Ömer Miraç Yaman : “Madde bağımlılığı aynı zamanda bir aile hastalığıdır!”

​Ömer  Miraç  Yaman :  “Madde bağımlılığı aynı zamanda bir aile hastalığıdır!”
​Ömer Miraç Yaman : “Madde bağımlılığı aynı zamanda bir aile hastalığıdır!”

İstanbul Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi Ömer Miraç Yaman’ı, özellikle madde bağımlılığıyla ilgili saha çalışmalarıyla tanıyoruz. Gençlerin dünyasını yakından takip eden Yaman’ın çalışmaları, bize de o dünyayı anlama ve tanıma fırsatı veriyor. Kendisiyle, maddenin tanımıyla başlayıp bir insanı bağımlılığa götüren süreci ve bundan kurtulmak isteyen kişinin neler yaşadığını konuştuk.

“Madde bağımlılığı” kavramından ne anlamalıyız? Hangi maddeler bu kavramın içine girer?

Madde bağımlılığı ya da uyuşturucu madde bağımlılığı dediğimizde aslında biz kimyasal maddeleri kastediyoruz. Gerek sentetik gerek laboratuvar ortamında üretilmiş kimyasal maddeler bu kavramın içine giriyor. Tek tek isim vermek istemiyorum ama hem medyadan takip ettiğimiz hem de toplum içinde gördüğümüz, insanın zihnini, duygularını ve hayatını bulanıklaştıran her türlü kimyasal madde, bağımlılığın kapsamına girer. Sigara, alkol, uyuşturucu gibi maddelerin hepsi madde bağımlılığı üst başlığı altında toplanabilir.

Ömer Miraç Yaman
Ömer Miraç Yaman

Bir insan neden madde bağımlısı olur?

Bu sorunun kolay bir cevabı yok, kısaca açıklamaya çalışayım. Birincisi eğer bir gencin hayatında çocukluğundan ya da ergenliğinden getirmiş olduğu travmatik bir hikâyesi varsa, zor bir ailede büyüdüyse, ailesinin içerisinde boşanma, şiddet gibi farklı öyküler varsa ergenlik döneminde önce aileden kopar, uzaklaşır, daha sonra da bir arayışa girer. Bu arayış, bazı gençlerde madde kullanımı davranışlarına yönelmeye sebep olabilir. Çözüm üretilemeyen meselelerin toplamı bir çocuğun ve gencin hayatında birikir ve bunlarla baş edebilmek için madde kullanımı davranışı ortaya çıkar; o genç, tabiri caizse âdeta bir tür hokus pokus yaparak sorunların üstesinden geldiğini düşünür. Bunun dışında arkadaş ilişkileri, okul ortamı, sokakla gencin kurduğu ilişki, sosyal medya, internet üzerinden girilen farklı kültürel altyapılar bunların hepsi tabii ki madde kullanımı davranışında doğrudan etkilidir.

Bağımlı ailelerin çocukları bağımlı olur diyebilir miyiz? Bununla ilgili veri var mı elinizde?

Genetik olarak aktarım yapıldığını da biliyoruz. Farklı araştırmalar var bu konuda. Madde bağımlısı bir ebeveyne sahip olan gençlerin ve çocukların ileriki hayatlarında diğer insanlara nispetle, madde kullanmaya üç beş kat daha yatkın olarak hayatlarını devam ettirdiklerine tanık oluyoruz. Şimdiye kadar binlerce madde bağımlısı gençten aldığımız hikâyenin merkezinde hep aileyi buluyoruz. Onun için de diyoruz ki, uyuşturucu madde bağımlılığı aynı zamanda bir aile hastalığıdır.

Çocuklar sorunlu dönemlerinde internetten bir oyun keşfetseydi oyun bağımlısı olurdu, bir madde keşfettiği için madde bağımlısı oldu, desek yanlış olur mu?

Şöyle dememiz daha doğru olur. Çocukların önemli bir kısmının şu anda teknoloji bağımlısı hâline dönüşmesinin altında yine evden kaçma, uzaklaşma davranışı ya da bir şekilde ebeveyn ilişkilerinin sorunlu atmosferinden kendini kurtarma arayışının yansıması var. Onun için bana “Hocam gözümüzün önünde olsun, bilgisayarla ilgilensin, dışarıda bonzai var” dediklerinde ailelere şunu söylüyorum. “Evde internet var, dışarıda ise bonzai, peki birini diğerine tercih edecek pozisyonda mıyız?” Bana sorarsanız ben ikisini de tercih edemiyorum. Çünkü ikisi de birbirinden beter durumlar ortaya çıkarabiliyor. Anne babalar çocuklarını tanıdıklarını zannediyorlar genellikle. Tabii ki her anne baba evladını belli ölçülerde tanır ama ergenlik dönemi o tanışmanın yeniden yapılması gereken kritik bir dönemdir. Ebeveynler özellikle şeytanın ebeveynle çocuk arasına bolca girip tuzaklar kurduğu ergenlik döneminde, daha fazla istiğfar ve tövbe etmeli. Evlatlarını anlayabilmek adına dua etmeli ve bu konuda çaba sarf etmeliler.

Bağımlılar hakkında X maddesiyle başlayıp tatmin olmayıp zamanla Y maddesine, onda da doyumsuzluk noktasına ulaşıp Z maddesine geçerler, diyebilir miyiz?

Her kullanıcının başlangıç maddesi genelde hepimizin yaygın bir şekilde bildiği sigaradır. Sigara, taşıyıcı ve alıştırıcı bir maddedir. Sonrasında esrar, uyuşturucu hap olarak bildiğimiz ekstazi olarak da anılan madde kullanımı, çoklu yani mix kullanım, arkasından eroin ve türevlerine evrilen sentetik maddelere doğru devam eden bir süreci beraberinde getiriyor. Ama her bağımlı aynı süreci işleyerek sonunda eroine varır, diyemeyiz. Herkesin hikâyesi başka türlü oluyor. Bazıları doğrudan eroinle tanışabiliyor. Kimisi hayatında hiç esrar kullanmadan doğrudan bonzai bağımlısı olabiliyor. Bu anlamda genel seyre baktığımızda evet, bir madde kullanıcısının sürekli olarak dozu artırmak ve o alınan hazzı çoğaltmak, ilk madde kullandığında yaşamış olduğu -onların tabiriyle kafayı- bir kez daha yaşayabilmek için hem kullandığı maddenin oranını artırma hem de maddeyi çeşitlendirme davranışı var. Madde bağımlılığının bir başka gerçekliği de kullanıcıların ilk beş on kullanımda yakalamış olduğu hazzı daha sonraki kullanımlarında asla yakalayamamasıdır. Onun için sürekli doz artırımına gider ya da madde çeşitlendirmesini tercih ederler.

Maddeyi üç dört defa aldıktan sonra mı bağımlılık başlıyor?

Şu anda ilk kullanımda bile bağımlılık yapan maddeler var. Kullanıcı bir kullanımdan sonra doğrudan madde bağımlısı olabilir. Zaten bu noktadan öncesi önemli. Eğer insan bir maddeyi alma/kullanma ruh durumuna geldiyse artık o hazırdır. Bu hazır bulunuşluk durumu genelde ilk kullanımdan sonra doğrudan bir bağımlılık sürecine evrilmeye sebep olur.

Maddeler bağımlıya ne gibi fizyolojik ve psikolojik zararlar verir?

Madde kullanımı davranışı, nükseden ve tekrar eden bir beyin hastalığıdır. Bir şeker hastalığında ya da bir akciğer rahatsızlığında olduğu gibi kullanıcının vücudunda hemen gözle görülür ve doğrudan hissedilir semptomlar ortaya çıkmayabilir. Ama o, beynin hem kimyasal hem fizyolojik yapısına doğrudan tesir eder. Bizler kullanıcılardaki o değişimi anlayamayız. Onun sert bir sağlık sorunuyla yüzleştiğini düşünürüz. Mesela bahsettiğimiz ağır maddeleri, bonzai ve türevleri ya da eroini bir yıl boyunca kullanan bir gencin yılın sonunda beyninde bazı hasarlar oluşur ki bunların önemli bir kısmı geri döndürülemez. Fakat beynini göremediği ya da kullandığı madde aynı zamanda haz da ürettiği için, kullanıcı ya da çevresi zararı hissedemez, anlayamaz, anlasa da çözümü erteler.

Ailesi de anlayamaz mı bu noktadayken?

Aileler de genelde anlayamayabiliyor. Çarpıcı bir örnek vereyim. Madde bağımlısı bir genç şunu söylemişti: “Ben ortaokula giderken sigaraya başlamıştım ve eve geldiğimde leş gibi kokuyordum, babam bana bir kere sarılmış olsaydı benim leş gibi sigara koktuğumu anlayacaktı ve belki diğer maddeleri kullanmaya başlamayacaktım.” Bu anlamda kullanım davranışını ailenin anlamaması aslında çocuğun ya da gencin gelişim süreçlerinin hiçbirisine dair net bir şekilde tavır alamayan ya da yakınlık kuramayan ebeveynlerin ortak sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Pek çok madde bağımlısı genç ve ailesiyle yaptığımız görüşmede şu durum ortaya çıkıyor. Gence soruyoruz “Kaç yıldan beri madde kullanıyorsun?” diye, “Beş altı yıl” diyor. Anne babası ise “Beş altı ay” diyor. Arada on kat fark var. Altı ay nerede, altı yıl nerede! Fakat aile yıllar boyunca evladı yanı başındayken, evladının vücudunda yaralar çıkarken, eli titrerken ya da gözlerinin altı ya da içi kızarmışken, bir şekilde çocuğu beyin fonksiyonlarını yerine getirmemekten kaynaklı unutkanlık ve hafıza problemi yaşarken, kendi içine ya da odasına kapanmışken bu süreçleri okuyamıyor, anlayamıyor, görmek istemiyor veya göremiyor. Dolayısıyla ebeveynler bu konuda sınıfta kalıyor maalesef.

Az önceki çocuğunun sigara kullandığını anlayamayan baba örneğinde, anne de evladını korumak için durumu saklamış olabilir mi? Çünkü çamaşırlarını katlarken bile anlamıştır onun sigara kullandığını.

İhtimal şöyle, madde bağımlılığı sürecinde biz annenin saklamaktan ziyade daha koruyucu ve tedavi sürecinde evladının daha çok takipçisi olduğunu görüyoruz. O arkadaşın örneğinde üstü veya ağzı koktuğu için belki yakın temasla anlayacaktı babası ama şunu söyleyelim ebeveynler de maddeyi tanımıyorlar, madde süreçlerini bilmiyorlar. Bir genç sigara kullanıyorsa aile “Zaten daha büyük şeylere bulaşmıyor, hiç olmazsa sigara kullanıyor” noktasında kaldığı için sigarayla beraber nelerin gelebileceğini hiç kestiremiyor. Mesela çarpıcı bir örnek olarak burada kalsın, Türkiye’de bonzai bağımlılığı sigara bağımlılığı üzerinden bu topraklara nakşedildi. Türkiye’deki bonzai bağımlılarının büyük çoğunluğu hayatlarında ilk kez sigara içmeye yeltendikleri sırada, aslında içtikleri şeyin sigara değil de bonzaiye sarılmış “dolu” sigara olduğunu bilmiyordu. O sigarayı kullanmak suretiyle, bağımlılık geliştiren ve bir bonzai bağımlısına dönüşen gençlerin hikâyesiyle karşı karşıyayız. Bu anlamda sigara davranışı ve kullanımı da zaten bonzai kullanımının hem reklamına hem de giriş kapısına karşılık geliyor.

Ben ebeveynlere ya da sigara kullanıcılarına “Girdiğiniz kul hakkının boyutu çok yüksek” diyorum. Ufacık bir çocuğun zihninde iki üç yaşında meşrulaştırıyorsunuz sigara kullanımını; bakıyor annesine, babasına, amcasına, dayısına diyor ki, “Bunlar iyiler, iyi insanlar sigara içiyor, demek ki bu kötü bir şey değildir.” Hatta o masum çocuk bir gün gelip annesinin ya da babasının sigara paketine elini uzattığında, birinin ona cıs demesini anlayamaz çünkü normal bir şeydir artık çocuğun dünyasında o. Yetişkin olduğunda insanların yaptığı şeye dair bir algı gelişir belki ama eğer bu bir kabul olarak, öngörü olarak çocuğun zihnine ve gönlüne yerleştiyse çocuk, ilk problemli durumda, bir eğlence ortamında ya da arkadaşının “Al bir kere kardeşim, ne var” dediği noktada sigarayı kullanmaya başlar. Eğer orada verilen sigara içi dolu bir sigaraysa çocuğun başka neler nelerle tanışmasına kapı aralanır. Bu anlamda ben sigara kullanımının da hiç masum bir davranış olmadığına ve hatta kul hakkının kıymetli meselelerinden birisi olduğuna inanıyorum.

Madde kullanan bir genç belli bir noktada bundan rahatsız oluyor ve bırakmak istiyor. Fakat istediği hâlde bırakamıyor. Bağımlılar ve aileleri bu süreçte ne gibi zorluklar yaşıyorlar?

Aile süreci çok daha kritik bir süreç. Bu aslında apayrı konuşulması gereken uzun bir başlık. Aslında maddeyi sadece madde kullanımı olarak görerek hata yapıyoruz. Gençler de bu noktadalar. Madde beraberinde alt kültürü ile gelir. Yeni bir arkadaş çevresi, yeni bir sosyal ilişki, yeni bir kullanım davranışı, yeni bir hayat düzeniyle gelir. Bir madde kullanıcısının hayatı sabah kalktığından akşam tekrar gözünü kapatana kadar madde odağıyla devam eder. Dolayısıyla mesele kullanılan maddeyi bırakma meselesi değil. Tam tersine hayatın toplamına dair. Ancak çok radikal ve mutlaka bir psikososyal, tıbbi desteğin barındığı bir müdahale ile bu yol yürünebilir. Bu anlamda kullanıcı zannediyor ki, ben esrarı veya bonzaiyi bir daha kullanmam, ağzıma sürmem, bunu birkaç gün yaptığımda bu maddeyi bırakırım. Peki arkadaş ilişkileri ne olacak? Sokak ne olacak? Şimdiye kadar temin ettiği o kişiyle kurduğu ilişkiler ne olacak? Bir şekilde uyaranlar onu dürtmeye devam eder. “Ben artık bırakmak istiyorum” dediğinde sırasıyla şunlarla mücadele etmek zorunda kalacak: Bir, beyni bunu isteyecek. İki, bedeni bunu şiddetle arzulayacak. Üç, ailesi sen bağımlısın zaten nasıl kurtulacaksın diye onu iğneleyecek. Dört, ona maddeyi satan satıcı mesaj atacak, arayacak, taciz edecek. Beş, arkadaş ortamı, alt kültür grubu “Gel takılalım biraz” diyecek. Altı, hatıraları ve anılarıyla mücadele edecek. Toplamda bir bağımlıyı bekleyen şey, aslında bir orduyu bekleyen şey kadar büyük ve geniş.

Bu anlattıklarınızdan sonra, bağımlılıktan kurtulmak bana çok zor ve imkânsız göründü?

Zor ve imkânsız değil ama sadece “Maddeyi bıraktım” diyerek bununla baş edilemiyor. Eğer bunu dersek karşımıza tankla gelmiş birisine elimizdeki silahla “Ben seni yenerim” demek kadar komik bir şey söylemiş oluruz. Bunun için mücadeleyi etkin ve yaygın yapmamız gerekiyor. Başta “Bağımlılık bir aile hastalığıdır” derken bunu kastettim. Kritik nokta ailedir. Ailenin evladına destek olduğu, belki taşınıp başka bir yere gittiği, mesleğini veya çalıştığı yeri değiştirdiği, fizyolojik/tıbbi destek aldığı, sonrasında ise psikolojik bir destek sürecine girdiği bir arınma sürecinin yapılandırıldığı bir durumdan bahsediyoruz. Bunların hepsi uzun bir zamana yayılan aşamalardır, bir hafta on günde ya da bir ayda olabilecek şeyler değildir. Aile bu sürecin en az birkaç yıl devam edeceğini öngörerek bir adım atarsa o zaman bağımlı da kendi içinden gelen aşerme durumlarını, yeniden madde kullanımı davranışlarını ve reflekslerini de anlamlandıracak, çevresinden gelen cümlelerin hangisine ne kadar cevap vereceğini, vermesi gerektiğini de nerede kendisine dur diyeceğini de bilecektir. Ve sonrasında sürecin nasıl yapılandırılacağına dair de ufku olacaktır. Zor bir şey söylemiyorum. Sadece biz meseleyi çok basite indirgediğimizde bağımlı bırakırken daha çok zorlanıyor. Karar vermiş olmanın yanında çok daha kuvvetli başka kararlar da gerekiyor.

Başta konuştuğumuz gibi, zaten çocuğuyla yeterince ilgilenmeyen, onun neler yaşadığını fark edemeyen bir aile, çocuğu bu maddeyi bırakmak istediğinde bu kadar şeyle nasıl başa çıkacak?

Burada şöyle bir avantajımız var. Eğer aile geride kalıyorsa ve desteğini vermiyorsa bağımlı için şu an bu topraklarda aile gibi olamasa da o süreçlerde destekleneceği çok fazla imkân oluştu. Birkaç çarpıcı örneği vereyim, kayıtlara da geçmiş olsun. Mesela Yeşilay’ın, YEDAM’ın çalışmaları ya da AMATEM ve ÇAMATEM’lerin hâlihazırda geliştirilen çalışmaları var. Bunun dışında sivil toplum örgütlerinin İstanbul’da pek çok farklı lokasyonda ve Anadolu’nun birçok yerinde gerek yatılı gerekse ayakta destekli rehabilitasyon yürüttükleri çalışmalar var. Aslında bir madde bağımlısı isterse ve bu konuda ufak da olsa adım atarsa ailesi destek olmasa dahi sürecini devam ettirebileceği imkân ve ortam bulabilir. Bu noktada ben oldukça umutluyum. Bundan beş altı yıl önce bunların çoğu yoktu. Şimdi bağımlılarımız çok, ama hamdolsun bağımlılıkla mücadele etme ve değişim konusunda etki edecek imkânlar da çok. Yeterli mi? Değil. Henüz emekleme aşamasındayız. Ama aile desteği olmadan da hayatını kurtarmış pek çok kişinin hikâyesine tanık oldu bu gözler.

Bağımlılar mı dernekleri buluyor yoksa dernekler mi bağımlıları? Nasıl işliyor süreç?

Arayan buluyor. Bağımlı ya da bir sivil toplum kuruluşu fark etmez. Kritik nokta aramak ve biraz kararlı bir şekilde adım atmak. Özellikle bağımlılık alanında çalışan yapılar var, dolayısıyla böyle geniş bir çerçeve var önümüzde.

Türkiye’de uyuşturucu bağımlılığıyla ilgili bir raporda şöyle diyor: 2005 yılına kadar daha çok zengin ailelerin çocukları madde bağımlısıyken, 2005’te bu oran orta sınıf ailelerin çocuklarıyla eşitlendi, 2005 sonrası ise orta sınıf ailelerin çocukları daha fazla bağımlı hâle geldi. 2005 yılında ne oldu?

Küresel uyuşturucu üreticilerinin politikası değişti. Eskiden uyuşturucu madde dünyada daha zengin ve daha az bir kitlenin kullandığı bir maddeyken, şimdi onun çok daha farklı kitlelere ve çok sayıda gence ulaştırılması için bir yöntem farklılaşması yaşandı. Bonzai bunun çok net örneklerinden bir tanesi. Aslında ucuz bir madde değil ama ulaşımı kolay, yüzlerce çeşit madde üretilerek herkesin kolayca ulaşabileceği bir formda sunularak yaygınlaştırıldı. Birleşmiş Milletler’in, Dünya Sağlık Örgütü’nün en son yayımladığı raporda 300 milyona yakın bağımlı olduğunu öğrendik. Bu çok ciddi bir rakam.

Türkiye’deki son rakamlar nasıl?

Ülkemizin resmî rakamları, en son bu yıl İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir anket çalışmasında %3,1 olarak açıklandı. Gerçek rakama karşılık gelmiyor bu. Ama bu rakam bile yüksek. En az iki milyona yakın kişiden bahsediyoruz. Özellikle gençlerin bağımlılık oranlarına dair araştırmalar bize net rakamlar veremiyor. Bu araştırmalar çok fazla yapılmıyor zaten. En son Türkiye’deki gençlik araştırmalarından bir tanesinde (TGSP Gençlik Araştırması, 2018) gençlere “Sizce gençlerin en büyük problemlerinden bir tanesi nedir?” diye soruluyor. İlk üçte madde bağımlılığı çıkıyor. Gençler Türkiye gençliğinin sorunlarını okurken bile ilk üçte mutlaka madde bağımlılığını sayıyorlar. Bu çok kritik bir nokta. Aynı zamanda gençlerin nasıl gündemine girdiği, gençlerin bunu nasıl bulduğuna dair bir durumu gösteriyor.

Mesela bonzai ilk çıktığında çok daha fazla ölümlü vaka ile karşılaşılıyordu, haberlere de bu yansıyordu. Şimdi ise daha az ölümlü vaka ile karşılaşılıyor. Birincisi basında bunun reklam edilmesinin önüne geçildi. Ama daha önemlisi üreticiler de öldüren bir maddeyi satamayacakları için öldürmeyen, süründüren bir madde üretmeye başladı. Bir denemeydi ilk ürettikleri. Laboratuvar ortamında gibi deniyor aslında, ne gibi etkiler ortaya çıkarıyor diye. Bu anlamda üreticiler gençlerin kullanımını artıran ve kolay ulaşım sağlanan bir içerik üretimine devam ediyor.

İnternetin elimizin altında olması maddeye ulaşmada ya da bağımlıların birbiriyle olan iletişiminde kolaylık sağladı mı? Maddenin yayılmasında nasıl etkili oldu?

Tabii ki. Çocukların hemen hepsi zaten internet ortamında şifreli konuşuyor. Asla bir ekstazi, ex demez gençler. Siz biz anlamayalım diye böyle yaparlar. Hem dip web yani çocukların derinden girdikleri internet kanalları hem de normal yazışmalarında internetin aracılığını kullanıyorlar. Özellikle satıcılar çok aktif şekilde kullanıyor.

Madde bağlılığı hangi kültürel çevrelerde görülüyor? Muhafazakâr mahalle kendisini güvende hissedebilir mi?

Muhafazakâr mahalleyi nasıl tanımlayacağımızla alakalı olarak değişir. Eğer bunu dinî hayatını temel ve biricik referans noktası olarak kabul eden aileler diye tanımlıyorsak -ki ben bu aile sayısının %5’i geçmeyeceğini düşünüyorum bu topraklarda- onlar için de bağımlılık Türkiye’deki bağımlılık oranı kadar bir orandır. Ama muhafazakârlık tanımını bu topraklarda vatan, millet, din, bayrak sevgisi olarak Anadolu İslam’ı şeklinde tanımlıyorsak burada kesinlikle bağımlılık oranının yüksek olduğunu görebiliriz. Bu sadece dindarlıkla alakalı bir durum değil. Muhafazakâr veya muhafazakâr olmayan çevre hiç fark etmiyor. Mesela İzmir ile Konya’yı daha laik ve daha muhafazakâr noktalar olarak karşılaştıracak olursak madde kullanım oranları arasında çok belirgin farklar göremeyiz. Belki İzmir’de oran biraz daha yüksek çıkabilir, o da alkol tüketimiyle ilgili olabilir. Gerçi Konya’nın da namı var bu konuda. Toplamda madde kullanım davranışı şu anda Türkiye’nin neredeyse her yerinde yaklaşık olarak aynı oranlarla karşımıza çıkıyor. Büyükşehirlerin İstanbul, Ankara, İzmir’in oransal olarak farklılıkları var elbette. İstanbul’dan bir örnek vereyim. İstanbul’da madde trafiği yaşanan bazı ilçeler öne çıkıyor, isimlerini vermeyeceğim. Bir İstanbullu göç ilçeleri neresi diye düşündüğünde bunları rahatlıkla bulabilir. Aynı zamanda muhafazakârlığın da kalesi olarak bilinen ilçeler. Buralar maddenin en yoğun alınıp satıldığı, kullanıldığı, gençlerin en çok görüntülerinin paylaşıldığı ilçeler. Bu anlamda, belirgin bir şekilde muhafazakâr ailelerde bir yoğunlaşma var demek manipülatif olur ama toplamda Türkiye’nin gerçekliği neyse her aileye bu tesir ediyor.

Bir çocuğun Kur’an kursunda ya da İmam Hatip Lisesi’nde okuması da fark etmiyor mu? Oralarda da madde bağımlısı gençler var mı?

Çok fazla var. Bir çocuğun Kur’an kursuna, İmam Hatip’e gidiyor olması hatta hafız olması madde kullanmayacağı anlamına gelmiyor. Bana her hafta yaklaşık on madde bağımlısı geliyor. Bunların bir kısmı hafız bir kısmı İmam Hatip Lisesi mezunu bir kısmı Kur’an kursuna gitmiş. Biz şöyle düşünüyor olabiliriz: İmam Hatip’e giden birisi madde kullanamaz. Yani böyle bir şey değil!

Ama şöyle bir tarafı yok mu? Sigara içer ama günah olduğu için içki içmez. Günah olduğu için maddeden uzak durur.

Anlıyorum. Ama kritik nokta şu. Bağımlılık sürecini biz din temelli düşünüyoruz sadece. Söyleşinin başında konuştuğumuz gibi bazı kronik sorunların neticesi olarak ortaya çıkıyor. İmam Hatip, Kur’an kursu, Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi… Buralarda okuyan çocukların içinde illa ki sorunlu aileleri olanlar vardır. O sorunlarla yaşayan çocuk, onlarla baş etme yöntemlerinden biri olarak bağımlılığı seçebilir. Dolayısıyla burada biraz ince konuşuyorum, dikkat buyurun lütfen. “Olur mu canım İmam Hatiplerde madde bağımlısı?” Cevap: Olur, oluyor işte. Bir şekilde karşılaşıyoruz bu durumlarla. Ama “İmam Hatip’e giden gençlerin çoğu madde bağımlısı” demek de yanlış, ne alakası var, böyle bir şey de yok. Tıpkı Meslek Lisesi’ne gidenlerin de çoğunluğunun böyle olmadığı gibi. Tanımlama yaparken dikkatli olmakta yarar var. Şunu kesinlikle unutmayın, korunmuş ya da saklanmış hayatlar yaşamıyoruz. Her şey çok açık. Herkes her şeye ulaşabiliyor. Burası kritik nokta, bir kişinin din eğitimi almış olması onun bu sorunlardan azade kalmasına yeter şart değil, maalesef burayı atlayabiliyoruz.

Bağlanma sebepleri arasında ailenin ilgisizliğini de saymıştık. Muhafazakâr ailelerde de bu durum geçerli, diyorsunuz. Peki, ailelerin dinî konularda aşırı baskıcı olması da gençleri bağımlı yapıyor mu?

Dinî, kültürel ya da herhangi bir baskıdan dolayı olabilir. Pek çok okula gidiyor ve görüşüyoruz. Aileler bonzai deyince zıplıyor ama telefonda sekiz saat vakit geçirmek deyince “Ne yapalım, gençlik sevdası hocam” diyor. Bu da ciddi bir bağımlılık. İşin kırılma noktası her ailede olan şeyler Kur’an kursu ve İmam Hatiplerde de var. Eğer bir aile, evladını Kur’an kursuna, İmam Hatip’e ya da bir derneğe, vakfa, İslami STK’ya gönderip “Benim evladım dindar olsun, ben yapamıyorum onlar yapsın” diye düşünüyorsa bu da ayrı bir ihmal hikâyesidir. Rabbimiz Teâla’dan Kur’an-ı Kerim’de, Peygamberimizden (a.s.) sünnetinde öğreniyoruz ki anne babalık görevi devredilemez. Yani dublörlüğü kaldırmaz anne babalık. Onu sen yapacaksın. Tabii ki yardım ve destek alacaksın ama esasen bu senin işin. Dolayısıyla bu nerede olduğuna göre değişmez, ihmalle ortaya bir şey çıkar. Bunun da sonuçlarından bir tanesi konuştuğumuz bağımlılık süreci olabilir.