Sanat, doğası gereği taklit değildir

Cemal Şakar
Cemal Şakar

Metropollerde yaşayan insan doğadan kopmuş, kendi ürettiği yapay bir dünyada yaşamaktadır. İnsanı esenliğe taşıyacak sanat daima doğal olana atıf yapmalı; insanı doğal olanın bir parçası olarak anlatmalıdır.

- Sanat, doğası gereği taklit değildir. Dolayısıyla taklit yüklemiyle biten tüm tanımlar batıldır. Sanat açığa çıkarmak, görünüre sunmaktır. Bu yanıyla daha çok sınai bir etkinliktir, mamuldür. Bu bağlamda tasvir, taklit/kopya duygusunu uyandıran en önemli enstrümandır. Oysa tasvir, daha çok anlama, anlamlandırma ve ifade etme aracıdır. Tasvir, anlama, anlamlandırma yoluyla güzelle çirkini, doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü tefrik eder, sınıflandırır.

- Taklit, aslı gerektirir. Sanatçının, geniş anlamda insanın asılla ilişkisi taklit ilişkisi değildir. İnsanın asılla/varolanlarla ilişkisi, onun doğasını bilme, kavrama ilişkisidir. Varolanı tanıyıp isimlendiren insan, onu olması gereken yere koyar. Böylelikle sahih ilişki tesis edilmiş olur. İnsan, bu ilişkiyle hayat içinde kendine bir yol açar. Sanatsal etkinlik de bu yürüyüşün/diyaloğun verimleridir.

- Çatışma, modernliğin asli unsurudur, doğasında vardır. Bu yüzden modernlik aşılmadıkça, edebiyatta, klasiğin bünyesinde barındırdığı ahenge ulaşmak mümkün değildir. Ahenge ulaşmanın mümkün olduğu ortamda, modernliğin ürünü olan roman ve öykü muhtemelen ölecektir. Çünkü çatışma bu türlerin asli unsurudur.

- Eser, sanatçının dünyaya bakışının vücut bulmuş halidir.

- Muhayyile zıtları uzlaştırır, çelişkileri çözer, akılla duyguyu birleştirir. Bu sayede eserde, birçok olmaz işler olur ve biz bunların olabileceğine inanırız. Görünenin aynı zamanda görünmeyen bir boyutu göstermesini esere taşımanın başkaca yolu yoktur.

- Oluş ve bozuluşun daimi olması nedeniyle biz varolanların anlık görüntüleriyle yüz yüze geliriz. Sanat, bu anlık görüntüler arasında bağlar kurarak bize onları kendi bağlamında ve bütünselliğinde verir.

- Varolanlar oluş ve fesada tabi olduğu için yapıla-bozula kıyamete doğru akar. Varolanlar için bu yapılma-bozulma anları, onların dile gelmeleridir. Sanat da bu dile gelmeleri dile getirir.

- Metropollerde yaşayan insan doğadan kopmuş, kendi ürettiği yapay bir dünyada yaşamaktadır. İnsanı esenliğe taşıyacak sanat daima doğal olana atıf yapmalı; insanı doğal olanın bir parçası olarak anlatmalıdır. Ancak kendini modern bireyin etrafında kuran sanat bu işlevini yerine getiremez. Çünkü birey zaten modern zamanlarda şehirleşmeyle birlikte ortaya çıktığı için doğal olandan kopmuş durumdadır.

Körlük üstüne körlük, sağırlık üstüne sağırlık bir durumdur modern bireyin hali. Şehirde ortaya çıkmış, doğal olana sırt dönmüş ve doğduğu şehri büyütmüştür. Zorunlu olarak ortaya koyduğu sanat da böylesi bir körlük ve sağırlıkla maluldür. Modern sanatın sürekli olarak bireyin varoluşsal kaygıları etrafında dönmesi bu bakımdan doğaldır. Ama bu zorunluluğa razı olmak insanı eksik anlatmak demektir.

İnsanın, hızla etrafındaki duvarları yıkıp kendisini doğal olanın doğal bir parçası olarak görmesi halinde bu zindandan çıkması mümkündür. Böylesi bir hal, öznelliğin, bireyselliğin aşılması ve yaratılmış olanları ilahi takdir planında görmek demektir. İnsan neredeyse, dünyaya nasıl bir pencereden bakıyorsa sanatı da hep oradadır.