Acaibü’l Mahlukat Atölyesi

Gulyabani

Post Öykü’nün her sayısında, bir masal yaratığının tanıtıcı metnini yayımlayacağız; bu karakterin öyküsünü yazmanızı istiyoruz sizden. Bir sonraki sayımızda yayımlanmak üzere…

Ocağın etrafında toplaşıp ninesinin sesinden masallar dinleyenler dünyadaki günlerini sürdüler. Bizse az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bu günlere eriştik. Öykü durur mu o da gitti, pek badireler atlattı, pek vadiler aştı. Arada bir çığır açıldığı olduysa da, masalların o eskimeyen sesi dönüşerek öykülerde kendine yer edinmeyi daima başardı. Epiğin güçlü kökleri süzüle süzüle ince ve zarif yapraklara dönüştüler. Mitler ve masallardaki kahramanlar don değiştirip üzerlerine zamanımızın kıyafetlerini geçirdiler. Kahramanlar değişir de yaratıklar durur mu? Devler, umacılar, ejderhalar, alageyikler, peri kızları, gulyabaniler tebdil-i kıyafet eylediler.

Dememiz o ki, ölen hayvan imiş, arketipler ölesi değil!

Elbette oturup masalları yeniden yazacak değiliz. Yine de, masal yaratıklarını kullanarak bugün nasıl öyküler yazılır onu merak ediyoruz ve bu fikir bizi çok heyecanlandırıyor.

Post Öykü’nün her sayısında, bir masal yaratığının tanıtıcı metnini yayımlayacağız; bu karakterin öyküsünü yazmanızı istiyoruz sizden. Bir sonraki sayımızda yayımlanmak üzere…

Anlayacağınız;

“Mahlukat esatirden, öyküler sizden!”

Gulyabani

Bu mahlukun öyküsünü yazın!

Beyim bahçede gulyabani var.

Benim devletlu sultanum, gulyabani diye bir şey yoktur, olamaz, ama olabilir de.

O kocaman dev heybeti, upuzun sakalları ve elindeki asasıyla geceleri zuhur eder de inin cinin top oynadığı tenhada cevelan eder. Söylemeye ne hacet, tövbe bismillah ayakları terstir. Gündüzleri mezara girer, geceleri hortlayıp gezer. O soysuz, o alçak, o mendebur, habis, hasis ve haris hortlak saliklere, seyyahlara, gezginlere musallat olmaya da pek meftundur. Değil mi ki yolculuk er kişiyi kendine getirir, o canı çıkasıca Gulyabani de yola çıkanların canına kast eder. Saliki yolundan döndürmeye azm ü cezm ü kast eyler. Gözüne kestirdiği kurbanını ya öldürür ya ruhuna el koyar, ya kendine köle eder ya da aklını alır. Akıl baştan gitti mi, seyreyle gözüm temaşayı!

O yere batasıcayı dur eylemek de kolay sanman iki gözüm. Bıçak işlemez, derisi kurşungeçirmez. Yumuşak karnı vardır, güreş etmeye pek meraklıdır. Güreşi salik kazandı mı ne ala, yok eğer Gulyabani sizi kündeye getirirse, kanınız emilecek demektir. Gecenin karnından gündüzü çıkarana hamd olsun ki, Gulyabani güneşi gördü mü mezarına yollanıverir de, ahali bir hal çaresi bulabilir. Ah o zıkkım içecise, soyuna kibrit suyu dökülecise, ah o cadaloz ve de karakoncoloz! Karnına kazıklar çakılacısa, kalbi çıkarılıp kaynatılacısa! Ah o da yetmezse başı kesilip ayakucuna koyulacısa. Bunlar da yetmezse yakılasıca hortlak. Bey oğlum, hanım kızım, gavur o vampir denen illetten ne çektiyse biz de bu Gulyabani’den öyle çektik. Siz bu haminnenizi dinleyin, yolunuza çıkacak Gulyabanilere dikkat eyleyin.

Ben size bu hikayeyi anlattım, anlatmadım da. Korkmak da, korkmamak da ihtiyarınız olsun!

“Korkma süt oğlan...”

“Korkmuyorum ama geliyor...”

  • Gulyabani karakterini kullanarak yazdığınız öyküleri 1 Nisan’a kadar postoyku@gmail.com’a gönderebilirsiniz.

Şahmaran

Bu mahlukun öyküsünü yazın!

Bir hikayet dinle imdi sıdk ile,

Danyal oğlu Camsab derler bir oğlancık, mekteb medrese görse de ilimle bir ünsiyet kesb edememiş, odunculuk edermiş. Arkadaşlarıyla ormanda seyran ederken içi bal dolu bir kuyuya rast gelmişler. Camsab kuyuya atlayı atlayıvermiş de, bal bereketlenince arkadaşları onu kuyuda bırakıvermişler. N’olsun, insan pek açgözlü, pek tamahkardır. Camsab kuyuda ağlayıdursun, biz bakalım Şahmaran sarayında ne eder?

Süt beyaz gövdesinin üstündeki kadın vücudu, başında boynuzu ve süslü tacıyla, belden aşağısı kuyruğuna dek pullu bir yılan olan yılanların şahı Şahmaran hikmete sahiptir. Açar kapısını Camsab’a. Şahmaran ne bilirse anlatır Camsab’a ama insan Camsab da insan sonunda, insanların arasına gitmeyi diler. Şahmaran yerini kimesneye söylememesi ve bir daha hamama girmemesi şartıyla uğurlar Camsab’ı. Camsab da sır saklar, söz haklar haklamasına ama dünya bu, gailesi bitmez. Padişah Keyhüsrev hastalandıkta, vezir der bunun şifası Şahmaran’ın etindedir, her kim Şahmaran’ın yerini söyler ona dünyanın hazineleri verilecektir. Vezir der herkes hamama girecek, zira bilir ki Şahmaran’ı görenin sırtı gümüşten pullar kaplanır. Şehirde bir tek Camsab kalır hamama girmeyen, onu da zorla sokarlar, pulları görünce de derdest edip yaka paça Keyhüsrev’in sarayına yollarlar.

Ah canım Şahmaran, sen ne güzelsin, sözünde durmayan insanoğlunu affedersin. İhanete uğrasan bile sevdiklerini anaç bir sevgiyle göğüslersin. Şahmaran Camsab’ı görünce üzülme der, sana bir sır vereceğim: Kuyruğumun eti zehirlidir, onun suyunu vezir içsin; gövdemin suyu şifadır, onu Keyhüsrev içsin, başımın suyu bilgeliktir, onu da sen içesin. Ölüm hak, miras helal. Camsab Şahmaran’ın dediklerini bir bir yapar: Haris vezir zehirlenir, Hüsrev şifayab olur, Camsab da hikmete erer.

Şahmaran ölümünün insanın açgözlülüğünün elinden olacağını bilir de, yılanlar şahlarının öldürüldüğünü bilmezler. Derler ki, yılanlar şahlarının başına gelenleri öğrendiklerinde yer üstüne çıkarak insanlardan intikam alacaklar. Görklü Sultan bizi o günün dehşetinden korusun.

  • Şahmaran karakterini kullanarak yazdığınız öyküleri 1 Nisan’a kadar postoyku@gmail.com’a gönderebilirsiniz.