Müzikle şifa bulmak

Edirne Darüşşifası
Edirne Darüşşifası

Eski Türkler hastalıklara kötü ruhların sebep olduğuna inanırdı. Kötü ruhlar kopuz, dombra gibi çalgılarla çalınan müzik ve bazen dans eşliğinde def edilir bu yolla şifa aranırdı. Azerbaycan’da Mingyar kaya resimlerinde bulunan dans eden figür çizimleri de bunun kanıtı.

Yüzyıllardır insanlar farklı yöntemlerle hastalıklara şifa aramış. Müzik de bu yöntemlerden biri. Müzikle şifa bulmak, müziği, sesleri hatta dansı hastalıktan iyileşmekte bir şifa yöntemi olarak kullanmak neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip.

Yüzyıllardır insanlar farklı yöntemlerle hastalıklara şifa aramış.
Yüzyıllardır insanlar farklı yöntemlerle hastalıklara şifa aramış.

Bütün kâinat kusursuz bir nizam ve ölçü ile yaratılmış. Tabiatın gözümüze çarpan her zerresinden uzay boşluğunun sınırsızlığına kadar her şeydeki ölçüyü bakınca görebiliriz, düşünüp idrak edebiliriz zira bununla mükellefiz de. Aynı nizam, ölçü insanın yaratılışında da var. Hâsılı ahenksiz, bozuk, uyumsuz, ölçüsüz her şey yaratılışımız gereği bize çirkin görünüyor. Ölçüsüz olan hiçbir şeyi kabul etmiyor fıtrat. İnsan, bilgisine sunulan, kendisinin haberdar edildiği en küçük varlıktan en büyük varlığa kadar her şeyin bir ölçüyle var olduğunu ve kendisinin de bir ölçüyle yaratıldığını müşahede ediyor her zaman ki Allah Kur’an’da “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” buyuruyor. ‘En güzel biçim’ yaratılışımızdaki nizamın, ahengin, ölçünün işareti.

  • Müzik de birebir ölçüyle ilişkili. Müzik seslerin türlü ölçülerle bir nizam halinde vücuda gelişidir. Başka başka seslerin uyumlu dizilişiyle ortaya çıkan ahenktir. Neyzen Niyazi Sayın’ın musiki iki sesin manevi münasebetidir minvalinde bir tanımını hatırlıyorum. Sadece iki ses, ama rastgele iki ses değil bir ölçü gözetilerek bir araya getirilmiş iki ses bile bizim üzerimizde bir tesire sahip olur. Mesele o iki sesi tanıyıp aralarındaki münasebeti gözeterek onları peş peşe getirmek yani ki bir ölçüyü gözetmek. Böyle olunca insan tabiatı üzerinde tesiri muhakkak olan ses hem güzel hem ölçülü olduğu zaman, insanın kimyasına etki ediyor. Belki de sesler arasındaki bu ölçü insanın yaratılışındaki ölçüye denk düşüyor yani bu iki ölçülü şey arasında bir insicam oluşuyor.

Bu tesir soyut bir şey değil fakat. Yani müzik yalnız ruha, duygulara tesir etmiyor. Kanımızın akışında, sinirlerimizde, beynimizin esrarlı yollarında, uzuvlarımızda görünen, bilimsel olarak da tespit edilen bir tesir. Bedenle ruhun şifasında ayrılık yoktur aslında. Ruh iyiyse beden de iyidir ya da beden iyi değilse ruh da iyi değildir. Dolayısıyla ruha şifa olan herhangi bir iyileşme yöntemi bedene de iyi gelir. Müzikle tedavi de bunun bir kanıtı bana kalırsa. Bugün hâlâ dünyanın her yerinde hem üzerinde araştırmalar yapılan hem de uygulaması olan bir yöntem. Almanya’da 18800’de bu konuda araştırma yapan Dr. Dogiel sesin şiddeti, yüksekliği hatta kullanılan çalgı aletine göre kan dolaşımında değişiklikler gözlemlendiğini söyler. Kan basıncının yükselip alçalmasında, kalp kasılmalarının iyileşmesinde dinletilen müziğin etkili olduğunu saptar.

Belki de sesler arasındaki bu ölçü insanın yaratılışındaki ölçüye denk düşüyor yani bu iki ölçülü şey arasında bir insicam oluşuyor.
Belki de sesler arasındaki bu ölçü insanın yaratılışındaki ölçüye denk düşüyor yani bu iki ölçülü şey arasında bir insicam oluşuyor.

Bunun gibi çok fazla bilimsel kanıt mevcut bu konuda. Ama tarihi çok eskiye gitmeyen bu bilimsel kanıtlardan daha önce, dünya ortaçağını yaşarken, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde müzikle tedavi yönteminin kullanıldığını hatta bu metotla hastaları tedavi eden hastanelerin bile kurulmuş olduğunu biliyoruz. Bu konu Farabi, İbn-i Sina, Razi gibi İslam âlimleri tarafından da araştırılmış. Hangi müziğin, daha doğrusu hangi makamın hangi hastalığa, hangi vakitlerde hatta hangi meslek grubuna iyi geleceği üzerine dahi kafa yorulmuş. Bununla da sınırlı değil; müzikle tedavinin kökeni biz Türkler için çok daha eskiye dayanıyor; 6 bin - 8 bin yıllık bir geçmişe.

Eski Türkler hastalıklara kötü ruhların sebep olduğuna inanırdı. Kötü ruhlar kopuz, dombra gibi çalgılarla çalınan müzik ve bazen dans eşliğinde def edilir bu yolla şifa aranırdı. Azerbaycan’da Mingyar kaya resimlerinde bulunan dans eden figür çizimleri de bunun kanıtı. Türkler müziği bir şifa yöntemi olarak kullanma âdetini hiç terk etmemiş, İslam’ı kabullerinden sonra da bunu devam ettirmişler. Şifahane yahut darüşşifa diye de anılan bu hastanelerden ilki Selçuklu sultanı Nureddin Zengi tarafından 900 yıl önce Şam’da yaptırılan Nureddin Hastanesidir. Türklerin ilk tıp fakültesi de olan bu hastane akıl hastalarının tedavisinde müziği kullanır. Ondan çok sonra Fatih’in İstanbul’da yaptırdığı Fatih Darüşşifası yine akıl hastalarının tedavisinde müziği kullanan bir başka örnektir. II. Beyazıt tarafından Edirne’de yaptırılan Edirne Darüşşifası ise akustiği ve planlaması bizzat müzikle tedaviye uygun olması hassasiyeti gözetilerek inşa edilmiştir. Başlangıçta her hastalığa bakan bir hastane iken sonraları yalnız akıl ve ruh sağlığı üzerine hizmet vermiş bu konuda zirve bir örnektir. Yalnız müzik değil su sesi ve güzel koku da hastaların tedavisinde etkin olarak kullanılır Edirne Darüşşifası’nda.

  • Evliya Çelebi’nin anlattığına göre hekimbaşı hastalara belli makamlar dinletir, kalp atışlarının hızına yavaşlığına bakar, hangi şikâyete hangi makamların iyi geldiğini tespit eder, bu tespitlere göre sınıflandırdığı hastalara, Darüşşifanın müzisyenlerine haftanın belli günlerinde konser verdirtir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu şifahaneden şöyle bahseder: “Bu hakir Evliya garip bir şey gördüm. Merhum ve mağfur Beyazıd Veli Hazretleri vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda, def’i sevda olmak üzere 10 adet biri neyzen, biri kemani, biri muskar, biri santuri, biri çeng santuri, biri udi olup haftada üç kerre hastalara hasseten delilere musiki faslı verilir. Nicesi avaz-ı sazdan hoşhal olur. Hakiki ilm-i musikide neva, rast, dügâh, segâh, çargâh, sûznak makamları anlara mahsustur. Cümle saz ve makamlar da ruha gıdadır. Hazin nağmeleri dinleyen kimseler biperde, biendazane seslerle ağaz ve feryat ederler. Şeb ve rûz üç kerre divanelere ve hastalara ve her marızın derdine göre nefis taamlar verir. Allah’ın rahmeti vakfın üzerine olsun vesselam." Bu saydıklarımızdan başka Amasya, Sivas, Kayseri, Manisa, Bursa şifahanelerinde de müzikle tedavinin uygulandığını biliyoruz.

Edirne Darüşşifası
Edirne Darüşşifası

Bir makam müziği olan Türk müziğinde ismi bilinen 600 makam vardır, bugün ise bunların 119 tanesini biliyoruz. Her makam dinleyende farklı hisler uyandırır. Başından beri söylediğimiz gibi rastgele değil belli ölçülere riayet edilerek bir araya getirilen belli sesler birlikteliği bir makamı kurar ve her makam kendi his âleminin kapılarını açar dinleyene, tesiri de şifası da bu hisle birlikte yürür. Geçmişin musiki erbapları makamları garamî yani aşk makamları, uhrevî yani dini hisler uyandıran makamlar ve tasviri yani iç dünyamızı, hayatı gösteren, tasvir eden makamlar olarak üçe ayırmış. Bir dem gelip şadan olan, bir dem gelip giryan olan, halden hale geçen insan gibi makamlar da bizi halden hale taşır. Farabi makamların ruha etkisini şöyle sınıflandırıyor:

  • • "Rast makamı havale ve felç illetine devadır. İnsana sefa huzur ve neşe verir.
  • • Rehavi makamı baş ağrısı ve hafakana devadır. İnsana sonsuzluk hissi verir. Sabah vaktinde etkilidir.
  • • Küçek makamı insana hassasiyet verir.
  • • Büzürk makamı ateşli hastalıklara iyi gelir, zihni temizler, vesvese ve korkuyu uzaklaştırır.
  • • İsfahan makamı insana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. Zihni açar zekâyı arttırır.
  • • Neva makamı insana lezzet ve ferahlık verir.
  • • Uşşak makamı insana gülme hissi verir.
  • • Zengule makamı insana uyku verir. Kalp hastalıklarına iyi gelir. Öğleye doğru etkilidir.
  • • Saba makamı insana şecaat (cesaret, kuvvet) verir.
  • • Buselik makamı insana kuvvet verir. Kuşluk vaktinde etkilidir.
  • • Hüseyni makamı insana sulh (sükûnet, rahatlık) verir.
  • • Hicaz makamı insana tevazu verir. İkindi vakti etkilidir."

İnsan da vakit de yerinde durmayan sürekli değişen, halden hale bürünen zengin bir yaratılışa sahip. Türk müziği makamları da adeta insanın ve vaktin fıtratıyla uyum içinde neşvü nema bulmuş.

Müziğimizin makamlarının insanın gün içinde bile değişen halleri ve bunun gibi geçip giderken türlü hallere bürünen vakitler ile olan bağı, ilişkisi, üzerinde düşünülmesi gereken bir mesele. Bununla bağlantılı olarak müziğin, insanın bozulan ruh ve beden dengesi üstünde tesirli, Allah’ın yarattığı bir şifa vesilesi oluşu da dikkate şayan.