Balkonumda ejderha

Osman Cihangir’in kahramanları, olup biten her şeyi tam bir sessizlikle karşılıyor. Sakin ol demeye bile gerek duymuyorlar.
Osman Cihangir’in kahramanları, olup biten her şeyi tam bir sessizlikle karşılıyor. Sakin ol demeye bile gerek duymuyorlar.

Geçmişte bir arkadaşım bana, bir gün kalp krizi geçirirsem yanımda sen olsan keşke demişti, çok sakin birisin ve kesinlikle ne yapılması gerektiğini biliyorsundur. Cihangir’in öykülerinde en çok göze çarpan durum da tam olarak bu; kahramanların sakin ve sıradan görünümleri. Eski dostum bu kahramanlardan biriyle arkadaşlık kursaymış daha iyi olurmuş aslında.

  • ***
  • Karşılıklı selamlaşıyoruz. Kahvemi bitirince odama, bilgisayarımın başına geri dönüyorum. Masanın üstüne “Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz”i bırakıyorum. “Başıboş Uçuşlar” öyküsüne, kahramanınla karşılaştım az önce diyorum. Hikayesi devam ediyor. Canı sıkıldıkça İstanbul’a dönüp bir kaç tur attığını söyledi. Keyfi oldukça yerinde görünüyordu. Kitabı okumaya geri dönüyorum.
  • ***

Kitabı bitirdikten sonra yukarıdaki his size de çok normal gelecektir. Cihangir’in kahramanları, olup biten her şeyi tam bir sessizlikle karşılıyor. Sakin ol demeye bile gerek duymuyorlar. Şimdi beni dinleyin diyorlar sıklıkla ve hikayelerini ustaca anlatmaya başlıyorlar.

Aşırı Sakin

Yeni kuşağın kaçtığı bir alanda Cihangir’in öyküleri çok kıymetli bir keşif.
Yeni kuşağın kaçtığı bir alanda Cihangir’in öyküleri çok kıymetli bir keşif.

Geçmişte bir arkadaşım bana, bir gün kalp krizi geçirirsem yanımda sen olsan keşke demişti, çok sakin birisin ve kesinlikle ne yapılması gerektiğini biliyorsundur. Cihangir’in öykülerinde en çok göze çarpan durum da tam olarak bu; kahramanların sakin ve sıradan görünümleri. Eski dostum bu kahramanlardan biriyle arkadaşlık kursaymış daha iyi olurmuş aslında. Öykülerin teknik yapılarıyla anlatıcıların bu sakinliği birbirini kusursuz bir biçimde tamamlıyor.

Türkçe öyküde özellikle yeni kuşak yazarlarda biçimsel konularda aşırıya kaçma eğilimi normal kabul edilir oldu. Kahramanlar, tekniklere yetişebilmek adına marjinalleşti. Bu tarz öykülerde bir eşikten sonra anlatılanı takip etmek imkansızlaştı.

Cihangir ise denklemi başka bir yolla çözmüş gibi duruyor. Yukarıda kusursuz biçim olarak tanımladığımız iki yapı; teknik özellikler ve hikaye öykülerin her cümlesinde birbirini tekrar örüyor. Hikayenin tüm akıldışılığı biçimsel hareketlerle değil sessizce ilerleyerek etkisini katlıyor.

Kahramanların başından geçenler çoğunlukla bir ikinci kişi tarafından aktarılıyor. İnanılmazlık dozuna rağmen okuru metne dahil edebilmek için kullanılan bir yol bu. Yüksek aksiyon barındıran tüm bu anlatılar, aşırı sakin ve oldukça normalmiş gibi yaşanıyor. Ortaya çıkan bu tezat okuru çarpıyor. Basit görünen ama uygulaması çok zor bir yöntemi öykülerde başarıyla izleyebiliyoruz.

Aşırı bir hikayede absürt durumlar yakalamak ve bunların üstünden gitmek kolaydır. Ama hikayeyi sıradan dile hapsederek, ortaya çıkan karışık durumlarda okuru sarsan hisler yakalamak gerçekten çok zor. Yeni kuşağın kaçtığı bir alanda Cihangir’in öyküleri çok kıymetli bir keşif.

Büyülü Gerçekçilik

Öykülerde anlatılanlar gerçekliğin alegorisi kesinlikle değil; başka bir dünyada yakalanıp kurguya hapsedilmiş olaylar. Cihangir’in kurduğu bu yapı büyülü gerçekçilik sınırlarında ustalıkla at koşturuyor. Postmodern dönemler tanımlanırken sık başvurulan belirsizlik kavramını kendi lehine çeviriyor. Anlatının bir yerindeki küçük müdahalesiyle okuru, içinde bulunduğu atmosferden çekip çıkartıyor. Kurgular, okuru gizlice sürüklüyor.

  • Japonca ‘Devam et’ yukarıdaki gibi yazılır. Belediyenin bizim mahalledeki parka yaptırdığı jimnastik aletlerine benziyor. Annemin ve sporsever komşu kadınların vazgeçilmezleridir bu demir yığınları. (s.29)

Aile bahsi ise kitabın en temel meselelerinden biri. Kardeş, anne, baba, eş, çocuklar ve üst kuşak her öyküde kapıyı tutan kilit. Çoktan delirmesi gereken kahramanlar bu bağların sorumluluğuyla hiçbir zaman yeterince deliremeyecekleri bir dünyada kendilerine yeni kapılar aralayıp uçuyorlar. İki kanat uçmak için yeter.

  • Seni kurtarırsam, babamı da kurtarmış olurum, babamı kurtarırsam kendim de kurtulmuş olurum. Nesillerce birbirini devirerek ilerleyen domino taşlarından ibaret olan içimizdeki deliliği ancak öyle durdurabilirim. (s.34)

Hasar Sözlüğü

Cihangir’in yayımlanan ilk metni “Hasar Sözlüğü”Post Öykü 1’de yer almıştı. Pek çok kitaba bile nasip olmayan bir ilgi topladı. İlk öyküsüyle bazı ipuçlarına sahip olmuştuk. Kitapla birlikte ise artık daha fazlasını beklemeye kesinlikle hakkımız var. Bir öykü kitabının kalitesi okuduktan sonra ne kadarını anımsayabileceğinizle kesinlikle ilgilidir. “Hasar Sözlüğü”nün dışında, “Başıboş Uçuşlar”, “Yüzümdeki Yüzler”, “Kemik Karmaşası” gibi öyküleri okura kendini sık hatırlatacakmış gibi duruyor.

Kitapta öne çıkan ve metnin ilk bölümünde de övgüyle bahsettiğim bazı özelliklerin bundan sonrası için riskler taşıdığına değinmek gerekiyor. İlki, olaylar çoğunlukla aile ilişkileri ve yakın akrabalarla örüldüğü için tekrarlanan bir yapıya bürünebilir. Bu yapı, karakter çeşitliği için gelecekte tehlikeli bir durum taşıyacaktır. İkinci ve daha tehlikeli olan unsur ise hikayelerin sürekli olup bittikten sonra bir başkası tarafından anlatılması. Bu tekniğin kitap boyunca yetkin örneklerini izliyoruz ama bu çemberde sıkışıp kalınması öykünün gücünü tüketebilecek bir çıkmaza göz kırpıyor.

İlk kitapların en önemli özelliklerinden birisi sonrası için taşıdığı umuttur. Osman Cihangir’in anlatım becerisinin çok sürprizler taşıdığına inanıyorum. Şu an çalıştığı metinleri de bildiğimden (ipucu vermeyeceğim) yeni öykülerini heyecanla bekliyorum.

***

Kahvemi hazırlayıp, çıkıyorum. Balkondaki ejderha usulca bana sesleniyor: “bir zamanlar bir ejderhaydım ve insana dönüştüm, anlıyorsun değil mi?” ben de ona elimdeki kitabı gösteriyorum ve ekliyorum:

“Hiçbir Zaman Yeterince Deliremeyeceğiz.”

Karşılıklı selamlaşıyoruz.