Ressamlardan değil, Anadolu erenlerinden etkilendim

​​Ahmet  Sula​ : Ressamlardan değil, Anadolu erenlerinden etkilendim
​​Ahmet Sula​ : Ressamlardan değil, Anadolu erenlerinden etkilendim

Akademiyle başladığı polisliğe istihbarat, terörle mücadele, polis başmüfettişliği ile devam eden Ahmet Sula ile çocukluk hayali olan ressamlığı ve emniyetin sanatçı yüzü olma hikâyesini konuştuk.

Sizi terörle mücadeleden bir emniyet mensubu olarak değil de emniyetin sanatçı yüzü olarak tanıdık. Çok da alışkın olmadığımız bu tezat durum nasıl başladı?

Sanat ise insanın doğumuyla başlıyor ve eli ayağı tuttuğu, gözü gördüğü sürece, ölümüne kadar devam ediyor. Şu açıdan çok şanslı görüyorum kendimi.
Sanat ise insanın doğumuyla başlıyor ve eli ayağı tuttuğu, gözü gördüğü sürece, ölümüne kadar devam ediyor. Şu açıdan çok şanslı görüyorum kendimi.

Polislikten çok resim ve sanatla anılmam sanatçı olmak çocukluk hayalim olduğu için çok hoşuma gidiyor. 35 yıldır Emniyet teşkilatındayım, 60 yaşıma kadar da bir aksilik olmazsa devam edeceğim. Sanat ise insanın doğumuyla başlıyor ve eli ayağı tuttuğu, gözü gördüğü sürece, ölümüne kadar devam ediyor. Şu açıdan çok şanslı görüyorum kendimi.

Zıtlık içeren bir durumun içinde bir tarafım hayatın hep korku, çatışma, karanlık gibi kötü yüzünü görürken ben resimlerime karanlığı değil iyiyi ve güzeli yansıtıyorum. Lokman Hekim’e soruyorlar ya güzel ahlakı kimden öğrendin, diye. O da kötülerden diyor. Biraz öyle bir durum yaşadığım. Ressamlardan değil Anadolu erenlerinden etkilendim ben. Çünkü önemli olan eşyaya hikmet nazarıyla bakabilmek. Niye var, yolcuğu nereye? O nedir ve ben onda ne görüyorum? Sanatçının üretkenliğinin en kuvvetli dayanağı rahat, ferah bir hayat değil, çiledir. Çileyi terörle mücadelede çekip, sanatımı tuvale yansıtıyorum. Benim çıkış noktam şu: En tehlikeli terörist bizim içimizde yaşıyor. O bizim nefsimiz. Bugün nefsine boyun eğen birinin işlemeyeceği suç kalmaz.

İki farklı kutup birbirini dengeliyor diyebilir miyiz?

Sanata olan meylim daha fazla olsa da şu an için bu dengeden bahsedebiliriz. Fakat ilk yıllarda hep polislikten vazgeçmek istedim. Çok denedim, olmadı. Sonra tövbe ettim. Razıyım bana yazılana deyip, ikisini aynı anda yapabilmenin yollarını aradım ve buldum. İyi ki böyle olmuş, diyorum artık. Takıntılarımdan kurtulup baktığım pencereyi değiştirdim. Bu dünyadaki en şerefli varlık insan. Böyle düşününce de benim polis, emniyet müdürü ya da ressam olmamın pek önemi kalmıyor. Meslekler yapılır, sıfatlar taşınır ama insan olunur.

Emniyetten birine resim ve sanatla ilgilendiğinizi söylediğinizde karşılaştığınız tepkilerden bahseder misiniz? Ne yapmaya çalıştığınızı anladılar mı?

Anlamaları zaman aldı. İnsanlar işgal ettikleri koltuktan etkilenerek karakter oluşturduklarında artık bütün kişiliği o meslekle özdeşleşiyor. Ve herkesten de o kalıba girmesi isteniyor. Olumlu eleştirilere Ressam Şaban Tuncer Hocamın bir sergimde söylediklerini örnek verebilirim. Sergimi gezdikten sonra bana Şaban Hoca’nın yanındaki bir sanatsever “Bu tarzın bir adı var mı? Çok etkilendim” dedi.

Şaban Tuncer Hoca da beni ilk o sergide tanıdı. “Siz farklı bir akım oluşturuyorsunuz. Amatör bir çalışma bekliyordum. Profesyonel ve felsefi buldum” dedi. Sürekli sanatın içinde olan birinden bunları duymak çok güzel. İki tür olumsuz yorumla karşılaştım şimdiye kadar, hâlen de karşılaşıyorum. Emniyettekilerin bazıları, maaşımı kazandığım işimi ihmal ettiğim gibi bir eleştiri getirebiliyor. Sanat camiası da polismiş, resimden ne anlar diye küçümseyebiliyor.

Sergi tanıtımlarınızda polis olduğunuzu söylüyor musunuz?

Genelde söylemiyorum. Sohbet esnasında söylediğimde daha samimi oluyor. Bazıları da bilerek geliyor. Ziyaretçi defterine bir üniversite öğrencisi şöyle yazmıştı: “Bir polisin sergisi olduğunu duydum ve bir polis ne kadar duygulu olabilir ki diye geldim. Ne kadar ön yargılı olduğumu anladım.”

Odak, Ahmet Sula
Odak, Ahmet Sula


Emniyet denildiğinde ilk akla gelen sert polis imajını kırmış, yolu açmışsınız. Arkanızdan yetişen, sanatla ilgili genç polisler var mı?

Sanatla ilgilenmek isteyen, mesleğin kalıbına girmeden sevdikleri başka bir şeyle ilgilenerek iki farklı ucu bir arada yürütebileceğini düşünen gençler var. Bu da beni mutlu ediyor. Gençlere iki şeyi söylüyorum sürekli. Birincisi canıgönülden istemek ve sevmek, ikincisi çalışmak. Kendi önünüze çıkardığınız en büyük iki engel vardır: İnanmıyorsunuzdur veya tembelsinizdir.

Gençlerle konferanslarda da buluşuyorsunuz. Başlangıç noktanızın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki iller olması özel bir tercih miydi?

İki çeşit insan var, onu öğrendim, Einstein’ın dediği gibi, iyiler ve kötüler. Şuralı, buralı, şu dinden, bu renkten diye şey yok. Mesela Diyarbakır deyince akla tam da terör örgütlerinin işine yarayacak şeyler geliyor. Hâlbuki ben o kadar çok iyilik gördüm ki Diyarbakır’dan. İyi ve kötü her yerde var. O bölgenin halkı, nerede bu devlet, diye isyanda gibi gösteriliyor. Böyle bir şey yok! İç Anadolu ve Batı’da, nerede bu devlet, diyen vatandaş yok mu? Oralarda da var. Bu söylem terör örgütlerinin propagandası, bunlara kapılmamak lazım.

Komşularımızda olan olaylar ülkemizi çok etkiliyor ve o bölgelerde bu etki daha fazla. Konferanslarımıza İç Anadolu ve Batı’da da devam edeceğiz. Ama bu bölgeler Doğu’ya göre daha kolay hizmet aldığı ve herkes daha kolay ulaştığı için, biz Doğu’dan başlamayı tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Geri bildirimlerde gösterdiğimiz gayretin karşılık bulduğunu, kalplere dokunduğunu gördük. Mesela Nusaybin çukur, hendek, barikat olaylarıyla çok büyük bir travma yaşadı. En fazla şehit verdiğimiz ilçemizdi. Oradaki konferansta beni Emniyet Müdürü Ahmet diye tanıttılar.

Ben de sahneye çıktığımda gençlere bugün sizinle üniformalı Ahmet değil, içindeki insan konuşacak, dedim. Ve onlarla 2,5 saat sohbet ettik. 600’e yakın öğrenci vardı salonda hepsi birden “Nusaybin seninle gurur duyuyor” diye tezahürat yaptı. Bunları biz zorlamadık. Şırnak’ta da buna benzer şeyler yaşadık.

Demek ki biz dokunabilmişiz insanlara. Bu sonuçları aldıktan sonra ilgili bakanlıklarla görüşüp konferansları 81 ile yaymak, gençlerimizle buluşmak istiyorum. Yurt dışında Çin ve Tokyo’da canlı performansımız oldu. Doha ve Dubai’de sergilerim oldu. Ekim’de de Yunus Emre Enstitüsü ile Saraybosna, Belgrad ve Prizren’de sergi ve söyleşilerimiz olacak.