Turgut Cansever'in yönetim felsefesi: Bilgili ve ahenkli ol!

Turgut Cansever
Turgut Cansever

Cansever tevhid ve bütünlük peşindeydi. “İslam’ın gündemindeki ilkelerin en önemlisi tevhid ilkesidir” diyordu. Batı felsefesi ancak 20. yüzyılda bu ilkeye yaklaşır gibi oldu: “Asır başında Varlık felsefesiyle, Gestalt teorisiyle beraber ‘bütün’ün önemi tekrar kavranıldı.” Bütünün ve ahengin.

Şaşırdınız! Turgut Cansever hangi şirketin kurucusu acaba? Tevhid ve Mimari şirketinin efendim! Bizi varoluş sırrına yaklaştıran hikmet ve sanat ehli olmasaydı, dünyevi “başarılarımızın” ne anlamı olurdu? Turgut Cansever, sadece modern Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük mimarlardan biri değil; aynı zamanda en önemli çağdaş düşünürlerimizden biriydi. Yöneticiler için yol açıcı olduğunu düşündüğüm fikirlerinin bir kısmını Cansever Yönetim Felsefesi (CYF) başlığı altında sunmak istiyorum. Bana göre, CYF’nin dört ana sütunu şunlardır:

  • 1. Dünyada hiçbir çözüm ebediyen geçerli değildir. Açık uçlu, geliştirilmeye müsait, gelecek nesillerin iradesine ipotek koymayan çözümler peşinde olun.
  • 2. Hükmetmeye değil, ahenge önem verin. Parça-bütün ilişkisini hakkaniyetle sürdürün.
  • 3. Hep hareket hâlinde olun, fakat küçük adımlarla ilerleyin. Mütevazı olun.
  • 4. Adil yönetimin temeli bilgidir. Bilgisiz eylem meşru değildir.

...

Cansever tevhid ve bütünlük peşindeydi. “İslam’ın gündemindeki ilkelerin en önemlisi tevhid ilkesidir” diyordu. Batı felsefesi ancak 20. yüzyılda bu ilkeye yaklaşır gibi oldu: “Asır başında Varlık felsefesiyle, Gestalt teorisiyle beraber ‘bütün’ün önemi tekrar kavranıldı.” Bütünün ve ahengin. Yukarıda işaret edilen baskıcı, merkeziyetçi görüşü “Rönesans’ın temel yanılgısı” sayan Cansever, bunun her şeyi dondurduğunu; buna karşılık İslam ve Asya felsefelerinin hayatı ve sanatı dinamik bir süreç olarak algıladıklarını söyler.

Turgut Cansever
Turgut Cansever

Batı düşünce ve sanatının 20. yüzyıldaki dönüşümünün İslam’a ve Asya felsefelerine yönelik olduğunu belirten Cansever, Picasso’nun bir portre çalışmasını örnek gösterir: “Picasso o portrede bir genç kızın yüzünü aynı satıh üzerinde bir karşıdan, bir tam profil, bir de dörtte üç profil olarak üç defa resmeder. Onun donuk bir şey olmadığını, farklı görüş açılarından farklı biçimler vücuda getirdiğini ortaya koyar. Rönesans’ın donuk anlayışı ise değişmeye hiçbir şekilde açık değildir.” (Kubbeyi Yere Koymamak)

Bu ülkede kültürel değişme sadece temel sanat türünün mimari olmaktan çıkması değil, aynı zamanda yaşama kültürünün de biçim değiştirmesiydi.

1990 yılında Sanat Dünyamız dergisine verdiği mülakatta özetle şöyle diyordu: İstanbul’un seçkinleri, büyük bir mimarlık geleneğinin ürettiği mimari eserleri terk edip, Osmanbey’de apartman katında oturmaya gittiler. Bazı arkadaşlarım “Köylüler kente geldiler de mimarlık yıkıldı” diyorlar. Gerçek bunun tersidir. Türk aydınları Batı hayranlığı altında kendi kültür çevrelerini bırakıp Fransız modeli havasız, koridorlu ve sosyal münasebetleri içermeyen yoz yapılar içerisinde oturmayı tercih ettiler. Onlar yüzünden bütün toplum yozlaştı.

Beyaz Türklerin Cansever’e sonuna kadar mesafeli durmalarının sebebi anlaşılıyor, değil mi? Onlar büyük bir şuursuzluk içinde Batı merkeziyetçiliğine sarılırken; bunun hem yönetimde hem mimaride ortaya çıkardığı kişiliksizlik ve sürüleşmeyi kutsarken, Osmanlı kültürüne sinmiş İslamî değerler halkın içinde yaşamaya devam ediyordu. “Çözülme veya sapma aydın kesimdedir. ODTÜ ormanının karşısındaki gecekonduların bir tek kusuru var: pencerelerinin ölçüsü yanlış. Eğer orada bir fabrika doğru pencereler imal etse, o gecekondular harika Osmanlı evleri olacak. Orada (çağdaş mimar ve plancıların koyduğu) tepeden inme yanlışlar olmadığından, evler arası münasebet var. Herkes komşusuyla beraber yaşayacağının idraki içinde, komşusuna göre evini yerleştiriyor.” (İzlenim, Haziran 1995)

...

Cansever sayesinde şu üç gerçeği kavramış olduk: 1. Mimari sadece bina yapma değil, bireyi ve toplumu insanca yaşatma sanatıdır. 2. Bu sanatın zirvesine Osmanlı’da ulaşılmıştır. 3. Osmanlı mimari ve idari çözümlemesi birinci sınıf çağdaş mimar ve yönetim filozoflarının ulaşmaya çalıştığı, bizimse göz ardı ettiğimiz bir hazinedir. Bakalım CYF doktora tezini hazırlatmak hangi üniversitemize nasip olacak?

(Mustafa Özel, Makul Yönetici Çağdaş Bir Fütüvvetnâme, Albaraka Yayınları)