne kadar zahmetli ve stresli bir süreç olduğunu biliyoruz. Nakliyeciler için de “taşımak” stresli bir iş mi?

Tabii ki bizim için de stres. Sonuçta müşterinin ailesinin, evinin içinde çalışıyoruz. Ev eşyası özen isteyen bir konu olduğu için çalıştıracağımız kişileri ona göre seçiyoruz. Bir koltuğun nasıl sarılacağını, mobilyanın nasıl söküleceğini bilen kişilerle çalışmak gerekiyor. Dört kişilik ekip içinde bir kişi işini yanlış yaptığı zaman herkesin emeği zayi oluyor. Müşteri memnun kalmıyor. Bu yüzden nakliye ekibinde aceminin olmaması gerekiyor. Örneğin müşteri taşınacağı evi boyuyor, masrafa giriyor, işi bilmeyen kişi mobilyayı bir yerden çekiyor duvara çarpıyor. Müşterilerin bir kısmı ilk anın psikolojisiyle “Canın sağ olsun.” diyor ama sonradan canları sıkılabiliyor. Sonuçta biz bir hizmet sunuyoruz. Müşteri memnuniyeti için her zaman bir stres içinde oluyoruz. Eğer taşıyacağımız evde eşya fazlaysa veya hassas eşyalar varsa bir gün önce paketleme için eleman ve marangoz gönderiyoruz. Kırılacak dökülecek eşyaları kuryeye veriyoruz. Ev içinde ortalama 5-6 saat çalışıyoruz. Ertesi gün eşyaları araca yükleyip taşınılacak adrese götürüyoruz. Villa tipi evlerin eşyası daha fazla olduğu için taşımak da daha uzun sürüyor. Çalışma saatlerimizin dışına çıkmıyoruz. Gece yarısına kadar çalışınca müşteri de memnun kalmıyor. Bir gün sonra kurulum işlemi yapıyoruz. Müşterinin avizemi nasıl asacağım, mobilyaları nasıl kuracağım gibi şeyler düşünmesine gerek yok. Biz her şeyi yapıyoruz. Neyi söküyorsak taşınılan adreste kuruyoruz. Müşteri o esnada oturup kahvesini rahatlıkla içebilir. Ama şunu da belirteyim; biz evi avucumuzda da taşısak müşteri yine stres olacaktır. Çünkü ben eşyayı sarıyorum, paketliyorum, sigortasını yapıyorum, bütün riskleri alıyorum. %100 garanti versem bile koli istiften düşebilir, televizyon devrilebilir. Buradan önemli olan nokta: ben kırdıysam ben yapacağım ya da arkasında duracağım diyen firmalarla çalışmak. Yoksa ya müşteriyle tartışırsın paranı keser ya senden davacı olur ya da hakkını helal etmeden gider. Bu işler gönül işi. Verdiğin hizmet karşılığında müşterin sana verdiği parayı senin alın terinin hakkı olarak görecek. O yüzden süreç boyunca stres içindeyiz.

Bir nakliyeci için taşıması en zor ve en kolay şey nedir? Nakliyecilerin kitap taşımaktansa koltuk taşımayı tercih ettiği doğru bir bilgi mi?

Bu bir gerçek. Diyelim ki iki koli kitap dolduruyorsunuz, nakliyeci bu kolileri sırtına alıyor, belli bir mesafe sonrasında elleri uyuşmaya başlıyor. Ama koltuk taşırken el ya da bel uyuşmaz. Adam ya kafasına alır ya da iple tutar götürür. Mesela çamaşır makinesi kitaptan ağırdır. Ortalama 60-70 kilodur. 3-4 koli kitap ancak çamaşır makinesi ile eşdeğer ağırlıkta olabilir. Ama çamaşır makinesinin ipi var. İpinden tutar sırtına alırsın, gidersin. O zaman makine bir koli ağırlığına gelir. Dolayısıyla elinle tutamayacağın her şey ağır olur. Bizim için önemli olan kavrayabilmek, tutabilmektir.

Taşınma sürecindeki insanlarda gözlemlediğiniz ortak davranışlar var mı?

Bazı insanlar çok titizdir, galoş giyiyor musunuz, eldiven takıyor musunuz gibi şeylere fazla önem verir. Aslında normalde eldiven ile çalışılmaz, yırtılıyor. Ama galoş şarttır. Bazıları çalışan gibidir, yardım ederler. Ev taşımanın ne olduğunu bilirler, zorluk çekerler. Yani bizim gibidirler. Mesela yemek söyler, seninle oturur yer. Bu insanlara hayret edersiniz. Bazıları da vardır; hiç görmezsiniz. “Aman abi bizi mahvederler, dikkat edin.” diyerek devamlı bize karışan çalışanları olur. Ya da eşya sahibi kendisidir, hiç bizimle muhatap olmaz, bir kelime söylemez. Hatta biz gelmeden arayıp sorar: “Benimle kim muhatap olacak? Ben herkesle konuşmak istemiyorum.” Bu muhabbetler insandan insana değişiyor. Bazıları öyle davranıyor ki iş hiç bitsin istemiyoruz. O kadar iyiler.İş nasıl gidiyor fark etmiyoruz bile. Ama bazıları da var ki taşımayı gerçekten istemiyoruz. Normalde bir günümüzü alacak bir işi daha fazla çalışıp çok daha kısa sürede bitiriyoruz. Adam öyle davranıyor ki ondan kurtulmak istiyorsun. Ben senin yattığın yatağı sırtıma alıyorum, bana iyi davranman gerekmez mi? Ama herkes farklı düşünüyor. Bize “hamal” diyorlar mesela. Ben ekmeği için çalışan, kendi işini yapan insana hamal demem. Bunu kibirli insanlar kullanır. Benim için herkes insandır. Müşteri de çalışan da şoför de patron da… “Bana hamal diyor, ben çalışmak istemiyorum.” diyen elemanlar bile oluyor. Bence müşterilerin bir işçiye nasıl davrandığı doğrudan aile terbiyesiyle, görgüyle alakalı. Zaten insanlar taşınma günü değil, 10-15 gün önce telefondaki konuşmalarından kendilerini gösteriyorlar. Bu adamı taşırsan seni mahveder, anlıyorsun. Biz de ona göre davranıyoruz. İşi almamak için elimizden geleni yapıyoruz desem yanlış olmaz. Vereceğimiz fiyat 20 ise 40 diyoruz. Bu onlar için zarar aslında, keşke bunu okusalar.

Girdiğiniz evlerde çalışırken zorlayan şeyler oluyor mu?

Hissi olarak zorlandığımız evler hatırlamıyorum. Ama kedi ya da köpek beslenen evlerde çalışmak bazen bizi zorlayabiliyor. Tüm çalışanlarımız hayvan severdir, yanlış anlaşılmasın. Ama kıl ya da koku konusunda hassas olanlar bu tarz evlerde çalışmakta zorlanıyor. Evin içinde yaşayan insanlar var olan kokuyu almıyorlar elbette. Biz dışarıdan yabancı olarak ilk defa geldiğimiz için alıyoruz kokuyu. Örneğin bireysel olarak evde hayvan beslemiyor elemanımız ama hayvanın beslendiği evde saatlerce çalışmak, her şeyine temas etmek zorunda kalıyor. Mesela taşıdığımız yaşlı bir karı-kocanın evinde 40 tane kedi vardı. Böyle zamanlarda elemanlarımızın bazıları devamlı koku aldıkları için giydikleri kıyafetleri bir daha giymiyorlar.

Bu zamana kadar taşıdığınız ilginç eşyalar ya da girdiğiniz enteresan evler oldu mu?

Bizim birkaç saat içinde bozduğumuz evi kurmak insanların yıllarını alıyor. “Şurası eşimin oraya dokunmayın.” diyor mesela, ağlıyor. Tabii ki bunlar çok mahrem anlar. Biz de bu mahremiyeti korumak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Örneğin eşyayı sarmadan dışarı çıkaramayız. Müşterimizin eşyasının ne olduğunu yan komşusunun görmemesi gerekiyor.
Bizim birkaç saat içinde bozduğumuz evi kurmak insanların yıllarını alıyor. “Şurası eşimin oraya dokunmayın.” diyor mesela, ağlıyor. Tabii ki bunlar çok mahrem anlar. Biz de bu mahremiyeti korumak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Örneğin eşyayı sarmadan dışarı çıkaramayız. Müşterimizin eşyasının ne olduğunu yan komşusunun görmemesi gerekiyor.

Sırf kedi beslemek için standart apartman dairesinden çiftlik tarzı evlere taşıdığım insanlar oldu. Onun haricinde sanatçıların evleri ilginç oluyor. Heykelle ilgilenen bir beyefendinin evini taşımıştım. 2+1 bir apartman dairesinde yaşıyordu. Evin her yeri tahtayla ya da alçıyla yapılan insan yüzleriyle doluydu. Sehpasını, masasını da yine kendisi aynı formda yapmıştı. Evde elinin değmediği yer bırakmamış. Bayılmıştım o eve. Özellikle alçıyla yaptığı eserleri taşırken kırılma tehlikesine karşı ekstra özen göstermiştik. Bir de taşıdığım bir müşterinin evinde eski yapım ceviz kaplama bir şifonyer vardı. Babaannesinin evlenirken aldığı yatak odasının parçasıymış. Sonra ev yanmış ve geriye sadece şifonyer kalmış. Aradan yıllar geçmiş, müşterimiz çocukken babası bir ev kurmuş ve yine şifonyeri saklamış. Ailesi vefat etmiş, kendisi evlenmiş, nereye gittiyse şifonyeri yanında götürmüş. Bahsettiğim müşterimi taşıdığımızda 60 yaşlarındaydı. Şifonyer o kadar eskiydi ki el değdiğinde bile kabukları dökülüyordu. Bize de hikâyeyi anlattı, şifonyere bir şey olursa çok üzülürüm dedi. Streçledik ki kabukları dökülmesin. Normalde bir kişinin taşıyabileceği bir mobilyaydı ama yeter ki zarar görmesin, hassas diye üç kişi taşıdık.

İnsanlar çoğu zaman bir zorunluluktan ötürü taşınıyor. Dolayısıyla taşınmanın duygusal bir yönü de var. Gözlemlerinizden bahsedebilir misiniz?

Evinden ya da komşusundan kopmak istemeyen çok insan var. Sanki bir cenaze varmış gibi taşınma esnasında ağlıyorlar. İş bitmeye yakınken komşular geliyor, sarılıp ağlaşıyorlar. Biz de üzülüyoruz.Özellikle ayrılan çiftlerin evini taşırken zorlanıyorum. Müşterimizin gözünden yaş akmasa bile içinin ağladığını hissedebiliyorum. Bizim birkaç saat içinde bozduğumuz evi kurmak insanların yıllarını alıyor. “Şurası eşimin oraya dokunmayın.” diyor mesela, ağlıyor. Tabii ki bunlar çok mahrem anlar. Biz de bu mahremiyeti korumak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Örneğin eşyayı sarmadan dışarı çıkaramayız. Müşterimizin eşyasının ne olduğunu yan komşusunun görmemesi gerekiyor. Eşya pis ya da yıpranmış olabilir. Bir mobilya üzerinden komşular arasında yorum yapılmasına olanak vermememiz lazım.

Özellikle ayrılan çiftlerin evini taşırken zorlanıyorum. Müşterimizin gözünden yaş akmasa bile içinin ağladığını hissedebiliyorum. Bizim birkaç saat içinde bozduğumuz evi kurmak insanların yıllarını alıyor.
Özellikle ayrılan çiftlerin evini taşırken zorlanıyorum. Müşterimizin gözünden yaş akmasa bile içinin ağladığını hissedebiliyorum. Bizim birkaç saat içinde bozduğumuz evi kurmak insanların yıllarını alıyor.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.