Başlangıçlar ve ilkler üzerine

İLK - KOLEKTİF - İTHAKİ YAYINLARI
İLK - KOLEKTİF - İTHAKİ YAYINLARI

Henüz son yüzyılın getirdiklerini dahi hazmedememişken baş döndüren bir hızla tecrübe ettiğimiz ve üzerine paradigmalar kurmayı başaramadığımız dijital dönüşümle yüzleşen, onun getirdiklerini cesaretle sorgulayan, çarpıcı ve sıra dışı konulara kafa yoran öyküler okuyoruz İlk'te.

Spekülatif kurgu çatısı altında yer alan türlerin hemen hepsinin en temel sorunlardan birisi de hâlâ net bir tanıma sahip olamayışları kuşkusuz. Bir bakıma bu tanımsızlık, yaratıcı keşiflere imkân tanıyan bir hareket alanı sunsa da sırtınızı yaslayacağınız bir referans noktasından yoksun olmak; bu keşif yolculuğunda kaybolmanıza da neden olabilir. Öte yandan sınırların silikleşmesiyle kimi kurgu unsurlarına yer veren tüm eserlerin bir çuvala doldurulur gibi belli türlere dâhil edildiğini de görmezlikten gelemeyiz. Söz gelimi sadece gelecekte ya da uzayda geçtiği için bir hikâyeyi "bilimkurgu" olarak değerlendirebilir miyiz? Eğer bilimkurgunun -tabiri caizse- en "kalın" tanımını referans alırsanız, sorunun cevabı "evet". Ne var ki, insanların aylarca yörünge istasyonlarında kaldığı ya da kimi yazılımların bizi bizden iyi tanıdığı bir dünyada bu kadar kestirme bir yolu tercih etmek ne kadar doğru, tartışılır. Meseleyi teknolojinin uygulanabilirliği veya okurun gündelik tecrübesi bağlamında ele almanın, görece sığ bir yaklaşım olduğu düşünülebilir elbette.

Buna rağmen sözünü ettiğim kolaycı tavrın, gerek eser üretenler gerekse okur için bazı tuzaklara kapı araladığını da inkâr edemeyiz. En nihayetinde türü veya formu ne olursa olsun kurmaca için esas olan hikâye anlatmaktır. Dolayısıyla bilimkurgu için asıl ayırt edici özelliğin, "bugün mümkün olmayan bilim ve teknoloji unsurlarının" kullanılmasından öte bu unsurların hikâyenin işlevinin gerçekleşmesine katkısı olduğu söylenebilir. Belki de bu katkı, -doğrudan bakıldığında birbirine zıt görünen- bilimkurgu ve fantazya gibi türlerin aynı çatı altına girmesinin de temel nedenidir. Tıpkı fantazyanın okuruna teklif ettiği "yeni" gerçeklikle mitleri yeniden yorumlaması gibi bilimkurgu da bilim ve teknolojinin imkânlarını mitlerin taşıdığı, insana dair ilksel motiflerin hizmetine sunar. Zira hikâyelerin bireysel/toplumsal düzeyde dönüştürücü ve şekillendirici etkilerinin gerçekleşmesi; bu ilksel motiflere, bir başka deyişle arketiplere yer vermeleriyle doğrudan ilişkilidir.

Böylece spekülatif kurgu, geride bıraktığımız birkaç yüzyılın gerçekliği anlama ve tanımlama biçimimize dair dayattıklarına kendine has bir şaşırtmacayla getirdiği teklifler sayesinde arketiplerle kurduğumuz ilişkinin sağaltılmasına da imkan tanımış olur. Hal böyleyken esas olanın hikâye olduğunu unutmak ya da meselenin "bilim" boyutunu fazlaca önceleyip "kurguyu" gerilere itmek, bilimkurgu yazarlarını bekleyen tuzakların başında gelir. İthaki Yayınları'nın okurla buluşturduğu Pangea Kitaplığı'nın ilk öykü seçkisi olan İlk de, bu tuzağa düşenler kadar ustaca sıyrılmayı başaran öykülere yer veriyor. Bilimkurgu Kulübü ile ortaklaşa yürütülen bir çalışmanın ürünü olan kitapta 21 farklı isimden öyküler bizi bekliyor. İlk'te okuduğunuz öykülerin büyük bir kısmında "katı bilimkurgu"nun güçlü etkisini görmek mümkün. Bilimkurgunun hatırı sayılır bir alt türü olsa da "katı bilimkurgu", ihtiyaç duyduğu bilimsel açıklamalarla bilhassa öykü gibi görece kısa bir form için işletilmesi güç bir model.

Elbette türün gedikli okurlarının, benzer metinler etrafında gezinen bir alt kültürün üyeleri olarak böyle unsurlara aşinalık kazandıkları düşünülebilir ki, bir bakıma onlar için malum olanın izahına ihtiyaç yoktur. Öte yandan çoğu zaman hikâye için elzem olmayan bu unsurların okura öykü dinamikleriyle açıklanmasının, anlatının ritmi açısından ciddi aksaklıkları da beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz. İnşa edilen kurmaca evrenin okura tanıtılması adına; öykü kişilerinin içinde yaşadıkları dünyaya yabancılaşmaları ve bu yabancılaşma etrafında yoğunlaşan duygu ve düşüncelerinin ya da kör göze parmak dercesine giriştikleri diyaloglarının anlatının iç gerçekliğine zarar veriyor oluşu, İlk'te okuduğumuz kimi öykülerde karşılaştığımız bir diğer sorun.

Yine de kitaba katkı sağlayan isimlere haksızlık etmemek için; bu "kabul edilebilir" aksaklıkların bir yetkinlik sorunundan ziyade öykü formu içinde bilimkurgu gibi mevcut gerçekliği dönüştüren veya kendi gerçekliğini teklif eden bir türde hikâyeleri anlatmanın zorluğunun bir sonucu olduğunu belirtmeliyim. Zira katı bilimkurgunun bilimsel açıklamalarının ötesinde, anlatıya uygun bir atmosfer için ihtiyaç duyulan olası gelecek projeksiyonları da öyküde kendine yer bulmak zorunda. Nihayetinde atmosferin doğru kurgu elemanlarıyla inşasının güçlüğü bir yana, söz konusu "geleceğin" geçmişine ayrılan her cümlenin aslında öykünün hikâyesinden çalındığını unutmamak gerek. Tüm bu yapısal güçlüklere rağmen çoğu zaman romanlar hatta roman dizilerinde ziyaret etmeye alışık olduğumuz türden dünyaların öykü formunda anlatılması başlı başına takdire şayan bir iş.

Ancak İlk'in dikkate değer başarısı bundan ibaret değil. Henüz son yüzyılın getirdiklerini dahi hazmedememişken baş döndüren bir hızla tecrübe ettiğimiz ve üzerine paradigmalar kurmayı başaramadığımız dijital dönüşümle yüzleşen, onun getirdiklerini cesaretle sorgulayan, çarpıcı ve sıra dışı konulara kafa yoran öyküler okuyoruz İlk'te. Bu bağlamda kitap boyunca karşılaştığımız öykülerin, insana dair evrensel sorulara cevap aradığını söylemek mümkün. Tam da bu noktada okur olarak rahatsız edici bulduğum genel bir eğilimden bahsetmem gerek. Bilimkurgu gibi köklerini dışarlarda aradığımız türlerde verilen yerli eserlerden çoğu zaman "çeviri" kokan sentetik bir tat alıyoruz. Fantazyada kendi coğrafyamızın da başkalarını aratmayacak zenginlikte anlatıya ev sahipliği yaptığını keşfetmemizle büyük oranda bu sorunun üstesinden geldik. Ancak özellikle bilimkurgu için yerel bir kanal açma girişimleri ya hiç olmadı ya da çoğunlukla başarısız oldu.

Dürüst olmak gerekirse Bülent Somay'ın sunuşunu okuduğumda nihayet İlk'in asıl ilkinin bu olacağına dair umutlarım yeşermişti. Ancak kitabı bitirdikten sonra pek çok öykünün ya yabancı karakterlere ya da her gün sokakta gördüğümüz insanlardan çok çeviri metinlerde ya da yabancı dizi ve filmlerde karşılaştığımız insanlar gibi düşünen, konuşan, tepkiler veren öykü kişilerine yer verdiğini gördüm. Elbette bu arayış ya da hayal kırıklığında öznel birtakım yargılar olabilir. Belki de benim tanımadığım bir yerel vardır. Ya da kolayca başka dillere çevrilebilecek eserler yazmak, evrenseli yerelde değil dışarıda aramak daha doğrudur.