Bir şey hakkında üç şey:Evliya Çelebi

Evliya Çelebi, Osmanlı İstanbul'unda dünyaya gelmiş ve kendisinin de ifadesiyle soyu Ahmet Yesevi'ye dayanan Müslüman tebaanın bir parçasıdır.
Evliya Çelebi, Osmanlı İstanbul'unda dünyaya gelmiş ve kendisinin de ifadesiyle soyu Ahmet Yesevi'ye dayanan Müslüman tebaanın bir parçasıdır.

Evliya Çelebi'yi daha iyi anlamak için, -bir film, bir kitap, bir şarkı, bir resim, eser ya da kişi fark etmez- bize hangi "üç şey"i önerebilirsiniz?

Emin Selçuk:

1. Evliya'nın Bulunduğu Çağ ve Düzlem

Katip Çelebi, Seyahatname'nin kaleme alındığı dünyanın genel yapısını Mîzânü'l-Hakk Fî İhtiyâri'l-Ehakk isimli eseriyle açıkça ortaya koymaktadır.
Katip Çelebi, Seyahatname'nin kaleme alındığı dünyanın genel yapısını Mîzânü'l-Hakk Fî İhtiyâri'l-Ehakk isimli eseriyle açıkça ortaya koymaktadır.

Osmanlı düşünce dünyası 17. yüzyılda ciddi bir kırılma yaşamıştır. Bu kırılmanın bürokrasi, ilmi ve gündelik hayattaki yansımaları dikkat çekicidir. Böyle bir kırılmanın içerisinde dünyaya gelen Çelebi, bu dönüşümün izlerini kendi hayatında ve eserinde göstermiştir. Evliya Çelebi, Osmanlı İstanbul'unda dünyaya gelmiş ve kendisinin de ifadesiyle soyu Ahmet Yesevi'ye dayanan Müslüman tebaanın bir parçasıdır. Ayrıca biraz daha detay bir veriyle, bazı göstergeler Çelebi'nin Halveti tarikatının Gülşenî koluna müntesip olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çelebi, hem müktesebatının hem de yaşadığı çağın kendisine dayattığı bakışla, gezdiği ve gördüğü dünyayı idrak etmeye çalışmış ve anlatmaktadır.

İçinde bulunduğu varlık alemini ve dolayısıyla dönemin İslam düşünce dünyasını tanımak, Çelebi'nin eserinde aldığı konumu ve bakışı anlamanın/anlamlandırabilmenin ilk yoludur. Söz konusu yüzyılda düşünce dünyasına katkı yapan önemli isimlerin verdiği eserler Seyahatname'nin anlaşılmasında en önemli kaynaklardır. Bu isimlerin başında Evliya Çelebi'nin çağdaşı olan Katip Çelebi gelmektedir. Birçok alanda eser vermiş ve yaşadığı döneme ışık tutan Katip Çelebi, Seyahatname'nin kaleme alındığı dünyanın genel yapısını Mîzânü'l-Hakk Fî İhtiyâri'l-Ehakk isimli eseriyle açıkça ortaya koymaktadır. Dönemin önemli krizlerinden Kadızadeliler ve Halveti tarikatının bir kolu olan Sivasîler arasındaki tartışmanın da izlerinin görüldüğü eser, Halveti olan Çelebi'nin düşünce dünyasına dair ipuçlarını okuyucuya sunmaktadır.

2. Eski Kitaplarda Bilgi'nin Farklılaşması

Bilginin ne'liği sorunu, şüphesiz Çelebi'yi okurken zihnimizde oluşan bir başka problem olarak duracaktır. Yaşadığımız yılın 400 yıl evvelinde yazılmış bir eserin etrafında cereyan eden dünyada, neyin bilgi olduğuna dair ipucumuz yoksa, bazı sorunları ya da Çelebi'nin bazı davranışlarını kaçınılmaz bir şekilde yanlış yorumlama "yeteneğine" sahip oluruz. Seyahatinin başlangıcı olarak düşünülen rüyasının nasıl bir bilgi türü olduğu ya da bazı hastalıkların nasıl giderilebileceği, şehrin çeşitli yerlerine dikilen taşların şehri nasıl koruduğu bilgisi bizim için küçük abartılar veya "o dönem öyle imiş" deyip geçebileceğimiz bir söyleme dönüşebilir. "Böyle dememizin ne mahsuru olabilir ki?" diyebilirsin, fakat Seyahatname'nin daha iyi anlaşılmasının bir diğer yolunu, Çelebi için önemli olan bilgiyi ıskalamış oluruz ve Seyahatname kendi dünyasına açılan kapıyı kapamış olur. Yine bu açmazı kırmak için dönem eserlerinden faydalanmak en doğrusu gibi görünmektedir. Örneğin; rüyanın psişik duygulardan öte nasıl bir bilgi türü olduğunu Çelebi'nin çağdaşı olan Asiye Hatun'un Rüya Mektupları'ndan öğrenmek gerekecektir. Ya da şehrin hangi yıldız burcunda inşa edildiğinin bilgisinin bizim için önemsiz Çelebi için önemli olmasının nedeni yaşadığımız ve o dönemin astronomi anlayışının arasındaki farkın uçurum olmasıdır. Dönemin bilgi anlayışı için yine Katip Çelebi'ni Keşfü'z-Zunûn adlı eserinin girişine ve 16. yüzyılın önemli isimlerinden biri olan Taşköprizâde Ahmed Efendi'nin eserlerine bakılabilir.

3. Önyargı ve İnsaf Arasında Çelebi

Evliya Çelebi eserinde okuyucusuyla, Osmanlı tebaası, müslüman, saraylı, hafız, müezzin, elçi, savaş meydanında bulunan bir asker... ve en önemlisi bir seyyah olarak buluşur. Birçok defa yalan söylemenin haram olduğunu hem kendine hem de okuyucusuna defalarca söylemektedir. Buna rağmen Evliya Çelebi, yazdıklarından ziyade "abartıları" ve amiyane tabirle "uydurmaları" üzerine konuşulan bir karakter olarak zihin dünyamıza ne yazık ki yerleşti. Böyle bir kimliğin oluşumu, çok eskilere 150 yıl kadar geriye, yani Evliya Çelebi hakkında yapılan ilk derlemeye, 1870'lerde basılan Müntehabat-ı Evliya Çelebi'ye, kadar giden bir hikâyeye dayanır. Problem hikâyenin kendisi değil, hâlihazırda hâlâ bu hikayenin yaygın bir görüş olmasıdır. Örneğin, dilden dile dolaşan Erzurum soğuğundaki donan kedi hikayesinde, Evliya'nın ne kadar abartılı olduğu ifade edilir. Trabzon şehrine hiç gitmediği, başka bir kitaptan aldığı, gittim diyerek yalan söylediği anlatılır.

Oysa okur az biraz sabır gösterse Erzurum hikayesinin devamında Evliya Çelebi'nin dilinden şunu duyacaktır; "bu soğuğu burada böyle anlatırlar". Okur az biraz insaf etse, doğrudan kendisine ait olmayan bir bilginin kaynağını mümkün mertebe ifade ettiğini görecektir. Yaygın olan bu yanlış okuma, ne yazık ki Evliya Çelebi literatüründe de devam etmiştir. Biraz abartarak ifade edecek olursam, neredeyse Evliya'nın yalanını bulmaya kendini adayan insanlar var. Bütün bu önyargılardan uzak metin okumak ve Çelebi'yi daha yakından tanımak isteyenler için birkaç önemli ismi zikretmek isterim. Bu isimler şunlardır; Robert Dankoff, Nuran Tezcan, Feridun Emecen, Uğur Demir, Nurettin Gemici. Söz konusu isimler, Çelebi hakkında nice çalışma yapmış araştırmacılar arasında önemli isimlerden sadece birkaçıdır. Son olarak, bari bu defa dilimiz sürçmeden biz söylesek, "Şefaat ya Resulallah."