Sosyal medyada ve sokakta aktivizm

'Filistin’e dair konuşmak hem sosyal medyada hem de dünyanın birçok ülkesinde âdeta ağzı kanatacak bir lokmayı yutmak gibi...'
'Filistin’e dair konuşmak hem sosyal medyada hem de dünyanın birçok ülkesinde âdeta ağzı kanatacak bir lokmayı yutmak gibi...'

Gazze’de yaşanan soykırımın başladığı ilk günden beri herkes kendi üslubunca bir şeyler söylemeye, bu katliama dur demeye başladı. Yapılan pek çok çalışma elden ele yayıldı ve sosyal medya üzerinden yeni bir direnişe vesile oldu. Aralarında gönüllü bir ekiple yabancı dilde yayınlanmış çok sayıda videoyu dilimize çevirip sosyal medyadan kamuoyuna duyuran da vardı, Filistin direnişinin sembolü olan karpuz figürünü bize yeniden hatırlatan da... Kassam Tugayları su içirdiği çocuğa “Say Bismillah Yallah Drink” dedi, bardakların ve su şişelerinin üzerine yazılan bu sloganın satışından elde edilen gelir Filistin’e bağışlandı. Boykotun neden önemli olduğunu anlatan aktivistler de oldu o ürünleri stikerlara bastırıp sokaklarda dağıtanlarda… Bu isimlerden Selvanur Yazıcı Sezgin, Elif Nuran Özgün, Suyun Sızısı ve Yunus Kılıç ile sosyal medya ve sokak aktivizmi üzerine konuştuk. Neden harekete geçme isteği duydular, nasıl yol aldılar, paylaşımlarının bu kadar dikkat çekeceğini düşünmüşler miydi? Ve tabii ki yapılan tüm çalışmaların kalıcı olması için ne gibi önerileri var.

Tüm içerikleri bir platformda arşivleyerek yakın tarihe kanıt bırakacağız

Selvanur Yazıcı Sezgin / Yeni Medya ve İletişim Uzmanı
Selvanur Yazıcı Sezgin / Yeni Medya ve İletişim Uzmanı

Gazze’ye saldırılar başladığı andan itibaren konuyu basından ve sosyal medyadan yakından takip ediyordum. Doğru haberler ve etkili videolar çoğunlukla İngilizce idi. Henüz ilk günlerden itibaren konunun Türkiye kamuoyuna yanlış açılardan ve eksik şekilde yansıdığını fark etmiştim. Yine de elimden geldiğince yabancı dildeki içerikleri paylaşıp insanları haberdar etmeye çalışıyordum. Ancak Türkiyeli sosyal medya kullanıcılarının doğru bilgi akışına olan ihtiyacını hissettiğim için Instagram hesabımdan bir çağrıda bulundum. Vakti ve gayreti olan gençleri bu içerikleri çevirip alt yazı eklemeye ve Türkiye sosyal medya kamuoyuna yaymaya davet ettim. Bu çağrıyı yaparken kıymetli takipçilerimin bu sözlerimi bir görev gibi kabul edeceklerini, hemen harekete geçeceklerini ve işe beni de dâhil edeceklerini tahmin etmemiştim.

Bir takipçim organize olmak için Telegram grubu kurdu, ben bu grubu duyurdum, insanlar hızla iştirak ettiler. Konu daha pek çok insanın gündemine girmemişken ve sosyal medyada etkili, orijinal, anlamlı sesler henüz yükselmemişken biz hızlı bir sosyal medya aktivizmine başlamıştık bile. Dolayısıyla halis niyet, samimi insanlar, teknolojik gücün doğru kullanılması ve Allah’ın güzel nasibi diyebilirim çeviri ekibimizin yolculuğunu özetlemem gerekirse.

Algoritmaları önemsemeyen doğru ve anlamlı bir Filistin iletişimi

Bizler, benim sosyal medyada mücadelesini halihazırda veriyor olduğum #yenimedyayıbilinçlitüket düsturundan hareketle; insan hak ve onurunu zedelemeyecek, Filistinli şehitlerimizin izzetlerine ve Gazzeli yavruların çocuk haklarına olan saygımızı koruyacak, ayrıca psikolojik üstünlük hissi uyandıracak ve izleyenleri umutsuzluk ve eylemsizliğe boğup olduğu yere çöktürmekten ziyade ayağa kaldırıp harekete geçirecek videoları çevirmeye odaklandık. Bu hem benim hem çeviri ekibinin ortak hassas noktası olunca hamdolsun çok rahat bir ekip çalışması ortamı doğdu. Sansasyonel ve yoğun dozaj acı hissi yansıtan içerikler çok daha hızlı yayılıyor ancak biz birçok kritere dikkat ederek, özenle eleyerek seçtiğimiz içerikleri çevirdik. Algoritmaları, etkileşimi çok da önemsemeden doğru ve anlamlı bir Filistin iletişimi yapmayı tercih ettik. Allah’a şükürler olsun, şimdiye kadar 100’ü aşan içerik paylaştık ve toplamda 10 milyona yakın erişim sağladık. Bu süreçte başka pek çok kanaat önderi sosyal medya içerik üreticisinden da paylaşım desteği aldık. Çalışmalarımız hâlâ devam ediyor.

Odaklandığımız içerik türü tartışmaya, sansasyona ve linç kültürüne alan tanımayan; ana odağı Filistin halkının mücadelesini doğru anlatmak ve izleyenlere Filistin sevgisi ve mücadele azmi aşılamak olan videolar olduğu için çok olumsuz tepkiyle karşılaşmadık. Daha ziyade bizim içeriklerimizi gördükten sonra araştırmaya başladığını söyleyen veya “Ben de ses çıkaracağım, harekete geçeceğim” diyen yorumlar oldu. İlginç bir şekilde Ukrayna ile Filistin’i kıyaslayan birkaç içerik Ukrayna’ya ulaştı ve oradan bazı tepkiler aldık.

“Şimdi aynı acıyı ve ıstırabı çocuklarımız yaşıyor” 2001 yılında Filistin’de çekilen Frontier of Dreams and Fears isimli belgeselden Filistinli çocuklarının söylediği bir şarkıyı çevirdik ve bu video viral oldu. Sadece benim sayfamdan 3 milyondan fazla izlendi ama başka pek çok sayfa da paylaştı. Hatta belgeselde görünen, şarkıyı söyleyen çocuklardan biri bugünün bir yetişkini olarak paylaşıma yorum yazdı. Yorumu bizleri çok etkiledi, şöyle yazmış: “Buradakiler ben ve arkadaşlarım... Şimdi aynı acıyı ve ıstırabı çocuklarımız yaşıyor ama İsrail’in güncellenen savaş metotlarıyla…”

2023 yılı Gazze Soykırımı tarihe geçecek ve bizlerin çevirip yayınladığı Türkçe altyazılı içerikler de bu tarihi Türkçe dilinde öğrenmek isteyen şimdiki ve gelecekteki insanlar için bir arşiv, hafıza görevi görecek. İlerleyen günler neler gösterir, nasıl devam ederiz bilemiyorum. Bunu gönüllüler olarak hepimizin enerjisi belirleyecek. Ama en azından tüm bu içerikleri Youtube vb. bir platformda arşivlemek ve yakın tarihe iz ve kanıt olarak bırakmak istiyoruz. Bunu yaparsak kendimizi bir nebze görev ifa etmiş sayabileceğiz.

Biz ismini anmadan da seni destekleriz

Filistin’e dair konuşmak hem sosyal medyada hem de dünyanın birçok ülkesinde âdeta ağzı kanatacak bir lokmayı yutmak gibi.
Filistin’e dair konuşmak hem sosyal medyada hem de dünyanın birçok ülkesinde âdeta ağzı kanatacak bir lokmayı yutmak gibi.

Karpuzun bir direniş simgesi olarak kullanılması, Filistin tarihiyle ilgilenen herkesin malumudur diye tahmin ediyorum. Benim de yıllardır zihnimin bir köşesinde yer alan bir bilgiydi. Ancak bu bilginin eyleme dönüşmesi 14 Ekim’de sosyal medyada paylaştığım bir gönderiyle oldu. O günün sabahında Filistin’de öldürülen çocukların sayısını gösteren bir gönderiyi Instagram hikâyeme eklemiştim. Akşam kontrol ettiğimde ise hikâyemin kısıtlandığını ve sadece 15 kişi tarafından görüntülendiğini fark ettim ve bu sansüre çok öfkelendim. Sansürlerin, kısıtlamaların ve algoritmaların ortasında direnmenin, Filistin’e destek olmanın bir yolu olmalı diye düşündüm. Hemen aklıma Filistinlilerin bu sansüre nasıl direndikleri geldi. Onlar bayrakları yasaklanınca meydanlara karpuzlarla çıkmışlardı. Ben de karpuz ve Filistin işi etamin görseliyle hızlı bir tasarım yapıp bir paylaşımda bulundum. Paylaşımı takip eden dakikalarda hem tasarımım hem de “Biz ismini anmadan da seni destekleriz. Ey zeytinin ve limonun ülkesi, seninleyiz!” cümlem sosyal medyada yayıldı. Çünkü içinde Filistin adı geçmediği için algoritma benim yazdıklarımı engelleyememişti. Birkaç gün içinde ulusal ve uluslararası birçok medya kuruluşu bu paylaşımımı haberleştirdi, birçok tasarımcı paylaşımdan ilhamla yeni işlere imza attı ve hatta protestolarda bile bu cümleyle dövizler açıldı.

Filistin’e dair konuşmak hem sosyal medyada hem de dünyanın birçok ülkesinde âdeta ağzı kanatacak bir lokmayı yutmak gibi. Bu konudaki paylaşımlarınız başınıza dert olabiliyor. Bu yüzden de sanatın ve edebiyatın gücünü kullanarak yeni imkânlar yaratmak durumundayız. Birey olarak yaptıklarımız büyük değişimler yaratamasa da bunun cesaretimizi kırmasına izin vermemeliyiz. Onurlu Filistin halkının özgürlüğü için söylenen her söz, çizilen her resim, atılan her slogan altın değerinde. Bu yüzden biz de Filistinlileri örnek almalıyız. Elimizdeki taşlar küçük olsalar da hepsini kararlılıkla işgalcilere fırlatmalıyız.

Elif Nuran Özgün-Alboshi / Editör, Podcaster

Artık soykırım şahidiyiz, bu şahitlik kimliğimizi de şekillendirmeli

Bizim şansımız diğer ülkelerdeki aktivistlerden çok daha özgür ses çıkarabiliyor olmamız.
Bizim şansımız diğer ülkelerdeki aktivistlerden çok daha özgür ses çıkarabiliyor olmamız.

40 bebeğin başı kesildi yalanı hızla yayılırken dünyaya gerçekleri anlatabileceğimiz etkili bir slogana ihtiyaç vardı ve sosyal medya kısıtlarını da delebilmeliydi. Kassam Tugayları’nın yayınladığı, su içirdikleri çocuğa söyledikleri ve su içirilen çocuğun da oldukça mutlu göründüğü kaydı izlediğimde “İşte bu!” dedim. Konuyu net anlatmıyor ama neye atıfta bulunduğu anlaşılıyor. Bilenler için yüz güldürücü, bilmeyenler için merak uyandırıcı. Sorulduğunda yalan haberlere karşı doğrusunu anlatma, en azından kafalarını karıştırma imkânı sağlıyor. Instagram üzerinden bir bardak su fotoğrafının üzerine “Say Bismillah Yallah Drink” yazarak dolaşıma soktum, böylece yayıldı.

Bizim şansımız diğer ülkelerdeki aktivistlerden çok daha özgür ses çıkarabiliyor olmamız. Hükümetimizin soykırım karşısında duruş sergilemesinin bunda etkisi büyük. İleride şartlar değişirse bir problem yaşar mıyım bilmiyorum ama bazı bedeller ödemeyi sessiz kalmanın utancıyla yaşamaya tercih etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.

Önceliğim bir duruş sergilemek!

Aslında benim önceliğim boykot değil, ben insanlara neden bir duruş sergilemek zorunda olduklarını anlatmaya çalışıyorum. Boykot bunun yollarından biri sadece. Su doldurmaya giden çocukların hedef alınarak vurulduğu bir soykırım yaşanırken firmaların ve insanların buna sessiz kalması, hatta destekçi olmaktan çekinmemesi bir problem. Böyle bir vahşete alenen ya da susarak destek olmak utanç duyulacak bir şey haline gelmezse şahitliklerimiz asla bitmeyecek, şimdiye kadar tepkimizi yeterince ortaya koymamışız ki markalar soykırıma destek çıkmaktan çekinmiyor. Müslüman öldürmenin de bir bedeli olmalı, dünya bunu öğrenmeli! Nasıl yapabileceğimizin, sesimizi nasıl duyurabileceğimizin yollarını gösteriyorum sadece. Bazen boykot oluyor, bazen yetkililere hassasiyetlerimizi iletmek, bazen sadece haberleri yaymak. Yazmaya başladığımda bu kadar ilgi görmesini beklemiyordum, boykot etmenin ötesinde tepkilerimizi nasıl doğru şekilde iletebileceğimizin de anlatılmasına ihtiyaç varmış.

Boykotu firmaların göreceği zararla değil hayattaki duruşumuzla ilişkilendirmemiz gerek. “Ben almasam ne olacak ki!” demeyi bırakıp “Ben soykırımcılardan yana durmayacağım!” demeye başladığımızda boykotu sürdürebilir hale getirmek kolaylaşıyor. Bizler artık soykırım şahidiyiz, bu sadece tüketim alışkanlıklarımızı değil, kimliğimizi de şekillendirmeli. Böyle düşünmeye başlarsak hayat boyu gündemimizde kalır ve unutmayız.

Hilâl / Aktivist

Öğrenciler harçlıklarından veya burslarından artırdıkları parayla destek oldu

7 Ekim’de başlayan olayların bizim için kırılma noktası tam manasıyla İsrail’in bombalamış olduğu hastaneydi. Bir akşam Twitter’da gördüğümüz manzara karşısında bu saatten sonra bu tabloya karşı susmanın, meşru görmenin veya sadece izlemenin suça iştirak etmekten başka bir anlamı olmadığına karar verdik. İlk işimiz o gece konsolosluğun önündeki eyleme katılarak arkadaşımla beraber sabah saat 04.00’e kadar oradaki insanlarla yağmur altında bunu meşru görmediğimizi haykırmaktı. Ertesi gün içinde bulunduğum öfke ve bir şeyler yapma duygusu bizimle aynı fikirde olan yüzlerce kişiyi tek bir ekipte buluşturarak organize işler yapmak oldu. Fikre ilk destek ekibi de birlikte kurduğumuz arkadaşım Nagihan’dan gelmişti. Üniversiteler arası bir Watsapp grubu kurup buradan topluca organize olacaktık. Grup kuruldu ve insan hakları adına duyarlı ne kadar gençlik grubu varsa hepsine amacımızı ve yapmak istediklerimizi ifade eden bir davetiye mesajı gönderdik. Önce 60 kişiye ulaşabildik, şu anda ise 150 civarında insan hakları savunucusuyuz. Grubu kurarken amacımız din, dil, ırk ve siyasi görüşlerini dahi ayırt etmeksizin insan olarak organize olup boykot, yürüyüş ve sosyal medya üzerinden aktif bir eylemle Filistin’de hunharca öldürülen başta çocuk ve kadınların duyulmayan sesi olmaktı ve bunu bütün bir grup kendimize ahde vefa olarak bildik. Boykot edeceğimiz ürün ve markaların stickerlarını ve yürüyüş için kullanacağımız pankartların hazırlığını yaptık. Belirlediğimiz tarihlerde sokaklara düzenli bir şekilde çıkıp hem insanları bilinçlendirmek hem de soykırımı meşru görmediğimizi dillendirmek için çalışıyoruz. Grup üyelerimiz çoğunlukla öğrenci… Kendi harçlıklarından veya aldığı burslardan ayırıp sticker bastıranlar oldu. Bunun için grup içi bir fon kurarak çevredeki arkadaşlarımızdan ve büyüklerimizden topladığımız desteklerle öğrenci arkadaşlarımızı zor durumda bırakmadan bu haklı direnişimizi düzenli olarak sürdüreceğiz.

“Özür dilerim, gerçekten bilmiyordum!”

Kasım ayının başında önce Eminönü-Sirkeci’den başlayıp Aksaray’a kadar travmay güzergâhı üzerindeki Sturbucks, Mc Donalds, Burger King ve zincir mağazalara girip her firma için boykot stickerlarını oturma masalarına, mekân girişlerine ve marketlerdeki ürünlerin üstüne yapıştırdıktan sonra bu güzergâh içerisindeki cadde üstü zeminini de stickerlarla donattık. Malum firmaları hedef alıyoruz bu süreçte insanların boykot ürünlerini görüp bilinçlenmesi bizim sivil inisiyatif yürüyüşümüz için çok önemli. Sonraki eylem planımızda Bebek semtine işletmelerde boykot ürünlerini tuttuğumuz pankartlar eşliğinde içecek, yiyecek, temizlik ve kozmetik alanındaki tüm ürünleri bastığımız stickerlarla insanların görüp haberdar olabilecekleri şekilde yapıştırıyoruz. Tüm bunları yaparken insanların kişisel haklarını ihlal etmeden ve onlara rahatsızlık vermeden yapıyoruz. Bugüne kadar yaklaşık 2000’in üzerinde sticker basıp dağıttık.

Eminönü’nde Sturbucks’ta Avrupalı bir kadın turist bizi görünce yaptığımız işten dolayı bize epeyce şükranlarını sundu. Bu süreçte Filistin halkıyla beraber olduğunu dile getirdi. Biz de ona nazikçe Sturbucks’tan kahve içtiği için çocukların ölmesini dolaylı da olsa finanse ettiğini söyledik. Herkesin önünde gözyaşlarıyla “Özür dilerim, özür dilerim, gerçekten bilmiyordum!” diyerek mahcubiyetini belirtti. Sipariş aşamasındaki kahvesini iptal edip orayı terk etti. O kadar samimiydi ki yaptığımız şeyin doğru olduğunu hepimize hissettirdi. Bu süreçte bize karşı tepkili olan insanlar da var. Onlar da yaptığımızın ne kadar doğru olduğunu sorguluyorlar. Bu yorumlara biz şöyle cevap veriyoruz: “Dünyanın hiçbir yerinde çocukların öldürülmemesi kadar doğru!”

Yunus Kılıç / Öğrenci, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik