Ordu’da yerel tarihçi olmak sorumluluk ister

​Ordu’da  yerel  tarihçi  olmak  sorumluluk  ister… ​
​Ordu’da yerel tarihçi olmak sorumluluk ister… ​

Eğitim hayatım başta olmak üzere ömrümün büyük kesimi Ordu’da geçti. Köyümün, yaylamın havasını da soludum, suyunu da içtim, denizine de girdim... Çocukluğumuzda sokaklarda oynadık, düştük kalktık, arkadaşlarımızla sırrımızı, tostumuzu, gazozumuzu paylaştık.

Çocukluğumla ilgili hiç unutamadığım bir anım var. Halamlar, köyde ahşap bir evde oturuyorlardı. Beni, hacı eniştem iki saat boyunca; at sırtında köyüne götürdü. “Allah’ım, ben nereye geldim!” dedim içimden.

İsli tahtalı, duvarları kâğıtlarla kaplanmış tek odalı bir evdi burası. Hacı eniştem “Sana orada ballı kaymak yedireceğim” demişti götürürken. Hakikaten ballı kaymak yedim, yer ocağında pişmiş sıcak ekmekle beraber…

Rabia halam, benim için elindeki en lezzetli yemekleri sofraya koydu. Daha sonra yine yer ocağında demlenmiş çayı keyifle içtik. O kadar doğal bir ortamdı ki…

Rabia halam, benim için elindeki en lezzetli yemekleri sofraya koydu.
Rabia halam, benim için elindeki en lezzetli yemekleri sofraya koydu.

Gece hep birlikte aynı odada yattık. Küçücük basit bir evdi fakat sakinlerinin gönülleri çok zengindi. O günü hiç unutamam, halamın gözündeki pırıltılı ışıltılar beni çok etkilemişti.

1980’li yıllarda kitap okuma alışkanlığımız vardı. Birçok tarihî kitapla birlikte Ordu’nun yerel tarihi üzerine araştırmalar yapan rahmetli Sıtkı Çebi’nin kitaplarını da severek okurdum. Bu kitaplardan çok etkilenmiş, yerel tarih konularına iyice merak salmıştım.

Ordu’nun geçmişini araştırmak bir anda sevdiğim bir uğraş olmuştu. Çünkü bu alandaki devasa boşlukları görüyordum. Kentimin geçmişinde yaşanmış olan günlük sosyal hayata, tiyatroya, spora, ekonomiye, mimariye, eğitime, sağlığa dair yerel araştırmalara ihtiyaç vardı…

Konuşulacak o kadar insan vardı ki…
Konuşulacak o kadar insan vardı ki…

Tarih konusunda uzman bir akademisyen değildim. Ama gönüllü amatör bir araştırmacı olarak böylece yola koyuldum. Ordu tarihi hakkında bir makale yazabilmeniz için bu kentin havasını solumanız, insanın profilini, sosyal yaşamını iyi tanımanız gerekiyordu. İyi bir gözlemciydim.

Ordu adına ne varsa her şeyi incelemek ve onları kayıt altına almak arzusu ile doluydum. Başımdan geçen bir hadiseden bile bir değere ulaşmayı öğrenmiştim. Mesela gençken omzum çıkmıştı. Babam beni Ordu’nun ünlü kırık çıkıkçısı Göbüdo’ya götürmüştü. Çok acı çekiyordum.

Göbüdo aksakallı, nur yüzlü bir insandı. “Bakayım şuna…” dedi, bir tuttu omzumu ve “çıt” diye oturttu. Çok etkilenmiştim. Göbüdo’yu bir daha unutamadım. Yıllar sonra Göbüdo’nun oğlunu buldum ve rahmetli babasının ilginç hayat hikâyesini ilk ağızdan dinledim ve yayımladım…

İnsanları dinlemenin, anılarını not etmenin önemli bir hizmet olduğunun farkına varmıştım. Konuşulacak o kadar insan vardı ki…

Zaman su gibi akıp hızla geçiyor, toplumun hafızası olan bu insanlar aramızdan göç edip gidiyorlardı.

Kentin anılarıyla dolu olan bu değerleri kaybettikçe hüzünleniyordum.

Ordu’da maharetli ve meşhur bir kısım yaşlı ile saatlerce görüşmeler yapıp tek tek kayıt almaya başladım. Ordu’nun gazete arşivlerine ulaşmak mümkün olmuyordu. Zamanında yerel gazete arşivlerinin değeri bilinmemiş, yakılmış, çöpe atılmış, geçmişle ilgili her türlü bilgi yok edilmişti.

Dünya Yazarlar Evi
Dünya Yazarlar Evi

Ordu kent tarihi hakkında pek bilinmeyen bir konuya veya görsel bir belgeye ulaştığımda sanki bir hazine bulmuş gibi seviniyordum. Çünkü geçmişimizle olan bağları yeniden keşfetmek oldukça keyifliydi.

2010 yılından itibaren Ordu Belediyesi tarafından Taşbaşı Mahallesi’nde “Dünya Yazarlar Evi” de kurulmuş, kültürel anlamda çeşitli faaliyetler yapılıyordu. Bu süreç benim için de dönüm noktası olmuştu.

Ordu Belediyesi o dönem bölgenin tarihî ve kültürel mirasını koruma duyarlılığına sahip olan, tarihî araştırmalar yapmak isteyen, farklı uzmanlık alanlarından ve mesleklerden kentlilerin yerel tarih grubu oluşumu içinde birlikte çalışmalarını destekliyordu. Bu amaçla İbrahim Dizman, Şinasi Tepe, Hikmet Pala, Tansel Elibol gibi yerel tarihçiler tarafından “Ordu Tarih Atölyesi” oluşturulmuştu.

Bu atölyede birçok kişinin katılımıyla her hafta bir araya geldik. Ordu yerel tarihi konusunda söyleşiler yaptık; belgeleri, bilgileri birbirimizle paylaştık. Ünlü tarihçi yazarları, akademisyenleri atölyede konuk olarak ağırladık.

  • Öğrenciler ve tarih sever dostlarla Ordu’da kültür ve tarih turları düzenledik. Tarih çalışmalarının ana kaynaklarından olan salnameler, yerel tarihçi açısından en önemli kaynaklar arasındadır. Bizde yerel tarihçiler olarak Trabzon Valiliğine bağlı Ordu kazasına ait salnameleri Osmanlı arşivleri uzmanı Adnan Yıldız sayesinde inceledik. 2014 yılından itibaren Dünya Yazarlar Evi ve Tarih Atölyesi faaliyetlerini durdurmuştu.

Ama ben kendi başıma yerel tarih çalışmalarına devam ettim. Ordu ili hakkında kaynak bulmak için internet üzerinden birçok kütüphaneye, ulusal ve yerel gazetelerin arşivlerine üye oldum. Gittiğim her yerde önce kitapçı ve sahafları dolaşıyordum.

Ordu ile ilgili eski, tarihî bilgi, belge ne varsa tarıyor, buluyor ve biriktiriyordum. Elimde Ordu hakkında öylesine çok malzeme birikmişti ki; Ordu’da yayımlanan gazete ve dergilerde araştırmalarımı yayımlamaya başladım.

Ordu’da geçmişte meydana gelen tüm deprem, sel, fırtına gibi doğal afetleri bir kitapta topladım. Yine Ordu’da geçmiş yıllarda haksızca toplanan eski vergileri anlatan bir kitap yayımladım. Yaptığım yerel tarih araştırmalarında birçok ilginç bilgiyle karşılaşıyordum.

Bir zamanlar Ordu
Bir zamanlar Ordu

1930’larda Ordu’da tenis sporu yapılıyordu. Ordu İş Bankası Müdürü Vehbi Bey, Hamam düzünde tenis oynarken Samsun’a gitmek için henüz kara yolu ve köprü yoktu. Ordu’dan Ankara’ya gitmek için önce vapurla İstanbul’a sonra trenle Ankara’ya geçiliyordu.

Eskiden bütün taşınan yük ve yolcular kayıklarla açıkta bekleyen gemiye alınıyordu. Yine eğitim ve sağlık konusunda kentimizde yaşanan o kadar sıkıntılar, o kadar dramatik hikâyeler var ki şimdiki neslin bunları okumasını istiyordum.

Eski çeşme, konak ve kalelerin birçoğu tahrip edilip yıkılmış. Kendi kültürümüzü yansıtan tarihî binaları yıkıp, taşlarını mıcır yapmışlar.

Kentin simgelerini ve kimliğini hunharca tahrip etmişler. Mesudiye Kaleköy’de Hacıemiroğulları Beyliği’nin kalıntıları ve birçok kaya mezarı defineciler tarafından hâlen tahrip ediliyor.

Onbinlerin Dönüşü
Onbinlerin Dönüşü

Eskipazar’da tarihî caminin kapısı Ankara Etnografya Müzesi envanterinde görünüyor. MÖ 400’lerde, Komutan Ksenofon On Binlerin Dönüşü kitabında Kotyora’da Ordu’nun yaşamını ve değerlerini anlatıyordu. Ordu’nun Kotyora gibi böyle uluslararası bir marka değeri var.

Bunların restore edilip açık hava müzesi olarak kazandırılması gerekiyor. Ordu Kurul Kalesi’nde arkeolojik kazılar devam ettikçe birçok antik eser ortaya çıkmaya devam ediyor.

Ordu’da bir mağaradan çıkarılan tunç devrine ait yedi adet antik balta, Stockholm’de bir müzede “Ordu Hazineleri” diye sergileniyor. Ordu’da bir inşaat kazısında bulunan tarihî sikkeler Sinop Müzesi’nde ziyaret ediliyor.

Millî Mücadele döneminde Batum’dan İnebolu’ya sekiz sefer cephane taşıyan Gazi Rüsumat 4 gemisinin Ordu’da düşmana teslim olmamak için batırılışı ve tekrar yüzdürülüşü hakkında destansı bir anlatı var. Rüsumat gemisinin aynı boyutlarda yaptırılıp müze olarak denizimizde sergilenmesi için her kapıyı aşındırıyor, kamuoyunu bilgilendiriyoruz

Kentlerde doğal ve tarihî yaşam alanlarımızı mümkün olduğunca korumalıyız, bozmamalıyız. Zaten çok zengin tarihî eserlere sahip değiliz. Ordu’ya gelen konuklarımıza Boztepe’yi, Kotyora’yı, Yason Kilisesi’ni, denizimizi, taş konaklarımızı, yaylalarımızı en bakımlı hâliyle sunmalıyız.

Ordu’ya gelenler eski evleri, şadırvanları, çeşmeleri, kilise ve kaleleri soruyor. Bu eserlerin yıkılmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Bir an önce bu tip tarihî değerleri restore etmeli ve toparlamalıyız. Neden Ordu’da birkaç müze olmasın?

Ordu’da çeşitli konularda farklı yerlerde müzeler açılıp hikâyeleriyle birlikte sergilense her açıdan faydalı olacaktır. Ordu’nun geçmiş yılları hakkında nostalji tadında yazdığım makaleleri, fotoğraflı yazıları, internet sitelerinde güncel olarak paylaşıyorum.

Ordu’da sivil toplum örgütlerinde, derneklerde çeşitli konularda konferanslar veriyorum. Televizyon ve radyolarda programlara çıkıp Ordu’nun geleneksel yaşamı, eski zor yılları, unutulan kültürel değerleri ve ünlü simalarını anlatıyorum.

  • Geçmiş yıllarımızı yeniden öğrenmek isteyenlerin yararlanacağı çalışmalar yapmaktan çok mutluyum. İnsanlar geçmişine özlem duyuyor, geçmişteki yaşamını ve anılarını okumaktan çok keyif alıyorlar. Yayınladığım fotoğraflar sayesinde “Biz bunları unutmuştuk, tekrar hatırlattınız, çok teşekkürler…” diye güzel yorumlar alıyorum.

Hem bu işi sevmek hem de böyle destek bulmak sürekli araştırmalar yapmama, yeni kaynaklara yönelmeme sebep oluyor. Ordu’da yaşayan herkes kentin kimliği, geçmişi buharlaşmadan var olanları kayıt altına almalıdır.

Ordu tarihi hakkında birçok kitap yazılmalı, film çekilmeli, internet üzerinden yayınlar yapılmalıdır. Bu gibi faaliyetler yerel tarihçiler tarafından da planlanmalı, kent yöneticilerine sunulmalı ve süreç takip edilmelidir. Ordu’da yaşanmış hikâyelerin kategorik olarak yazılması için çalışmalara ara vermeden devam edilmelidir.

Çünkü kentin geçmişiyle ilgili kültürel ve tarihî bağların kopmaması için yerel tarihçilerin sorumluluğu bulunmaktadır. Sonuç olarak, bu kentte yerel tarihçi olmak öyle kolay bir iş değildir.

Ordu adına sevdalık, fedakârlık ve sorumluluk ister. Biz üzerimize düşen bu ödevleri yerine getirebiliyor muyuz acaba?