Adem ve bozuk para

Kendince garip bir yerdesin. Ama kolay alıştın.
Kendince garip bir yerdesin. Ama kolay alıştın.

Uzun zaman önce bıraktım yazmayı. Kayda değer şeyler değildi zaten yazdıklarım. Bugün denemeler yapıyorum ama iyi bir cümlecik bile kuramıyorum. Değil ki bir şiir veya öykü. Oysa büyük ozanlara özeniyorum. Ve öğrenmek istiyorum neyi nasıl yazmam gerektiğini.

Ömer Faruk Demirel’e

Başlangıç

Eve dönerken bahçede bitkin bir kedi buldum. Dış kapı ile evin içini ayıran ara bölmeye aldım. Biraz süt verdim. Bir ayakkabı kutusuna eski yastıkların içinden çıkardığım sentetik bir madde koydum sıcak tutsun diye. Karnı doyup ısınınca gitmek ister ben de kapıyı açarım diye düşünüyordum. Gün yeni doğuyordu.

Üçte uyandım. Süt olduğu gibi duruyordu. Hasta oluğunu düşünüp veterinere götürdüm. Muayeneden sonra midesinde madeni bir para oluğunu söylediler. Basit bir operasyonla alabilirlermiş. Diyaloğu sürdürecek birkaç soru sordum ve ne gerekiyorsa yapmalarını söyledim. O kadar zaman ve para kaybından sonra elime kedinin midesinden çıkan bozuk parayı tutuşturdular küçük bir poşet içinde. Komik diyerek aldım. Narkozun etkisi geçip kendine gelince yemek yemeye başladı. Poşeti de çalışma masasının üzerine bıraktım.

Konuşan para

İki gün sonra bozuk paranın sesiyle uyandım. Benim ihtiyaçlarımdan bahsediyordu, bir planı vardı, bir şeyler ayarlamıştı, onay vermem gerekiyordu, hayır, hayır benden bir şey istemiyordu, para için yapmıyordu bunları ve paraya da ihtiyacı yoktu, her şeyi defalarca tekrarlayarak anlatıyordu durmadan. Düşte değildim ve akıl sağlığımın da bozuk olmadığını düşünüyordum. Hangi deli aksini düşünür ki? Neyse işte. Kısa süre sonra gerçekten onun konuştuğuna inandım, veya kendimi ikna ettim. Ne kadar öğrenmeye çalıştıysam da hikayesini bir türlü başaramadım. Kedinin midesine nasıl girmişti, nerden gelir nereye giderdi ve bu cinin Alaaddin’i neredeydi, bir türlü öğrenemedim.

Teklif

Nasıl olduğunu bilmiyorum ama para, yazma isteğime dair her şeyi veya akıllı bir falcı gibi belli bazı şeyleri biliyordu. O kadar ikna ediciydi ki konuşan bilinçaltım olsa bu kadar etkili olurdu sanıyorum. Bir kadından bahsetti. Mevcut mal varlığı bilinen zenginlik ölçülerinin çok üzerindeymiş. Ama kendisi geçmişin daha doğrusu en eskinin peşindeymiş hep. Dünyadaki en eski altın ondaymış. En eski altın da neyse işte. Milyonlarca yıl önceye ait şeyleri bulup toplarmış. Münzevi bir hayatı varmış.

Çift yüzlü bir hayatı olduğunu düşündüm ben ilk olarak yasal ve yasadışı. Bir keşif eğer kayıt altındaysa yalnızca bilirkişi olarak alana giriyor ve bitmek bilmez tutkusunu tatmin ederken etraftakilere bilgi kırıntıları atarak onları büyülüyormuş. Böylesi bir insanın fırsat bulduğunda tüm insanlık tarihini kendi bencil tutkusuna hapsetmeyeceğini aklım almıyor bir türlü. Konuşan para veya bilinçaltım bana bu kadının yardımcı olabileceğini söyledi. Bütün ayarlamalar yapılmışmış, onay vermemle beraber gerekli evrak işleri halledilecek ve esrarengiz kadınla görüşecektim. Nedense aklımda Alev Alatlı canlandı sima olarak. Belki biraz İlber Ortaylı şımarıklığında ve daha erkeksi. Ama suret Alev Alatlı.

Başvuru

Uzun zaman önce bıraktım yazmayı. Kayda değer şeyler değildi zaten yazdıklarım. Bugün denemeler yapıyorum ama iyi bir cümlecik bile kuramıyorum. Değil ki bir şiir veya öykü. Oysa büyük ozanlara özeniyorum. Ve öğrenmek istiyorum neyi nasıl yazmam gerektiğini. Kurslara gittim, felsefesini, sosyolojisini okudum. Büyük ozanları, küçük taklitçileri, meşhurları, çok satanları, marjinalleri okudum. Ne kadar okuyabildiysem okudum. Okumamayı da denedim. Fildişi kuledeymişçesine kendimi beğenmeyi ve herkese dudak bükmeyi. Çok zeki ve yetenekli bir görüntü oluşturdum dıştan fakat bir tek cümlem yok. Sessizliğimi hikmet sandı insanlar. Kimilerine göre yetenekli kime göre çalışkan bile sayılırım. Siz efendim, milyonlarca yıl öncesinden kalma şeyler hakkındaki en bilge kişisiniz. Zannediyorum nasıl maddenin sırrına vakıf iseniz aynı şekilde benim de peşinde olduğum bu ezeli sözün sırrı da sizdedir.

Cevap

Kendince garip bir yerdesin. Ama kolay alıştın. İçeri girdiğinde bana odaklanmıştın. Konuşurken etrafı da keşfetti gözlerin. Ama ne ben ne mekan umrunda. Köpeklerden de korkmuyorsun. Hemen alışıverdin. Gördüğün hiçbir şeye nüfuz edemiyorsun. Öyle bir kaygın da yok. Bu zamanda yaşamanın laneti sende de var. Acınacak haldesiniz aslında ama işin gerçeği bu da benim umrumda değil. Sağına bak. Saçlarımdan daha az ilgi gösterdiğin o siyah taşların adı obsidiyen. Bilinen en eski mızrak uçları. Onlar olmasaydı ataların hayatta kalamazdı belki. Ya da farklı bir şey olurdunuz bugün. Sayıları bu kadar az değil, işe yaramazları müzelere verdim. Bunlar dünya soğurken oluşan parçalar. O yüzden bendeler. Hemen yanında duran altını fark etmene rağmen onları fark etmemiş olman sence de ilginç değil mi?

Ben…

Soru sormadım.

Önemsiz… Seni kabul etmemin bir sebebi var. Sizin binlerce yıllık oyunlarınız beni ilgilendirmiyor. Fakat sende başka bir şey var. Tüm tembelliğine ve yeteneksizliğine rağmen. Bu toprakların aydınımsı havası her hücrene nüfuz etmiş. Az daha zorlasan belki onların arasına girebilirdin. Binlerce yıldır aynı, bu toprakların kaderi. Hepiniz anlaşılmaz bir bunalım içinde boyunuzdan büyük davalardan bahsediyorsunuz. Pabucumun davacıları! Kafka’nın davasından daha somut bir davası olan herkes bir şeyler yaptı, ama işte siz aydınımsılar oyalanıyorsunuz hala. Ama üzülme sen sadece bu kadar değilsin. Bundan daha eski bir şey var sende.

Leşle beslenen bir karadul değilim. Yiyebilirsin meyvelerden ve biraz su iç, iyice benzin attı.

Kendinden daha eski bir soru soruyorsun. Tarihten bahsetmiyorum. Sizin tarih dediğiniz uydurma şey masalcılığın başka bir kolu. Dipnot ekleyerek başka masallar oluşturuyorsunuz sadece. Ve alıcısı olan her şey gibi o da sizce muteber. Konu bu değil. Madde olarak insan her gün yenileniyor, bunu biliyorsundur en azından.

Tabi!

Buna rağmen ilk insanla hâlâ aynı gen kodlarını kullanıyorsunuz. Aynı kalmasanız da nereden geldiğiniz belli. Siz de her şey gibi dünya tarafından geri dönüştürülüyorsunuz. Bu da demek oluyor ki insan, insan olmadan daha insanlığın maddesi mevcuttu. Ondan sonrasını biliyorsun işte… Fakat senin içinde kalan son kırıntı ile sorduğun şey bundan öncesine ait. Farkında olduğunu zannetmiyorum, elbette. Fakat sen Adem ile Havva’nın yediği meyveyi arıyorsun. O meyveyi bulamasan da onun anlatısını istiyorsun. Bu yüzden maddeye vakıf olduğumu söyleyerek yaltaklandın bana. Aksi halde başka türlü yaklaşman gerekirdi.

Uzatmayacağım. Bu benim sana verebileceğim bir sır değil. Fakat bu merakın uzun zamandır kaybolduğuna inanılan bir cevher barındırıyor içinde. Onlar da günah veya haz olarak bakmadılar meseleye. Bugün vardığınız noktayı o ilk dürtüye borçlu olduğunuzu unutmanızdan nefret ediyorum. Sevilecek neyiniz var artık, onu da bilmiyorum.

Teklifim şu: Kaybetmeden bu içindeki cevheri tüm hayatını geride bırak ve bana gel. Nasıl bir hayat istiyorsan söyle senin için ayarlayayım. Karşılığında tek şartım var, her şeyinle benim olacaksın. Öyle bön bön bakma yüzüme, seni, şu gördüğün eşyalardan farklı görmüyorum. Erkek olduğun için kendinde bir keramet görme. Benim için sadece içindeki cevher için tahammül edilecek bir eşyasın. Ve evet ruhunu istiyorum, merak etme kırbaçlarsam bu ancak üzerindeki tozlardan arındırmak için olur, fıstığın kıymetini senden daha iyi bilirim ben. Kendi rızanla gelirsen mutlu olursun. Yani seni mutlu edeceğini düşündüğün şeylere sahip olursun. İstersen direnebilirsin. Sonuç değişmeyecek. O zaman da esaretle mutlu olacağına hükmedeceğim. Üç günün var. Şimdi git.

  • Dergicilikte Post Öykü neyse, dış cephe giydirmede BF Yapı odur! (ÖFD)