Türk dizilerinde 90’lardan bugüne değişen süreler ve içerik eğilimleri değerlendiriliyor

Diziler tamamen ticari kaygılar düşünülerek hazırlanmaktadır. Fakat toplumsal ve sosyolojik yapımız dizi içeriklerini belirlerken, dizi içerikleri de toplumsal ve sosyolojik yapımızı şekillendirir.
Diziler tamamen ticari kaygılar düşünülerek hazırlanmaktadır. Fakat toplumsal ve sosyolojik yapımız dizi içeriklerini belirlerken, dizi içerikleri de toplumsal ve sosyolojik yapımızı şekillendirir.

Ülkemizde yerli dizi filmler 90’lı yıllarda özel televizyon kanallarının hayatımıza girişinden bugüne büyük değişimler geçirdi. Özel televizyon kanalı sayısındaki artış büyük bir rekabet ortamı yarattı. Bu rekabet, başlarda 25-30 dakika olan dizi sürelerinin 45 dakikaya, sonrasında 50-55 dakikaya, ardından 75 dakika derken günümüzde 100-150 dakikaya çıkmasına yol açtı. Çünkü dizilerin yayın saatleri prime-time denilen, tüm aile bireylerinin bir arada olduğu altın saatlerde yayınlanıyor. Bu yayın saatinde reklam verenler ürünlerinin tanıtımını büyük kitlelere ulaştırabiliyor. Yani, hangi dizi daha çok izleniyorsa, o kadar çok reklam alıyor. Bir dizinin devam etmesi ise onun çokça izlenmesi ile doğru orantılı oluyor. Dizilerin ne kadar ve kimler tarafından izlendiği, reyting dediğimiz sistemli ve kurumsal ölçümle yapılıyor.

2000’li yıllardan itibaren Türk dizileri yurt dışı satışında büyük bir başarı elde etti.
2000’li yıllardan itibaren Türk dizileri yurt dışı satışında büyük bir başarı elde etti.

Özel televizyonların yayın hayatına başladığı 90’lı yılların başlarından 1998 yılına kadar dizilerin içeriklerini, konusunu biz senaristler kendi yeteneklerimiz, gözlemlerimiz, bakış açımız ile yönlendirmeye maruz kalmadan üretiyorduk. Basitçe o dönem televizyon işleri daha saf, daha rafine, daha samimi ve daha etikti.

90’lı yılların sonundan itibaren televizyon dünyası ve medya, değişim ve büyüme sürecinde ivme kazandı. Diziler televizyon endüstrisinin tüketime sunduğu bir ürün haline geldi. İşlenen konular, yazılan senaryolar da nicelik olarak artarken, nitelik bakımından birbirine benzemeye başladı.

2000’li yıllardan itibaren Türk dizileri yurt dışı satışında büyük bir başarı elde etti. Bu süreçte yerli dizilerin içeriklerinde de büyük değişimler yaşandı. İlk başlarda ağırlıklı olarak komedi dizileri vardı. Ardından hem gülümseten hem de duygulandıran sımsıcak mahalle dizileri izledik. O dönemlerin en çok izlenen ve tam 13 yıl ekranlarda kalan Mahallenin Muhtarları dizisi, Kandemir Konduk ile birlikte kaleme aldığım bir komedi dizisiydi. Doksanlı yıllarda farklı konsept ve içerikteki diziler ekranlardaydı. Mesela ünlü olan şarkıcıların başrolde olduğu, tutmuş şarkısının ismi verilen diziler vardı. Ancak ne yazık ki zaman içinde komedi dizilerinin sayıları giderek azaldı ve bitti. İçerikler senaristlerin özgün iradelerinden ve kontrolünden çıktı. Artık sistem yayıncılardan yapımcılara, yapımcılardan da senaristlere iletilen, sipariş içeriklere dönüştü. Bu sebeple artık farklı kanallarda benzer içerikte -bir psikiyatristin yazdığı kitaplardan uyarlanan diziler gibi- diziler görüyoruz.

Kızılcık Şerbeti dizisi.
Kızılcık Şerbeti dizisi.

Birbirini tekrar eden içeriklerin yanında son zamanlarda farklı senaryolarıyla dikkat çeken iki dizi ses getirdi: Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar. Muhafazakâr ve seküler hayatlar üzerinden oluşturulan konsept, seyircide karşılığını buldu. Yabancı bir diziden uyarlama olmasına rağmen din-inanç bağlamında oluşturulan konseptin ilk yerli örneği olarak Ömer dizisini de gösterebiliriz. Peki bu dizileri diğerlerinden farklı kılan neydi? Farklı bir durum yok aslında. Kızılcık Şerbeti’nden örnek verecek olursak, dizinin kodları muhafazakâr ve seküler ailelerin çocuklarının evlilikleri üzerine kurulmuş. İki uç aile arasında kalan bir aşk hikâyesi.

Ömer dizisi.
Ömer dizisi.
  • Bugüne kadar yapılan zengin-fakir, köylü-kentli ya da düşman ailelerin birbirine âşık olan çocuklarının aşkı, yerini muhafazakâr-seküler çatışmasına bırakıyor.
Kızıl Goncalar dizisi.
Kızıl Goncalar dizisi.

Yine dizideki karakterlerin arasındaki aşk ilişkilerine baktığımızda da bu durumun değişmediğini görüyoruz. Kızıl Goncalar yine aynı kodlar üzerinden devam etse de kendi bünyesinde farklılık içeriyor. Yakın tarihimizi ve toplumsal gerçekliği kurgusal karakterler ve olaylar üzerinden bütünün içine yayarak ve sosyolojik bir okuma yaparak işliyor. Akıllıca ama daha çok cesurca bir iş. Ben Kızılcık Şerbeti’nin Kızıl Goncalar öncesinde toplumu hazırlama işi olduğunu düşünüyorum ki böylesi oldukça zekice.

Bu arada şunu söylemeden geçemeyeceğim: 2000-2001 yılları arasında yayınlanan Bana Babamı Anlat dizisi de ülkemizin o dönemki sosyolojik yapısını, toplumsal panoramasını hem birleştirici hem de eleştirel açıdan komedi unsurları üzerinden ele alan bir diziydi. Başörtüsü yasaklarının devam ettiği dönemde karakterlerden biri de türbanlı genç bir kızdı. Muhafazakâr bir ailesi olan bu kızın kapalı olmayan arkadaş çevresi vardı. Ailesi seküler olan başka bir aile ile gayet güzel anlaşıyordu. Senaryosu tarafımdan yazılan bu dizinin proje tasarımı ve yönetmeni Şerif Gören’di. Yapım şirketi ve yapımcısı ise Gold Film, yani bugün Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar’ın da yapımcısı olan Faruk Turgut’tu.

Diziler tamamen ticari kaygılar düşünülerek hazırlanmaktadır. Fakat toplumsal ve sosyolojik yapımız dizi içeriklerini belirlerken, dizi içerikleri de toplumsal ve sosyolojik yapımızı şekillendirir. Bu yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar misali bir denklemdir. Ez cümle, sevginin, hoş görünün bol olduğu, kantarın topuzunun kaçmadığı, kendi kültürümüzü yok saymadığımız, gençlerimize ve çocuklarımıza kötü örnekleri özendirmekten kaçındığımız, ticari olsa da sanatın olmazsa olmaz estetiğini taşıyan, gülümseten ve hafifleten dizilerin bolca olması dileğiyle…

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.