Bir İmkansız Tanım Denemesi

Aşçının niyeti önemlidir, yiyenin niyeti önemlidir.
Aşçının niyeti önemlidir, yiyenin niyeti önemlidir.

Bezelye yemeğini tanımlamamız ne işe yarar? Malzeme seçiminden pişirilme anına kadar aşçının izleyebileceği bir yol oluşturur. Tabağı sunarken tanımlamayı sağlar ve yiyenin işini kolaylaştırır. Yiyen, yemeğin adını öğrendiği an itibariyle alması gereken tatlar ve kıyaslayabileceği pek çok bezelye tecrübesi zihnine doluşmuştur.

Bezelye yemeği sadece bezelye ile yapılmaz. Yakalamak istediğin lezzete göre patatesten kırmızı bibere çeşit çeşit baharattan bilmem nere tuzuna kadar ekleyebilirsin. Peki içinde başka şeylerin de olması bezelye yemeğini bezelye yemeği olmaktan çıkarır mı? Tabakta yer alan her bir ayrı yiyeceğin adıyla anılması mümkün olur mu mesela? Bu satırları sabahın yedisinde aç karnına yazıyor olmamla kullandığım örneklerin bir ilgisi kurulabilir mi bilmiyorum açıkçası. İçinde bulunduğum bu zorlu şartların getirdiği tereddütler, edebiyat camiasına yeni bir bezelye sorunsalı kazandırmaktan beni alıkoyamayacak.

Bezelye yemeğini tanımlamamız ne işe yarar? Malzeme seçiminden pişirilme anına kadar aşçının izleyebileceği bir yol oluşturur. Tabağı sunarken tanımlamayı sağlar ve yiyenin işini kolaylaştırır. Yiyen, yemeğin adını öğrendiği an itibariyle alması gereken tatlar ve kıyaslayabileceği pek çok bezelye tecrübesi zihnine doluşmuştur. Aşçının tanımıyla yiyenin hissettikleri örtüşüyorsa burada sıkıntı çıkmaz. Bezelye diye sunulan yemek kıymalı patates hissi yaşatıyorsa tartışmanın başladığı andır. Aşçının niyeti önemlidir, yiyenin niyeti önemlidir, kabul edelim ki bezelyenin niyeti de en az bunlar kadar önemlidir. Önemli midir?

Tanım niyetlerle bağlantılıdır ve sofrada bulunan her üç olgu için de kıymetlidir. Varlıkların sınırları bu şekilde çizilerek referans havuzuna dâhil edilebilir. Bu tutum, aynı zamanda tartışmanın yeni sorunlar oluşturması ya da kısaca bir dil problemine dönüşmesi anlamına gelmektedir. Bu noktadan itibaren yapılacak her çaba, kavramları genişleterek uç noktalara kadar varmak ve kabul edilecek olanın sınırlarını çizmek doğrultusunda gelişir. Dergi dosyaları da üzerine düşünülen hatta bir anlamda derginin yaşam sebebi sayılabilecek konuları kavramsal açıdan genişleterek daha net bir tanıma ulaşmaya çalışır. Bu nedenle yazılar, dosya bölümleri ve kavramsal netleşme çabaları birbiriyle etkileşimli olarak sürer. Beklenti, katılımcıların yazıları vasıtasıyla birbiriyle tartışmasını, fikirlerin gelişerek dönüşmesini ve çıkılan yolda ısrar edildiğini göstermektedir.

Mit, büyülü gerçekçilik ve fantastik tanımlarının tartışılacağı bölüme geçmeden önce konuyu ele alış perspektifimi doğru aktarabilmek için geçen sayıda Burcu Bayer’in Ömer Lekesiz’e yazdığı cevapta yer alan iki açıklayıcı cümleye başvurmam gerekmekte. Bahsi geçen kavramlar ortaya çıkış ve içerikleri açısından sürekli diğerinin alanına hareket eder:

“Birbiriyle yakın ve irtibatlı görünmelerine rağmen farklı dini ve kültürel geleneklere mensup olan bu kavramları hem kendi zihnimizde netleştirmek hem de bu konuya kafa yoran bir grup arkadaş olarak öyküde nasıl bir yol tutmamız gerektiği hususunda bir harita çıkarmak niyetindeyiz.”

Geliştirmeye çalıştığımız tanımlardan ilk olarak “öyküde nasıl bir yol tutmamız gerektiği” noktasında bize çıkış noktaları getirmesi beklentisindeyiz. Bu yöntem Türk edebiyatında sıklıkla şair toplulukları tarafından kullanılır ve kendilerine has sıfatlarla anılırlar. Tür olarak kısacık bir ömrü olan öykü yolculuğumuzda ise kategorileştirmemiz mümkün olsa da net bir şekilde bu tip kuramsal yapıları izlemek mümkün olmaz.

Çağdaş öykücüler ya da Bayer’in tabiriyle “bu konuya kafa yoran bir grup arkadaş” da içine doğdukları teknik biçimi geliştirerek yetkinleşmeye odaklanır. Bu aynı zamanda doğal ve doğru olandır. Edebiyat ve biçimlerle geliştirdiğimiz bu karmaşık ilişki yöntemini, ancak ve ancak kurulu araçların işleyişine hâkim olarak dönüştürmek mümkün olur ya da bu tartışmanın sonucu bazı unsurlardan vazgeçmeyi gerekli hale getirebilir.

Peki bu kavramsal tartışma nereden çıktı ve neden böyle bir dosya serisi hazırlıyoruz? Bayer’in “bu kavramları hem kendi zihnimizde netleştirmek” diyerek sonuca bağladığı durum aslında bir dizi düşünce basamağının ardından varılan özet. Kısaca, öykü ve eleştirisi üzerine düşünürken biçimsel olarak ulaşabildiğimiz teknikler, yanıtlayamadığımız sorular, karşılığını öyküde yakalamak istediğimiz sanat/estetik hakkında kabullerimiz gibi pek çok sebep bizleri bu konuları tartışma noktasına getirdi.

Bağlamın çıkış noktasını tespit etmeye çalıştık, varmak istenilen yeri az biraz çıtlattık. Tartışmanın çetrefilli yolculuğu boyunca dikkat etmemiz gereken en önemli husus için -ki bu çıkış noktamızla doğrudan ilişkili- Bayer’in cevaplardaki bir diğer cümlesine bakalım:

“kanaat-i acizanem, maalesef bizlerin bir seküler kırılmayı tecrübe ettiğimiz yönünde. Şu anki tecrübemiz, bize müslüman olmaya çalışan profanlar olduğumuzu söylüyor.”

Kavramsal çerçeve çizme aşamasında önemle dikkat edilmesi gereken husus tam olarak bu cümlede gizli. İçinde bulunduğumuz çağ ve algı vesilesiyle “seküler kırılmayı tecrübe” etmiş ve deneyimin getirdiği cevap dolayısıyla “müslüman olmaya çalışan profanlar” konumunda hizalanmış durumdayız.

Okuma eylemi bir kere öğrenildiğinde bilinen dile ait tüm kelimeler isteksizce okunarak anlamlandırılmaya çalışılır. Okuma bilen birinin artık bilmeyen biri gibi tepki vermesi ve algılaması imkânsızdır. Bu açıklayıcı bir örnek. İşte bu sebeple seküler kırılmanın ardından, kırılma öncesi döneme ilişkin kavramlar tanımlanır ve onlara anlam yüklenirken, okur-okumaz ilişkisindeki gibi bir sorun ortaya çıkar. Sonraya ait cümlelerle eskiyi açıklamak, araçların doğası gereği bir takım dönüşümler/bozulmalar doğurur. Bu çıkmaz, tanımsal denemeler boyunca göz önünde bulundurulması hatta tüm bu çabanın merkezine konumlanması gereken bir durumdur. Çeşitli disiplinlerde ele alınan bir konu olsa dahi öykü üzerine tartışmalar ile çözüm ipuçlarının gelişme ihtimali, harcanan uğraşı haklı çıkartır.

Şimdi tekrardan bezelye sorunsalına dönecek olursak mit, büyülü gerçekçilik ve fantastik tanımları içerikleri ve ortak kaynakları gereği her biri diğerinin özelliklerini ve unsurlarını belirli ölçüde barındırır. Bu geçişken yapı birini ötekine dönüştürmez. Farklarını ve işleyişlerini açıklamak için sınırlarını tekrar belirlemekte fayda var.

Mit, bir önceki sayıda yer alan dosyadaki tanımları da ele alacak olursak, temelde zamanın ortaya çıkışını anlatır. Tanrıları, hayatı, dünyayı, insanın yaratılışını, ilk canlıları hikâye eder. Mitler kültürün algı taşıyıcıları ve inanışlarına ait verilerin aktarılış aracıdır. Kaynakları belirsizdir. Birbirlerine uzak kültürlerde benzer mitler bulunur ve bu açıdan evrensel özellikler taşır.

Bayer’in cevabına başvuracak olursak mit kavramı hakkındaki kuvvetli ön kabulümüz “esasında ilahi bir kaynaktan birer misal ve mesel olmak üzere iletildiği, ancak dünyanın profanlaşan tarihinin talihine yenik düştüğü yönünde” cümlesiyle belirtilebilir. İşleyiş biçimleri gereği sözlü kültüre ait özelikler gösterir. Değişime açıktır. Aynı kültürün farklı zaman dilimlerinde ve kırılma anlarında (savaş, göç, kıtlık vs.) içeriklerinde ya da vurgularında farklılaşabilir. Mitler, kültürler arası geçiş yaparken de yeniye adapte olmak için bu dönüşüm ritüelini gerçekleştirir. Mitin temel işlevi, hayatı anlamlandırmada çekirdek yazılımı sağlama üzerinedir. Temel dokümanları topluma sunar ve bireye karşı kılavuz görevi üstlenir. Planlanarak sürdürülebilecek bir yapı değildir. Seküler olduğunu her fırsatta öne süren çağdaş dünya da sürekli olarak mitleri dönüştürmeye devam etmektedir ama modern öncesi dönemdeki bütüncül mana yitmiştir.

Büyülü gerçekçilik ise ilk olarak resim için kullanılsa da edebiyatta kuvvetli bir kanalı temsil eder hale gelmiştir. Tanım, Latin Amerikalı yazarlarla ve yerelliğin dünyaya açılışıyla özleşmiştir. Kurguya ağırlık vererek okuru metinde aktif bir konumda tutmayı amaçlar. Büyü, zamandaki kırılmalar, rasyonalitenin dışında çıkan sıçramalar önde gelen özellikleridir. Masal ile kurgu arasında bir yere konumlanır. İkisinden de beslenir. Masal, büyü ya da zamansal sıçramalardan, yerel anlatılardan besleniyor olması büyülü gerçekçiliği profan olmaktan kurtaramaz. Kullandığı unsurlarla ilişkisi modern kırılmanın handikaplarını taşır. Akım, adı gereği bile büyülü ve gerçek olmak üzere çelişiktir. Büyünün gerçekten ayrılmasıyla, büyü etkisini yitirir. Gerçek olmaktan çıkmıştır. Mit ve geleneksel anlatılar gibi hikâye döngülerinde bu farklılık bulunmaz. Gerçek ve büyü diye iki farklı kavram yoktur. Algılayış bütündür.

Bayer’in ikinci alıntısında açıkça belirtilen ve pek çok açıdan tanımları imkânsızlaştıran unsur için büyülü gerçekçilik deneyimi örnektir. Akımın, geçmişinde anlatıların ve modern öncesi güçlü uygarlıkların bulunduğu bir coğrafyada kök salması bu açıdan kıymetlidir. Belki de bizim şu an sorduğumuz sorulara benzer arayışlar dönemin yazarını bu noktaya getirmiştir. Sonucunda beslendiği kaynakları modern filtreden geçirerek kurgunun alanına dâhil eden, kendine atıf yapan bir yapı ortaya çıktı. Bu noktada büyülü gerçekçiliğin mitten farkı ortaya çıkmakla birlikte bezelye sorunsalındaki işleyişe de erişmiş olur.

Fantastik ise diğer kavramlara kıyasla konunun en çetrefilleştiği nokta. Hakkında çalışan, eserleri bu bağlamda değerlendirilen her yazarın getirdiği farklı tanımlar bulunmakta. Ortak noktalarından yola çıkılırsa; anlatılar kullanarak hikâye eden, mit ve efsaneleri barındıran, olağanüstünün alanında ilerleyen bir tür olarak özetlenebilir. Yaygın kavramlar maalesef fantastiğin sınırlarını net bir şekilde belirlemeye pek fayda sağlamamakta.

Büyülü gerçekçiliği incelerken bize referans noktası kazandıran seküler kırılma bilinci, fantastiği diğer biçimlerden ayırırken de işlevsel bir hareket alanı kazandırır. Fantastik, modern bir tür olarak geçmişin, mitlerin, anlatıların alanına girer ve tüm bunların üzerine kurulur. Fakat bu noktada diğerlerinden ayrılarak büyü ve akıl diye bir kırılmaya gitmez. Kurgu, kendi içinde inşa ettiği mitlere tutunarak ilerler ve tutarlılık sağlar. Gizem anlatısı değil, yolculuk hikâyesidir. Tekrar tekrar okunabilir. Mitlerin modern öncesi dönemdeki bireye etkisinin, kahramanlar üzerindeki tekrarıdır. Bilimkurgudan, efsanelerden, büyüden vs. faydalanır fakat yaklaşımı sebebiyle fantastik olarak kalmaya devam eder.

Roland’ın hikâyeleri, Frodo’nun yolculuğu ve Çevik Atmaca Ged’in maceraları fantastiktir. Anlatının, her bir noktayı açıklamak ve çözüme kavuşturmak gibi bir derdi bulunmaz. Hikâye ve serüven en önemli iki unsurdur. Kahraman, yolculuğun sonuna varıldığı zaman başlangıçtaki değildir artık.

Fantastiği modern bir tür olarak ele alıp örnekleri üzerinden okuduğumuzda, dolayısıyla bir tanım denemesi yaptığımızda, mit ve büyülü gerçekçilikle farkları kolaylıkla bulunmuş olur. Fakat bu geliştirilen tanım, metin boyunca açıklandığı gibi “bezelye yemeğini tanımlamamız ne işe yarar” ikinci olarak kavramları “zihnimizde netleştirmek hem de bu konuya kafa yoran bir grup arkadaş olarak öyküde nasıl bir yol tutmamız gerektiği hususunda bir harita çıkarmak” ve bizlerin de “seküler kırılmayı tecrübe ettiğimiz yönünde. Şu anki tecrübemiz, bize müslüman olmaya çalışan profanlar olduğumuzu söylüyor.” gerekçeleriyle şekillendirilmiştir. Dolayısıyla geliştirilmeye açık ve bir sonuçtan çok alanı genişletmeye imkân tanır.

Bu yazı bağlamında çerçevelenen fantastiğin en ayırıcı unsurunu basitçe ifade edecek olursak, eserin modern zihnin bölünmüş yapısını es geçerek üretilecek olmasıdır. Ya da yanıt aranması gereken soru bu ikiliğin geleneksel anlatılarla bağ kurarken nasıl ortadan kaldırılabileceği hakkındadır: Seküler kırılmayı yaşayan zihinler olarak eserlere; mitlerdeki, anlatılardaki, inançlardaki manayı nasıl olur da bu kimliğe rağmen bütüncül bir yapı halinde katılabilir.

Mit ile başlayıp fantastik ile devam eden dosya çalışmaları gelecek sayılarda, kahramanın sonsuz yolculuğu, yeniden yazım, gelenek ve geleneğin dönüşümü başlıklarını da konu edinerek bu kavramlar hakkında bize hem cevaplar hem de yeni sorular kazandıracak. Bir diğer yandan buradaki tartışmaları dergide yayımlanan öyküler üzerinden de takip etmek mümkün. Türler üzerine yeni tanımlamalara yol açarken belki de vazgeçmemiz gerekenler ortaya çıkacak. Unutmadan tekrarlayalım;

Eve dönen yolculuklar uzun sürer.