The Young Pope'u teşrih etmek

Sorrentino'nun ciddi beğeni toplayan pek çok uzun metraj filminin ardından çıkardığı mini dizisi The Young Pope İtalya'da ilk bölüm reytinglerinde Breaking Bad ve Game of Thrones gibi reyting devlerini sollayarak büyük yankı uyandırdı.
Sorrentino'nun ciddi beğeni toplayan pek çok uzun metraj filminin ardından çıkardığı mini dizisi The Young Pope İtalya'da ilk bölüm reytinglerinde Breaking Bad ve Game of Thrones gibi reyting devlerini sollayarak büyük yankı uyandırdı.

The Young Pope'un kompleks ve ince mesajı çoğu yabancı kaynakta dahi, kanaatimce, doğru anlaşılabilmiş değil. Kimi anti-teist yorumcular ilk intibaya kanarak bu dizinin güç ve yozlaşma temalı bir Vatikan taşlaması olduğunu, ya da bilhassa müteakip dizisi The New Pope'da artan profanlık dozuna atfen Katolik inancını tahkir ve tezyif etme amacı taşıdığını öne sürdü.

  • “Doğ ey güneş erit taştan adamı”
  • Akif İnan

Bilim-kurgu, politik kurgu, kurmaca tarih türleri mümkün... Peki din-kurgu diye bir türün imkânı üzerine düşündünüz mü hiç? Titiz, simetrik,düşünce yüklü ama aynı zamanda haşarı, pervasız, profan'a meyletmekten geri durmayan tarzıyla tanınan İtalyan auteur Paolo Sorrentino bunu düşündü ve 40'lı yaşlarda, yakışıklı, entellektüel, Amerikalı, reformist eğilimler göstermesi beklenirken koyu bir gelenekçi çıkan bir papanın Vatikan yönetimini devralması ve konvansiyonel din anlayışında devrim yapmaya çabalaması halinde olacakları tasvir etti. Sorrentino'nun ciddi beğeni toplayan pek çok uzun metraj filminin ardından çıkardığı mini dizisi The Young Pope İtalya'da ilk bölüm reytinglerinde Breaking Bad ve Game of Thrones gibi reyting devlerini sollayarak büyük yankı uyandırdı. The Young Pope'un bu denli ses getirmesinin ve bir röportajında “Karakterlerimin sorunları benim de sorunlarımdır.” diyen Sorrentino'nun pek çok sorununu ve modern çağda dönüşen din algısına yönelik pek çok belirleyici soruyu ekrana taşırken böylesi popüler olabilmesinin sırrı ise aşikâr.

Lenny Belardo rolünde Jude Law
Lenny Belardo rolünde Jude Law

Sorrentino çeşitli anti-teist çevrelerin nefret söylemlerinden ya da The Godfather: Part III'nin “Gerçek mafya Vatikan'dır.” tarzındaki banal ithamlarından uzaklaşarak bir “söylemsel duofizitizm” geliştiriyor, yani Hristiyan kelamında Hz. İsa'nın ilahi ve beşeri iki formu/tabiatı olduğunu öne süren görüşü kendi Vatikan tasvirine entegre ediyor, dini olduğu kadar dindarlık formunu ve din hakkındaki seküler beklentileri de problematize ediyor; inancın gerek kurumsal gerek ferdi vechelerini incelerken beşeriyeti hesaptan çıkarmıyor.

Ancak The Young Pope'un kompleks ve ince mesajı çoğu yabancı kaynakta dahi, kanaatimce, doğru anlaşılabilmiş değil. Kimi anti-teist yorumcular ilk intibaya kanarak bu dizinin güç ve yozlaşma temalı bir Vatikan taşlaması olduğunu, ya da bilhassa müteakip dizisi The New Pope'da artan profanlık dozuna atfen Katolik inancını tahkir ve tezyif etme amacı taşıdığını öne sürdü.

  • Kolay ezberlerini tekrar etmenin konforuna tamah eden çoğu eleştirmen ise “Felliniesk” sekanslara ve biçimsel benzerliklere kanarak Sorrentino'yu, hayatını ve sanatını Katolik inancını tezyif etmeye adayan Fellini'ye benzetti ve onu “Yeni Fellini” ilan etti.

Kendilerini taşlayan tüm sanat filmlerini “Vatikan Film Listesi” adıyla tavsiye ederek sanat eserlerinin mesajını anlama hususundaki kifayetsizliklerini çoktan kanıtlayan Vatikan çevreleri ise dizideki tensel unsurlara kafayı takıp diziyi taşlayarak dizinin mesajını anlamamak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Türkçe kaynaklar ise belli meşgale alanlarının belli toksik çevrelerce işgal edilmiş olmasından ötürü ideolojik önyargılarla “gücün yozlaştırıcılığı”, “dinin tehlikeleri” ve Yeni Fellini tezlerini ithal etmekte. Peki tüm bunların hilafına, “gençliği” ile çürümüş bir düzene “büyük bir güzelliği” davet etmeye çalışan bu çılgın papa ve bu eksantrik dizi tüm dinlerin mensuplarına ne anlatmak istiyor? Buyrun beraber bakalım.

13. Pius kavl ile ne anlattı?

Genç papamız Lenny Belardo küçükken hippi ebeveynleri tarafından bir yetimhaneye verilir ve Mary adlı bir rahibe tarafından yetiştirilir. Lenny gençliğini ise Spencer adlı bir kardinalin gözetiminde geçirir ve bu ikili onun için kayıp ebeveynlerinin yerini tutar. Dizide Vatikan'ın oportünizmini ve çürümüş bürokrasisini temsil eden tecrübeli Vatikan Devlet Bakanı Kardinal Voiello Lenny'nin genç yaşından dolayı reformist olacağını ama muhafazakâr Spencer'ın öğrencisi olduğu içinse gelenekçi hassasiyetlerinin de olacağını, böylelikle Lenny'nin orta yolu bulacağını ve de tecrübesizliğinden ötürü manipülasyona açık olacağını düşünerek seçimlerde ağırlığını koyarak Lenny'nin papa seçilmesini sağlar. Ancak Lenny tüm bu tahminleri boşa çıkaracaktır. Zira 13. Pius adını alan Lenny'ye sorulan şu soru herşeyi açıklamaktadır: “Kutsal Babamız, 12. Pius, Mussolini'nin ilahi lütufa mazhar olduğuna inanıyordu. Siz neden 13. Pius adını aldınız?”

13. Pius adıyla Papalık tahtına oturan Lenny önceden kurduğu aşikar olan büyük planını icraya başlar. Voiello'nun her 'tavsiye'sini kulak ardı eder ve papalık adetlerince yapılması gereken ilk vaaz, ilk kardinal toplantısı gibi şeyler ile aciliyet arz eden soruşturmaları sürekli erteler. Lenny doğru zamanın (the due time) gelmesini beklerken bir yandan da çeşitli vesilelerle oldukça aforizmik ve hikemi olan teolojisini yakın çevresine açıklamaya başlar.

Kendini Rabb’in ve Hz. İsa'nın temsilcisi (Vicar of Christ) mesabesinde görüp çevresini ve teolojisini buna göre tasarlayan Lenny'ye zahiren tutarsız tavırları sorulduğunda “Ben bir çelişkiyim.” der, “bakire ve anne Meryem gibi, insan ve 'tanrı' İsa gibi”... “Formel ilişkilere bayılırım, onlar kaynak suyu kadar berraktır. Arkadaşça ilişkilerse bunun aksine karmaşık ve bulanıktır.” diyerek Papalık çalışanlarıyla (kimilerini ağlatmak pahasına) arasına zorlu mesafeler koyar. Ardından Papalık'ın imajında radikal bir değişime gider. Öncelikle Papa'nın resminin para için hediyeliklere basılması şeklindeki küçük düşürücü adeti kaldırır, ardından kendiyle görüşmek isteyen tüm basın mensuplarını görüntü vermeden kapı dışarı eder, halka açık ilk vaazını ise vaaz konusunda zihni netleşene kadar erteler, bir yandan ise en son 12. Pius'un sahibi olduğu, yüzyıllarca Papalık makamının simgesi olmuş olan üç katlı ve mücevherlerle süslü papalık tacını (papal tiara) sergilendiği müzeden geri ister. Neden görüntü vermeyerek kendini dünyadan gizlediğini soran Voiello'ya da yine aforizmik bir cevap verir: “Absence is presence.”, “Yokluk varlıktır.” Tıpkı 13. Pius'un bir çelişki olduğu gibi. Bu noktada Genç Papa'nın yapmaya çalıştığı şey yıllardır takipçisine yakarır pozda yaklaşan dine/Kilise'ye/din adamlarına izzet ve itibarlarını iade etmek, dini Buñuel'in tabiriyle mahiyeti meçhul bir arzu nesnesi (That Obscure Object of Desire, 1977) haline sokmaktır. Pius'a göre din (bizlerin de “Lev Enzelna” ayetinden aşina olduğumuz üzere) yükü, sonuçları, vebali “korku ve titreme”ye yol açacak bir gizem, merak, arayış, havf odağıdır. Pius bu kanaatini şu sözleriyle de tahkim eder: “Kilisemiz korku uyandırıcı oldukça dünya siyasetinde söz sahibi olmuş; rahatlatıcı, teselli edici, pohpohlayıcı oldukça küçüle küçüle Vatikan duvarlarının arasına hapsolmuştur.”

Vaazında ne anlatacağına karar veren Pius yine kendini göstermeksizin gece vakti gölgelerin arkasından seslenir inananlara. Pius ilk vaazında aforizmik teolojisi fiiliyata döker. Alışılagelenin aksine kalabalıkları teskin edip kucaklamak yerine insanlığın ne kadar günahkarlaştığını hatırlatarak dinin bilinmez ve meçhul yanlarıyla yüzleşecekleri manevi yolculuklarında tüm takipçilerinin yalnız olduklarını, onlara yol göstermeyeceğini ve Kilise'nin sadece yolu zaten kendi başına bulanlara açık olduğunu, Yaratıcı'nın varlığından en ufak şüphesi olanlara bu yolculukta yer olmadığını ifade eder. Ardından dünyevi meşgale ve zevklerle işgal olmuş kalplerin içinde Yaratıcı sevgisinden başka bir şeye yer kalmayana dek temizlenmeleri gerektiğini ifade ederek bir “tathiru'l kulub” çağrısı yapar. Ancak meraklı bir dinleyicinin gölgelerin ardından konuşan Pius'a lazer tutmasıyla ve onun da küplere binerek “Ne cüretle Papa'na ışık tutarsın! Beni hak ettiğinizden emin değilim.” demesiyle vaaz yarım kalır. Bu vaaz Lenny'ye kitlelerin antipatisini kazandırır. Neden böylesi sert davrandığı sorulunca kitleleri suçlar: “Tüm evlatların istediği hatalarının onaylanması değil midir?”

  • Lenny orijinal teolojisini inşa ederken bir yandan da bir manevi dönüşüm sürecinden geçmektedir. Lenny'nin, çocukluğunda Papalık Sarayı'nda bir heykel karşısında gördüğü bir vizyondan ilhamla rahiplik kariyerine başlayan Gutierrez ile tanışması bir dönüm noktası olur. Gutierrez'in hikayesini duyan Lenny onu çağırıp hikayesini bir de onun ağzından dinler. Gutierrez'e göre ortam nurla dolmuş, heykeldeki Meryem Ana onun birtakım iç ihtilaçlarını teskin etmiştir.

O, “Ama ben sadece bir çocuğum.” dediğinde ise heykel “Seguiré protegiendo el niño.” demiştir, “Ben, çocuğu korumaya devam edeceğim!” Gutierrez'in bu hikayesinden oldukça etkilenen Lenny, tıpkı kendi gibi yetim olan, çocukluğunda cinsel taciz yaşamış olan, Meryem Ana tarafından kutsandığına inandığı bu sessiz, çelebi ve tecrübesiz rahibi New York'taki bir çocuk tacizi skandalını soruşturmak üzere başka çocukları korumaya gönderir. Lenny, bir yandan Gutierrez'i hiç terk etmediği Vatikan'dan çıkararak “niño” olmaktan da çıkarmaya ve “hombre” (adam) etmeye çalışırken kendi de genç papalıktan yetişkin papalığa terfi etmeye çalışmaktadır. Bu vesileyle kendi ailesini aramaya başlar.

The Young Pope 2016 yılında yayınlandı.
The Young Pope 2016 yılında yayınlandı.

Papalık tacının Vatikan'a ulaşmasıyla Pius “dini tamamlamaya” karar verir ve kardinalleri ilk toplantı için toplar. Fazlaca meşhur ve tartışmalı bir sahne izleriz bu anda. Pius, fonda “I'm sexy and I know it” nakaratlı bir şarkıyla, deneye deneye tacına en iyi uyacak papa kıyafetini bulur. Mümkün olan en gösterişli kıyafetleri seçen 13. Pius, başında 12. Pius'un üç katlı tacıyla tahtırevan üzerinde yanı başında tüylü altın tuğlarla, duvarları ve tavanı fresklerle kaplı olan şapele girer. Tüm kardinallere elini ve (16. yüzyılda yasaklanmış olmasına rağmen) ayağını öptürür. Ardından teolojisinin son taşlarını döşer. Dini bir eve benzetir, penceresiz ve girmesi zor, küçük kapılı bir eve. Eve girmek isteyenler kapıdan eğilerek ve zorlukla gireceklerdir. “Yokluk (absence) her zaman güven verici ve kat'idir.” der, kardinalleri tekrar asırlar önceki gibi yasaklayıcı, gizemli ve ulaşılmaz olmalarını salık verir, dinin ancak böyle arzulanır bir hale gireceğini vurgulayarak ekler: “Artık yarı zamanlı inananlar değil, büyük aşk hikayeleri istiyorum! Rab için fanatikler istiyorum! Çünkü fanatizm, aşktır.” Yavaşça uzaklaşan kamera ve kardinallerin sessizliği Pius'un mutlak otoritesinin altını çizerken artık herkes bilmektedir ki bu yeni, genç, şantaj yapılamayan Papa sebebiyle Kilise'de eşcinsellere, kürtaja, dini azınlıklara, boşanmaya, (Tonino Pettola karakterinde gördüğümüz gibi) dini bidatlere ve benzeri gayr-ı Hristiyani şeylere müsamaha kalmamıştır...

Nitekim bu mutantan gövde gösterisini müteakiben Papa 13. Pius Cenapları (en son çocukken yaptığı gibi) kerametler göstermeye başlamıştır. Bahçesinde beslediği ve söz geçiremediği kangurusuna Hz. Süleyman misali söz geçirmeye, dualarıyla kısır insanların çocuk sahibi olmasına ve kötülerin/günahkarların cezalandırılmasına vesile olmaya başlamıştır.

Teolojisinin tamamlanması, günah çıkartma papazı Tommaso'dan herkesin sırlarını öğrenmesi, şantaj komplolarının boşa düşmesi ve sembolik iktidarının tahkim olması ile Pius'u eski olduğu kadar fasid bir çatışmanın ortasında buluruz: Din ü devlet... Pius, İtalya Başbakanı'na aylar önce tahta çıkar çıkmaz vermesi icab eden randevuyu aylarca geciktirmiş ve randevuya gelen Başbakan'ı ise uzun bir süre bekletmiştir. Nihayet 13. Pius Hazretleri'ni görmekle müşerref olabilen Başbakan'da göze çarpan pek çok özellik vardır. Nitekim nasıl ki Lenny alışılageldik bir papa imajına sahip değilse gelen Başbakan da Lenny gibi “genç”tir. Lenny kadar karizmatik, yakışıklı, bilgili, öngörülüdür ve diğer her açıdan da Lenny'nin dengidir. Lenny'nin Başbakan ile görüşmesi oldukça hararetli geçer. Lenny formel davranışları bir kenara koyarak Başbakan'a uzunca bir talep listesi verir: Dini okullara daha çok fon, Vatikan'a daha çok bütçe, dini azınlık haklarının kısıtlanması, kürtajın yasaklanması ve hatta Vatikan sınırlarının genişletilmesi... Başbakan elbette ki bunları istihzayla karşılar ve Lenny'ye, uyguladığı Papalık politikalarının halkı dinden soğuttuğunu, Vatikan'a zarar verdiğini ve Lenny'nin dinde devrim hayaline değil kendi sosyal demokrat hükumetinin dinden tamamen kurtulma projesine hizmet ettiğini söyler. Ancak Lenny malum aforizmalarını (ikna çabası olmaksızın) ona da anlatır ve ardından sosyal demokrat seçmenin dini kimliğini rakamlarla tartışarak “non expedit” fermanı çıkartmak yoluyla Katolikleri seçime gitmekten men edeceği tehdidinde bulunur. Başbakan bu tehdidi yaşayarak sınamaya cesaret edemez ve Lenny ilk kez reel siyasete müdahale etmiş olur. “Ecclesiastical” (dini/uhrevi) olan “temporal” (dünyevi) olana galebe çalmıştır.

Marry rolünde Diane Keaton
Marry rolünde Diane Keaton

Bu galebe önceden zikredilen söylemsel duofizitizmde de vücut bulur. Duofizitizm/ günümüz Hristiyanlik'ı Hz. İsa'nın hem ilahi hem de beşerî iki tabiata sahip olduğuna inanır. Sorrentino da bir Mesih prototipi olarak tasarladığı papası 13. Pius'u iki (uhrevi ve maddeci) tabiat üzere kurgular. Uhrevi cüzü Lenny Belardo temsil ederken maddi yanı ise Lenny'nin yetimhane arkadaşı olan ve Rahibe Mary tarafından Lenny ile beraber kardeş gibi yetiştirilen Andrew Dussolier'dir. Andrew her zaman için Lenny'nin dünyevi iştahının kısıtlılığını, kuralcılığını ve diğer insanlara kayıtsızlığını eleştirir, kendi tabiriyle Lenny “eski kiliselerin küf kokusunu” severken, o “hayat ve dışkı kokusunu” buna tercih eder. Papa'nın “kankası” olduğu halde Avrupa'da kolay bir görev yerine Honduras'ta fakir ve uyuşturucu kartelleri tarafından tarumar edilen küçük bir bölgede göreve gönderilen Dussolier cemaatine Lenny'nin derin ve çarpıcı teoloji görüşünün tam aksi nitelikte bir vaaz verir. Dussolier, Honduraslılar'ın içinde yaşadıkları çetin koşulları ıslah etmelerini istemediğini, “kahraman olmalarını” da beklemediğini ve onları “oldukları gibi” sevdiğini söyleyerek tam da Lenny'nin benzetmesiyle onların “hatalarını onaylar”. Bu sahnenin hemen akabinde ise kendisini başka bir erkek ve kadınla beraber zina ederken, ilerleyen bölümlerdeyse mezkûr kadının uyuşturucu kaçakçısı kocası tarafından öldürüldüğünü görürüz. Lenny'nin Başbakan'la olan diyalogunda (Papa Gelasius'un İki Kılıç Öğretisi'ne atıfla) din kılıcı dünya kılıcına galebe çalarken, Lenny ve Andrew'un hikayelerinde de Mesih'in uhrevi tabiatı maddi tabiatına galebe çalar.

İlerleyen bölümlerde ise Lenny'nin anne ve babasını bulma umutlarının söndüğünü, ayrıca da onun için bir baba figürü olan Kardinal Spencer'ın ölümünü, şahsi asistanı Rahibe Mary yerine kardinalliğe terfi ettirdiği, New York'taki taciz soruşturmasından başarıyla dönen Gutierrez'i atamasını izleriz. Gutierrez bu göreve hazır olmadığını söylediğinde ise Lenny ona soruşturmadan sonra değiştiğini, korkak tavırlarının yerini öfkeye bıraktığını söyler (ki burada Gutierrez'in vizyonuna atıfla onun artık niño/çocuk değil adam olduğunu da görürüz). Ve ekler: “Genç papa artık yetişkin oldu. Bir anne figürüne değil, bir meslektaşa ihtiyacı var.”

Dünyevi kılıcı alt eden, maddi tabiatından arınan, gölgelerinde gölgelendiği ebeveyn figürlerinden ayrılan, Meryem Ana heykelinin kanatları altında Gutierrez ile birlikte olgunlaşan, yepyeni ve devrimci bir teolojiyi hem retorik olarak hem de “hakka'l-yakin” ile itmam eden, Vatikan çevrelerinin bürokratik statükosunu hak ile yeksan eden; kerametleri, sıra dışı politikaları ve kendine kattığı gizemli hava ile kitleleri kıvama getiren ve insanları “eğilerek zorlukla girilecek dar ev”e girmeye razı eden Lenny için yapılacak tek şey kalmıştır: Kendini göstermek. Ve böylece Papa 13. Pius Venedik'te güneşli bir günde büyük bir meydanda ikinci vaazını verir. Sade ve beyaz bir kıyafet giyen Pius oldukça mütevazı bir şekilde halka sesleneceği balkona çıkar ve mütebessim bir şekilde herkesi selamlar, ardından pek çok zıtlık (kirli-pis, doğru-yanlış vb) zikreder ve “Ne olursan ol, yine gel.” temalı bir vaaz verir. Vaazı tamamlanırken hippi anne ve babasının da kalabalık içinde olduğu ancak Pius onları fark edince arkalarını dönüp gittiklerini görürüz. Bunun ardından Pius'un acıyla yere yığıldığını, bayılmadan önce son kez gökteki Hz. İsa tasvirine baktığını görürüz.

Peki neden Pius en yakın zamanda (in due time) diyerek tüm teamülleri ertelemiştir? Neden ilk vaazında üstüne tutulan bir lazerden nem kaparken ikinci vaazında halkını bir sevgi pıtırcığı gibi karşılamıştır? Ebeveynlerini arama ihtirası neden sönmüştür? Kısır çifti doktora yönlendirmemiş, Afrika'daki konumunu istismar eden rahibeyi bürokrasi yoluyla cezalandırmamıştır, peki neden hiçbir zaman dünyevi (temporal/secular) kuvvetlere değil duaya müracaat etmiştir? Bunu anlamak için sadece onun sözlerini değil, sireti ve lisan-ı hali ile ne anlatmak istediğini de düşünmeliyiz.

13. Pius hal ile ne anlattı?

Çağının yanlış teamül, adet ve beklentilerine celadetle kafa tutan 13. Pius'un mesajı klas aforizmalarında olduğu kadar hareket tarzı ve hayatında da kendini gösterir ve hatta Pius asıl ağırlığını hal ve gidişi ile koyar.

Çoğu izleyici ve de Voiello, Pius'un eylem planını yanlış yorumlamakta. Pius, Voiello'nun düşündüğü gibi “yumuşamamıştır”, zaman ve zemine göre hareket etmiştir. Lenny'nin din anlayışını yürürlüğe koyuşu kendi astlarının ve takipçilerinin “cüzi” ve “subuti” ilimleriyle anlayamayacakları bir iç mantığı havidir, nitekim Hristiyanlar'ın sıkça dediği gibi “Yaratıcı gizemli yollarla çalışır.” Lenny'nin Voiello'nun tüm tavsiyelerini görmezden gelmesinin amacı Vatikan'daki konvansiyonel hiyerarşiyi ve yozlaşmış pratikleri sabote etmektir. Böyle yapmasının sebebi ise planının piramit misali üst üste yığılan tabiatıdır. Zira Lenny düşüncelerini halka en etkileyici şekilde nasıl açacağını bilmeden ilk vaazı veremez, ilk vaazı vermeden kardinaller toplantısını yapamazdı.

  • Özel Papalık tacını Vatikan'a getirtmeden fiziki ve sembolik sermaye ve iktidarını tahkim edemez ve “I'm sexy and I know it” şarkısını söyleyemezdi. Gücü ve tacı elde etmeden “sexy” olamaz, öyle olmadan da (manevi) bir çekim odağına dönüşemezdi. Hükumeti, tacizcileri, yozlaşmış kardinalleri, Tonino Pettola'nınki gibi heretik akımları hizaya çekmeden ve takipçilerini istediği şekilde yoğuramasaydı da sevgi mesajları eşliğinde kendini göstererek sürece nokta koyamazdı. Bu sebeple önce “örtülere bürünmesi”, ardından bir müddessir gibi kalkıp uyarması ve ardından “salih kulları” müjdelemesi gerekliydi. Yani “in due time” sözü bir tür bahane değil bir hakikatti.

Herşeyin zamanı (due time) aheste aheste gelirken bir yandan Lenny'nin teolojisi diğer yandan da kendisi tava gelmekteydi. Devam dizisi The New Pope hakkında bir röportajda hem Lenny Belardo hem de halefi John Brannox'un anne ve baba figürlerinden uzak kalmış travmatik karakterler olmasının hikmeti sorulduğunda Sorrentino, her küçük çocuğun gözünde ebeveynlerinin, yapabilirliklerinin genişliğinden ötürü Yaratıcı gibi olduğunu düşündüğünü söyleyerek iki papanın dini arayışları ile ebeveyn arayışları arasındaki illiyeti ifşa etmişti. Bu noktadan kalkarsak, Lenny bir yandan kendi teolojisini (yokluk varlıktır) hakka'l yakin ile benimsemiş, Allah'ın kendini izhar ve izah etmek zorunda olmadığını kavl ile değil hal ile anlamış, böylelikle ebeveyn figürlerine artık ihtiyacı kalmamıştır. Bu olgunlaşmanın bitmesi ile ancak (Maide Suresi'ne atıfla) “bugün din tamamlanmış” ve Lenny kendini izhar etmeye ve hatta (ayetteki gibi) ölmeye hazır olmuştur.

Kısır çift ve Afrika'daki kötü niyetli rahibe davalarında asla dünyevi, seküler kuvvetlere müracaat etmeyip daima meseleyi dualarıyla çözmüştür. Bu konuları dualarıyla çözerek Lenny adeta Enfal Suresi'ndeki “(Oku) attığında da sen atmadın, Allah attı.” ayetinin hikmetini bilirmişçesine insanlara değil Yaratan'a sığınmıştır, bir yardımcısının dediği gibi o insandan çok Yaratan'a güvenmektedir ve onun dualarıyla bu konuları çözebilme iktidarı azizlere mahsustur. Bu noktasıyla dizi manevi iktidarın altını kalınca çizer.

13. Pius adıyla Papalık tahtına oturan Lenny önceden kurduğu aşikar olan büyük planını icraya başlar.
13. Pius adıyla Papalık tahtına oturan Lenny önceden kurduğu aşikar olan büyük planını icraya başlar.

Pius'un lisan-ı hali ile anlattığı bir başka nokta Yaratıcı'nın mahiyetine dairdir. O kimseye açıklama yapmaz, cüzi iradeye doğrudan müdahale edip imtihanı bozmaz, yokluğu demek varlığı demektir (absence is presence). Onun külli iradesi ve Sünnetullah'ı bir muammadır. Kulu Rabb'ine çeken pornografik bir vuzuh değildir, yokluktan ve bilin(e)mezlikten doğan arzu ve bu arzudan doğan Lenny'nin benzetmesiyle büyük aşk hikayeleridir. Lenny'ye göre çağın yanlış ve fasid normlarınca “fanatizm” diye aşırıcılıkla özdeşleştirilip kara çalınan şey işte bu aşktır. Bu anlatıdan çıkarabiliriz ki din insanı külli ilim ve irade sahibi noktada farz ederek haşa hesap soran yaklaşımın değil bilmemeyi (de) göze alabilen, Yaratıcı'nın ezeli ilim ve hikmet-i hükumetine teslim olabilmeyi göze alan büyük aşıkların harcıdır; kul güç, aşk, anlam ve hatta bilgisini bilin(e)mezlikten almaktadır. Tıpkı Pius'a olduğu gibi (İncil, Korintliler,13:12'ye atıfla) “bilinildiği gibi bilinme(ye yaklaşma) vakti”, aynı zamanda ölüm vaktidir ve imtihanın sonudur. Yaratıcı'nın gücü hür iradenin varlığından dolayı Yaratıcı'nın genel kayıtsızlığıyla karakterizedir ki Pius'da bunun yansımalarını görürüz. Ağlattığı rahibeden, göğüslerine “bastard” yazıp karşısına dikilen Femen üyelerinden ya da intiharından sorumlu tutulduğu bir papaz adayının ardından hiç etkilenmemesi bunun alametidir. Zira eski papaların ona mana aleminde dedikleri gibi iktidar sofistikasyonlardan uzak, banal bir sosyal teamüldür (a banal platitude).

Sonuç: Paolo Sorrentino 13. Pius'u nasıl anlattı?

Paolo Sorrentino dünya sinemasının en eksantrik simalarından biri arasında. Bu sebeple onun bir papayı, hele de “doğuşuyla taştan adamları eriten” bir papayı anlatmasının da eksantrik olmasını beklemek lazım bence. Onun tarzına kısaca baktığımızda en ünlü iki filmi olan Youth'un (2015) ve La Grande Bellezza'nın (2013) bu tarzın özeti ve de “iki tabiatının” temsilcileri olduğunu görürüz. La Grande Bellezza maddi güzelliklere doymuş bir sanat muhabirinin nazarından gerçek büyük güzelliğin (grande bellezza) yozlaşmış kardinallerce örtülmüş ancak azizler eliyle tekrar izhar edilen maneviyat dünyası olduğunun altını çizmişti. Youth ise dünyevi meşgaleler, toksik insan ilişkileri arasında yutulan ve fakat hiçbir müteal yanı olmayan sırf maddi “gençlik” ve güzellik mefhumlarının ihtişam ve gücünü ortaya koymuştu. Nitekim Sorrentino'nun ihtişamlı tarzı daima profan ile mütealin birlikteliğini vurgulamıştır.

Sorrentino The Young Pope'da manevi gençliğin yol açtığı güzellikleri Vatikan'ın mimari güzelliği, orada sergilenen resim ve heykellerin sanatsal güzelliği ve anlatının kendi öz güzelliğiyle beraber tasvir etmekte ve taşlar eriyip günümüzde din olgusu hakkında yerleşen yanlış ve fasid norm, kabul ve beklentilerden özgürleşmemiz halinde neler olacağını da güzelliğin lisanı ile anlatmakta, tüm dinlerin mensuplarına bir umut ve sebat mesajı vermektedir.

Ancak bunu yaparken Necip Fazıl’ın birçok kitabında defalarca 'ham yobaz ve kaba softa' olarak tasvir edilen evrensel tipolojinin muhafazakâr ve madde inkarcısı tavırlarına da meydan okumuştur ki bu meydan okuması devam dizisi The New Pope'da arşa çıkmıştır.

Diğer taraftansa Yaratıcı'nın tabiatı ve dinin mahiyeti üzerine tezleriyle anti-teist ve mana inkarcısı yaklaşımları en temel öncüllerinden vurmuş, Yedinci Mühür'ün (1957) Antonius Block'unun “Ya Rabbi! Neden kendini gizlemek, imtihanlar yapmak zorundasın? Neden konuşmuyorsun?” repliğinde tebellür eden haşa hesap sorar mahiyetteki agnostisizmin gülünç ve karikatürize vasfını ortaya koymuştur. Hem madde inkarcılarının hem de mana inkarcılarının yaklaşımlarını bir kalemde çürütmesiyle Paolo Sorrentino beyaz perdenin tarihinde az rastlanır bir uzlaşıyı da mümkün kılmıştır. Bu uzlaşmayı mümkün kılarken anlatıyı karşıtlık odağı üzerinden kurmamış, mizahtan, dramadan, görsellikten, estetikten ve sanat değerinden taviz vermemesi ile çalışmasını görsel bir denemeyle sınırlı kalmaktan kurtarmıştır. Yanlış yorumların aksine Sorrentino, The Young Pope ile iktidar ve din olgularını yermemiş, küfre girmek istememiş ya da Yeni Fellini olmamıştır; olsa olsa Ingmar Bergman'ın dikey dönemi gibi, Carl Dreyer gibi, kimi Scorsese filmleri gibi kendine mahsus bir din anlayışına varmaya, kendi sesini bulmaya çalışmıştır.

Paolo Sorrentino izleyicisini manevi açıdan tekamül ettiren bu din-kurgu dizisiyle böylesi büyük bir güzelliği böylesi cesametli bir düşünce yüküyle buluşturarak tüm dinlerin müminlerini din mefhumunun hakiki mahiyetine dönmeye, bir irticaya değil bir ircaya mümkün olan en ince ve tatminkar şekilde davet etmektedir. Peki Müslüman Dünya'nın hikaye anlatıcısı neden olanca enerjisini Batı'nın tahkiye tür, araç, yöntem ve imajlarını taklit etmeye hasretmekte ve neden Müslüman din davetçisi davetini en banal üslupla bilgi yerine mantıki safsatalara ve popülizme sarılarak yapmaktadır?