Türk dizileri: Seyircinin belirlediği kültürel alan ve tartışmanın gerçek yüzü

Türkiye’de diziler hakkındaki literatürün kısıtlılıklarına rağmen giderek genişliyor oluşu, yani diziler hakkında yazılıp çizilenler bir düşünsel canlılık yaratmasa da hâlâ diziler hakkında yazıp çizme ihtiyacı hissedilmesi, başlı başına izaha muhtaç bir durum.
Türkiye’de diziler hakkındaki literatürün kısıtlılıklarına rağmen giderek genişliyor oluşu, yani diziler hakkında yazılıp çizilenler bir düşünsel canlılık yaratmasa da hâlâ diziler hakkında yazıp çizme ihtiyacı hissedilmesi, başlı başına izaha muhtaç bir durum.

Günümüzde Türkiye’de diziler gündelik tartışmaların ana gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Bir yandan da Türk dizilerinin yurtdışı satış başarıları dizilere yönelik belirli bir ilgi yaratıyor. Ancak ne dizilerin gündelik hayattaki yeri ne de yurtdışı başarısı dizilere dair derinlikli bir anlayış geliştirilmesine sebep olmuyor.

Türk dizilerine dair yapılan akademik çalışmaların temel sorunu çalışmayı yapan akademisyenlerin bu dizilerin doğal seyircisi olmamalarıdır.
Türk dizilerine dair yapılan akademik çalışmaların temel sorunu çalışmayı yapan akademisyenlerin bu dizilerin doğal seyircisi olmamalarıdır.

Dizilere dair yapılan akademik çalışmalar ya kitle iletişimi yaklaşımı çerçevesinde indirgeyici bir özellik gösteriyor ya da yine bununla bağlantılı olarak Türkiye çalışmaları olarak adlandırılan paradigma ekseninde politik bir okumadan ibaret kalıyor. Türk dizilerine dair gündelik tartışmaların etkisinde gelişen akademik yayınlarda konuya modernleşmeci ya da muhafazakâr bir perspektiften yaklaşılırken dizilerin seyirci üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu konusunda ortaklaşılıyor. Seyircinin de fail olduğu bir kültürel etkileşim fikri nadiren akademik çalışmalarda yer buluyor. Türk sineması ya da arabesk müzik gibi konularda popüler kültür yaklaşımı çerçevesinde gelişen az sayıdaki çalışmanın bir benzerini televizyon dizileri hakkındaki çalışmalar arasında bulmak mümkün değil. Türk sinemasına ve arabesk müziğe dair çalışmaların geriye dönük olarak, bu olgular kültür açısından hayatiyetini kaybettikten ve bir arşiv konusu hâline geldikten sonra bu tür çalışmaların yapılmış olduğu düşünülürse Türk dizileri hakkında benzer yaklaşımda çalışmaların olmaması Türk dizilerinin hâlen yakıcı bir kültür meselesi teşkil ettiğinin emaresi sayılabilir. Diğer yandan son yıllarda Türk dizilerinin genellikle Batı dışı ülkelerde ya da yeni tabirle Küresel Güney ülkelerinde çok izleniyor olması Batı akademisi merkezli bir akademik ilgiyi doğurmuş görünüyor. Bu ilgi çoğunlukla Türkiye kökenli akademisyenler tarafından 2010’lu yıllardan itibaren Türkiye’ye dair Batı’da üretilen söyleme eklemlenecek şekilde yüzeysel bir politik eleştiriye tahvil ediliyor. Bu çalışmalar Türkiye’nin son dönemde askerî ve politik açıdan Batı perspektifinden “çizgi dışına taştığı” düşünülen faaliyetlerine paralel bir biçimde Türk dizilerini hükümetin kültür politikalarının bir aracı olarak yorumlayan anakronik bir söylem benimsiyor. Yine buna bakışık bir biçimde Türk dizilerinin yurtdışı başarısını hükümetin kültürel diplomasi çabalarının çıktısı olarak yorumlayan çalışmalar da mevcut. Olumsuz ya da olumlu Türk dizilerinin yurtiçi ve yurtdışı etkisi abartılı bir şekilde temelsiz yargılara konu oluyor.

Türk dizilerine dair yapılan akademik çalışmaların temel sorunu çalışmayı yapan akademisyenlerin bu dizilerin doğal seyircisi olmamalarıdır. Dolayısıyla her zaman bu çalışmaları yapanlar ile çalışma konusu arasında entelektüel soğukkanlılığın gerektirdiği mesafenin ötesinde bir mesafe bulunuyor. Türk dizileri içinde yaşanılan kültürün değil dışarıdan bakılan bir kültürün ürünü olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla Türk dizilerine dair akademik çalışmaların en yetkini bile antropolojik bir yaklaşım taşıyor. Bu yurtdışında yapılanlar kadar yurtiçinde yapılanlar için de geçerli. Yurtdışında yapılan çalışmalar genellikle Türkiye’ye dair belirli bir söylemin üretilmesi üzerine kurulu projelerden kaynaklandığı için ayrıca bir motivasyon belirtme ihtiyacı çoğu zaman hissedilmiyor. Ancak özellikle yurtiçindeki çalışmalarda Türk dizilerini konu olarak seçmek açıklanması gereken bir durum özelliği taşıyor. Buna yönelik açıklamaların son dönemde klişe yollarından biri Türk dizilerinin yurtdışında çok izlendiği gerçeğiyle karşılaşma anına dair kişisel anekdotlar aktarmak şeklinde oluyor. Buna göre “normal şartlar altında” Türk dizisi izlemeyen akademisyen yurtdışına çıktığında Türk dizilerinin etkisini şaşırarak fark ediyor ve dizilere dair akademik çalışma yapmaya bu vesileyle “Bizim diziler de neymiş?” sorusuna cevap aramak amacıyla karar veriyor. Dolayısıyla her şeyden önce Türk dizilerine dair yapılan akademik çalışmalar bu yapımların Türk toplumu için anlamını ortaya koymak gibi bir amaca yaslanmıyor. Böyle olunca da güncel bir modaya uyarak girişilen akademik çalışmalar doğal olarak Türk dizilerini mevcut söylem kalıpları içerisine tekrar yerleştirmek dışında ekstra bir anlama çabasına girişmiyor. Dizilerle ilgili gazetelere ya da son dönemde diğer mecralara yansıyan tartışmaları takip eden çalışmalar genelde yine kullandıkları malzemenin etkisinde jurnalistik bir mahiyet taşıyor.

Dizilere dair yapılan akademik çalışmalar ya kitle iletişimi yaklaşımı çerçevesinde indirgeyici bir özellik gösteriyor ya da yine bununla bağlantılı olarak Türkiye çalışmaları olarak adlandırılan paradigma ekseninde politik bir okumadan ibaret kalıyor.
Dizilere dair yapılan akademik çalışmalar ya kitle iletişimi yaklaşımı çerçevesinde indirgeyici bir özellik gösteriyor ya da yine bununla bağlantılı olarak Türkiye çalışmaları olarak adlandırılan paradigma ekseninde politik bir okumadan ibaret kalıyor.

Yurtdışında yapılan doktora çalışmaları ve proje bağlantılı çalışmalarda Türk dizileri, Kore popu ve dramaları, popüler Hint sineması gibi küresel ölçekte revaç bulan diğer fenomenlerle birlikte düşünülüyor. Bu da Türk dizilerinin kendine has özelliklerinin es geçildiği bununla birlikte diğer fenomenler üzerinden anlaşılmaya çalışıldığı bir genel çalışma çerçevesi oluşturuyor. Yurtdışında yapılan bu tür çalışmaların Türkiye kökenli lisansüstü öğrenciler ve akademisyenler için bir tür ev ödevi özelliği gösterdiği de çalışmaların kişisel görüşlerden yoksun ve genellikle derleme mahiyetinde olmasından anlaşılıyor. Yurtdışında Türk dizilerine dair yapılan akademik çalışmalarda yurtdışında akademik kariyer yapmanın kültürel statüsü ile ev ödevi olarak verilen konunun süfliliği arasındaki gerilim çalışmaların genel havasında hissediliyor.

Türk dizilerine dair literatürü genişleten ama derinleştirmeyen bir diğer yazı biçimini ise dizilerin yarattığı gündelik tartışmalar ekseninde çoğunlukla akademisyenlerin, sinema eleştirmenlerinin ve köşe yazarlarının kaleme aldıkları günlük yazılar oluşturuyor. Bu yazıların dizilerin yarattığı kültürel tartışmaları somutlaştırma anlamında bir faydasından söz edilebilirse de bunun ötesinde dizileri anlamaya dair bir açıklık sağladıklarını söylemek zor. Durumu günlük yazılardan, video söyleşilere ve oradan da bürokratik söyleme kadar sirayet eden bazı klişeler üzerinden anlamak mümkün. Türk dizilerinin olumsuz etkilerine dair modernleşmeci ve muhafazakâr felaket tellallığının ortak ve temel referanslarından birini oluşturan bir medya miti bu yazı biçiminin perspektifini ortaya koyuyor. Geçmişte popüler bir dizinin karakterlerinden birinin ölümü üzerine seyircilerin gerçek hayatta karakter için cenaze namazı kılması özellikle okur yazarların Türk dizileri hakkında sıkça dile getirdikleri bir olay. Geçmişte Yeşilçam sineması olarak adlandırılan popüler Türk sineması için de benzer anekdotlar anlatılagelmiştir. Okur yazarlarımızın halkın mizah anlayışını anlamadan ya da anlamamazlıktan gelerek bu olaya dair yaptıkları yorum halkın gerçek ile kurguyu ayırt edemeyecek kadar safdil olduğu yönündedir. Aydınların yorumu temelde toplumu çocuklaştırmaya ve böylelikle kendilerini de bu çocuk topluma vesayet edecek şekilde konumlandırmaya yaramaktadır. Televizyonda şiddetin, kötülüğün, toplumsal cinsiyet rollerinin temsili gibi bir dizi konu hakkında yeknesak bir biçimde günlük yazılardan akademik makalelere dek tekrarlanan ahlakçı söylem aslında seyircinin televizyondaki mesajları sadece pasif bir biçimde benimsediği bir bakış açısını varsaymaktadır. Kültürel çalışmalar adıyla anılan paradigmanın Türkiye temsilciliğini yapan akademisyenlerin bile alışkanlıkları uyarınca hareket ettiklerinde Türkiye’de televizyon seyircisinin televizyonda gördüğüne körü körüne inanma eğiliminde olduğu yönünde ifadeler kullandıkları görülmektedir. Son moda kavramları devreye sokarak Türkiye’de televizyonu ve dizileri ele alma iddiasındaki makalelerin bile düşünce zemininde halkın kandırılmaya müsait bir kitle olduğu fikri saklıdır.

Son yıllarda Türk dizilerinin genellikle Batı dışı ülkelerde ya da yeni tabirle Küresel Güney ülkelerinde çok izleniyor olması Batı akademisi merkezli bir akademik ilgiyi doğurmuş görünüyor.
Son yıllarda Türk dizilerinin genellikle Batı dışı ülkelerde ya da yeni tabirle Küresel Güney ülkelerinde çok izleniyor olması Batı akademisi merkezli bir akademik ilgiyi doğurmuş görünüyor.

Türkiye’de diziler hakkındaki literatürün kısıtlılıklarına rağmen giderek genişliyor oluşu, yani diziler hakkında yazılıp çizilenler bir düşünsel canlılık yaratmasa da hâlâ diziler hakkında yazıp çizme ihtiyacı hissedilmesi, başlı başına izaha muhtaç bir durum. Bu durumu anlamak için aslında dizilerin tarihsel gelişimini ve günümüzde gördüğü kültürel işlevi irdelemek gerekiyor. Diziler gündelik hayatın yani Türk insanının gerçeklik algısının tam merkezinde yer alıyor. Alternatif mecra ve anlatı biçimlerinin artan görünürlüğüne rağmen hâlâ diziler kültürel tartışmaların temel bağlamını oluşturuyor. Bunun sebebi dizilerin 90’lı yıllardan itibaren bir gelişim içerisinde Türk insanı için hikâye anlatmanın ana yordamını oluşturmuş olmasıdır. Diziler bu anlamda Türk sinemasının mirasçısıdır. 50’li yıllardan 90’lı yıllara kadar Türkiye’de sinema hâkim kültürel pratikti. Sinema eleştirmenleri tarafından Yeşilçam dönemi olarak ifade edilen bu dönemde sinema gündelik hayattaki kültürel tartışmanın merkezinde yer alırdı. Bu dönemde birçok film toplumda yaygın karşılık bulmuş bununla birlikte bazı filmler de zaman zaman ciddi tartışmalara ve infiale sebebiyet vermiştir. 90’lı yıllardan sonra sinema toplumun geniş kesimlerine ulaşma anlamında kültürel etkisini kaybederken televizyon dizileri bu işlevi devralmıştır. Bu devralış somut planda Türk sinemasının insan kaynağının televizyona transferinin yanı sıra soyut planda da anlatı yapısının dizi formuna kaynaklık etmesi şeklinde olmuştur. 90’lı yıllarda özel televizyonların kuruluşuyla birlikte Türk sineması televizyonda ikinci baharını yaşarken aynı dönemde nüveleri oluşan televizyon dizisi formu da 2000’li yıllarda gelişkin bir anlatım ortaya koymuştur. Denebilir ki televizyonda o döneme kadar hâkim olan devlet televizyonu anlayışı Türk sinemasından gelen insan kaynağı ve onların getirdiği dil ile halkın kültürel taleplerine cevap verebilen bir yapıya kavuşmuştur.

Ancak bu noktada sinema ile televizyon arasındaki farklılıkları da es geçmemek gerekir. Bir dönem “halk sineması” tabiri üzerinden anlaşılan geleneksel Türk sinemasından farklı olarak televizyon 90’lı yıllardaki liberalleşme trendi içinde büyük sermayenin hâkim olduğu bir alan hâline gelmiştir. Bu dönemde televizyonculukla eklemlenen ve küreselleşen reklamcılık pratiği de hem teknik hem de ideolojik manada dizi formunun oluşmasında büyük rol oynamıştır. Bir zamanlar sinemada aydınların halka yönelişinin ifadesini oluşturan “halk sineması” tabirinin ardındaki aydın popülizminden farklı olarak televizyon dizileri kapitalist ideolojinin toplumun geniş kesimlerine yayılmasını amaçlayan bir profesyonel popülizm ile şekillenmiştir. Bununla birlikte özel televizyonların kuruluşuna kadar televizyon alanında oluşmuş olan devlet televizyonu geleneği de diziler için belirleyici olmaya devam etmiştir. Günümüzde bile dizi yapımcılarının önemli birkaçı bu gelenekten gelirken özellikle 2000’li yıllarda popülerleşen televizyondaki edebiyat uyarlamaları bir manada TRT’nin geçmiş dönemdeki edebiyat uyarlamalarının güncellenmiş hâlleridir. Televizyon dizileri bu anlamda kimi zaman aynı yapım içerisinde bile görülebilecek şekilde bünyesinde karşıt söylemleri barındırabilmektedir. Dizi söyleminin oluşmasında burjuva ve bürokratik söylemlerinin yanı sıra ve bunların bir karışımı şeklinde, etkili olan bir diğer söylem ise dizilerin yapımında çalışan eğitimli orta sınıfların sınıfsal söylemidir. Yine de bir popüler kültür ürünü olarak diziler yapanlardan çok seyredenlerin kültürel eğilimleri uyarınca şekillenir. Televizyonda çok izlenen dizilerin yapımcılarından biri dizilerin başarı formülü sorulduğunda “Halkın neyi tuttuğunu biliyoruz ama neden tuttuğunu bilmiyoruz.” demişti. Dolayısıyla diziler dizileri yazan eğitimli orta sınıfa mensup senaristlerden çok bu dizileri izleyen ev hanımlarının dünyasına aittir.

Türk dizilerinin yapanlardan çok seyredenlerin kültürel eğilimleri uyarınca şekillendiğini yapılan dizi sayısının yanında tutan dizi sayısının azlığından anlamak mümkün. Bir değerlendirmeye göre 2023-2024 sezonunda yayımlanan dizi sayısı 53’tür. Bununla birlikte bu dizilerden sadece 17’si bir sonraki sezona devam etme imkânı bulabilmiştir. Bu dizilerden de sadece 6’sı bir önceki seneden devretmiştir. 2023- 2024 sezonunda başlayan 31 diziden ise 16’sının ömrü 13 bölümden az sürmüştür1. Dizilerin başarılı olma oranı çok düşüktür. Dolayısıyla dizileri yapanlar ancak seyircinin beğenisine hitap edebilmeyi umarak dizi yapımına giriştiği seyircinin ise mevcut dizi bolluğu içerisinde belirli örnekleri seçtiği bir ortam söz konusudur. Kültürel açıdan hakimiyet bu anlamda seyirci tarafındadır. Dizilerin toplum üzerinde olumsuz ya da olumlu anlamda büyük etki sahibi olduğuna dair aydın söylemi temelsizdir. Dizilerde kötü karakterlerin ya da komedi unsuru olarak anlatıda yer tutan yan karakterlerin seyirci nezdinde popüler hâle gelip öne çıkan karakterlere dönüşmesi sık rastlanan bir olaydır. Diziler çoğu zaman yapanların niyetlerinden bağımsızlaşarak seyircinin eğilimleri doğrultusunda şekillenir. Sosyal medya olarak anılan mecraların yaygınlaşmasıyla ve dizi seyircisinin dizilere dair kültürel tartışmaya dahil olmaya başlamasıyla diziler seyirci tepkilerine daha da hassas hâle gelmiştir. Dizi hayranları kimi durumlarda senaristlerin karakterlere dair tasarruflarını karakterlere dair kendi yorumlarını dayatacak şekilde eleştirmeleri yine sık rastlanan bir durumdur. Bu da senaristlerin diziler üzerindeki “otoritesini” azaltırken seyircinin diziler üzerinden kendi anlamını ürettiği bir bağlam yaratmaktadır. Seyirci tepkisinin belirleyiciliği haftalık olarak, kimi zaman birkaç bölümlük stokla çekilen ve dolayısıyla kimi durumlarda bölüm fragmanlarına verilen seyirci tepkisiyle bölümleri tekrar kurgulanan Türk dizilerinin alametifarikasıdır.

1. 2023-2024 Türkiye TV Dizi Sezonu Genel Değerlendirme. Burak Sakar’dan Dizi Analiz. https://buraaksakar. com/2024/07/14/2023-2024- turkiye-tv-dizi-sezonu-geneldegerlendirme/

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.