Mask’tan maske’ye: Geleneğin ve modernliğin yüz(ey)sel temsili

Ritüellerin bir parçası olan mask, kişileştirmenin ve kutsallaştırmanın pratik ve artistik bir aracı, dolayısıyla da kutsal ve toplumsal iletişim bir ögesidir.
Ritüellerin bir parçası olan mask, kişileştirmenin ve kutsallaştırmanın pratik ve artistik bir aracı, dolayısıyla da kutsal ve toplumsal iletişim bir ögesidir.

Geleneksel insanın özelzamanlarda kullandığı sert vesabit masklar kişiliği/kimliğimaskeleyip soyutlayarak kenditürü dışındaki varlıklarla ilişkikurabilmek için kullanılan ritselve mitsel avatarlardır. Modernbireyin kullandığı elastik veplastik maskeler ise, bizzat birmaske olan makyajlı yüzünümaskeleyerek kendi türüyleiletişim kurmasını sağlamak içinkullanılan gündelik ve eğlencelikimajlardır.

  • “Yüzümüzü bir maske gibi takacağız yüreğimize,
  • içindekileri görmesinler diye.”
  • Shakspeare, Machbet

Daha çok "ilkel" Afrika yerlilerinde, şamanist Orta Asya toplumlarında, Budizm ve Hinduizm gibi doğayla ontolojik ve fideist bağ kuran Uzakdoğu ülkelerinde var olan mask (kullanımı), Burckhardt'ın ifade ettiği üzere “kutsal sanat”ın en yaygın tarzlarından biri olmakla birlikte putperestlikten çok çoktanrıcılıkla bağlantılı bir olgudur. (Aklın Aynası) Ritüellerin bir parçası olan mask, “kişileştirmenin” ve “kutsallaştırmanın” pratik ve artistik bir aracı, dolayısıyla da kutsal ve toplumsal iletişim bir ögesidir. Bilindiği üzere persona “kişilik, rol, maske” anlamlarına gelir ve "temsil etmek" anlamındaki personere kökünden türemiştir. Bu bağlamda persona, insanın âdeta yüzünde tezahür eden bir maskedir; özsel ve varoluşsal rolüdür; kişilik (persona), insanın kendine ve toplumun insana biçmiş olduğu rol ve maskedir. Aidiyet ve mensubiyet bağlarıyla, iradi ve gayriiradi biçilmiş bir kişilik anlamında persona, modern bireyde kişilikten çok kimliğe tekabül eder. Modern insanın maskesi fiziksel anlamda bizzat kendi yüzü/kişiliği, toplumsal anlamda da bilaraz konumu ve kimliğidir.

Endüstriyel maskesini çıkarıp insanlık maskesini (personasını) takmadıkça kendi ruhuyla da, kendi cinsiyle de, başka ruhlarla da bağ kurmayacak.
Endüstriyel maskesini çıkarıp insanlık maskesini (personasını) takmadıkça kendi ruhuyla da, kendi cinsiyle de, başka ruhlarla da bağ kurmayacak.

Burckhardt, maskın bireyselliği değil bir tipi, zaman dışı, kozmik, ilahi bir gerçekliği temsil ettiğini söyler. Geleneksel toplumda karakterin kişiliğini örtüp tip haline gelen mask kullanıcısı, mitik ve mistik işleviyle özdeşleşir. Tanrı'nın sonsuz nitelikli doğası masklar aracılığıyla kişisellikten uzak bir şekilde temsil edilir. Biçimiyle aktüelleşen manevi bir etkiyi, ruhun belli bir düzeyde plastikliği gerektirecek şekilde maskın (ve maskı takan kişinin) simgeye dönüştüğünü, biçimini doğadan alan kutsal maskın zamansız kozmik bir tipi çağrıştırmak gibi bir görevi olduğunu belirtir. (Aklın Aynası)

Geleneksel insanın kullandığı sert ve sabit masklar, kişiliği/karakteri (personayı, egoyu) maskeleyip soyutlamak için kullanılan ritsel ve mitsel araçlardır. Modern insanın elastik ve plastik maskeleri, bizzat bir maske olan yüzünü maskeleyerek onun kendi cinsleriyle yüzeysel ilişki kurmasını sağlayacak bir makyajdır. Gelenekte, diğer canlılarla ve öte(ki) varlıklarla bağ kurmak, korumak, korunmak, korkutmak için kullandığı sert ve sabit masklar, modern bireyde kendi cinslerinden korunmak veya korkutmak için kullanılan profan bir nesneye dönüşmüştür. Personanın hüviyetini ve mahiyetini (başta insanın bizzat kendinden) gizleyerek suratına astığı/taktığı “steril” maskeler, kimliksiz ve kişiliksiz bir yüz (yapay yüz), pürüzsüz bir yüz(ey) olarak, değil başka varlıklarla bağ kurmaya, kendi varlığından bile uzaklaştırmaya itmektedir insanı.

Aklın Aynası
Aklın Aynası

Kişiliği gizleme, büyü yapma, ayinleri icra etme, koruma, korkutma ve süsleme amacıyla kullanılan geleneksel masklar (Ö. Kaptan, "Maske Geleneği") günümüzde eğlence, moda, sağlık ve sanayi sektörlerinde kullanılan, hiçbir metafizik unsur barındırmayan, pratik amaçlarla üretilmiş ve anlamdan yoksun bir metadan ibarettir. Salgın hastalıklarla birlikte tekrar yaşamımıza dahil olan ve "sıradanlaşan" (hem teorik hem pratik anlamda yüzeyselleşen) bir metanın geleneksel değerini, kutsal ve varoluşsal işlevini ortaya koymaya çalışmak demek, gelenek ile modern(lik) arasındaki farkı, dolayısıyla insan ve birey arasındaki farkı açıklamaya çalışmak demektir.

Yukarıda kısaca ifade ettiğimiz üzere "temsil etmek" anlamındaki personere fiilinden türeyen persona, yani mask, tiyatro temsillerinde sıklıkla kullanılan bir aksesuardır. Ritüellere oranla oldukça yeni sayılabilecek antik tiyatroyu dinî ayinlerin “kutsal tiyatro”sundan türemiş addeden Burckhardt, mask kullanımını bireyselliği/kişiselliği örten, karakteri gizleyip tipi ortaya çıkaran, kozmik ve zaman üstü bir gerçekliği temsil etmenin sanatsal bir aracı olduğunu belirtir. Kişiliği (personayı) mask aracılığıyla gizleyip evrensel bir tipi (hatta arketipi) sahnelemenin kutsal ve sanatsal amacı, geleneksel insanın hayatının merkezinde ama başka formlarda ve boyutlarda olan canlılarla/ruhlarla (hatta çoktanrılı dinlere göre tanrılarla) bağ(lantı) kurma gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Söz konusu bu "gereksinim", maddi bir "kâr" (bolluk, bereket) sağlamak için olabileceği gibi manevi bir "zarar"dan (korku, kaygı) korunmak için de olabilir. Varoluşsal bir içgüdü olan "korku"nun "koruyuculuğu" bireysel ve toplumsal yaşamı, duyuş ve düşünüş biçimini şekillendirmiştir. Korkan korunmak için çabalar.

  • Bilmediği şeyden korkan canlı fıtratı, geleneksel insanda onu bilmediği şeye "dostça" yakınlaşıp bağlantı/ilişki kurmaya, onu "tanımaya" yönlendirirken modern bireyde ise bilgiyi bir güç aracı olarak kullanıp bilmediği şeyi "tanımlamaya" ve onu hâkimiyeti altına almaya yönlendirmektedir. Ontolojik bir güvensizlik içindeki modern bireyin “bilgi güçtür” aksiyomuyla hareket edip epistemolojik güvenlik alanları inşa etmeye çalışması; tanımadığı, tanımlayamadığı, görmediği, bilmediği, dolayısıyla da korktuğu tüm varlıkları (varlık alanlarını) “bilimsel” kisveyle örtüp yok saydığı bu çağda maske kullanımı belirli sektörlerin üretip tüketime sunduğu bir pratiktir.

İnsanın varlıkla ilişkisinin daha ilk(s)el olduğu dönemlerde doğa, canlı ve ötesiyle kurduğu ilişkinin "aracısız" veya "dolayımsız" oluşunun (aracın çokluğu dolayımın artması, teknik ve uygarlığın "ilerlemesi" demektir), kendi bağlamında bir kutsallığın tezahürü olan geleneksel masklar, gösterinin (show) değil ayinin (rituel); dolayısıyla de eğlence ve sanayi sektörünün değil kutsal ve aşkın olanın formları olarak vücut bulmuştur. Geleneksel mask kullanıcısının bireysel kişiliğinden sıyrılıp salt bir varlık olarak diğer varlıklarla iletişim kurma çabasının sanatsal ve kutsal bir formudur.

Burckhardt
Burckhardt

Ahşap, hayvan derisi ve metallerden yapılmış olan geleneksel maskların üzerine, kullanıldığı bağlama göre çeşitli motifler/şekiller işlenerek sembolik ve metafizik boyutlar kazandırılmıştır. (A. Bağcı, “Şamanizm İnancında Ritüel Maskeleri” ) Geleneksel maskların belirgin bir özelliği de, daha çok sert maddelerden yapılmış sabit bir forma sahip olmalarıdır. Hayvan derisi gibi daha yumuşak maddelerle yapılan ve başın tümünü kapsayan başlık tarzındaki masklar da söz konusudur. Bütünlük ve sabitlik olarak nitelendirebileceğimiz bu iki özelliğin amacı -teknik yetersizlikten çok- kişiselliği ve kişisel ifade biçimlerini örtmek, kozmik ve evrensel temsile subutiyet kazandırmak olsa gerektir.

Bilhassa kutsal törenlerde, ritüeli yöneten kişinin (şaman, büyücü, rahip) sahip olduğu tüm unvanlara rağmen fâni olan fizikî ve bedenî varlığını (kişiliğini ortaya koyan yüzünü) mask ile perdeleyerek “kutsal”ı baki kılma çabasıdır. Bu müteal temsil, teatrel müsamere (veya “maskeli balo”) ile bir değildir elbette. Ayine katılanları o anın kutsal aurasına dahil etme; sözün ve eylemin enerjisiyle cerbezeli bir cezbe hâli oluşturma; metafizik varlıklarla bağ(lantı) kurarak varoluşun metafizik boyutunu ihsas ve ihdas etme gayretinin bir parçasıdır mask. Ritüelin merkezindeki canlının, ruhun ve hatta hayvanın (hayevan; hayat sahibi) formuna ve normuna uygun olarak biçimlendirilen masklar o canlının vücuduna olmasa da suretine (veya libasına) bürünmek işlevine sahiptir. Atilla Bağcı'nın aktardığı üzere maskların bir işlevi de ruhların veya tanrıların karşısına/huzuruna açık bir baş/yüz ile çıkmamaktır.

  • Başın/yüzün mask ile örtülmesi bir korku, dolayısıyla bir saygı ifadesi olabileceği gibi; söz konusu "kutsal iletişim"in sırrını fâş eylememek, onu yüzün çıplaklığından berî tutup "mahcubiyetini" korumak, yüz aynasının mask sırrıyla sırlanarak aynalık mahiyetini kazanmasını sağlamak da olabilir.

Kısacası mask, tüm fiziksel amaçlarının yanı sıra metafizik bağlamda maddi kişilikten sıyrılıp manevi bir kişiliğe bürünmüş ruhsallığın, mistik ve vitalistik bir yansımasıdır. Yaşamın ve ölümün, kelimenin tam anlamıyla "estetize" edildiği (duyumsatıldığı) ritüellerdeki geleneksel masklar ile; yaşamın "simüle", ölümün "dissimüle" edildiği plastik/sentetik modern maskeler, aynı duyuş ve düşünüş biçiminin nesneleri değildir. Ölüyü canlı gibi göstermek için (daha doğrusu ölümün bir yokluk olmadığını göstermek için) kullanılan geleneksel masktan; canlıyı ölü gibi gösteren (ölü gibi tüm canlılığından, varoluşundan uzaklaştıran) ruhsuz ve renksiz maskelere evrilen süreçte bütün bir hayat teorisinin ve pratiğinin değişmesi söz konusudur. Özel bir anın (bir törenin, ayinin, yortunun, şölenin, evliliğin, doğumun, ölümün, hasadın vs.) özel bir eşyası olan maskın alelade maskeye evrilmesi, tüm sembolik ve metafizik değerini yitirerek eğlence ve sanayi sektörlerinin bir süs ve korunma aracına dönüşmesi ve şimdilerde gündelik yaşamın "zorunlu" ve "sıradan" bir bir tekstil ürünü olması, modernliğin temsil değerini de göstermektedir. Geleneksel maskın kişilikten soyutlama özelliği modern maskelerde kişiliksizleşme/aynılaşma olarak belirir. Bağ kurma, temas etme amacıyla kullanılan geleneksel mask; temassız, mesafeli, steril, sentetik ve "iki yüzlü" bir toplumun gündelik olarak çıkarıp giydiği yüzlerden biri olmuştur. İnsanoğlunun yüzüne olduğu kadar başına da örülen bir tekstil ürünü olmaklığıyla maskeler, "kullan at" toplumunun yeni simgesi hâline gelmiştir. Modern bireyin asıl maskesinin kişiliğinden soyutlanıp bambaşka (yapay ve sanal) bir kimliğe büründüğü "profiller" olsa gerektir. Kimliğini/kişiliğini, hayali personalarla (avatarlarla, görsellerle) örtüp gizleyerek dahil olduğu sanal karnaval içinde modern birey dijital personasını viral saldırılardan korunmak için bir maske gibi kullanmaktadır. Geleneksel karnaval ortamında olduğu gibi dijital maskelerin altında (g)izlenen, herkesle "eşit" ve herkes kadar "özgür" olduğu bir yanılsamanın içine çekilerek varoluşundan uzaklaşmaktadır. Viral ve virtüel personaların simüle ettiği (varmış gibi, gerçekmiş gibi yaptığı) sanal karnaval içinde kullanılan maskeler de, tıbbi maskeler gibi modern bireyi varlığın/varoluşun "öte"siyle temastan mahrum bırakan temassız, sürtünmesiz, steril toplumsallaşmanın araçlarıdır.

"Belli bir anlamıyla güneş par excellence (mükemmel seviyede) ilahi maskedir." der Burckhardt. Nurun ışıkla kendini perdeleyerek görme aralığına girmesini, varlık mertebelerini inerek somutlaşmasını, bağ/temas kurulabilir hâle gelmesini, maskın aşkınlığı içkinleştirme (ve içkinliği aşkınlaştırma) işlevini ima eder. Elektroniğin ışığı ve büyüsüyle madde dünyasına saplanıp kalan modern birey, dijital ve endüstriyel maskesini çıkarıp insanlık maskesini (personasını) takmadıkça kendi ruhuyla da, kendi cinsiyle de, başka ruhlarla da bağ kurmayacak, “dünyaya/çağa fırlatılmışlığını”, yalnızlığını maskelemeye devam edecektir.

  • “Ey çağdaş insanlar!
  • Kendi yüzünüzden daha iyi bir maske takamazdınız!”
  • Nietzsche