'Akıllı Deli'lerin öyküsü

Kitap meczupların, meclupların, mecnunların hikayelerini anlatan 61 öyküden oluşuyor.
Kitap meczupların, meclupların, mecnunların hikayelerini anlatan 61 öyküden oluşuyor.

Allah'ın Adamları ilk bakışta çok sıradan görülen bir hikayeyi sade bir dille ve saf haliyle aktararak okurun duygu durumunu değiştirebiliyor, hatta yarım sayfalık bir hikayeyle okurun yüzüne hüznü ve tebessümü aynı anda yerleştirebiliyor.

Sadık Yalsızuçanlar'ın yeni öykü kitabı Allah'ın Adamları Profil Kitap'tan çıktı. Kitap meczupların, meclupların, mecnunların hikayelerini anlatan 61 öyküden oluşuyor. Arka kapak yazısında belirtildiği üzere bir tahtası fazla olanların hikayelerini okuyoruz kitapta. Dolayısıyla öykülerin delilik teması etrafında kurgulandığı doğru olsa da Allah'ın Adamları'nın delilik kavramına alışık olduğumuz şekilde yaklaşmadığını söyleyebiliriz. "İzzo" adlı öyküde geçen "akıllı deli" ifadesi, Sadık Yalsızuçanlar'ın bir tahtası fazla karakterlerini tanımlamak için uygun bir ifadeymiş gibi görünüyor. Yalsızuçanlar, karakterlerini oluştururken çok uzağa gitmemiş. Çevremizde sürekli karşılaştığımız ve bazen sadece deli deyip geçtiğimiz, bazen de -modern bir akılla- davranışlarına anlam vermekte zorlandığımız insanlara farklı biçimde yaklaşıyor. Karakterleri ve hikayeleri en saf halleriyle inceleyen yazar bize derinlerdeki bir sırrı değil, temel bir durumu, modern insanın körlüğünü işaret ediyor.

Allah'ın Adamları'nın delilik kavramına alışık olduğumuz şekilde yaklaşmadığını söyleyebiliriz.
Allah'ın Adamları'nın delilik kavramına alışık olduğumuz şekilde yaklaşmadığını söyleyebiliriz.

Yani modern insanların dünyevi kaygılardan sıyrılmış bir insan tipini anlayamıyor olması bu kitabın temel meselelerinden biri diyebiliriz. Yanı başımızda yaşayan bu "garip" insan tipine, "akıllı deli"lere dikkat kesilmemizi sağlamak da sanırım kitabın en temel amacı. Karakterlerin "deli"liğine şüphe yok çünkü kafaları bizim gibi faydacı ve kompleks çalışmıyor. Modern dünya içinde tutunabilecek beceriye ve düşünceye sahip olmadıkları için onlara deli diyoruz. Peki neden "akıllı"lar? Çünkü modern anlamda sağlıklı bir akıl yürütme yetenekleri olmasa da kalplerinin tam ortasında çok saf ve doğrudan düşünen bir akılları var. Bu saflık çoğu zaman onlara hakikati en yalın haliyle söyletiyor. Giyimleri, konuşmaları ve düşünme tarzlarıyla modern dünyaya, ve hatta dünyaya ait olmadıklarını belli ediyorlar. Dünyaya sıkı sıkıya tutunan insanların düşünme şekliyle öykülerdeki "akıllı deli" karakterlerin bakış açısı arasındaki farklılığı birçok öyküde gözlemleyebiliyoruz.

Acının ve ölümün bu kadar çok sık anıldığı bir kitapta mizahın yer alması da öykülerin okur üzerindeki etkisini arttırıyor.
Acının ve ölümün bu kadar çok sık anıldığı bir kitapta mizahın yer alması da öykülerin okur üzerindeki etkisini arttırıyor.

Öykülerin en gözle görülür unsuru olmasa da arka planda sürekli var olan mizahın da çoğunlukla bu çatışmadan doğduğunu söyleyebiliriz. Kitabın ilk öyküsü "Deli Nuri" buna iyi bir örnek. Hep yanlış anlaşılan ve en sonunda mezarlıkta O'ndan başka her şeyle ilgilenilmesini kast ederek "Fitne var" dediği için mezarlıktan ayrılması tavsiye edilen Deli Nuri'nin hikayesi bu çatışmayı ortaya koyan mizahi öykülerden biri.

Zaman zaman da mizah yalnızca karakterlerin saf ve doğrudan düşünmeleri nedeniyle ortaya çıkıyor. "Tırı Vırı" adlı öykü bu noktada her iki durum için de iyi bir örnek olabilir. Fakat "Tırı Vırı"da olduğu gibi bu gülümseten öykülerin çoğunda mizah unsurlarıyla birlikte bir acıyla da karşılaşıyoruz. Acının ve ölümün bu kadar çok sık anıldığı bir kitapta mizahın yer alması da öykülerin okur üzerindeki etkisini arttırıyor. Kitapta en çok karşılaştığımız şeylerden birinin "ölüm" olmasının bana kalırsa bir de olumsuz etkisi var. Perişan bir vaziyette yaşamaları ve yalnız ölmeleri kitapta anlatılan karakterlerin birçoğunun ortak özelliği ve aslında bu çok da garipsenecek bir durum değil.

Hatta hikayelerin atmosferi ve karakterlerin yapıları nedeniyle doğal karşılanabilir. Fakat bazı öykülerde "ölüm"ün, öykülerin uzamasının önüne geçmesi ve vuruculuğu, etkileyiciliği arttırması nedeniyle işlevsel olarak da kullanıldığını görüyoruz. Söz gelimi "İkiyüzlü" adlı öyküde ilginç ve hatta fantastik bir fikir, kitabın ruhuna uygun şekilde çok güzel işleniyor fakat "ölüm" bu kez hiç istemeyeceğimiz bir noktada karşımıza çıkıyor.

Allah'ın Adamları ilk bakışta çok sıradan görülen bir hikayeyi sade bir dille ve saf haliyle aktararak okurun duygu durumunu değiştirebiliyor, hatta yarım sayfalık bir hikayeyle okurun yüzüne hüznü ve tebessümü aynı anda yerleştirebiliyor.

Söz gelimi "Safdil Müntehir" adlı öyküde aşağıdakilerin "Atlayacaksan atla, seni mi bekleyeceğiz" demesi üzerine köprüden aşağıya atlayan bir müntehirin öyküsüne gülsek mi ağlasak mı karar veremeden bir sonraki öyküde "Annesizlik kadar acı olanı ise insanın annesine anne diyememesi" ve "Anneme abla diyordum, ne kadar tuhaftı." cümleleriyle sarsılıyoruz.

Zaman zaman aynı öykünün içinde dahi duygunun hızlı bir şekilde değiştiğine tanık oluyoruz. Allah'ın Adamları'ndaki öyküler her ne kadar bir bütünlük arz ediyor olsa da kitapta "akıllı deli hikayeleri" sınıfına dahil edilemeyecek öykülerin varlığından da söz edebiliriz. Öykülerin bütünü için ortak olarak söylenebilecek bazı özellikler ise şunlar: Anlatıcı hiçbir öyküde okurla öykü arasına fazla girmiyor. Diyaloglar başarıyla tasarlanmış ve bu sebeple çok fazla açıklamaya ihtiyaç duymuyor. Gayet yalın ve açık olan öykülerde yazarın kendini ustalıkla silikleştirdiği ve hikayeyi en saf haliyle aktarmaya çalıştığı anlaşılıyor. Öykülerin hemen hepsinin duyguyu okura geçirme konusunda başarılı olması da dikkat çekiyor. Aslında her biri birbiriyle ilişkili olan ve yazarın ustalığını kanıtlar nitelikte olan bu özellikler sebebiyle Allah'ın Adamları okunması gereken bir kitap diyebiliriz.