Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

​Türkiye'den ve dünyadan kitaplar
​Türkiye'den ve dünyadan kitaplar

Nihayet Dergisi 2020 Şubat ayı için sizlere Türkiye'den ve dünyadan kitapları derledi.

Düşünceler bir bağlamdan diğerine göçerken “yenilik” yaratılır ve sınırlar yeni baştan çizilir. Boris Groys, değerliyi değersizden, kültürü dünyeviden ayıran bu sınırdaki sürekli kaymaların izini sürerken sanatta yeniliğin ve bunun algılanması ve tanınmasının ardındaki süreçlerin haritasını çıkarıyor. Modern kültürün başlıca yönlendiricileri olan entelektüel piyasayı ve arşivi harekete geçiren değiş tokuş ve değerleme ekonomilerini de mercek altına alıyor. Yeni Üzerine, öncelikle günümüzde sanatın nasıl sanat olduğunu araştırıyor. Groys, zamanımızın kültürel yapıtlarının kendilerine özgü niteliklerinin analizini yaparak okuru bir yandan da bu yapıtlar hakkında düşünmeye sevk ediyor. Derinlemesine analizleri felsefi sorularla birleştirerek modern dünyada kültür üretiminin kilit meselelerini keşfe çıkıyor.
Düşünceler bir bağlamdan diğerine göçerken “yenilik” yaratılır ve sınırlar yeni baştan çizilir. Boris Groys, değerliyi değersizden, kültürü dünyeviden ayıran bu sınırdaki sürekli kaymaların izini sürerken sanatta yeniliğin ve bunun algılanması ve tanınmasının ardındaki süreçlerin haritasını çıkarıyor. Modern kültürün başlıca yönlendiricileri olan entelektüel piyasayı ve arşivi harekete geçiren değiş tokuş ve değerleme ekonomilerini de mercek altına alıyor. Yeni Üzerine, öncelikle günümüzde sanatın nasıl sanat olduğunu araştırıyor. Groys, zamanımızın kültürel yapıtlarının kendilerine özgü niteliklerinin analizini yaparak okuru bir yandan da bu yapıtlar hakkında düşünmeye sevk ediyor. Derinlemesine analizleri felsefi sorularla birleştirerek modern dünyada kültür üretiminin kilit meselelerini keşfe çıkıyor.
Bir yazarı kendi ağzından dinlemek onun dünyasına yolculuk etmenin en keyifli yolu olsa gerek. Otobiyografik kitaplar da bu nedenle oldukça önemli bir hâle geliyor. Yazarın sanatına nasıl başladığını, hangi yollardan geçtiğini, yaşadıklarının onun üzerindeki etkisini bu eserlerde net bir şekilde görebiliyoruz. Nurettin Durman’ın Beyan Yayınları’ndan çıkan Haydi Bana Eyvallah isimli kitabı da böyle eserlerden biri. Durman’ın hayat hikâyesini anekdotlarla aktardığı kitapta, çocukluğundan gençliğine uzanırken edebi kişiliğinin yani şairliğinin nasıl oluştuğuna da şahitlik ediyoruz. Durman’ın çok sayıda fotoğrafla beraber aktardığı anılarında kültür sanat meclisi hâline gelen Beylerbeyi’ndeki dükkânına ait pek çok detay da mevcut. Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Erdem Beyazıt gibi isimlerle yürüttüğü dostluğunu da yine bu satırlardan öğreniyoruz. Durman aynı zamanda oldukça samimi bir dil kullanarak günümüzün edebiyat camiasındaki isimlerle ilgili keyifli anılarına da bu eserinde yer vermiş.
Bir yazarı kendi ağzından dinlemek onun dünyasına yolculuk etmenin en keyifli yolu olsa gerek. Otobiyografik kitaplar da bu nedenle oldukça önemli bir hâle geliyor. Yazarın sanatına nasıl başladığını, hangi yollardan geçtiğini, yaşadıklarının onun üzerindeki etkisini bu eserlerde net bir şekilde görebiliyoruz. Nurettin Durman’ın Beyan Yayınları’ndan çıkan Haydi Bana Eyvallah isimli kitabı da böyle eserlerden biri. Durman’ın hayat hikâyesini anekdotlarla aktardığı kitapta, çocukluğundan gençliğine uzanırken edebi kişiliğinin yani şairliğinin nasıl oluştuğuna da şahitlik ediyoruz. Durman’ın çok sayıda fotoğrafla beraber aktardığı anılarında kültür sanat meclisi hâline gelen Beylerbeyi’ndeki dükkânına ait pek çok detay da mevcut. Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Erdem Beyazıt gibi isimlerle yürüttüğü dostluğunu da yine bu satırlardan öğreniyoruz. Durman aynı zamanda oldukça samimi bir dil kullanarak günümüzün edebiyat camiasındaki isimlerle ilgili keyifli anılarına da bu eserinde yer vermiş.
Muhafazakâr camianın kamusal alandaki faaliyetleri son on yılın akademik çalışmalarının yavaş yavaş merkezine doğru ilerliyor. Bu araştırma kitaplarının toplandığı yayınevlerinin profilleri de dikkate değer bu anlamda. Kitapların incelemelerini özellikle sosyolojik alana dayandırdığını düşündüğümüzde Bülent Batuman’ın “Yeni İslamcı Ulus İnşasının Kent ve Mekân Siyaseti” alt başlığıyla yayımlanan kitabı, ayrı bir yerde duruyor. Batuman, Ak Parti’nin iktidarda olduğu süreci merkezine koyarak, kimi zaman küçük geri sıçramalarla, Türkiye’nin son yirmi yılının mimari politikalarının ne anlama geldiğini değerlendirmeye çalışıyor. Yazar, iktidarın yayılması ve kendisini kökleştirmesini kentsel politikalardaki başarısına bağlıyor. Yarattığı özgün İslamcı kentsel durum sayesinde de kazandığını söylüyor. Bu kitap, mekân üretiminin Türkiye’de yeni İslamcılığın -mimari ve kentsel biçimlerle- somutlaşması için arayüzler yarattığını ileri sürüyor. Bunu mimarinin ulusun İslam’a referansla (yeniden) inşasına ve yeni ulusal kimliğin küresel ölçekte dolaşımına hizmet eden siyasal bir araç olarak kullanılmasına bağlıyor.
Muhafazakâr camianın kamusal alandaki faaliyetleri son on yılın akademik çalışmalarının yavaş yavaş merkezine doğru ilerliyor. Bu araştırma kitaplarının toplandığı yayınevlerinin profilleri de dikkate değer bu anlamda. Kitapların incelemelerini özellikle sosyolojik alana dayandırdığını düşündüğümüzde Bülent Batuman’ın “Yeni İslamcı Ulus İnşasının Kent ve Mekân Siyaseti” alt başlığıyla yayımlanan kitabı, ayrı bir yerde duruyor. Batuman, Ak Parti’nin iktidarda olduğu süreci merkezine koyarak, kimi zaman küçük geri sıçramalarla, Türkiye’nin son yirmi yılının mimari politikalarının ne anlama geldiğini değerlendirmeye çalışıyor. Yazar, iktidarın yayılması ve kendisini kökleştirmesini kentsel politikalardaki başarısına bağlıyor. Yarattığı özgün İslamcı kentsel durum sayesinde de kazandığını söylüyor. Bu kitap, mekân üretiminin Türkiye’de yeni İslamcılığın -mimari ve kentsel biçimlerle- somutlaşması için arayüzler yarattığını ileri sürüyor. Bunu mimarinin ulusun İslam’a referansla (yeniden) inşasına ve yeni ulusal kimliğin küresel ölçekte dolaşımına hizmet eden siyasal bir araç olarak kullanılmasına bağlıyor.
Biyografi vadisinin modern dönem ustalarından biri olarak Beşir Ayvazoğlu’na işaret etsek kimse itiraz etmez muhtemelen. Eve Dönen Adam kitabını yazdığı ilk monografi kabul edersek 35 yıldır bu alanda çalışıyor, yazıyor, üretiyor, biriktiriyor demektir. Son 15 yılda üst üste gelen imbikten geçmiş kitaplarından sonra Fikret, Ayvazoğlu’nun -kendi çizgisinden pay biçerek elbette- ilginç metinlerinden biri olarak okurlarıyla buluştu. Bugüne kadar alışık olduğumuz bir netice yazısı yazmadığı gibi önsözünde bu vazifeyi fragmanter bir görünüm arz eden kitabın girişine yüklemiş; ayrıca biyografiyi şair Fikret’in ölümü yerine oğlu Halûk’un vefatı ile sonlandırmış. Hâlen kendi sahasının bir burcu olarak hakkını teslim etmemiz gereken Ayvazoğlu’nun, Fikret ile daha önce birçok kitabına yaptığı gibi sonraki baskılarda gerçek biçimini bulmasını ümit edeceğiz.
Biyografi vadisinin modern dönem ustalarından biri olarak Beşir Ayvazoğlu’na işaret etsek kimse itiraz etmez muhtemelen. Eve Dönen Adam kitabını yazdığı ilk monografi kabul edersek 35 yıldır bu alanda çalışıyor, yazıyor, üretiyor, biriktiriyor demektir. Son 15 yılda üst üste gelen imbikten geçmiş kitaplarından sonra Fikret, Ayvazoğlu’nun -kendi çizgisinden pay biçerek elbette- ilginç metinlerinden biri olarak okurlarıyla buluştu. Bugüne kadar alışık olduğumuz bir netice yazısı yazmadığı gibi önsözünde bu vazifeyi fragmanter bir görünüm arz eden kitabın girişine yüklemiş; ayrıca biyografiyi şair Fikret’in ölümü yerine oğlu Halûk’un vefatı ile sonlandırmış. Hâlen kendi sahasının bir burcu olarak hakkını teslim etmemiz gereken Ayvazoğlu’nun, Fikret ile daha önce birçok kitabına yaptığı gibi sonraki baskılarda gerçek biçimini bulmasını ümit edeceğiz.
Müzik yazarı, araştırmacısı ve akademisyen Cem Behar musiki kitaplarına bir yenisini daha ekledi. Önceki yıllarda Klâsik Türk Müziği Üzerine Denemeler, On Sekizinci Yüzyılda Türk Müziği, Ali Ufkî ve Mezmurlar, Osmanlı/ Türk Musıkisinin Kısa Tarihi gibi birbirinden değerli eserler veren Behar’ın bu çalışması Orada Bir Musıki Var Uzakta... adını taşıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta Osmanlı / Türk musikisinin on altıncı yüzyılda yaşadığı değişimi âdeta arkeolojik bir kazı yaparak inceliyor. Bu kırılma noktasında yaptığı araştırmayla yeni siyasi, sosyal ve ekonomik koşulların imparatorluk başkenti İstanbul’da oluşan musikiye nasıl etki ettiğini tespit etmeye çalışıyor. Bu geleneğin ortaya çıkışının şehir toplumundaki temellerine inen Behar’ın eser boyunca üzerinde durduğu hususlardan biri de kahvehanelerinin açılması ve sözlü-sazlı meclislerin Saray’dan halka kadar inmesi. Yazar incelemelerinde güfte mecmualarının yanı sıra döneme dair tek görsel kaynak olan minyatürleri de inceleyerek okurunu o yılların sanat dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Müzik yazarı, araştırmacısı ve akademisyen Cem Behar musiki kitaplarına bir yenisini daha ekledi. Önceki yıllarda Klâsik Türk Müziği Üzerine Denemeler, On Sekizinci Yüzyılda Türk Müziği, Ali Ufkî ve Mezmurlar, Osmanlı/ Türk Musıkisinin Kısa Tarihi gibi birbirinden değerli eserler veren Behar’ın bu çalışması Orada Bir Musıki Var Uzakta... adını taşıyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kitapta Osmanlı / Türk musikisinin on altıncı yüzyılda yaşadığı değişimi âdeta arkeolojik bir kazı yaparak inceliyor. Bu kırılma noktasında yaptığı araştırmayla yeni siyasi, sosyal ve ekonomik koşulların imparatorluk başkenti İstanbul’da oluşan musikiye nasıl etki ettiğini tespit etmeye çalışıyor. Bu geleneğin ortaya çıkışının şehir toplumundaki temellerine inen Behar’ın eser boyunca üzerinde durduğu hususlardan biri de kahvehanelerinin açılması ve sözlü-sazlı meclislerin Saray’dan halka kadar inmesi. Yazar incelemelerinde güfte mecmualarının yanı sıra döneme dair tek görsel kaynak olan minyatürleri de inceleyerek okurunu o yılların sanat dünyasına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Yengeler Cumhuriyeti derlemesiyle dikkat çeken Tanıl Bora ve Mustafa Çiftci, bu kez yine aileye dışarıdan katılan enişte kişisi üzerine yoğunlaşıyor. Ve ortaya eniştelik kavramı üzerinden merak duygusunu tetikleyen, sosyolojik araştırma niteliği taşıyan bir çalışma çıkıyor. Kitap, eniştenin etimolojik kökeniyle başlayıp, tek bir kelimenin anlattıkları üzerine farklı kalemlerden denemelerle devam ederken, bizi “eniştelik mefhumunun” içine çekiyor ve zihnimizde tanıdık çağrışımlarla karşılaştırıyor. Aynı zamanda erkeği kadın üzerinden tanımlayan bu kelimenin aileden aileye hatta toplumdan topluma nasıl farklı anlamlar kazandığını düşündürüyor. Yazarların bir kısmı eniştelik kavramının sosyal ve kültürel hayatta nasıl yer edinerek anlam kazandığını bilimsel bir perspektifte sunarken, bir kısmı kendi hayatlarındaki enişte modellerini hikâyeleştirmeyi tercih etmiş. Birinin üzerinde emniyet ve ferahlık veren bir etkisi olan enişte, başka birinin üzerinde ruhu sıkan, hayatı sınırlandıran bir etki bırakmış. Öz olmayan, öteki, hem aileden biri hem de değil… Enişteliğin toplumsal kabulde anlamlarını farklı perspektiflerden okurken, kendi eniştelerinizi eğer enişteyseniz kendi enişteliğinizi düşünmeden duramayacaksınız.
Yengeler Cumhuriyeti derlemesiyle dikkat çeken Tanıl Bora ve Mustafa Çiftci, bu kez yine aileye dışarıdan katılan enişte kişisi üzerine yoğunlaşıyor. Ve ortaya eniştelik kavramı üzerinden merak duygusunu tetikleyen, sosyolojik araştırma niteliği taşıyan bir çalışma çıkıyor. Kitap, eniştenin etimolojik kökeniyle başlayıp, tek bir kelimenin anlattıkları üzerine farklı kalemlerden denemelerle devam ederken, bizi “eniştelik mefhumunun” içine çekiyor ve zihnimizde tanıdık çağrışımlarla karşılaştırıyor. Aynı zamanda erkeği kadın üzerinden tanımlayan bu kelimenin aileden aileye hatta toplumdan topluma nasıl farklı anlamlar kazandığını düşündürüyor. Yazarların bir kısmı eniştelik kavramının sosyal ve kültürel hayatta nasıl yer edinerek anlam kazandığını bilimsel bir perspektifte sunarken, bir kısmı kendi hayatlarındaki enişte modellerini hikâyeleştirmeyi tercih etmiş. Birinin üzerinde emniyet ve ferahlık veren bir etkisi olan enişte, başka birinin üzerinde ruhu sıkan, hayatı sınırlandıran bir etki bırakmış. Öz olmayan, öteki, hem aileden biri hem de değil… Enişteliğin toplumsal kabulde anlamlarını farklı perspektiflerden okurken, kendi eniştelerinizi eğer enişteyseniz kendi enişteliğinizi düşünmeden duramayacaksınız.
İhsan Fazlıoğlu İslam felsefe-bilim geleneğinde aded ile mikdârın kendi söylemiyle “mâ-cerâ”sının izini sürüyor üç ciltlik çalışmasının ilk cildinde. Kitabın ilk makalesinde Aristoteles’in sayı tanımı detaylı bir şekilde inceleniyor. İkinci makalede, “mikdâr” kavramını temsil eden en önemli eser olan Eukleides’in Elemanlar’ının “süreklilik aksiyomu” açısından eleştirilip eleştirilemeyeceği tartışılıyor. Elemanlar’ın yapısal tahlili sonucunda da bu eleştirinin kolaylıkla Eukleides’e yöneltilemeyeceği sonucuna varılıyor. Üçüncü makalede İslam medeniyetine mensup Harran kökenli matematikçilerin çeşitli alanlardaki katkıları üzerine duruluyor. Dördüncü makalede Alemuddin Kaysar isimli matematikçinin hayatı ve eserleri inceleniyor; ayrıca Phytagoras teoremine Kaysar’ın verdiği ispat metni, orijinali, çevirisi ve değerlendirmesi ile birlikte veriliyor. Beşinci makalede Altın-Orda Ülkesi’nde yazılmış olan bir matematik eseri detaylı bir şekilde tanıtılıyor ve bu yapılırken dönemin koşulları tasvir ediliyor. Altıncı makale kelamcıların cevher-i ferd kavramını temellendirmek için Elemanlar’ı nasıl kullandıklarını örneklerle gösteriyor. Farklı zamanlarda yazılan bu makaleler bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirilip okurun beğenisine sunuluyor.
İhsan Fazlıoğlu İslam felsefe-bilim geleneğinde aded ile mikdârın kendi söylemiyle “mâ-cerâ”sının izini sürüyor üç ciltlik çalışmasının ilk cildinde. Kitabın ilk makalesinde Aristoteles’in sayı tanımı detaylı bir şekilde inceleniyor. İkinci makalede, “mikdâr” kavramını temsil eden en önemli eser olan Eukleides’in Elemanlar’ının “süreklilik aksiyomu” açısından eleştirilip eleştirilemeyeceği tartışılıyor. Elemanlar’ın yapısal tahlili sonucunda da bu eleştirinin kolaylıkla Eukleides’e yöneltilemeyeceği sonucuna varılıyor. Üçüncü makalede İslam medeniyetine mensup Harran kökenli matematikçilerin çeşitli alanlardaki katkıları üzerine duruluyor. Dördüncü makalede Alemuddin Kaysar isimli matematikçinin hayatı ve eserleri inceleniyor; ayrıca Phytagoras teoremine Kaysar’ın verdiği ispat metni, orijinali, çevirisi ve değerlendirmesi ile birlikte veriliyor. Beşinci makalede Altın-Orda Ülkesi’nde yazılmış olan bir matematik eseri detaylı bir şekilde tanıtılıyor ve bu yapılırken dönemin koşulları tasvir ediliyor. Altıncı makale kelamcıların cevher-i ferd kavramını temellendirmek için Elemanlar’ı nasıl kullandıklarını örneklerle gösteriyor. Farklı zamanlarda yazılan bu makaleler bütünlük oluşturacak şekilde bir araya getirilip okurun beğenisine sunuluyor.
Tuhfe-i Nâtık, Nâtık Mehmet Efendi’nin Divân ile birlikte iki eserinden biridir. İsmi, Nâtık’ın hediyesi anlamına gelmekte olup, dinî-tasavvufi eserlere verilen “tuhfe” ismi bu esere bilerek konulmuştur. Bu anlamda eserin isminin “ilahi olana hediye” anlamına geldiği düşünülebilir. 18. yüzyılın başında kaleme alınan eser, yaklaşık bir senede tamamlanır. Bir hac menzilnamesi olan bu metin, nazım formunda olup mesnevi biçimindedir ve “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılmıştır. Nâtık Mehmet Efendi, mesnevinin aralarında gazeller ve rubailer de yerleştirmiştir, bu da metnin tekdüze olmasını önlemiş olup sıkıcılığı azaltmıştır. Canlı tasvirlere yer verilen eser, elimize ulaşan en ilgi çekici hac menzilnamelerinden biridir. Şair Nâtık Mehmet Efendi’nin hac farizasını yerine getirmek için çıktığı yolculuğa dayanan eserde Nâtık’ın izlenimleri yer almaktadır. Oldukça canlı ve renkli bir şekilde yolculuğunu tasvir eden Nâtık Mehmet Efendi bu eseri aynı zamanda bir “menâsik” olarak tanımlar ve haccın nasıl gerçekleştirileceğinden de bahseder. En son bölümde de “nesâyih” başlığı altında hacı adaylarına çeşitli tavsiyelerde bulunur.
Tuhfe-i Nâtık, Nâtık Mehmet Efendi’nin Divân ile birlikte iki eserinden biridir. İsmi, Nâtık’ın hediyesi anlamına gelmekte olup, dinî-tasavvufi eserlere verilen “tuhfe” ismi bu esere bilerek konulmuştur. Bu anlamda eserin isminin “ilahi olana hediye” anlamına geldiği düşünülebilir. 18. yüzyılın başında kaleme alınan eser, yaklaşık bir senede tamamlanır. Bir hac menzilnamesi olan bu metin, nazım formunda olup mesnevi biçimindedir ve “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılmıştır. Nâtık Mehmet Efendi, mesnevinin aralarında gazeller ve rubailer de yerleştirmiştir, bu da metnin tekdüze olmasını önlemiş olup sıkıcılığı azaltmıştır. Canlı tasvirlere yer verilen eser, elimize ulaşan en ilgi çekici hac menzilnamelerinden biridir. Şair Nâtık Mehmet Efendi’nin hac farizasını yerine getirmek için çıktığı yolculuğa dayanan eserde Nâtık’ın izlenimleri yer almaktadır. Oldukça canlı ve renkli bir şekilde yolculuğunu tasvir eden Nâtık Mehmet Efendi bu eseri aynı zamanda bir “menâsik” olarak tanımlar ve haccın nasıl gerçekleştirileceğinden de bahseder. En son bölümde de “nesâyih” başlığı altında hacı adaylarına çeşitli tavsiyelerde bulunur.

Dünyadan kitaplar

Carl Schmitt’in en önemli tarihsel ve geoplotik kitaplarından birisi olan Dünya’nın Ruhu’nda, Avrupa merkezli global düzenin kökeni tanımlanır. Schmitt, Yeni Dünya Düzeni’nin keşfiyle başlayıp 19. yüzyılın sonunda düşüşe maruz kalan Avrupa merkezli söz konusu düzenin kendine has karakterini ve bir medeniyet olarak dünya düzenine katkısını oldukça detaylı olarak analiz eder ve tartışır. Schmitt için bu durum, Avrupa’nın ilgili başarısını uluslararası hukukun ilk gerçekçi küresel nedeni olarak izah etmekten çok savaşın, egemen devletler arasındaki çatışma ve ilişkilerdeki kurucu rolünü de işaret eden bir anlama sahiptir. Burada egemen devlet, Batı rasyonalizminin en büyük ve köktenci başarısıdır. Schmitt’e göre Avrupa’nın dünya tarihindeki devrine ilişkin asıl dikkat çekici nokta ise, Eski Dünya’nın yerini dünyanın merkezi olarak değiştiren, Avrupa ve dünya politikasında arabulucu bir pozisyonda kendini konumlandıran Yeni Dünya’nın yani Amerika’nın bu süreçte oynadığı roldür. Birleşik Devletler’in ekonomik mevcudiyet ile politik yokluk, izolasyonizm ve müdahalecilik arasındaki iç çatışmaları, bugün yeni bir dünya düzeninin yaratılmasını engellemeye devam eden küresel sorunlardır.
Carl Schmitt’in en önemli tarihsel ve geoplotik kitaplarından birisi olan Dünya’nın Ruhu’nda, Avrupa merkezli global düzenin kökeni tanımlanır. Schmitt, Yeni Dünya Düzeni’nin keşfiyle başlayıp 19. yüzyılın sonunda düşüşe maruz kalan Avrupa merkezli söz konusu düzenin kendine has karakterini ve bir medeniyet olarak dünya düzenine katkısını oldukça detaylı olarak analiz eder ve tartışır. Schmitt için bu durum, Avrupa’nın ilgili başarısını uluslararası hukukun ilk gerçekçi küresel nedeni olarak izah etmekten çok savaşın, egemen devletler arasındaki çatışma ve ilişkilerdeki kurucu rolünü de işaret eden bir anlama sahiptir. Burada egemen devlet, Batı rasyonalizminin en büyük ve köktenci başarısıdır. Schmitt’e göre Avrupa’nın dünya tarihindeki devrine ilişkin asıl dikkat çekici nokta ise, Eski Dünya’nın yerini dünyanın merkezi olarak değiştiren, Avrupa ve dünya politikasında arabulucu bir pozisyonda kendini konumlandıran Yeni Dünya’nın yani Amerika’nın bu süreçte oynadığı roldür. Birleşik Devletler’in ekonomik mevcudiyet ile politik yokluk, izolasyonizm ve müdahalecilik arasındaki iç çatışmaları, bugün yeni bir dünya düzeninin yaratılmasını engellemeye devam eden küresel sorunlardır.
Martin Heidegger sadece yirminci yüzyılın değil belki de tüm zamanların en önemli filozoflarından kabul edilir. Onun 1936-1946 yılları arasında verdiği derslerden oluşan “Nietzsche” adlı önemli metni de başyapıtlarından birisidir. Heidegger, Nietzsche’yi Batı Felsefe Kanonu’nun “son metafizikçi”si olarak görür. Nietzsche, Heidegger için, metafizik geleneğinin son halkasıdır ama bu bir bakıma “metafizik gelenek olarak” felsefenin sınır durumunu da anlatan bir anlama sahiptir. Bu anlamıyla Heidegger’in okumasında Nietzsche’de çeşitli varyasyon ve modaliteler içinde ortaya çıkan gerilimler ilgili metafizik gelenekten kaynaklanır ve metin boyunca bu gerilimler farklı katmanlarda gösterilmeye çalışılır. Avrupa Nihilizmi’nin en “parlak” ve “kemal” bir şekilde dile geldiği Nietzsche’yi Heidegger, ilgili felsefi gelenekte bir kopuş olmaktan çok onun bir bakıma “devamı” olarak görür. Öte yandan Heidegger için son metafizikçi olarak Nietzsche, teknik bir felsefenin taşıyıcı olmadığı oranda hem beraber yürünmesi hem de sonrasında bırakılması gereken bir “yoldaş” olarak görülmektedir.
Martin Heidegger sadece yirminci yüzyılın değil belki de tüm zamanların en önemli filozoflarından kabul edilir. Onun 1936-1946 yılları arasında verdiği derslerden oluşan “Nietzsche” adlı önemli metni de başyapıtlarından birisidir. Heidegger, Nietzsche’yi Batı Felsefe Kanonu’nun “son metafizikçi”si olarak görür. Nietzsche, Heidegger için, metafizik geleneğinin son halkasıdır ama bu bir bakıma “metafizik gelenek olarak” felsefenin sınır durumunu da anlatan bir anlama sahiptir. Bu anlamıyla Heidegger’in okumasında Nietzsche’de çeşitli varyasyon ve modaliteler içinde ortaya çıkan gerilimler ilgili metafizik gelenekten kaynaklanır ve metin boyunca bu gerilimler farklı katmanlarda gösterilmeye çalışılır. Avrupa Nihilizmi’nin en “parlak” ve “kemal” bir şekilde dile geldiği Nietzsche’yi Heidegger, ilgili felsefi gelenekte bir kopuş olmaktan çok onun bir bakıma “devamı” olarak görür. Öte yandan Heidegger için son metafizikçi olarak Nietzsche, teknik bir felsefenin taşıyıcı olmadığı oranda hem beraber yürünmesi hem de sonrasında bırakılması gereken bir “yoldaş” olarak görülmektedir.
Imam Muhammad bin Nasir al-Dar’i tarafından yazılmış ve Şeyh Hamza Yusuf tarafından çok güzel bir çeviri ve giriş ile yayına hazırlanmış olan Mazlumların Duası; zulmün, çatışmanın ve sosyal adaletsizliğin ayyuka çıktığı günümüz dünyasında son derece ihtiyaç duyulan bir metin. Bu kitap, çekilen acıları ve yaşanan zulmü İslami bir perspektifle anlamlandırmaya çalışıyor: bütün mahlukat Allah’ın kudreti karşısında güçsüzdür ve sıkıntılar için tek çözüm O’na sığınmaktır. Allah’tan, kendi hatalarımıza rağmen bizi selamete çıkarmasını niyaz etmekten başka çaremiz yoktur. Kitapta metnin Arapça aslı ve İngilizce çevirisinin yanı sıra bu güzel münacatın nasıl okunduğunu anlamak ve ezberlemek isteyenler için Faslı bir grup tarafından yapılan ses kaydını içeren bir de CD bulunmakta. Fas’ın derinliklerinde bir kalb-i selimden çıkan bu münacattan, zor durumda Allah’ın yardımına sarılmak isteyen herkes faydalanabilir.
Imam Muhammad bin Nasir al-Dar’i tarafından yazılmış ve Şeyh Hamza Yusuf tarafından çok güzel bir çeviri ve giriş ile yayına hazırlanmış olan Mazlumların Duası; zulmün, çatışmanın ve sosyal adaletsizliğin ayyuka çıktığı günümüz dünyasında son derece ihtiyaç duyulan bir metin. Bu kitap, çekilen acıları ve yaşanan zulmü İslami bir perspektifle anlamlandırmaya çalışıyor: bütün mahlukat Allah’ın kudreti karşısında güçsüzdür ve sıkıntılar için tek çözüm O’na sığınmaktır. Allah’tan, kendi hatalarımıza rağmen bizi selamete çıkarmasını niyaz etmekten başka çaremiz yoktur. Kitapta metnin Arapça aslı ve İngilizce çevirisinin yanı sıra bu güzel münacatın nasıl okunduğunu anlamak ve ezberlemek isteyenler için Faslı bir grup tarafından yapılan ses kaydını içeren bir de CD bulunmakta. Fas’ın derinliklerinde bir kalb-i selimden çıkan bu münacattan, zor durumda Allah’ın yardımına sarılmak isteyen herkes faydalanabilir.