Osmanlı bürokratının Avrupa gözlemleri: Tanzimat düşüncesi bu metinle şekilleniyor

Osmanlı bürokratı ve şair Mustafa Sami Efendi, Avrupa’nın eğitim, sağlık ve sosyal düzenine hayranlıkla yaklaşarak Osmanlı’nın geri kalmışlığını eleştirmiştir. Yabancı dil bilmemesi nedeniyle eleştirilse de gözlemleriyle Tanzimat Dönemi’ne etki etmiştir. Son yıllarını sefalet içinde, akli dengesini yitirerek trajik bir şekilde tamamlamıştır. Avrupa’daki akıl hastanelerini övgüyle anlatan bu Osmanlı aydınının delirerek ölmesi, tarihî bir ironi olarak kayda geçmiştir.
Mustafa Sami Efendi’ye dair
Osmanlı sefiri ve sefaretname yazarı, şair Mustafa Sami Efendi İstanbul’da doğmuştur. Ancak kaynaklarda doğum tarihi, çocukluk ve gençlik yılları hakkında bilgi yoktur. Eğitimini İstanbul’da tamamladığı tahmin edilmektedir.
Memuriyete Defterdar Mektûbî Kalemi’nde başlayan Mustafa Sami Efendi daha sonra hamamlar kâtipliği, ihtisap kâtipliği ve bazı vezirlerin divan kâtipliği görevlerinde bulunmuştur. Takvim-i Vekayi’nin 1 Ocak 1834 tarihli nüshasında “Mektûbî Defteri Hulefâsından ‘Dîvân Kâtipliği hizmetinde bulunan Mustafa Sami Efendiye ‘Haremeyn-i Şerefeyn Mukataacılığı pâyesi ile beraber ‘Dîvân-ı Hümâyûn Hâceliği’ rütbesi tevcîh edil”diği yazılmıştır. Kısa bir süre sonra da Viyana sefâreti kâtipliğine tayin edilmiştir.

Fatih Andı’nın hazırladığı Kitabevi yayıncılıktan çıkan Bir Osmanlı Bürokratının Avrupa İzlenimleri, Mustafa Sami Efendi ve Avrupa Risalesi başlıklı kitaba göre İstanbul’a dönüşünde Divanı Hümayun katiplerinin şefliğine getirilen Mustafa Sami 1838’de Paris sefiri Fethi Ahmet Paşa’nın maiyetine baş sır kâtibi olarak atanmıştır. 1839’da Posta ve Telgraf Nâzırı olmuş, ertesi yıl da Takvimhâne Nâzırlığına getirilmiştir. Dr. Nesimi Yazıcı’nın Gazi Üniversitesi Yayınları arasında çıkan Takvim-i Vekayi Belgeler kitabına görebu görevinde iken devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekayi’nin çıkış aralığının düzensizliği hakkında 8 Ocak 1841’de rapor tanzim ettirmiştir. Bu rapordan sonra 24 Şubat 1841’de gazetenin haftada bir neşr olunması, gazeteye devlet memurlarının zorunlu aboneliği yerine gönüllülük şartı getirilmiştir.
Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi tarihine göre; Mayıs 1841’de kendi örf ve âdetlerini kötüleyip Avrupa’yı övmesi, bu yoldaki ölçüsüz sözleri ve özellikle Tanzimat’ın ilânı ve uygulanması sırasında birtakım yanlış davranışlarda bulunmasından dolayı azledilmiştir. İbnülemin Mahmut Kemal İnal’in Son Asır Türk Şairleri’nin 3. cildine göre azlinden sonra beş yıl boyunca görev bekleyen Mustafa Sami Efendi 1846’da Ziraat Meclisi âzası, kısa bir süre sonra da Viyana maslahatgüzârı olmuştur. Eylül 1846’da Berlin sefiri olarak görevlendirilen Mustafa Sami Efendi Ağustos 1849’da ûlâ sınıf-ı sânîsi rütbesine yükseltilip Tahran sefirliğine tayin edilmiştir.Haziran 1851’de tekrar azledilerek İstanbul’a dönmüştür.
Evinde yokluk içinde, ilgiden mahrum, tek başına 1855 (1271 H.)’de vefat eden Mustafa Sami Efendi Haydarpaşa Kabristanı’na defnedilmiştir.
Şahsiyeti
Mustafa Sami Efendi hakkında ilk biyografi denemesi İbnülemin Mahmut Kemal İnal’in Son Asır Türk Şairleri’nin 3. cildinde, şimdilik en detaylı biyografi ise Fatih Andı’nın hazırladığı Bir Osmanlı Bürokratının Avrupa İzlenimleri, Mustafa Sami Efendi ve Avrupa Risalesi başlıklı kitapta yer almıştır. Mustafa Sami Efendi bu kitapta güzel sözlü, kibar meclislerinde kabul gören, şiir ve inşadan anlayan, fakat aynı zamanda hasis, biraz patavatsız olarak tanımlanmıştır. Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi tarihinde onun nezaketsiz tutumunu anlatmış, bu tavrın da azline sebebiyet verdiğini şöyle nakletmiştir: “Reşid Paşa merhuma intisabı ve Avrupa’da iken Tanzimat-ı Hayriye’nin tervici [desteklenmesi] yolunda bulunarak Tanzimat’ın hin-i icrasında[uygulamaya geçtiği zaman] âmedî odasında [katiplerin bulunduğu oda] dahi hayli işlerde bulunmuş ve halkın ta’n ü teşniinden [kötü bakmak] ve tabayi-i zemaneden [dönemin atmosferi] gafletle önüne gelene usul ve âdat-ı melûfeyi [kurallar] zem ve takbih ve Avrupa’nın âdetlerini ezcan ü dil [gönülden] nakil ve tasrih [Açık açık anlatma] gibi mübalâtsız [Saygı, ilgi ve özen göstermeyen] sözleri Takvimhane Nâzırı iken azlini mucib olmuş”tur. Kaleme aldığı Avrupa Risalesi ve gördüğü psikolojik tedavi vasıtasıyla ilgi sahamıza giren Mustafa Sami Efendi’nin nezaketsiz davranışlarını görenİsmail Paşazâde Üsküdarlı Hakkı Bey onu “Mülhid-i ifrit-heykel” olarak vasıflandırıpdehşetli bir hicviye ile yermiştir. En hafif beyitleri bile nakledilebilecek durumda olmayan bu şiir onun için yıkım olmuştur.
Eseri
22 Nisan 1840 tarihli Takvim-i Vekayi’ye göre: Ticaret Nâzırı bulunan Ahmet Fethi Paşa’nın Paris sefâretinde ona birinci başkatip olarak atanan “Âmedî Hulefâsı mütehayyizanından” Mustafa Sami Efendi’nin Avrupa Risâlesi Takvim-i Vakayi Matbaası’nda basılmıştır. Bu eserde Avrupa’nın çeşitli şehirlerine yaptığı seyahatin izlenimlerine, eğitim ve sosyal hayata dair değerlendirmelere yer verilmiştir. Malta, Napoli, Roma, Floransa, Milano, Venedik, Trieste, Viyana, Prag, Berlin, Frankfurt, Brüksel ve Londra gibi Avrupa’nın belli başlı şehirler anlatılmıştır.

Bu eser Prof. Dr. M Fatih Andı ve Prof. Dr. Remzi Demir tarafından farklı zamanlarda Latin harflerine aktarılarak yayınlanmıştır. Andı, Bir Osmanlı Bürokratının Avrupa İzlenimleri, Mustafa Sami Efendi ve Avrupa Risalesi’nde şu değerlendirmelerde bulunmuştur: “Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Sami Efendi’nin cüretli bir Avrupalılaşma taraftarlığı ile kendinden öncekilerden, hatta çağdaşlarından ayrıldığını, ‘dikkatlerinin satıhta dolaşmayıp az çok derine’ indiğini ve bu yüzden ona ‘Avrupa’yı üzerinde düşünmek şartıyla görenlerin’ başında yer vermek gerektiğini yazar.

Mustafa Sami Efendi, Avrupa’yı belki de yabancı dil bilmemesinin ve kültürünün eksikliği sebebiyle kurumların, sosyal ilişkilerin, sanayi ve teknolojinin arka planını sorgulamadan, ancak yer yer Osmanlı toplumu ve içtimaî şartlarıyla kısmî mukayeselere başvurarak hayranlıkla anlatmış ve Avrupalının mükemmelliğinden hararetle bahsetmiştir. (..Eserin) birinci bölümde Paris’e ulaşıncaya kadar uğradığı ülkelerin, gördüğü şehirlerin coğrafî özelliklerini, halkın yaşayışını, tarihî eserlerini, toprağından geçtiği devletlerin askerî gücünü, politik usullerini, nüfusunu, dinî özelliklerini, turistik yerlerini, sanat eserlerini, eğitim, kültür ve sağlık kurumlarını, ilim ve teknolojideki ilerlemeleri kısa temaslarla anlatır. İkinci bölümde Paris’teki izlenimlerini dile getirir, genel ve sathî değerlendirmelerde bulunur.”
İbnülemin Mahmut Kemal İnal ise yine Son Asır Türk Şairleri”nde Mustafa Sami Efendi’nin şair kimliği hakkında bilgi vermiş, bir şiirini de nakletmiştir.
Dil öğrenmek istemeyen elçi
- Yabancı devletlere gönderilen elçilerde aranan şartlardan biri de o milletlerin dilini bilmeleridir. Ancak girişken ve sosyal yönü güçlü Mustafa Sami Efendi bir elçi olarak gittiği Avrupa memleketlerindeki milletlerin herhangi birisinin dilini bilmemektedir.
Dil bilmeden yurtdışına çıktığını Avrupa Risâlesi’nde yazan Mustafa Sami Efendi uzun zaman Avrupa’da kalmasına rağmen bir yabancı dil öğrenememesini oradaki zamanının büyük bir kısmını hastalıklarla geçirmesine bağlamıştır. Eserinde “iktıza-yi tali-i siyahımdan dolayı Avrupa’da müddet-i ikamet-i âcizanemde ekser evkatım keyifsizlikle geçmiş olmasıyla lâyıkı üzere lisan tahsiline”muvaffak olamadığını yazmıştır. Yabancı dil bilmemesinden kaynaklı olarak o ülkelerin idari yapılarını, toplumların sosyolojik yapılarını kendisinden beklendiği şekliyle derinlemesine tahlil edemeden sathi, övgüye dayalı ve biraz da hayranlıkla anlatması onun bu sahadaki eksikliğinin bir tezahürü olarak hep eleştirilmiştir.
Dilsizlerin dili “dilsiz” Mustafa Sami Efendi
Vazifesi itibariyle farklı milletler ve coğrafyaları gören ancak herhangi bir yabancı dil bilmeyen Mustafa Sami Efendi berhayat iken neşredilen tek matbu eseri olan Avrupa Risalesi’nde oralardaki toplumsal yapıyı, bu yapının meydana getirdiği devlet organizasyonunu ve bu organizasyonun ürettiği eğitim, öğretim faaliyetlerinin halk tarafından nasıl desteklendiğini hayretle yazmıştır. Batıda kör, sağır, dilsiz özürlü çocukların eğitimine önem verildiğini gören Mustafa Sami Efendi bunu topluma ve yöneticilere duyurmak için Avrupa Risalesi’nde sağır ve dilsizler için yapılan çalışmalara dair kanaatlerini yazarak bir öncü olmuştur. İstanbul Üniversitesi Yayınevi’nin 2020’de bastığı Engellilik Tarihi Yazıları kitabındaki Zeynel Özlü ve Kerim Tiryaki’nin “20. Yüzyıl Başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Sağırlık ve Dilsizlik Kusurlarının Teşhisi ve Tedavi Usullerine Bir Bakış” başlıklı yazısına göre: “Sağırlık ve dilsizlik konusunda Avrupa’daki bu gelişmelerin Osmanlı’ya etkisi Tanzimat ile başlamıştır. Bu dönemde Fransa’daki gözlemlerini Avrupa Risalesi adlı eserinde Osmanlı toplumuna yansıtan Mustafa Sami Efendi’nin yarattığı etkiyle Osmanlı’da 1889’da Sağır ve Dilsizlik Mektebi açılmıştır.”
Mustafa Sami Efendi’ye Göre Avrupa’daki Akıl Hastaneleri

Avrupa Risâlesi’nde Avrupa’da gördüğü olumlu örnekleri övgü dolu sözlerle anlatan Mustafa Sami’nin akıl hastalarının tedavisi konusunda naklettikleri de bu minval üzeredir. Osmanlı’da ve bilimin gelişmediği ülkelerde acıma nazarı ile bakılan ve tedavileri için metafizik arayışların olduğu coğrafyaların aksine hastaların en iyi şekilde, insan onuruna layık bir şekilde, modern tıbbın imkânları içerisinde tedavi edilmelerine yer vermiştir. Avrupa’da hastaların zincire vurulmadığı ancak hastalığı ileri boyutta ve saldırgan olan kişilerin üstü açık ve tabanı kuru ot dolu mekânda tecrit edilerek tedavilerinin yapıldığını yazmıştır.Avrupa’daki hastanelerin düzenine, hastaların ve odaların temizliğine, yemeklerinin ihtimamla hazırlanmasına hayret eden Mustafa Sami Efendi orada zengin ve fakir ayrımı yapmadan hastaların tedavisinin yapıldığını yazmıştır.

Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi’nin 1983 yılında yayınlanan sayısındaki “Mustafa Sami Efendinin Türk Yenileşme Tarihindeki Yeri”başlıklı makalesinde Mustafa Sami Efendi’nin Avrupalıların sağlık konusundaki titizliklerini ve gayretlerini de ilme bağlayan görüşlerini şu cümlelerle nakletmiştir: “Sakatlar, bulaşıcı hastalıklar, muhtaçlar, askerler ve tekaüdler için her şehir ve kasabada ayrı ve muntazam hastaneler vardır. Bunların müstakil tabibleri, her hastanenin bir eczanesi bulunur. Bundan dolayı hastalıkları uzun sürmez, çabucak iyileşirler. Hastane binaları büyük ve sağlam olarak yapılmıştır. Hastaların elbiselerinin ve odaların temizliğine son derece dikkat edilir. Yemekleri ihtimamlı ve hususidir. Hastaların hizmetine bakanların çoğu muteber ve asil ailelere mensupturlar. Bunlar sadece milletine fedâkârlık yapmak için ecdâdından kalan malı hastanelere bağışlarlar, kendilerine küçük bir gelir ayırarak ömürlerini hastaların bakımına vakfederler. Akıl hastalarının tedavisi hususunda da şunları söylüyor: ‘Delilik illetine mübtelâ olanlar hem hekimlerin kemal ve mahâretleri, hem de Avrupa hastanelerinin tertipli ve rabıtalı olması dolayısıyla bu dertten kurtulurlar. Çünkü hastaneler, her memlekette, havanın en hafif olduğu yerde inşâ edilir. Bu hastanelerde süslü bahçeler, fıskiye ve çeşmeler muntazam odalar, kış günleri için sobalar, gece için avize ve kandiller vardır. Her on hastanın müstakil bir hizmetçisi mevcuttur. Tabibler günde iki defa hepsini muayene ederek hastalığın sebebini bulmağa çalışırlar. Meselâ çocuklarını kaybettikleri için cinnet getiren kadınlara balmumundan veya başka şeylerden yapılmış çocuk tasviri; zengin olmak hülyasıyla mecnun olanlara kolay ve kurşundan yapılmış mangır gibi şeyler yerilerek teselli edilirler. Bunlar arasında iyileşmeyenler pek nâdirdir. Ayrıca bunlar bağlı değildir; hastanede ve bahçelerde dolaşabilirler. Eğer bir serkeşlik yaparlarsa özerlerine, ipten yapılmış mintan şeklinde bir, elbise giydirilir. Bu suretle elleri birbirine kavuşamaz ve kimseye zarar veremezler. Bu şekilde zaptedilemiyenler, penceresi olmayan, tepe camlı ve kuru otlarla dolu bir odaya hapsedilirler.’”
Çıldırarak ölen münevver: Mustafa Sami Efendi

Avrupalıların sağlık konusundaki titizliklerini ve gayretlerini de ilme bağlayan Mustafa Sami Efendi’nin ilgi sahalarından biri de Batı’daki fiziksel ve zihinsel engelli talebelere verilen eğitimler, tedaviler ve bu eğitim için açılan kurumlar olmuştur. Onda hayranlık uyandıran bu kurumları anlatırken Osmanlı’nın geç kalmışlığını şöyle eleştirmiştir: “Avrupalılar tıp ilmindeki bu kadar ilerlemeleriyle, böyle cinnet duçar olmuş olanların şifasının onların hoşça tutulmalarına bağlı olduğuna karar vermişlerdir. Buna göre, bizim memleketimizde deli kötek ile uslanır denilmesi akılsızca bir söz imiş.”
- Seyahatnamesinde Avrupa'daki akıl hastanesinden sitayişle bahseden Mustafa Sami Efendi 1851’de risalesinin ikinci baskısının mutluluğunu bile yaşayamadan son günlerini maddî ve manevî sıkıntılara düçar olmuş bir vaziyette geçirmiştir.
Avrupa Risalesi’nde bahsettiği akıl hastanelerine hasret nice hastalar gibi evinde tek başına yoksulluk, sefalet ve acziyet içinde, akli melekelerini yitirmiş ve sahipsiz bir şekilde hayata tutunamayıp çıldırmış ve kafasını duvarlara vurarak ölmüştür.
- Avrupa Risalesi’ni ve Mustafa Sami Efendi’nin çabasını, dilini, cesaretini öven Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde “1855’te delirerek ölen bu adamın kitabında garp memleketlerinde delilere nasıl merhametle bakıldığını hüzünle anlatması oldukça garip bir tesadüftür.” diyerek kaderin garip tecellisini gözler önüne sermiştir.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.