Aile Mezarlığı

İyi, mezar yerini aldık almasına da peki mezar taşında ne yazacak?
İyi, mezar yerini aldık almasına da peki mezar taşında ne yazacak?

Babam, evdeki herkesi en doğru yerden mezar almak için iş birliğine çağırdı. Şöyle mezar yerini görüp kendine ferah feza bir köşe seçmeden ölürse gözünün açık gideceğini söyledi durdu. Ertesi gün babam eline bir mezura alıp hepimizin boyunu ölçüp bir kağıda not etti ki, ortalama kaç metre kefen bezi alınacak, aile mezarlığımız kaç metrekare olacak bilelim.

Nerden duydu nerden gördü de aklına düştü bilmem, babam bir akşam eve aile mezarlığı satın alma fikriyle çıkageldi. Her ne kadar aklına düşen olur olmaz bir fikri, bizi bezdirene dek anlatmasına, her defasında aynı heyecanla tekrar etmesine, tam tamam artık unuttu deyip rahatlayacakken birdenbire celallenip kafasındaki planları yeni baştan sayıp dökmesine, ne annemin “otur hele” demelerine ne de bizim sıkılgan bakışlarımıza aldırış etmeden hop oturup hop kalkıp aynı teraneyi döndürmesine alışık olsak da; devekuşu çiftliği kurmak, güneş enerjisinden elektrik üretmek, organik domates yetiştirmek gibi fikirlerden sonra aile mezarlığı satın alma düşüncesi hepimizi şaşırttı.

Eve gelir gelmez daha sofraya bile oturmadan “gelin hele” deyip bütün evi başına topladı. Artık iyice ihtiyarladığını, bacaklarının tutmaz gözlerinin görmez olduğunu, bıyığına düşen ak sayısının günden güne arttığını, kaç zamandır merdiven çıkarken nefes nefese kaldığını, yıllar yılı bu eve ekmek getirmek için elin işinde çalışmaktan kalbinin artık iflas ettiğini, çocuklarım kimseye el açmasın diye itin hainin ağız kokusunu çekmekten imanının gevrediğini, birkaç aya kalmaz ölümünün yakın olduğunu, ölmesine ölünür de -yüce yaratanın emri sonuçta- ama öldükten sonra nereye gömüleceği sorusu aklına düştü düşeli içini bir türlü teskin edemediğini, günlerdir aklını kemiren bu soru yüzünden geceleri gözüne bir damla uyku girmediğini, sonunda çareyi şimdiden kendine bir mezar yeri almakta bulduğunu, ama bu halde bile bizleri düşünüp aile mezarlığı almaya karar verdiğini anlatıverdi.

Evdeki herkesi en doğru yerden mezar almak için iş birliğine çağırdı. Şöyle mezar yerini görüp kendine ferah feza bir köşe seçmeden ölürse gözünün açık gideceğini söyledi durdu. Hepimizi teker teker çağırıp, olur da bu emeline ulaşmadan öteki tarafa intikal ederse bu işin bizim boynumuzun borcu olduğunu vasiyet etti. Bu vasiyeti yerine gelmezse tövbe billah hakkını helal etmeyeceğini, bu dünyanın öbür tarafının da olduğunu, orada hepimizin yakasına yapışıp bir bir hesap soracağını, baba hakkının mümkün değil ödenmeyeceğini, maazallah sonra hepimizin sorgusuz sualsiz cehennemi boylayacağımızı tekrar tekrar anlattı. Yeminler ede ede zor sakinleştirip uyuttuk o gece babamı.

Ertesi gün babam eline bir mezura alıp hepimizin boyunu ölçüp bir kağıda not etti ki, ortalama kaç metre kefen bezi alınacak, aile mezarlığımız kaç metrekare olacak bilelim. Bunu yaparken ölümün sırası olmadığından, bir bakarsın ondan önce birimizin gidivereceğinden, bu yüzden temkinli olmakta fayda olduğundan bahsetmeyi de unutmadı. Sonunda elde avuçta ne varsa bir araya getirip nezih bir mezarlıktan birkaç metrekare yer aldık da ailecek rahat bir nefes aldık.

Babam ölürüm umuduyla yataklara düştü, inim inim inledi. Ölüm döşeğinde hepimizi yanına çağırıp helallik istedi. Hepimizi bir edip başında ağıt tutturdu, ağlamayana ters ters baktı. Günler geçti ama babamın ne öldüğü vardı ne başka bir şey. Hadi ölümü geçtik biraz halsiz kalıp hasta düşseydi bari. O da yok. Baktı olacak gibi değil, inadı bırakıp yataktan çıktı. Bir köşeye oturup dertli dertli sigarasını yaktı. Ağzını bıçak açmadı. Hepimiz oturup bekledik, içimizden birinin ölmesini. Ancak o zaman rahat bir nefes alacaktık. Ama o kadar özene bezene aldığımız aile mezarlığımıza birini bile gömemedik. Hevesimiz kursağımızda kaldı.

Babamın aklına yeni bir kurt düşmese daha ne kadar öyle sus pus olmuş ölü evi gibi üzgün otururduk bilmiyorum. “Vay arkadaş!” dedi. “Bunu nasıl düşünemedim. İyi, mezar yerini aldık almasına da peki mezar taşında ne yazacak?”

  • Post-Öykü’nün uçak fobisine, deniz tutmasına ve o öldürücü “memleket nere?” sorularına iyi geldiği kanıtlandı. Ayrıca Post-Öykü okuduktan sonra çektirdiğiniz fotoğraflarda daha iyi çıkıyorsunuz. Yoksa siz hâlâ? Hayır, tam olarak şu anda okuyorsunuz. (BB)