Neo-liberal yayıncılıkta yazarın vitrini ve metni: Yeni şöhret biçimleri kalıcı mı?

 Işıltılı bir dünyada yazarın yükselişi ve düşüşü
Işıltılı bir dünyada yazarın yükselişi ve düşüşü

Yazarlığın ne olduğu, yazarın kim olduğu veya kime yazar dendiği hakkında kafam hâlâ oldukça karışık. Bu karışıklığın temel sebeplerinden biri muhtemelen günümüzde birden çok yazar tipinin olması. Bu karmaşık dünyada yazarlığı tanımlamak, geçmişe nazaran çok daha zor. Yine de sormaya değer: Yazar nedir?

Böylesi bir curcunada yazarı nasıl tanımlayacağız? Kanaat önderi mi? Pop ikonu mu? Yoksa son tüketim tarihi geldiğinde yazın dünyasının tozlu sayfalarına karışacak bir işçi mi? Belki hepsi. Belki hiçbiri…
Böylesi bir curcunada yazarı nasıl tanımlayacağız? Kanaat önderi mi? Pop ikonu mu? Yoksa son tüketim tarihi geldiğinde yazın dünyasının tozlu sayfalarına karışacak bir işçi mi? Belki hepsi. Belki hiçbiri…

Lisede, edebiyat hocamızın öncülüğünde çıkan bir okul dergisi vardı. İlk kez o dergide bir yazım yayımlandığında 13-14 yaşlarında, liseye yeni başlamış bir çocuktum. Hiç beklemiyordum. Şaşırmış ve çok sevinmiştim. İsmimi dergi sayfasında görünce yaşadığım heyecan dün gibi aklımda. Ben de bir şey yapmışım, bir işe yaramışım, birisi olabilmişim gibi hissetmiştim. Yazar olma heyecanı mı sarmıştı beni acaba? Emin değilim. Rockstar olmayı, aktör olmayı, buna benzer şeylerle popüler olup şöhretin büyüleyici dünyasına adım atmayı çocuk gözlerle hayal edip duruyordum. Ancak yazarlıkla ilgili hiçbir zaman böyle bir hayalim olmamıştı. Çünkü ta o zamanlardan zihnimde canlanan asıl şey, yazarlığın popülerlikle ve şöhretle bir ilgisinin olamayacağı yönündeydi. Yazar, kuytusuna çekilmiş, kendi hâlinde derdini anlatan bir figürdü bana göre. Neden şöhrete ihtiyaç duysundu ki? Kimdi bu yazar?

Yazarlığın ne olduğu, yazarın kim olduğu veya kime yazar dendiği hakkında kafam hâlâ oldukça karışık. Bu karışıklığın temel sebeplerinden biri muhtemelen günümüzde birden çok yazar tipinin olması. Yazar dediğimizde aklımıza hâlâ ilk başta Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Hugo gibi Batı edebiyatının güçlü isimlerinin yanında; Türk edebiyatından Tanpınar, Oğuz Atay, Kemal Tahir, Halide Edip gibi isimlerin geliyor olması oldukça normal. Klasik kanonun güçlü isimleri hâlâ kanonik değerlerini sürdürmekle kalmıyorlar; güncel popülerlikleriyle yayıncılarına ciddi ekonomik getiri de sağlıyorlar. Yayıncılık için önemli bir gelir kapısı olan bu isimler elbette alanda yalnız değil. Çağdaş dünya, yazarlığa dahil olma anlamında kitlelere oldukça cömert davranıyor. Özellikle dijitalleşme ve sosyal medya ile farklı alanlar ve sektörlerden yazarlığa geçen isimler yayıncılık için kendilerine has bir yer işgal ediyorlar. Bir alandaki popülerliğiniz bir başka alan olan yazarlık dünyasına kolayca transfer edilebiliyor. Bir futbolcu da olabilirsiniz, bir Instagram ünlüsü de… Önemli olan ilk başta kendinizi iyi pazarlayabilmiş olmanız, yani şöhretinizin sürekliliği… Bu karmaşık dünyada yazarlığı tanımlamak, geçmişe nazaran çok daha zor. Yine de sormaya değer: Yazar nedir?

Yazarı tanımak

Yazar/lık, dışarıdan bakıldığında zihnimizde belirgin bir çağrışım yapıyor olsa da birden fazla tanım kümesine sahip bir kavram. Türkçede “yazar” başlığı altında toplanan müellif, muharrir, musannif, kâtip, edip gibi kavramlar bile meselenin çeşitliliğini görmek bakımından bir başlangıç noktası oluşturabilir. Reklam yazarı, metin yazarı, içerik yazarı, köşe yazarı vb. meslekler de yazarlığın güncel boyutunu görmek adına dikkate değer. Buna rağmen “yazar” ifadesi ile aklımıza ilk gelen “edebi türlerde kalem oynatan kimseler” oluyor.

Temel tartışmalar ele alınırken unutulmaması gereken en önemli çıkış noktası yazarlığın bir meslek olduğudur. Tıpkı hekimlik, avukatlık, öğretmenlik gibi yazarlık da bir meslektir. Ancak yazarlık, pek çok farklı mesleğin aksine, çoğu zaman yazara tek başına yazarlıktan elde ettiği gelirle ayakta durma imkânı sunmaz. Diana F. Laurenson (1969: 318-319) yazarlığın kendi başına bir meslek olduğunu söylemekle birlikte bu maddi durumu vurgulamıştı. Laurenson’un geçmişte pek çok yazarın yazma eylemini asıl mesleklerinin yanında sürdürebilmiş olduklarını ifade etmesi, yazarlığın içine sıkıştığı mengeneyi görebilmek adına dikkate değer. (Bugün de yazarlıkla geçimini sağlayan pek çok isim olsa da yazdığıyla yeteri kadar para kazanamayanların sayısı çok çok daha fazladır.)

Yazar/lık, dışarıdan bakıldığında zihnimizde belirgin bir çağrışım yapıyor olsa da birden fazla tanım kümesine sahip bir kavram.
Yazar/lık, dışarıdan bakıldığında zihnimizde belirgin bir çağrışım yapıyor olsa da birden fazla tanım kümesine sahip bir kavram.

Yazarlıkla ilgili bir başka nokta, mesleki anlamına büyük ölçüde birtakım maddi ilişkiler sonucunda kavuşmuş ve profesyonelleşmiş olduğudur. Bu çerçevede yazarlığın asıl popüler anlamına kavuşması 19. yüzyıl içerisinde gerçekleşti denilebilir. Janet Wolff, bu yüzyılda yazarların çoğunun serbest meslek erbabı orta sınıf ailelere mensup olduklarını söyler. Tüm işi yazmak olan bir yazar olmak için oldukça iyi bir eğitimden geçilmesi gereklidir ki eğitimin tüm sınıfların eşit derecede erişemediği bir kurum olduğu düşünüldüğünde yazarlığın da sınırlı bir alanda karşılık bulduğu kolaylıkla görülecektir. Wolff, 20. yüzyıla gelindiğinde yazar olmanın daha kolaylaştığı üzerinde durur çünkü bu yüzyılda yazarların sınıfsal kökenleri geçmişe oranla daha çeşitlidir (Wolff, 2000: 45). Bu tarihsel süreç bile kendi başına gösteriyor ki yazar olmak için belli birtakım kuralların varlığını kabul etmek gereklidir. Kuşkusuz örnekler bu sınırlı alanda yer veremeyeceğim kadar geniş. Sadece bu kısım üzerinde bile yapılan pek çok müstakil çalışma olduğunu vurgulayarak günümüzde yazarın nasıl anlamlandırıldığına değinmek istiyorum.

Yazarı kategorize etmek

Bugün artık karikatür hâline gelmiş bir söylem var: “Yazar sayısı okur sayısını geçti”. Elimde bu argümanı temellendirebilecek istatistiki veriler yok ancak gerçekten de günümüzde yazarlığın kapısının toplumun çok daha geniş bir kesimine hitap etmesi bile durumu yorumlayabilmek bakımından önemli. Peki bu geniş kesimden kimler yazarlığın kapısından girebiliyor? Güçlü edebî metinler yazmak illaki gerekli mi yoksa başka parametrelere mi ihtiyaç var? Popüler bir haber sunucusu veya ikonik bir sporcudan yazar olur mu? Olamaz mı? Olabilir…

Orhan Pamuk.
Orhan Pamuk.

En başta bir noktaya şerh düşerek başlamak lazım: Bu söylediklerimi bütün bir yazarlık kamusunu kapsayacak şekilde genelleştirmek mümkün değil. Çünkü alan çok geniş. Buna rağmen söz konusu özellikle “popüler yazarlık” olduğunda, belki de ihtiyacımız olan son şeylerden birinin “edebî değeri yüksek metinler” olduğunu söylememiz mümkün. Bununla birlikte her popüler olanın “kötü” olduğuna dair yaygın yanlış kanaati de bir kenara bırakmak gerekli. Raymond Williams’ın “Çok sayıda kötü kitap olabilir, ama önemli sayıda iyi kitap da vardır ve bunlar, tıpkı kötü kitaplar gibi, önceki dönemlere kıyasla çok daha geniş çapta dolaşıma girmektedir.” (2017: 453) şeklindeki sözleri günümüzde de güncelliğini koruyor. Bu anlamda bakılırsa ortada ciddi bir akış var ve yazar da bu akışın bir parçası. Öyleyse neyin iyi neyin kötü olduğunu bir kenara bırakıp, yazarın bu akıştaki güncel popüler yerine değinmek gerekli.

Baştan beri ifade ettiğim gibi bugün yazarlık tek bir çatı altında tanımlanamayacak kadar çeşitlilik oluşturuyor. Ben bugünün popüler yazarlarını birkaç alt başlıkta incelemeyi uygun görüyorum. Bu tanımlamaları yaparken yazarlığın tarihsel geçmişini ve günümüz dijital teknolojilerinin yazarlığı getirdiği noktayı baz alıyorum. Bununla birlikte bu tanımlamalar, yazarların doğrudan toplumsal bir fenomen olarak varlıklarıyla ilgilidir. Bu anlamda illaki (hâlâ devam ediyorsa) okurlarla kurulan etkileşim ve iletişim kanalları, metinlerin üretim biçimleri, reklam ve pazarlama şekilleri, yazarlıkla (varsa) diğer köken meslekler arasındaki ilişki gibi parametreler göz önüne alınabilir. Bununla birlikte her ne kadar üretilen metinleri kimlerin/nasıl okuduğu dikkate alınabilecek bir başka veri olsa da eserlerin estetik değeri ve/ya edebî niteliğinin bu sosyolojik kategorilerin oluşmasında göz ardı edilebileceğini düşünüyorum. Bu çerçevede popüler yazarlığa dair bu kategorik ayrım şu başlıklarda ele alınabilir: (1) Konvansiyonel popüler yazarlar, (2) Dijital popüler yazarlar ve (3) Sosyal medya popüler yazarları.

Konvansiyonel popüler yazarlar grubuna dahil edilebilecek olanlar; edebiyat eleştirmenleri, akademi, kitap tanıtım dergileri, çeşitli dijital yazın sayfaları gibi Türkiye’deki edebiyat kamusunu oluşturan mecralar tarafından yazarlığı kabul edilen, kitapları hatırı sayılır yayınevleri tarafından basılan, popüler edebiyat için kanonik değeri olan gruptur. Bu grubu kendi içinde kanonik popüler yazarlar, çağdaş uluslararası popüler yazarlar ve çağdaş ulusal popüler yazarlar olarak alt kategorilere ayırmak da mümkün. Örneğin bu isimler arasında dünya edebiyatının longseller listelerinde yer alan Tolstoy, Kafka, Balzac, Dostoyevksi, Hugo vb. gibi yazarlar da yer alabilir; ulusal ve uluslararası alanda tanınan Orhan Pamuk, Elif Şafak, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, İskender Pala, Buket Uzuner gibi Türk yazarlar da. Öte yandan her ne kadar “yazarlık” kamusundaki konumları tartışılmaya müsait olsa da farklı sektörlerdeki şöhretlerini yayıncılık mecrasına aktararak yazar olan kimselere de ayrı parantez açmak gereklidir. (Şeyma Subaşı ile Orhan Pamuk’u aynı kategoride ele alma riskini göze alamazdım…)

Her popüler olanın “kötü” olduğuna dair yaygın yanlış kanaati de bir kenara bırakmak gerekli. Ortada ciddi bir akış var ve yazar da bu akışın bir parçası. Öyleyse neyin iyi neyin kötü olduğunu bir kenara bırakıp, yazarın bu akıştaki güncel popüler yerine değinmek gerekli.
Her popüler olanın “kötü” olduğuna dair yaygın yanlış kanaati de bir kenara bırakmak gerekli. Ortada ciddi bir akış var ve yazar da bu akışın bir parçası. Öyleyse neyin iyi neyin kötü olduğunu bir kenara bırakıp, yazarın bu akıştaki güncel popüler yerine değinmek gerekli.

Dijital popüler yazarlar, dijitalleşmenin etkisiyle çeşitli internet mecralarında yazan ve yazdıkları sonrasında farklı yayınevleri tarafından kitaplaştırılan yazarlardan oluşur. Örneğin 2000’lerin başlarından itibaren gelişen blog yazarlığını bu kategoride görmek mümkün. Her ne kadar birer sosyal medya platformu olarak görülebilseler de bloglar kendi iç işleyişleri olan ve aslında doğrudan yazının imkânlarını kullanıcılara sunan mecralar oldu. Bu çerçevede dijital popüler yazarları, sosyal medyanın popüler yazarlarından ayırmak gerekli. Örneğin ilk dönem blog yazarlarından olan ve çoğunlukla mahlaslarıyla yazan (hatta kitapları da bu mahlaslarla basılan) PuCCa, Marslı Kovboy, Angutyus, Pink Freud, mememetali, French Oje, samihazinses vb. isimler blog yazarlıklarıyla, yani internetin imkânlarıyla ünlenmiş ve yayıncılık sektörüne transfer olarak “kitaplı yazar” kategorisine terfi etmiş popüler yazarlardır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan biri, bu yazarların longseller yazar olarak varlıklarını sürdürememiş olmalarıdır. Bu yazarlar, günün modasına uygun olarak popüler oldukları için, bloggerlık demode bir kullanım olarak rafa kalkınca kendileri de büyük ölçüde ya “yazar” olarak piyasadan tamamen kaybolmuş ya da oldukça silikleşmişlerdir.

Dijital popüler yazar grubuna, daha aktüel bir örnek olarak WattPad yazarlığını da gösterebiliriz. İşleyiş dinamikleri olarak blog yazarlığını andıran WattPad kendi başına kullanıcılarına yazının imkânlarını sunan bir mecra. Kullanıcılarını ekseriyetle çocuk yaştaki tüketicilerin oluşturduğu mecranın yazarları da 20’li yaşlarının ortalarına dahi gelmemiş bireyler. Buradaki yazarlar da tıpkı blog dönemi yazarları gibi “yeterli” tıklanmayı almaları hâlinde çeşitli yayınevlerine transfer olabiliyorlar. WattPad’in en önemli alametifarikalarından biri yazarların yazdıklarını sürekli kılmak adına çoklukla seri içerikler (sonrasında “romanlar”) üretmeleridir. Böylece bir Netflix dizisini andıran içeriklerle hem okurlar diri tutuluyor hem de yayıncılık piyasasında yazarların konumları sağlamlaştırılıyor.

İskender Pala.
İskender Pala.

Son kategori olarak sosyal medyanın popüler yazarlarını anmak gerek. Bu kategoriye ait yazarlar oldukça yeni bir grubu oluşturuyor. En genel özellikleri sosyal medyada fenomen düzeyinde yer almaları ve ilgili sosyal medya araçlarını aktif şekilde kullanmaları. Ayrıca yazarlıklarını da buradaki popülerlikleri üzerine inşa etmiş olmaları… Bu grup, blog dönemi yazarları ile kullandıkları araç özelinde ayrışıyor. Esasında sosyal medyanın popüler yazarları çoğu zaman yazarlıkla uğraşmak, yazar olmaya çabalamak zorunda bile değil. Bu grupta yer alan yazarlar, herhangi bir sektörde herhangi bir meslekle uğraşıyor olabilirler. Sosyal medyada ürettikleri içeriğin yazın dünyasını doğrudan ilgilendirmesi bile gerekmez. Ancak asıl önemli olan sosyal medyada çok fazla izlenmeleri, etkileşim almaları ve takipçileriyle yakın ilişki kurmalarıdır. Yayıncıların dikkatini çeken de budur. Şayet yeterince etkileşim almışsanız, “büyük” yayınevlerinden birinin sizi yazar yapmaması için hiçbir sebep yok. Ve yeterince uslu bir çocuk olursanız Şirinler’i bile görebilirsiniz…

Yazarlığın parodisi

Bugün yazarı, geçmişteki kadim anlamın işaret ettiği noktada görebilir miyiz? Günümüzde (popüler) yazarlığın geldiği nokta esasında alandaki çeşitliliği gösterdiği gibi yazarın (teknolojinin de getirdikleriyle) reklam, pazarlama, satış kaygısı sebebiyle bir “profesyonel işçi” konumuna saplandığı da gösteriyor. Yukarıda kategorize ettiğimiz bütün yazarların (hayatta olmayanlar da dâhil) asıl ortak noktası neo-liberal yayın dünyasında satılabilir bir objeye dönüşmüş olmalarıdır.

Joe Moran’ın bugünün yazarları hakkında söyledikleri bu anlamda dikkate değer. Moran’a göre bugün yazarlara toplumsal hayatın herhangi bir noktasında denk gelmek mümkün. Dergi ve gazetelerin kültür-sanat bölümlerinde yer alan söyleşileriyle; kendileri hakkında yazılan yazılarla; TV şovlarında, reklamlarda ve hatta alışveriş kanallarında bile karşımıza çıkabilirler (Moran, 2000: 1). Kısacası yazarlar piyasada iyice popülerleşerek tutunabilmek adına kendilerini yeniden üretirler. Bu anlamda kitaplarıyla bir bütün olur, zaman zaman karakterlerinin yerine dahi geçebilirler. Başka bir ifadeyle, “yazarlar, imajlarını kitaplarının içeriklerine ve kitaplarının içeriklerini de imajlarına daha fazla uydurmaya çalışırlar” (Ugresiç, 2014: 61).

Yazar artık bir resim, bir video, bir reklamdan ibaret çoğu zaman. Bu reklam ve pazarlama stratejileri kitap kapaklarında dahi fark edilir durumda. Yazar isimleri kitap isimlerinden daha büyük puntolarla ve göz alıcı şekilde tasarlanıyor. Pek çok yazarın fotoğrafı, kendi kitabının kapağını kaplamış durumda. Moda konularda romanlar yazarak popüler kültüre eklemlenmek yazarların hiç de yabancısı olduğu bir konu değil. Yakın geçmişte moda olan Mevlâna-Şems ilişkisi ve tasavvuf kültürü üzerine çoksatar yazarlar epeyce kalem oynamışlardı örneğin. Öyleyse durum bu olunca yazarı yeniden nasıl tanımlamak gerek?

Raymond Williams.
Raymond Williams.

Yazarlık, alana yeni dahil olmak isteyenler için Instagram bio’suna eklenecek bir ünvan; alanın gediklileri için kendi popülerliklerini yazın dışı türlü çabalarla sürdürecekleri bir mecra; yayıncılar için farklı sektörlerden yeni aktörler devşirerek vitrini cafcaflı tutmanın bir aracı sadece… İşin ekonomi-politiği çoklukla yayıncılar tarafından belirleniyor olsa da genel çerçevede hâlinden şikayetçi olan pek kimselere de denk gelemiyoruz. Yazarlar, “yazar” olabildikleri ve bu işten para kazanabildikleri için memnun; okurlar da takip ettikleri figürlerin metinlerini okuma ayrıcalığına eriştiği için. Sektörü domine eden büyük yayıncılar içinse her zaman bir reçete var. Onlar bazen yeraltı metrolarının reklam panolarında bazen bir Instagram gönderisinde bazen de bir YouTube canlı yayınında ürünlerini parlatmaya devam ediyorlar. Önemli olan daha fazla kişiye ulaşmak ve daha çok satmak ne de olsa. Peki böylesi bir curcunada yazarı nasıl tanımlayacağız? Kanaat önderi mi? Pop ikonu mu? Yoksa son tüketim tarihi geldiğinde yazın dünyasının tozlu sayfalarına karışacak bir işçi mi? Belki hepsi. Belki hiçbiri…

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

KAYNAK / LAURENSON, D. F. (1969). “A SOCİOLOGİCAL STUDY OF AUTHORSHİP”, THE BRİTİSH JOURNAL OF SOCİOLOGY, 20(3), 311–325. MORAN, J. (2000). STAR AUTHORS: LİTERARY CELEBRİTY İN AMERİCA, LONDON, PLUTO PRESS. WİLLİAMS, R. (2017). KÜLTÜR VE TOPLUM: 1780-1950, ÇEV. UYGUR KOCABAŞOĞLU, İSTANBUL, İLETİŞİM YAYINLARI. WOLLF, J. (2000). SANATIN TOPLUMSAL ÜRETİMİ, ÇEV. AYŞEGÜL DEMİR, İSTANBUL, ÖZNE YAYINLARI. UGRESİÇ, D. (2014). OKUMADIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, ÇEV. GÖKÇE METİN, İSTANBUL, AYRINTI YAYINLARI.