Yeni bir magazinsel akım : Muhafazakâr çiftlerin romantik ilişkileri

Yeni bir magazinsel akım : Muhafazakâr çiftlerin romantik ilişkileri
Yeni bir magazinsel akım : Muhafazakâr çiftlerin romantik ilişkileri

“Halka arz edilen” evlilikler yalnızca bizim ülkemizde yaşanıyor. Çok değil üç yıl önce bizde “yeni gelincilik” akımı henüz başlamışken, Amerikalı Müslüman genç bir çiftin YouTube’daki vlog sayfasıyla ilk kez karşılaştığımda yaşadığım hayreti ve “Allahım, inşallah bu akım bizim ülkemize gelmez” şeklinde ettiğim duayı hatırlıyorum

Sosyal medyayı dijital panoptikonlara benzetir Byung-Chul Han, zira insan şeffaflaştıkça camlaşmaktadır ki bu da bir nevi şiddet teşkil etmektedir. Sınırsız özgürlüğün ve iletişimin topyekûn kontrol ve gözetime dönüştüğünü, sosyal medyanın da tam burada toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benzediğini söyler.

Bu dijital panoptikonun sakinleri olarak bizler kendi arzumuzla her şeyimizi açık etmekteyizdir. Bugün bizim kendi arzumuzla içinde bulunduğumuz, kendi isteğimizle kendimizi teşhir ettiğimiz ve denetlenebilir kıldığımız -Chul Han’ın işaret ettiği- bu dijital panoptikonlar, zannediyorum ki Jeremy Bentham’ın dahi tahayyül edemeyeceği bir seviyeye geldi. (Bentham’ın Panoptikon hapishane modeli görmeden görülme sistemi üzerine kurulmuştur. Günümüz toplumlarında iktidarın “görülmeden, görme” üzerine inşa ettiği güvenlik sistemleri, MOBESE kameraları Panoptikon referansıyla tasarlanmıştır.) Üstelik daha çok izlenebilir olma, daha çok paylaşma isteği, kamusal ve özel hayat ayrımının iç içe geçmesine veya bu ayrımın tamamen ortadan kaybolmasına yol açtı.

Kişinin, kamusal alanla kendi özel alanı arasına koyduğu bir nevi duvar niteliğinde olan mahremiyet, zaman içerisinde bilhassa sosyal medya ile muğlaklaştı ve sınırları dahi değişikliğe uğradı. Sosyal medya ile, ev içi ve ev dışı ayrımı ortadan kalktı; ev içi yaşantımız, evimiz kamusal alanın sınırlarına dâhil oldu.

Dünden farklı olarak bugün, ultra lüks sitelerde üst düzey güvenlik önlemleri içinde otursak ve çelik kapılarımızı sıkı sıkıya kilitlesek bile, sosyal medya paylaşımlarımızla, halka açık hâle getirdiğimiz ev içi yaşantımızla birlikte mahremiyetin nerede başlayıp nerede bittiğini, hangi durumların mahremiyet ihlaline dâhil olabileceğini söyleyebilmek mümkün gözükmüyor.

Evliliklerin halka arzı

Sosyal medyayı dijital panoptikonlara benzetir Byung-Chul Han, zira insan şeffaflaştıkça camlaşmaktadır ki bu da bir nevi şiddet teşkil etmektedir. Sınırsız özgürlüğün ve iletişimin topyekûn kontrol ve gözetime dönüştüğünü, sosyal medyanın da tam burada toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benzediğini söyler.
Sosyal medyayı dijital panoptikonlara benzetir Byung-Chul Han, zira insan şeffaflaştıkça camlaşmaktadır ki bu da bir nevi şiddet teşkil etmektedir. Sınırsız özgürlüğün ve iletişimin topyekûn kontrol ve gözetime dönüştüğünü, sosyal medyanın da tam burada toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benzediğini söyler.

Artık gündelik hayatımızın her küçük detayını sosyal medya “hikâyelerimizde” paylaştığımız, sosyal medyada paylaşmadığımız hiçbir düşünceyi benimsemediğimiz, mahremiyet algımızın “akışkan” bir hâl aldığı bir “zamanı” idrak ediyoruz. Çiftler ilişkilerinin, evliliklerinin her detayını, bir “paparazzi” hassasiyetiyle “takipçilerinin” ilgisine sunuyorlar. Sosyal medya hesaplarını magazin programlarından aldıkları ilhamla “kurguluyorlar.” Üstelik bu magazinsel hesaplar/ilişkiler muhafazakâr çiftler arasında da azımsanmayacak derecede fazla. Kullandıkları sosyal medya jargonu dinî motiflerle süslenmiş olsa da yeni nesil muhafazakâr gençler evliliklerini bir dizi senaryosu gibi kurgulayıp, takipçileriyle paylaşarak yaşamayı tercih ediyorlar.

Hâl böyle olunca, “muhafaza” edilenin ne olduğuna, “mahremiyetin” nerede başlayıp nerede bittiğine dair sorular aklımızı kurcalıyor. Fakat zannetmeyin ki, bu “halka arz edilen” evlilikler yalnızca bizim ülkemizde yaşanıyor. Çok değil üç yıl önce bizde “yeni gelincilik” akımı henüz başlamışken, Amerikalı Müslüman genç bir çiftin YouTube’daki vlog sayfasıyla ilk kez karşılaştığımda yaşadığım hayreti ve “Allahım, inşallah bu akım bizim ülkemize gelmez” şeklinde ettiğim duayı hatırlıyorum. (Şimdi baktığımda çiftin YouTube kanalının kapanmış olduğunu fark ettim.) Zira o dönemde ülkemizde muhafazakâr çiftlerin vlog hesapları yoktu, varsa bile yaygınlaşmadığı için rastlamamıştım.

Bahsettiğim ilk karşılaşmada kadın eşinin kendisine makyaj yapmasına izin veriyor, bu sayede eşinin onun üzerinde kullandığı makyaj ürünlerinin de reklamını yapmış oluyordu (benzeri bir video için: Shumi Dee:) .

Daha sonra “Husband Tag” (koca etiketi) olarak isimlendirildiğini öğrendiğim bu akımda (bir örneği için bknz: Sebinaah), eşlerin birbirleriyle vakit geçirdikleri, oyunlar oynadıkları, birlikte yemek yaptıkları, alışverişe gittikleri, takipçileri tarafından evliliklerine ve tanışma hikâyelerine, gelecek planlarına dair sorulan sorulara birbirleriyle samimi pozlar içerisinde cevap verdikleri videoları paylaştıklarını gördüm.

Bu hesapların izlenme aldıkça reklamcıların dikkatini çektiğini, böylece bu evcilik oyunları üzerinden para kazanıldığını da sonradan öğrendim. Yani esasında bu ekonomik fayda, bu tarz hesapların/halka açık evliliklerin bizim ülkemizde de yaygınlaşmasının başlıca sebebi olabilir.

Ünlülerin sıradanlaşması, sıradan olanın yükselmesi

Ünlüler, sosyal medya hesaplarında onca yıldır magazincilerin elinde marjinalleştirilen hayatlarının izlerini yok etmek istercesine hayatlarının sıradan detaylarını paylaşıyorlar. Evde pijamalarıyla çekirdek çitleyerek TV izlerken, patates kızartması veya makarna yaparken, olabildiğince “şapşal” gözükmek için mimik yaparken, aileleriyle vakit geçirirken…

Paylaşıyorlar fakat üzerlerine yapışık kalan “rollerinden” olabildiğince sıyrılarak veyahut sıyrıl-mış gibi yaparak… Ünlüler sosyal medya hesaplarında “Biz de aslında sizdeniz” mesajı verirken, “biz” ile “sizin” yer değiştirdiğinin farkında değiller. Sosyal medya, sıradan olanların, sıradan şeyler yaparak ünlü olabilecekleri bir platform. Onca yıldır ünlülerin hayatlarına magazin servisleri tarafından maruz kalarak bu tarzı benimsediklerinden mi, yoksa dizi/film senaryosu tadında yaşamak istedikleri için midir bilinmez, “sıradan” sosyal medya kullanıcıları artık ünlüler “gibi” davranıyor, onların gittikleri mekânlara gidiyorlar. Çiftler, dizi senaryolarından mülhem bir ilişki yaşıyor, yüz binlerce takipçi ediniyorlar. Onların aşklarının “tatlışlığından” etkilenen başka sosyal medya kullanıcıları tarafından adlarına fan sayfaları açılıyor.

Artık sanıldığı gibi Brangelina çiftinin ilişkilerindeki inişler çıkışlar, indikten sonra çıkamayışlar haber değeri taşımıyor. Artık göz önünde olan ve bu sebeple haber değeri olan, Sumayyah ve Abdullah’ın, Hasibe ile Şükrü’nün evlilikleri…

Muhafazakâr çiftlerin romantik ilişkilerini neden merak ederiz?

Sosyal medyadan davranışlar devşiren muhafazakâr çiftler birbirlerine benzeyen evler, birbirlerine benzeyen hayatlar, birbirlerine benzeyen ilişkiler “inşa” ediyorlar.
Sosyal medyadan davranışlar devşiren muhafazakâr çiftler birbirlerine benzeyen evler, birbirlerine benzeyen hayatlar, birbirlerine benzeyen ilişkiler “inşa” ediyorlar.

Bu soru pekâlâ, muhafazakâr çiftler romantik ilişkilerinin merak edileceğini neden düşünürler de ilişkilerine dair her küçük detayı sosyal medya hesaplarında paylaşırlar şeklinde de sorulabilir.

Bu soruya cevap vermek için çevrenizdeki yenice çift olmuş muhafazakâr kişilerin sosyal medya hesaplarına bakmanız yeterli olacaktır. Zira bu çiftler, paylaşımlarında, ilişkilerini yaşarken, birbirlerine sürprizler yaparken hep fenomen olmuş çiftlerin ilişkilerinden ilham alıyorlar. Bu da esasında, bu ilişkilerin, bir tür “tecrübe” aktarımı vazifesi gördüğünü gösteriyor.

Böylelikle sosyal medyadan davranışlar devşiren muhafazakâr çiftler birbirlerine benzeyen evler, birbirlerine benzeyen hayatlar, birbirlerine benzeyen ilişkiler “inşa” ediyorlar.

Çok katılımcılı ilişkiler

Bebeklerinin olacağını ilk kez YouTube takipçileriyle paylaşan Amerikalı Müslüman bir çift, takipçilerinin isteği üzerine ultrason fotoğrafını da gösteriyor (bahsettiğim videoyu yayınlayan hesap kapanmış).

İngiltere’de yaşayan Pakistan asıllı bir çift ise, sık sık nasıl tanıştıklarının sorulması üzerine kısaca üniversitede diye cevap verdikleri videonun gerçeği tam manasıyla yansıtmadığını, esasında Facebook’ta tanıştıklarını fakat birbirleriyle ilk kez üniversitede yüz yüze geldiklerini izah ediyor. (bknz: Sid and Dina)

Yani takipçilerine karşı “büyük bir sorumluluk” içerisinde olan dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Müslüman çiftler çektikleri videolarda takipçilerinin yönlendirmelerine de tabi oluyorlar.

Almanya’da yaşayan Türk bir çift, takipçilerinin yoğun isteği üzerine hafta sonu “ailecek” bir günlerinin nasıl geçtiğini gösteren bir video paylaşarak ailelerine bizi de dâhil ediyor. AVM’ye alışverişe gittikleri, fastfood yedikleri bu tam gün videosunun sonunda, kadın tüm gün kamerayı taşımaktan kollarının ağrıdığını fakat tüm bu acılara yalnızca takipçilerini memnun etmek için katlandığını izah ediyor. Bahsettiğim çift daha sonra ayrılıyor. Kadın YouTube hesabında kocasıyla birlikte olduğu tüm videoları kaldırıyor. Takipçileri büyük bir şok geçiriyorlar. “Oysa her şey ne kadar güzel gidiyordu”, “Ne kadar âşıktınız birbirinize”, “Siz ayrılamazsınız”, “Çocuğunuz var, yapmayın” gibi yorumlar yapıyorlar.

Yine İngiltere’de yaşayan Müslüman genç bir çift hayatlarının her küçük detayını, birbirleriyle sohbetlerini, çocuklarıyla oynadıkları oyunları Instagram hikâyelerinde paylaşıyor.

Kadın çarşaflı ve peçeli olsa da ev içi yaşantısını, eşiyle birbirlerine söyledikleri romantik sözleri paylaşmakta bir beis görmüyor (bknz. Instagram:@ummxabdullah). Üstelik takipçilerine paylaşacakları bir sonraki videonun konusunu belirleme inisiyatifi dahi veriyor. Böylece içinde yaşadığımız bu dijital panoptikonda hayatlar gittikçe “interaktif” bir hâl alıyor.

Muhafazakâr çiftlerin romantik ilişkilerini kimi zaman seyirci koltuğundan seyreden, kimi zaman senarist olup hikâyeye müdahale eden, kimi zaman da yönetmen olup yöneten bizler, kendi hayatlarımızın mahrem sınırları olduğunu, bu sınırlar içerisinde ilişkilerimizi muhafaza ettiğimizi düşünsek de esasında başta belirttiğim gibi mahrem olanın sınırlarının muğlaklaştığını, ev içi ve ev dışı hayat ayrımının ortadan kalktığını henüz bu dijital panoptikona dâhil olurken kabul ettiğimizi unutuyoruz…