Renklerin kalbine dokunan adam: Aeorosol Arabic

​​​Renklerin kalbine dokunan adam: Aeorosol Arabic
​​​Renklerin kalbine dokunan adam: Aeorosol Arabic

Şayet bir metropolde ve bilhassa İstanbul’da yaşıyorsanız, şehrin griliğinin bir sis bulutu gibi havada ağırlaştığı günlerde, metropol yürüyüşü takınarak yetişmeye çalıştığınız metro istasyonuna girerken, bir anda havadaki sis bulutlarını dağıtıp renkleriyle dolduran bir grafitiyle karşılaşmanız işten bile değildir.

80’li yıllardan itibaren grafiti bir sanat akımı olarak ilgi görmeye, sergilenmeye ve satılmaya başlamıştır.
80’li yıllardan itibaren grafiti bir sanat akımı olarak ilgi görmeye, sergilenmeye ve satılmaya başlamıştır.

Hemen hepimizin, ara sokaklarda, alt geçitlerde, yolumuzun üzerinde grafitinin sarıp sarmaladığı bir duvarla karşılaşma hikâyemiz vardır. Hatta bazen, şayet sanatçı tuval seçiminde “biraz” abartmışsa tarihî çeşmelerde, cami veya sur duvarlarında, tarihî kalıntıların bir köşesinde, harabelerde sokak sanatının en önemli taşıyıcılarından grafiti sanatına rastladığımız olmuştur.

Grafitiyi bazı kaynaklar, neden yapıldığına bakmaksızın duvarlara veya herhangi bir yüzeye yazılan her türlü yazı, sembol, işaret; bazıları da sahibinin izni olmadan her türlü mülke yazılan işaret ve sembol olarak tanımlar. Bazı kaynaklara göre ise grafiti, kimlik kaygısı taşıyan, karşı çıkan, baskıya direnen anonim yazılardır.

Grafitiyi, “boyama, yazma, lekeleme, işaretleme ve her türlü tahrif” olarak tanımlayan 2003 tarihli Britanya Anti-Sosyal Davranış Kanunu, imzadan, etiketten, duvar resmine kadar her şeyi yasa dışı kabul eder ve grafitiyi yapan kişiyi yargılayıp 5.000 sterlinlik bir para cezasına çarptırır.

Oysa grafitinin farklı motivasyonlarla yapılmış da olsa Sakkaraların Piramitleri’nden, Pompei’deki duvar resimlerine kadar uzanan bir geçmişi vardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerika’da popüler hâle gelen “Kilroy was here/Kilroy buradaydı” duvar yazısı bilinen anlamda ilk grafiti sayılabilir. 1960’lı yıllarda bilhassa Newyork ve Philadelphia sokaklarında azınlıklar, yoksullar ve politik gruplar duvarları kendilerini ifade edebilecekleri, sıkıntılarını yazacakları veya resmedecekleri bir mecra olarak görmüşlerdir. Bu duvar resimleri modern anlamda grafitinin doğuşu olarak sayılabilir. 80’li yıllardan itibaren grafiti bir sanat akımı olarak ilgi görmeye, sergilenmeye ve satılmaya başlamıştır.

Kimliği olan yazı

Binsky’nin bir grafitisi.
Binsky’nin bir grafitisi.

Modern grafitiyi, “Ali Ayşe’yi seviyor” minvalindeki diğer duvar yazılarından ayıran şey renklerle yaptığı danstır ve bu yüzden grafiti sanattır. Fakat henüz grafiti sanatına, hem toplum hem de otoriteler tarafından saygınlık atfedilmediğinin zannediyorum farkındasınızdır. Hatta grafiti bir çeşit “vandalizm” olarak görülür. Sanatçıların, zaman zaman otorite ile savaşa da girdiği vaki olmuştur. Hani her akşam üzerinde tek renk kalmamacasına beyaza boyanan, sabah yine renklerin halelendiği “o duvar”dan bahsediyorum.

Fakat gördüğümüz bu renkler çoğunlukla grafiti sanatçısının kendi kendine konuşması gibidir. Genellikle bize renklerin estetiğinden veya mizahından (Binsky’yi grafitinin Nasreddin Hocası olarak tanımlayabiliriz burada) başka bir şey sunmazlar. Ve bu yüzden bir çeşit marka reklamı olmaktan öteye geçemezler.

Grafitinin bir amacı ve mesajı olması; sanatçının kendisini ifade etmekten ve kendisinin marka reklamını yapmaktan ziyade toplumsal birlikteliğe vurgu yapması ve birtakım değerlere atıfta bulunması gerektiğini düşünen ve sanatını bu motivasyonlarla icra eden Muhammed Ali, nam-ı diğer Aerosol Arabic bu yüzden çağdaşı diğer grafiti sanatçılarından ayrı bir yerde durmaktadır. Dilerseniz, Aerosol Arabic’in, yani renklerin kalbine dokunan adamın, pek çok ülkeye taşıdığı sanatının izini birlikte sürelim.

Hepimiz grafiti sanatçısıyız

Muhammed Ali, ağabeyi tarafından eve getirilen ilk grafiti kitabını gördüğünde 7 yaşındaydı. 10 yaşındayken ilk sprey kutusunu aldı ve 14 yaşındayken ilk duvar resmini yaptı.
Muhammed Ali, ağabeyi tarafından eve getirilen ilk grafiti kitabını gördüğünde 7 yaşındaydı. 10 yaşındayken ilk sprey kutusunu aldı ve 14 yaşındayken ilk duvar resmini yaptı.

Uzun bir telefon konuşması sırasında, çok sıkıcı bir toplantıda veya ders dinlerken önümüzdeki deftere veya kâğıda bilinç akışımızın yansıması niteliğinde çizdiğimiz şekilleri, yazdığımız yazıları düşünün. Aslında hepsi duvarlarda gördüğümüz grafitilerin iz düşümü niteliğindeler. Grafiti sanatçısı Muhammed Ali, bu yüzden hepimizin içgüdüsel olarak grafiti sanatçısı olduğumuzu, grafitinin tam da buradan, yani içgüdülerimizden doğduğunu söylüyor.

Duvar resimlerini, barış, adalet ve insanlık için çizen, dünya çapında büyük bir ilgiyle karşılaşan, Müslüman bir grafiti sanatçısı olan Muhammed Ali (Aerosol Arabic), 21 Temmuz 1979 yılında İngiltere’nin Birmingham şehrinde doğdu. Aslen Bangladeşli Müslüman bir ailenin oğlu olan Muhammed Ali, Birmingham’da İrlandalı ve Güney Asyalı ailelerle birlikte yaşadı.

Muhammed Ali, ağabeyi tarafından eve getirilen ilk grafiti kitabını gördüğünde 7 yaşındaydı. 10 yaşındayken ilk sprey kutusunu aldı ve 14 yaşındayken ilk duvar resmini yaptı. Bu dönemde yasa dışı, yani izinsiz grafiti yapan Muhammed Ali, sokak sanatında ve hip-hop kültüründe aktif rol oynamaya başladı. Muhammed Ali, o dönemde bile çıplak duvarı bulur, adını etiketlemek yerine renklerle bir sanat eserine dönüştürürdü.

Yirmi yaşlarındayken, bir arkadaşını trafik kazasında bir arkadaşını da aşırı dozda uyuşturucudan kaybeden Muhammed Ali, İslam’ı yeniden keşfetmeye karar verdi ve hidayete erdi. 2002 yılında De Mentfort Üniversitesi Multimedya Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. 2001-2005 yılları arasında bilgisayar oyunları endüstrisinde çalıştı.

Fakat neredeyse tüm çocukların hayali olan bir işte çalışmasına karşılık, kendi yeteneklerini çocukların ve gençlerin bütün gün ekran karşısında zombileşmesine aracı olarak kullanmak yerine daha iyi bir amaç olduğuna inandığı grafiti sanatında kullanmayı tercih etti ve 2005 yılında işten ayrıldı.

“Gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir”

Batılı sokak sanatını, klasik üsluptaki İslam desenleriyle birleştiren Muhammed Ali, yalnızca boyamak için izin aldığı yerlerde sanatını icra ediyor.
Batılı sokak sanatını, klasik üsluptaki İslam desenleriyle birleştiren Muhammed Ali, yalnızca boyamak için izin aldığı yerlerde sanatını icra ediyor.

Muhammed Ali’nin eserleri oldukça özgün bir niteliğe sahip. Zira o, grafiti tekniklerini İslam hat ve ikonografisi ile harmanlıyor. Batılı sokak sanatını, klasik üsluptaki İslam desenleriyle birleştiren Muhammed Ali, yalnızca boyamak için izin aldığı yerlerde sanatını icra ediyor. “Şayet illegal bir şekilde, iznim olmadığı yerlerde duvar resmi yapsam gençler için nasıl iyi bir örnek olurdum” diye soruyor.

Muhammed Ali, 80’lerden bu yana grafiti sanatına bakışın değiştiğini fakat hâlâ bazı kesimlerce sanatın vandalizm olarak nitelendirildiğini, bu anlamda aslında çok da fazla bir değişimin söz konusu olmadığını söylüyor. Hâlihazırda grafiti sanatçıları eserlerinde yalnızca kendilerini yansıtma amacı güttükleri için sanatın büyük bir gelişme katetmediğini düşünüyor. Muhammed Ali, kamusal alanda sanatçının kendisi için sanat icra etmesini bencilce buluyor. Zira, kamusal alanın sahibi insanlar olduğu için Muhammed Ali, kendisi için resim yapmaktan ziyade insanlar için sanatını icra ediyor.

Grafitiye başladığı ilk gençlik yıllarında o da diğer sanatçılar gibi çalışmalarında kendisini, etiketini yansıttığı hâlde bu tavrının değişmesinde Müslüman kimliğinin büyük rol oynadığını söylüyor. Müslüman, sanatçı ve en önemlisi insan olarak fayda sağlayacağı, toplumsal mesajlar vereceği bir enstrüman olarak görüyor grafitiyi.

Klasik ifadeyle söylersek, sanatın sanat için değil toplum için olması gerektiğine inanıyor. Bu sebeple sanatını icra ederken duyduğu hazzı “bonus” olarak nitelendiriyor. Sanatın toplumlara umut ve iyilik aşılayacağına inanan Muhammed Ali, bu dünyadan ayrıldığında ardında insanlık için bir şeyler yaptığını bilmek ve bu anlamda hesap verebilir olmak istiyor.

Figüratif formları resmetmenin Müslüman kimliği ile tezat oluşturacağını düşündüğü için insanları silüet formlar ile resmediyor. Daima “şeyleri” ifade etmenin farklı yollarını arayan Muhammed Ali, bu düşünce yapısının onu çizginin dışında düşünmeye yönelttiğini söylüyor.

Karşılaştığı her güçlüğü bir nimet olarak gören Muhammed Ali, sanatını icra ederken ihtiyacı olan ilhamı insanlarla etkileşim kurarak ve seyahat ederek buluyor. Onun olduğu kişi olmasına vesile olan iki tarihî figürü, Malcolm X ve Selahattin Eyyubi’yi her fırsatta anıyor.

  • Sanatçılar ve aktivistler olarak yaptıkları şeyin, mücadele eden, adalet için, kaybettikleri değerleri geri getirmek için savaşan bu insanların yaptıklarının devamı niteliğinde olduğunu söylüyor. Muhammed Ali, eserlerini hangi çizgide devam ettireceğini bulmak, kendisine yön verebilmek için George Orwell’ın “Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir” sözünü mottosu hâline getirmiş. Aerosol Arabic’in eserlerinde, daima gerçeği haykıran, saklamayan çizgisini görebilmek mümkün.

“Sanatçı olmasaydım bir suçlu olurdum”

Muhammed Ali, sanatçı olmasaydı her türlü suça karışabileceğini ve grafiti sayesinde bundan kurtulduğunu, Allah’ın onu koruduğunu söylüyor. Doğup büyüdüğü ve bugün olduğu kişi hâline geldiği Birmingham’a karşı büyük sorumlulukları olduğunu düşünüyor.

Fakat yalnız Birmingham’da değil, İngiltere’nin tamamında yaşayan Müslümanların karşılaştığı en büyük sorun ülkedeki sosyal alanların, hep alkol kullanılan mekânlar olması onun için. Bu yüzden, Muhammed Ali, Birmingham’da 2008 yılında Hubb Sanat Merkezi’ni kurmuş.

Muhammed Ali, sanatçı olmasaydı her türlü suça karışabileceğini ve grafiti sayesinde bundan kurtulduğunu, Allah’ın onu koruduğunu söylüyor.
Muhammed Ali, sanatçı olmasaydı her türlü suça karışabileceğini ve grafiti sayesinde bundan kurtulduğunu, Allah’ın onu koruduğunu söylüyor.

Böylelikle Müslümanlar için yeni bir karşılaşma mekânı da inşa etmiş. Muhammed Ali bu sanat merkezinde grafiti sanatını sahne performansları ile harmanlıyor. Grafiti sanatçısı olmasının yanı sıra bir küratör de olan Muhammed Ali, The Road (Yol) adını verdiği canlı performansta, Aktör Ashley Chin ve vokalistlerle birlikte, Bilal isimli bir gencin, hapsolduğu bir cam kutu içinde yaşadığı pişmanlık ve manevi kurtuluşa uzanan hikâyesini anlatıyor. Sanat camiasının oldukça küçük olduğunu bu yüzden toplumsal değişim için tüm sanatçıların ve sahnelerin iş birliği yapmaları, iletişimde olmaları gerektiğini düşünüyor.

Grafiti, gençliğin dili

Muhammed Ali başka yöntemlerle çözülmeyen sorunların sanat ile çözüldüğünün farkında...
Muhammed Ali başka yöntemlerle çözülmeyen sorunların sanat ile çözüldüğünün farkında...

Muhammed Ali, bugün Müslümanların sanatın gücünü tam manasıyla takdir etmediğini düşünüyor. Ona göre sanat, dünyayı dönüştürme gücüne sahip. Yaşadığımız dönemde toplumsal sorunlarla uğraşmanın alternatif yollarını bulmak gerekiyor. Muhammed Ali başka yöntemlerle çözülmeyen sorunların sanat ile çözüldüğünün farkında...

Yalnızca bir sanatçı olduğunu ve tek aletinin sprey kutusu olduğunu ifade ediyor. Ona göre grafiti bugünkü gençliğin dili. Grafitiye atıfta bulunduğunda gençlerin gözlerinin nasıl parladığını gördüğünü ve bu yüzden bu işi bu kadar önemsediğini, grafiti sayesinde gençlerle iletişim kurduğunu ve onları doğru yola yönlendirmek için çaba sarf ettiğini dile getiriyor. Gençlerin, kimliklerini tanımalarına yardımcı olmayı, sorunlarını keşfetmeyi ve onlarla başa çıkmayı vazifesi olarak gördüğünü, dahası bundan hoşlandığını söylüyor.

Muhammed Ali yalnız grafiti ile ifade etmiyor kendisini. Pek çok konferansa, seminere katılıyor. Pek çok ödül de kazanan Muhammed Ali, farklı ülkeler tarafından, ülkelerinde grafiti sanatını icra etmesi için davet ediliyor.

İnşallah, Muhammed Ali’yi nam-ı diğer Aerosol Arabic’i, ülkemizde düzenlenen gençlik festivallerinden birinde de görmek mümkün olur. Zira, onun bir anlam ve değer atfettiği, renkleriyle kalbine dokunduğu, çizgileriyle konuştuğu bir duvarın önünden geçmenin, ülkemizde grafiti sanatıyla uğraşan gençler için de ilham verici olacağına inanıyorum.

Grafiti sanatının, “Bu şehirde kayboldum ama yine de buradayım” demenin bir yolu olduğuna inanan Muhammed Ali’ye takipçileri olarak “Biz de buradayız diye seslenelim o hâlde… “So was Beyza.” Beyza da buradaydı…