Osmanlı alimleri dil bir topraktır, diğer ilimler ise onun ürünleridir diye düşündüler

Osmanlı'da yabancı dil eğitimi
Osmanlı'da yabancı dil eğitimi

Batı’yı küçük gören Osmanlı aydınları ve yöneticileri, Batı dillerinden birini öğrenmeyi de küçüklük olarak telakki etmişlerdi. Bundan dolayı da Batı dillerinden birini öğrenmeyi hiçbir zaman düşünmemişlerdir.

Osmanlı Medreselerinde Eğitim Dili Genelde Osmanlı eğitim sistemi, özelde ise klasik dönem eğitim kurumlarında yabancı dil eğitiminin yerini anlayabilmek için, Osmanlı eğitim müfredatını ve medreselerde okutulan dersleri incelemek gerekmektedir.

Osmanlı Medreseleri

Osmanlılarda ilk medrese 1331 tarihinde, Orhan Bey zamanında İznik’te açıldı. Bursa’nın fethi ile birlikte Bursa’da da yeni bir medrese açıldı. Bundan sonra devletin sınırlarına katılan yeni yerlerde medreseler açılmaya devam etti.

Fatih dönemi, medrese ve eğitim sisteminde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çünkü Fatih’in açmış olduğu Sahn-ı Seman medreseleri hem derece hem de eğitim sistemi bakımından diğerlerinden farklıydı. Fatih döneminde açılan bu medreselere ilave olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Süleymaniye adı ile açılan medreselerde tıp, riyaziye ve darü’l-hadis gibi yeni ihtisas bölümleri (fakülte) oluşturuldu.

Fatih dönemi, medrese ve eğitim sisteminde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çünkü Fatih’in açmış olduğu Sahn-ı Seman medreseleri hem derece hem de eğitim sistemi bakımından diğerlerinden farklıydı.
Fatih dönemi, medrese ve eğitim sisteminde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çünkü Fatih’in açmış olduğu Sahn-ı Seman medreseleri hem derece hem de eğitim sistemi bakımından diğerlerinden farklıydı.

Fatih tarafından açılan Sahn-ı Seman medreselerinde okutulan kitaplar, daha çok tefsir, usul-ı fıkıh ve kelam gibi Arap lisanı üzerine yazılmış eserlerden oluşmaktadır. Osmanlı medreselerinde okutulan dersler tafsilatlı olurdu ve derslerin dili basitten zora doğru olacak şekilde hiyerarşik bir yapı içerisinde devam ederdi. Okutulan bu dersler daha çok Arapça olup Türkçe açıklamalar yapılarak dersler anlatılırdı. Yani, eğitim sisteminde bir silsile takip edildiği gibi ders anlatımında kullanılan eserler, Arapça eserlerden meydana gelmekteydi

İmam Birgivi

Mesela Kanuni döneminde yetişmiş önemli ilim adamlarından İmam Birgivî’nin Arapça gramer alanında kaleme aldığı Avamil ve İzhâru’l-esrâr eserleri ilim çevresinde büyük kabul görmüş ve asırlar boyunca medreselerde okutulmuştur. Ayrıca Maksud isimli meşhur sarf kitabının şerhi İm’ânü’l-enzâr ve İmtihanu’l-ezkiya kitapları vardır.

İmam Birgivi'nin mezarı
İmam Birgivi'nin mezarı

Ele aldığı eserlerinde belli bir eğitim metodu takip eden İmam Birgivî bu konudaki ilmî yönü ile birlikte eğitimci yönünü de ortaya koymuştur. Eserlerini yazarken hem öğretmeyi hem de pratik bilgiler vermeyi amaçlamıştır. Verdiği örnekler günlük hayatta kullanılabilecek misallerdir. Seçtiği misaller öğretici ve basitten karmaşığa ilkesine uygundur. Ehl-i sünnet itikadına ve güzel ahlaka dair misallere sıkça başvurarak eserlerinde eğitimci yönünü de ortaya koymuştur.

Mesela İzhârü’l-esrâr’daki öğretim yöntemleri şöyle sıralanabilir:

  1. Basitlik
  2. Yorumlu Örnekleme
  3. Seçenekli Örnekleme
  4. Tartışmasız Dil Öğretimi
  5. İşleklik
  6. Müfrede veya Cümleye Çevirme Yöntemi
  7. Görüntüleme Yöntemi

Birgivî bu eseri ve diğer eserlerinde kullanmış olduğu yöntem ve tekniklerle Kur’an ilimlerini hedefleyen bir dil öğrenimi amaçlamıştır. Özellikle bu eserde kullanmış olduğu bu yöntemler Birgivî’nin Arapça öğretim yöntem zenginliğindeki farkındalığını öne çıkarmaktadır. Arap filologları, bu eserleri okuyan, ezberleyen ve üzerinde düşünenlerin, nahiv kaidelerinin tamamını öğrenebileceğini belirtmektedir.

Dönemin âlim ve fakihleri ilim dili olarak Arapçayı kullanmış, nadiren Türkçe yazmayı tercih etmişlerdir. Türkçeyi daha çok tartışmalarda veya halk için kaleme alınan ilmihal türü eserlerde tercih etmişlerdir. Mesela, Birgivî halkın kolay anlaması için ilmihal niteliği taşıyan Risale-i Birgivî (Vasiyetnâme) adlı risalesiyle, fetvalarını (Fetâva-yı Birgivî) Türkçe kaleme almıştır. Kur’an’ı dünyada kazanç aracı olarak kullanma uygulamasının yanlışlığı üzerine yazdığı İnkâzü’l-hâlikîn adlı eserine Haşiyetü inkâzi’l-hâlikîn adıyla bir haşiye yapmış ve daha sonra bu eserini Risâle fî ademi cevazi’l-ücre ale’l-kırâe adıyla Türkçeye çevirmiştir.

Birgivî’nin Kitâbü’l-Îmân ve’l-istiḥsân adlı eserinin I. cildinin unvan sayfası ile son sayfası.
Birgivî’nin Kitâbü’l-Îmân ve’l-istiḥsân adlı eserinin I. cildinin unvan sayfası ile son sayfası.

Osmanlı ilim adamlarının Arapça eser vermelerinde İslam dinine duyulan saygının da önemli bir yeri vardır. Bu dönemde dil öğrenimi daha çok dinî gerekçelerle ön plana çıkmıştır. İyi bir medrese eğitimi almış tüm öğrenciler temel düzeyde Arapça anlayabilmekte ve tercüme yapabilmektedir. Bilhassa dinî metinleri çok daha rahat anlayabildiklerini görüyoruz. Medresede görev yapanlar ile Arap coğrafyasına atanan kadıların ileri düzeyde yabancı dil olarak Arapçayı bildiklerini söyleyebiliriz.

Mesela İmam Birgivî daha yeni bir müderris iken 23 yaşında Maksud’un daha rahat anlaşılabilmesi için onun şerhi olarak İm’ânü’l-enzâr isimli eserini yazmıştır.

Bundan da anlıyoruz ki başta Osmanlı aydın ve idarecileri olmak üzere Osmanlı ilim adamlarının büyük bir çoğunluğu çok iyi Arapça ve Farsça bilmekteydiler. Bunun en önemli kanıtı, Arap edebiyatı ve şiiri alanında çok iyi bilgiye sahip olmaları ve kendilerinin bu alanda eserleri olmasıdır.

Farsçanın medreseye girişi

Osmanlı medreselerinde Farsçanın okutulmaya başlaması Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dan sonradır. Bu döneme kadar Farsça eğitimi konusunda çok fazla bir girişim olmamakla birlikte, bu tarihten önce Farsça eğitimine de iyi bakılmamıştır. Bununla birlikte Osmanlı medreselerinde Farsça Mesnevi, Gülistan ve Bostan gibi eserlerin okutulduğunu görmekteyiz. Yalnızca Mesnevi okumak için darü’l-mesneviler de açılmıştır.

Dil bir topraktır

Bilhassa Divan Edebiyatı şairlerinin Farsça ağırlıklı şiirler yazması Farsçanın da Osmanlı medreseleri ve aydınları arasında yaygın bir yabancı dil olduğunu göstermektedir. Osmanlı idarecileri, Arapça ve Farsçaya karşı bu derece ilgi duymalarına karşın devletin resmî ve bilim dilinin Türkçe olması gerektiği bilincindeydiler. Çünkü onlara göre “Dil bir topraktır, diğer ilimler ise onun ürünleridir.” Bu sebepten, Osmanlı idarecileri Arapçayı devletin resmî dili yapmak yerine, dine duyulan sevgi ve saygının, dinî değerleri öğrenmenin bir aracı olarak medreselerde öğrenilmesi ve öğretilmesi taraftarı olmuşlardır.

Değişen güç dengeleri, yeni diller

Osmanlıda Batı Dillerini öğrenme geleneği ve Gereği Karlofça barışının hemen akabinde başlayan Lale Devri’nde, devlet Batı’ya açılmış; Paris, Viyana, Varşova ve Rusya’ya yollanan elçiler yalnızca diplomatik görüşmelerde değil; Batı diplomasisi, kültürü, sanatı, sanayisi, tarımıyla birlikte Batı’nın askerî ve teknolojik gücü hakkında da bilgi edinmeye ve bunları birer rapor hâlinde sunmaya başlamışlardır.

Bu dönemde yaşanan değişimlerden birisi de yabancı dil öğrenimi konusunda oldu. Çünkü bu döneme kadar Batı’yı küçük gören Osmanlı aydınları ve yöneticileri, Batı dillerinden birini öğrenmeyi de küçüklük olarak telakki etmişlerdi. Bundan dolayı da Batı dillerinden birini öğrenmeyi hiçbir zaman düşünmemişlerdir. Devlet, dış politikada yabancı dil bilen personel ihtiyacını daha çok, yerli halk arasında Fenerli Rumlar dediğimiz Batı ile yakın münasebetleri olan kişiler aracılığı ile gidermiştir. Fakat zaman zaman bu tercümanların sadakatlerinden emin olamamıştır.

 Devletin eğitim kurumlarında, Batı dillerinden birisi de yabancı dil olarak okutulmadığı için bu tercümanlara mecbur kalınıyordu.
Devletin eğitim kurumlarında, Batı dillerinden birisi de yabancı dil olarak okutulmadığı için bu tercümanlara mecbur kalınıyordu.

Devletin eğitim kurumlarında, Batı dillerinden birisi de yabancı dil olarak okutulmadığı için bu tercümanlara mecbur kalınıyordu. Bu durum, 1821’de açılmış olan Babıâli Tercüme Odası’na kadar sürdü. Babıâli Tercüme Odası’nın açılma nedeni ise 1821’de patlak veren Yunan İsyanı sırasında Osmanlı memuru olarak hizmet veren tercümanların ihanete varan davranış ve tutumlarıdır. Çünkü Osmanlı, bu tarihe kadar Avrupa’daki olaylar ve ilişkilerden haberdar olma konusunda hâlâ Divan-ı Hümayun tercümanlarından yardım almaktaydı. Bu isyan sonrası mecburiyetten kurulan Babıâli Tercüme Odası, Osmanlı Devleti’nde ilk defa sistemli şekilde yabancı dil öğreten kurum olarak nitelendirilebilir. Tercüme odasının açılmasının yanı sıra, XVIII. yüzyıl ve XIX. yüzyıllarda açılan okullarda Arapça ve Farsçaya ilave olarak, Batı dillerinden birinin de Osmanlı eğitim sistemine girdiğini görmekteyiz.

Karlofça Antlaşması'nı anlatan temsili çizim.
Karlofça Antlaşması'nı anlatan temsili çizim.

Mesela, 1793 yılında açılan Mühendishane-i Berr-i Hümayun okulunda, Arapçanın yanında Fransızca da okutulmaya başlanmıştır. Fransızca 3. ve 4. sınıflardan itibaren okutulan dersler arasındadır. Bilhassa XIX. yüzyılda başlayan eğitimde modernleşme hareketlerinde bu durumun kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. Bu dönemde açılan yeni eğitim ve öğretim kurumlarının müfredatlarına baktığımız zaman, Arapça ve Farsça yerini korumakla beraber, Batı dillerinden birisine de yer verilmiştir. Mesela 1838 tarihinde açılan rüştiyeler ile bunun dengi olan Mekteb-i Maarif-i Adliye okulunun programında, Arapça sarf ve nahiv ilmi ile Farsça ve Tuhfe-i Vehbi derslerinin olduğu gözükmektedir. 1839 yılında açılan Mekteb-i Maarif-i Adliye’ye ilave olarak, Fransızca gramer dersi de konmuştur. Yani, Osmanlı Devleti gerek klasik dönemde gerekse modernleşme döneminde Türkçenin dışında ikinci ve üçüncü bir yabancı dil öğrenme geleneğini sürekli devam ettirmiştir.

Netice itibari ile modern okulların açılmaya başlaması ile Arapça ve Farsçanın dışında Fransızca da müfredata dâhil edilmiş oldu. Eğitim görmüş tüm Osmanlı yönetici ve aydınlarının temel formasyonu Arapça ve Farsça olmuştur. Kültürlü bir Osmanlı efendisi için yabancı dil bilmek şart olmakla birlikte geçerli diller Arapça ve Farsçadır. Arapça ve Farsça dışında Batı dillerinden en çok kullanılan dil Fransızcadır. Tanzimat sonrası Osmanlı memurları içerisinde iki üç dil bilenlerin sayısı çok büyük bir grubu oluşturmaktadır. Bu durum hem Anadolu hem de Rumeli eyaletleri için geçerlidir.

Kaynakça

Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Kültür Koleji Yayınları, İstanbul, 1993.

Balcı, Sezai, “Osmanlı Devletinde Modernleşme Girişimlerine Bir Örnek: Lisan Mektebi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, C. XXVII, S. 44, Ankara, 2008. Balcı, Sezai,

Osmanlı Devleti’nde Tercümanlık ve Babıâli Tercüme Odası, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2007.

Çanakçı, Ahmet Ali, “Bir Eğitimci Olarak İmam Birgivî”,

Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1,

Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019.

Çetkin, Muhammet, “İmam Birgivî ve Arap Dilindeki Yeri”,

Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 3,

Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019.

Ergin, Osman Nuri, Türk Maarif Tarihi, İstanbul, 1977.

Kocabaş, Savaş, “İmam Birgivî’nin “İnaye” Üzerine Yazdığı “Ta’likât” Kitabındaki Yöntemi ve Fıkhî-Usûlî Yaklaşımları”,

Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019.

Ortaylı, İlber, Batılılaşma Yolunda, Merkez Kitaplar, İstanbul, 2007.

Özkan, Mehmet, “İmam Birgivî’nin (929-981/1523-1573) Fıkıh İlmindeki Yeri”, Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, C. 1, Balıkesir Belediyesi Yayınları, Balıkesir, 2019, s. 169, 174.

Özkan, Selim Hilmi Özkan, “Osmanlı Devleti’nde Yabancı Dil Eğitimi”, Turkish Studies, S. 16, Volume 5/3, Summer, 2010, ss. 1783-1800.